IMF Dünya Ekonomik Görünümü Raporu
Uluslararası Para Fonu (IMF)
tarafından hazırlanan Dünya Ekonomik Görünümü
Raporunun son sayısı 14 Eylül 2006 tarihinde
yayınlanmıştır. Söz konusu rapor yılda iki defa
yayınlanmakta olup, dünya ekonomisinde son
gelişmeleri incelemekte, öngörüler yapmakta ve karar
alıcılara yönelik tavsiyelerde bulunmaktadır.
Raporun Eylül 2006 sayısından önemli görülen bazı
hususlar aşağıda yer almaktadır.
Küresel Görünüm
Dünyada ekonomik genişleme devam etmektedir. 2006
yılında küresel ekonomik büyüme oldukça geniş
tabanlı olmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki büyüme ılımlı
seviyelerde devam ederken yükselen piyasa
ekonomileri ve gelişmekte olan ülkeler güçlü
performanslarını sürdürmüşlerdir. Büyüme sonucu
artan hammadde fiyatları ile, petrol ve hammadde
ihraç eden ülkeler ve düşük gelirli Afrika ülkeleri
de etkileyici bir büyüme performansı
sergilemişlerdir.
Küresel büyüme enflasyonist baskıları ve hammadde
fiyatlarını arttırırken, ülkelerin birçoğunun
potansiyel üretim seviyelerine yaklaştıkları
görülmektedir. Enflasyondaki artış eğilimi yalnızca
petrol fiyatlarındaki artıştan kaynaklanmamakta,
çekirdek enflasyon değerlerinde ve birim işçi
maliyetlerinde de bir artış eğilimi gözlenmektedir.
Bu durum karşısında gelişmiş ülkelerin merkez
bankaları sıkı para politikalarına
yönelmektedirler.
Doların Euro ve Yen karşısında değer kaybetmesi
diğer paralarla arasındaki faiz getirisi farkının
azalmasının beklendiğini ve ABD cari açığından
kaynaklanan küresel dengesizlik konusunda
piyasaların endişe taşıdığını göstermektedir. Para
piyasalarındaki oynaklık normal seviyelerine çıkarak
para politikası kararlarının daha çok verilere
endeksli olduğunu ve tahmin edilmesinin zor olduğunu
göstermiştir.
Enflasyon beklentilerindeki artış ve gelişmiş
ülkelerin sıkı para politikaları Mart Haziran
aylarında finansal piyasalarda bir dalgalanmaya yol
açmış ve özellikle yüksek cari açık veren ülkelerin
para birimlerinde önemli ölçüde değer kaybına yol
açmıştır. Bu durum karşısında birçok gelişmekte olan
ülke Merkez Bankası para politikalarını
sıkılaştırmış, faiz oranlarını artırarak finansal
ortamı yumuşatmaya ve enflasyonist baskıları
engellemeye çalışmışlardır.
Bu
gelişmelerin küresel ekonomiyi yavaşlatması
beklenmemektedir. Varlık fiyatlarında yaşanan düşme
risk beklentilerinin değişmesinden değil, fiyat
düzeltmesinden kaynaklanmaktadır. Ancak yine de son
gelişmeler söz konusu ülkelerin kırılganlıklarını
gözden geçirerek gerekli önlemleri ve yapısal
reformları gerçekleştirmeleri gerektiğini
göstermektedir.
Petrol ve diğer hammadde fiyatları yüksek
seviyelerini korumaktadır. Dünya çapında yaşanan
büyüme kaynaklı talep artışı ve hammadde üretim
artışının buna cevap verememesi fiyatlardaki artışın
en önemli sebebidir. Ortadoğu'daki jeopolitik
belirsizlikler de petrol fiyatlarının yüksek
seyrinde önemli rol oynamaktadır.
Beklentiler ve Kısa Vadeli Riskler
Küresel büyüme tahminleri 2006 yılı için %5.1 2007
yılı için %4.9 dur. Böylece dünya ekonomisi üst üste
dört yıl boyunca büyüme göstermiş olacaktır. ABD ve
Japonya'da büyümenin yavaşlayarak sürmesi, Avrupa'da
ise iyileşmenin devam etmesi beklenmektedir.
Yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ülkelerde
büyümenin güçlü bir şekilde süreceği
düşünülmektedir. Bu olumlu görünümün sürmesi için
enflasyonist baskılar kontrol altına alınırken
gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz artışlarında
daha ılımlı davranmaları, gelişmiş ülkelerdeki iç
talep büyümesinin dengelenmesi, gelişmekte olan
ülkelerin kapasite darboğazlarından kaçınması ve
küresel fınans piyasalarının daha istikrarlı olması
gerekmektedir.
Aşağı yönlü risklere geçmeden önce yüksek büyüme
potansiyelinin kaynaklarına dikkat çekmek gerekir.
Yükselen piyasa ekonomilerinde, özellikle Çin'de
yatırım tahmin edilenden daha da yüksek
gerçekleşebilir. Küresel finansal piyasaların daha
ılımlı hale gelmesi durumunda, yükselen piyasa
ekonomilerine portföy yatırımları girişi devam
edebilir, bu da gevşek para politikalarına yol
açarak iç talebi yukarılara çekebilir. Gelişmiş
ülkelerin potansiyel kaynakları ise daha çok güçlü
kurumsal karlılık ve artan kapasite kullanım
oranlarında yatmaktadır.
Aşağı yönlü risklere bakıldığında, piyasaların
gelişmiş ülkelerde görülen enflasyonist baskıların
sıkı para politikalarına yol açacağı konusunda
endişeleri bulunduğunu görmekteyiz. Geçtiğimiz
çeyreklerde işçi tazminatları ve verimlilik
artışındaki yavaşlama dolayısıyla ABD'de fiyat
baskısında artış gözlenirken Avrupa ve Japonya'da
birim işçi maliyetleri düşük seviyelerde kalmıştır.
Bununla ilgili bir diğer risk ise petrol kaynaklı
bir arz şoku yaşanması durumunda enflasyonist
baskıların artarak konut talebini düşürmesidir. Şu
ana kadar gerçekleşen enflasyon baskısının arzdan
çok talep yönlü olmasına, ayrıca üretimin enerji
yoğunluğunun 1970'Ier seviyesine göre oldukça
azalmış olmasına rağmen, petrol üretiminde yedek
kapasitenin düşük olması arz yönlü risklerin göz
ardı edilmesini engellemektedir. Petrol dışı
hammadde fiyatları da arz yönlü riskler arasında yer
almaktadır.
Talep yönündeki önemli bir risk faktörü başta ABD
olmak üzere gelişmiş ülkelerin konut piyasalarında
yaşanacak bir durgunluk sonucu konut fiyatlarının
dolayısıyla da hane halkı servetinin düşmesi ile bu
ülkelerde talebin düşüş göstermesidir. ABD'de konut
fiyatlarının sert bir şekilde düşmesi bu ülkede ve
dolayısıyla da dünya ekonomisinde bir durgunluğa yol
açabilecektir.
Talep yönlü başka bir risk ise Avrupa ve Japon
ekonomilerinin hane halkı taleplerinin gücünü
koruyarak ihracata bağımlılığı, dolayısıyla da
ABD'deki bir durgunluk karşısında yaşanabilecek
kırılganlığı azaltabilecekleri hususundaki
şüphelerden kaynaklanmaktadır. Bu ülkelerle ilgili
bir diğer risk ise, yaklaşmakta olan demografik
baskılar öncesi mali sağlamlaştırma için gereken
adımların atılması ve harcamaları kısılması sonucu
talepte kısa vadede görülecek kaymanın sonuçlarının
tahmin edilemiyor olmasıdır. İtalya ve Almanya da
gerçekleştirilmesi beklenen mali tedbirlerin, bu
ülke ekonomilerinde yol açacağı daralmanın ne gibi
etkilerinin olacağı bilinememektedir
Son aylarda enflasyon endişeleri ve sıkı para
politikaları gelişmiş ülke hisse senedi piyasalarını
sarsarken yükselen piyasa ekonomilerinde de ciddi
bir dalgalanmaya neden olmuştur. Bu dalgalanmaların
risk değerlendirmelerinde bir revizyondan çok bir
fiyat düzeltmesi olduğu görülmekte ve sözkonusu
ülkelerin büyümelerine olumsuz yönde etki etmesi
beklenmemektedir. Ancak son gelişmeler, yükselen
piyasa ekonomilerinin finansal piyasalardaki
dalgalanmalar karşısında ne kadar kırılgan
olabileceğini göstermesi bakımından önem
taşımaktadır. Kamu sektöründe açıklar veren ve
enflasyon hedeflemesini tam olarak
gerçekleştirememiş ülkeler özellikle risk
taşımaktadırlar. Bunun yanında özel sektör tasarruf
açığı sebebiyle yüksek cari açık veren ülkeler dış
finansman imkanları kısıtlandığında zorluk
yaşamaktadırlar.
Küresel Dengesizlikler
Küresel dengesizlik yüksek seviyelerde devam
etmektedir. ABD cari açığı GSYIH'sinin % 7’sine
ulaşırken petrol ihraç eden ülkeler ve birçok Asya
ülkesi cari fazla vermektedirler. Küreselleşme ve
sermayenin ülkeler arasında serbest dolaşımı, bazı
ülkelerin cari açık verirken diğerlerinin cari fazla
vermesini kendi başına bir risk olmaktan
çıkarmıştır. Ancak geçmiş örnekler GSIYH'ya oranı
yüksek olan cari açığın uzun müddet
sürdürülemeyeceğini göstermektedir. Bu durumdaki
ülkeler bir süre sonra finansman sıkıntısı
yaşayabilmektedirler ve tasarruf-yatırım
davranışlarının yeni duruma adapte olması her zaman
kolay olmamaktadır. Küresel dengesizliğin ne kadar
sürdürülebileceği ve düzeltmenin sert mi yumuşak mı
gerçekleşeceği dünya ekonomisi açısından büyük önem
taşımaktadır.
Küresel dengesizliklerin değerlendirilebilmesi için
öncelikle cari açığın kaynaklarına ve nasıl finanse
edildiğine bakmak daha doğru olacaktır. Cari açığın
başlıca sebepleri arasında ABD'de görülen verimlilik
artışının varlık fiyatlarına, hane halkı servetine
ve tüketime olumlu yansıması; yüzyılın başından beri
devam eden yüksek seviyede bütçe açıkları; Asya
Krizi sonrasında Çin dışındaki Asya ülkelerinde
yatırımların yavaşlaması; dünya finansal
piyasalarında görülen yüksek likidite; özellikle
Asya'daki yükselen piyasa ekonomilerinin
uluslararası rezerv tutma istekleri ve petrol ihraç
eden ülkelerin fiyatlardaki artış sonrası gelir
fazlalarını değerlendirme istekleri sayılabilir.
Bütün bunlara, ABD finansal piyasalarının oldukça
gelişmiş olması ve çok geniş bir yelpazede ürün
çeşitliliği sunarak etkin risk yönetimi imkanı
tanıyor olmasını da eklemek gerekmektedir.
Bütün bu faktörler arasından hangisinin ne kadar
etkili olduğunu tespit etmek kolay değildir. Ancak
cari açığın bu seviyede sonsuza dek sürdürülmesinin
mümkün olmadığı da açıktır. ABD'nin yüksek olan ve
git gide artan cari açığı geçtiğimiz yıllarda
küresel finans piyasalarında bir gerilime yol
açmadan ve reel faizleri artırmadan finanse
edilebilmiştir. Ancak Dünya GSYIH'slnın %2'sine
yaklaşan bu cari açığın finansmanının
sürdürülebilmesi için ABD'nin dünya varlık
portföylerinden giderek daha yüksek pay alması
gerekmektedir. Bu ise, mevcut durumun
sürdürülemeyeceğine ve bir düzeltmenin kaçınılmaz
olduğuna işaret etmektedir.
Bu
durum önemli riskler taşımakla beraber beklenen
sonuç söz konusu dengesizliklerin yumuşak bir
şekilde düzelmesidir. ABD'de konut fiyatlarının
düşmesiyle birlikte talebin azalması ve Çin başta
olmak üzere Asya'daki yükselen piyasa ekonomilerinde
talep artışı yaşanması, bunların yanı sıra dolarda
yaşanacak bir değer kaybı ve yükselen piyasa
ekonomilerinin para birimlerinin değerlenmesi sonucu
cari işlemlerinin birkaç yıl içerisinde dengeye
gelmesi beklenebilir. Ancak bu şekilde piyasa odaklı
bir düzeltmenin yaşanabilmesi için yatırımcıların
portföylerindeki ABD varlıklarını uzun yıllar
boyunca arttırmaya hazırlıklı olmaları
gerekmektedir. Aksi takdirde ABD dolarında çok hızlı
bir değer kaybı, finansal piyasalarda dalgalanmalar
ve korumacı politikalarda yaşanacak artışla dünya
ekonomisinde çok daha sert bir düzeltme yaşanabilir.
Dengesizliğin sert bir şekilde düzelme olasılığı
önemli bir risk olarak durmaktadır, bu nedenle dünya
ekonomisinin önemli aktörlerinin ortak hareket
etmesi büyük önem taşımaktadır. ABD'nin
tasarruflarını arttırması, Avrupa ve Japonya'da
yapısal reformlara hız verilirken Çin'de tüketimin
diğer Asya ülkelerinde ise yatırımın arttırılması,
döviz kurlarında esnekliğin sağlanması ve petrol
ihraç eden ülkelerin yüksek getirisi olan alanlara
yatırım yapmaya başlamaları atılması gereken
öncelikli adımlardır.
Politika Zorlukları
Önümüzdeki dönem Merkez Bankaları için oldukça zorlu
geçecektir. Özellikle gelişmiş ülke Merkez
Bankalarının, enflasyon ve büyüme risklerini çok
dikkatli değerlendirmeleri gerekecektir. ABD Merkez
Bankası yavaşlayan ekonomi ve artan enflasyonla yüz
yüze gelmektedir, bu durumda verileri çok dikkatli
izlemesi ve değerlendirmelerini piyasalarla
paylaşması önem taşımaktadır. Japonya'da yeni bir
deflasyon maliyetli olacağından faiz artırımı
kademeli olarak gerçekleştirilmelidir. Avrupa'da ise
enflasyon tehdidi azalmış olduğundan otoriteler sıkı
para politikalarını sürdürme konusunda daha temkinli
olabilirler. Ancak büyümenin beklendiği gibi
gerçekleşmesi halinde yeni faiz artırımlarına
gidilmesi gerekebilecektir.
Yükselen piyasa ekonomilerindeki karar alıcılar da
aynı şekilde dikkatli olmak durumundadırlar. Çin ve
diğer bazı Asya ülkelerinin Merkez Bankalarını
bekleyen sorun, kur rejimlerinde esnekliğin
sağlanarak para birimlerinde gerekli değerlenmenin
sağlanması ve para politikasına küresel ve yerel
şartlardaki değişimler karşısında gerekli hamleleri
yapma fırsatının verilmesi olacaktır. Rusya ve diğer
bazı petrol ihraç eden ülkeler de benzer sebeplerle
kur esnekliğinden yararlanabilirler. Dış finansmana
bağlı olan ve yüksek bütçe açığı veren yükselen
piyasa ekonomileri ise, küresel dalgalanmalar
karşısında risk taşımaktadırlar. Bu ülkelerde
rekabeti azaltan engellerin kaldırılması ve
büyümenin özel sektör tarafından
gerçekleştirilmesini sağlayacak ortamın yaratılması
ve bu yolla kırılganlıkların azaltılması
gerekmektedir.
Bunların yanı sıra uzun vadeli büyümeyi temin edecek
reformlar da göz ardı edilmemelidir. Yaşlanan nüfus
karşısında mali dengelerin sağlamlaştırılması
gelişmiş ülkelerin karşı karşıya bulundukları bir
diğer ciddi meseledir. Bu ülkelerin bütçe açıkları
ve net kamu borçları kısa vadede yüksek seviyelerde
seyretmeye devam edecektir. Milli tasarrufu
arttırmak ve cari açığı kontrol altında tutmak için
ABD'nin mali sağlamlaştırma politikalarına önem
vermesi gerekmektedir. Mali sorunların altından
kalkabilmek için orta vadeli bütçe hedefleri
konulmalı, sosyal güvenlik sistemleri sağlam
temellere oturtulmalı ve giderek artan sağlık
harcamalarını kontrol altına almak için etkin
yöntemler geliştirilmelidir.
Orta vadeli hedefleri desteklemek için iş ortamını
geliştirecek ve rekabeti arttıracak yapısal
değişiklikler hızla gerçekleştirilmelidir. Avrupa'da
hizmet sektörlerinde rekabetin tesisi, emek
piyasasının esnek hale getirilmesi ve finansal
sektör reformları, verimliliği ve iş imkanlarını
artırabilmek için büyük önem taşımaktadır.
Japonya'da ise yukarıda sayılan reformlara ilaveten
kamu sektörü reformları da gündemdedir.
Yükselen piyasa ekonomileri için de aynı şekilde
piyasa koşullarına yönelik reformlar önem arz
etmektedir. Ticaretin serbestleştirilmesi, eğitim
imkanlarının arttırılması ve finansal gelişmenin ve
girişimciliğin desteklenmesi kaynakların tarımdan
sanayi ve hizmetlere kaymasına ve toplam faktör
verimliliğinin artmasına katkı sağlamaktadır.
Sanayide ve hizmet sektöründe verimliliği ve
rekabeti artırmaya yönelik çabalar da bu bağlamda
önem taşımaktadır. Bunların yanı sıra bu ülkelerdeki
düşük gelir gruplarının sağlık, eğitim ve sosyal
güvenlik imkanlarına ulaştırılması da gündemdeki
konular arasında yer almalıdır. Böylece, bir yandan
piyasa disiplini ve yatırımların etkin dağılımı
sağlanırken, diğer yandan da gelirin etkin dağılımı
yoluyla tüketim artışı sağlanabilecektir.
Yüksek ve dalgalı seyreden enerji fiyatları endişe
vermeye devam etmektedir. Büyük petrol
üreticilerinin yeni yatırım kararları olumlu
görülmekle beraber, yabancı şirketlerin
faaliyetlerinin engellenerek milli şirketlerin
desteklenmesi ve ülke dışındaki kaynakların ne
pahasına olursa olsun güvence altına alınması
şeklindeki enerji
güvenliğine yönelik çabalar küresel çapta
verimsizliğe yol açmaktadır. Bunun yerine enerji
alanındaki yatırımlar teşvik edilmeli, piyasaların
düzenli işleyişinin sağlanması ve tüketicilerde
enerji tasarrufu bilincinin geliştirilmesi için
gayret gösterilmelidir.
Başta Çin olmak üzere tüm dünyada hammadde talebinin
artması ve arzın bu duruma gerektiği ölçüde karşılık
verememesi sonucu başta metal fiyatları olmak üzere
hammadde fiyatları önemli ölçüde artış göstermiştir.
Artan talebi karşılamak üzere yeni üretimlerin
devreye girmesiyle metal fiyatlarının orta vadede
düşmesi beklenmektedir.
Küresel büyümenin sürdürülebilmesi için çok taraflı
ticaret serbestleştirmesinin sağlanması büyük önem
taşımaktadır. Doha müzakerelerinin kilitlenmesi
hayal kırıklığına neden olmuş ve korumacı
politikaların yeniden gündeme geleceği konusunda
endişelere yol açmıştır. Serbestleştirme yönündeki
çabalar arttırılarak ticarette ayrımcılığın ve
korumacı politikaların engellenmesi sağlanmalıdır.
Bu çabaların sonuçsuz kalması ve Afrika ülkelerinin
büyümesine katkı sağlayan emtia fiyatlarının düşmesi
durumunda düşük gelirli ülkelere yapılan yardımlar
daha çok önem kazanacaktır.
Teknolojik gelişmeler ve düzenleyici kurallardaki
azalma sonucu finansal piyasalara ulaşım git gide
kolaylaşmaktadır. Karar alıcıların bu gelişmelerden
azami faydayı sağlamak için emek piyasasında
esnekliği sağlayıcı reformları gerçekleştirmeleri,
emeklilik planlarının taşınabilirliğini sağlamaları
ve iflas işlemlerini daha etkin hale getirmeleri
gerekmektedir. Bunların yanı sıra denetim ve
düzenleme politikalarının karmaşıklaşan finansal
sistemlerle uyumunun sağlanması da önem arz
etmektedir.
Seçilmiş Ülkeler Ve Bölgeler
ABD: Enflasyonist Baskılar Yükseliyor
2006 yılına güçlü büyüme performansı ile giren ABD
ekonomisi, konut piyasasının durulması ve yükselen
faizlere bağlı olarak özel tüketimin düşmesi sonucu
yılın ikinci çeyreğinde yavaşlama sinyalleri vermeye
başlamıştır. Büyümedeki bu yavaşlamaya rağmen ürün
ve emek piyasalarındaki fazla kapasitenin kaybolması
ve enerji fiyatlarının yükselerek diğer fiyatları da
yukarı çekmesi sonucu enflasyonist baskılar baş
göstermeye başlamıştır. Merkez Bankasının önümüzdeki
günlerde gelecek veriler doğrultusunda daha sıkı
para politikası uygulaması gerekebilecektir.
GSYIH'nın yüzde %7'sine yaklaşan cari açık, mali
sağlamlaştırma ve özel sektör tasarruflarının
artırılması yoluyla milli tasarrufların
yükseltilmesini gerektirmektedir. Son veriler bütçe
açıklarında bir düşüşe işaret etse de, öngörülemeyen
faktörler de göz önünde bulundurularak daha fazla
önlem alınmalıdır. Mali sağlamlaştırma önlemleri
sosyal güvenlik sistemi ve sağlık harcamalarında
yapılacak reformlarla desteklenmelidir.
Batı Avrupa: Güçlü Büyüme için Yapısal Reformlar
İç
talep, özellikle de yatırım tarafından canlandırılan
Avrupa ekonomisinde iyileşme hız kazanmış
durumdadır. Son veriler Avrupa ekonomisindeki
genişlemenin 2006 yılının ikici yarısında da devam
edeceğini göstermektedir. Kurumsal yatırımların
devam etmesi ve tüketim artışının orta düzeyde
seyretmesi beklenmektedir.
Avrupa'nın karşı karşıya bulunduğu önemli bir sorun,
mevcut genişleme hareketinin uzun süreli olmasının
sağlanarak, başta yaşlanan nüfus karşısında mali
sağlamlaştırma olmak üzere iç problemlerle etkin bir
şekilde mücadele edilebilmesi ve küresel
dengesizliklerin giderilmesine katkıda
bulunulmasıdır. Avrupa'da verimlilik artışı düşerken
ABD'de yükselmektedir ve bunun sonucunda Avrupa,
büyüme performansında bu ülkenin gerisinde
kalmıştır.
Lizbon Stratejisi altında AB ülkeleri verimlilik
artışı önündeki engellerin giderilmesi hususunda
anlaşmışlardır. Ancak verimlilik artışının
gerçekleşmediği sektörlerde uygulamaya geçilmesi
büyük önem taşımaktadır. Finansal sektörde
entegrasyonun ve uyumlaştırmanın sağlanması
gerekmektedir.
Ekonomik göstergelerdeki iyileşme, karar alıcılara
bütçe açıklarını kapatma konusunda iyi bir fırsat
vermektedir. Ancak yaşlanan nüfusla birlikte artan
sosyal güvenlik harcamaları bütçe dengelerini
sarsmaya devam etmektedir. Birçok ülkede sosyal
güvenlik reformu yapılması gerekmektedir.
Eğer ekonomik genişleme beklendiği gibi
gerçekleşirse enflasyonu kontrol altında tutmak için
para politikalarının orta vadede daha da
sıkılaştırılması gerekebilecektir. Ancak mevcut
durumda enflasyon tehlikesi görülmediğinden, karar
alıcılar para politikasınl51kılaştırma konusunda
daha çekingen davranabilirler.
Japonya: Para Politikası Deflasyonun Bitişine Uyum
Sağlıyor
Özel sektör tüketim ve yatırımları ile
canlanan Japon ekonomisi 2006 yılında olumlu bir
görüntü sergilemiştir. Ekonominin karşı karşıya
bulunduğu risk, petrol fiyatlarındaki artış, ABD
ekonomisinde görülebilecek bir durgunluk veya Yen'in
aşırı değerlenmesi gibi dışarıdan gelecek olumsuz
etkilere karşı ekonominin kırılgan olmasıdır.
Japon ekonomisi yıllardır süregelen deflasyondan
nihayet sıyrılma sinyalleri vermeye başlamıştır.
Büyümenin sağlamlaşması ve düşük ama pozitif
enflasyonun görülmeye başlamasıyla birlikte yakın
vadede Japonya'nın üstesinden gelmesi gereken sorun
para politikasını normalleştirmek olacaktır.
Sıfırdan %0.25'e yükse!tilen faiz oranlarının daha
da yükselterek normal seviyelere çekilmesi
gerekmektedir. Ancak sıfırın çok az üstünde olan
enflasyonun böyle bir durumda tekrar sıfırın altına
inmesi ihtimali de göz ardı edilmemelidir.
Orta vadede giderilmesi gereken en büyük sorun ise
gelişmiş ülkeler arasında en yüksek seviyede bulunan
kamu borç oranının düşürülerek mali
sürdürülebilirliğin sağlanması olacaktır. Mali
reformların yanı sıra, kamu finansal kuruluşlarının
reformu, hizmet sektörlerinde rekabetin sağlanması
ve emek piyasasında esnekliğin temini gibi
verimlilik artışına yönelik reformlar da yerine
getirilmelidir.
Yükselen Asya: Güçlü Büyüme Performansı ve Riskler
Çin ve Hindistan'ın güçlü büyüme performansı ile
tetiklenen yükselen Asya ekonomileri %8'in üzerinde
bir büyüme performansı sergilemişlerdir. Genel
görünüm mevcut büyüme performansının 2006'nın ikinci
yarısında ve 2007'de devam edeceğini göstermektedir.
Mevcut görünümü yakın vadede tehdit edebilecek
riskler, söz konusu ülkelerin dış kırılganlıklarına
ve gelişmiş ülkelerin büyüme performansına bağımlı
olmalarından kaynaklanmaktadır: petrol
fiyatlarındaki aşırı bir yükselme, dış ticarette
korumacılığın artması ve gelişmiş ülkelerin büyüme
performanslarının zayıflaması olumlu görünümü
değiştirebilecektir. Bunlara ilaveten, enflasyonist
baskılardan kaynaklanan sıkı para politikaları da
bölgenin ekonomik büyümesini olumsuz etkileyebilir.
Bölge aynı zamanda, uluslararası finansal
piyasalarda yaşanacak muhtemel bir kötüleşmeden de
olumsuz etkilenme potansiyeline sahiptir.
İç
talebin artışı ve yükselen petrol fiyatları bölge
ülkelerinin cari fazlalarını bir miktar aşağı
çekmiştir. Bölge genel olarak cari fazla vermekle
beraber ülkeden ülkeye ciddi farklılıklar
gözlenmektedir. Çin'in cari fazlası tüm bölgenin
%70'ine tekabül etmektedir.
Bölge ülkelerinin karar alıcı birimleri mevcut olumlu
koşulları kullanarak mali sürdürülebilirliği
sağlayıcı ve dışsal kırılganlıkları azaltıcı
politikaları hayata geçirmek üzere gereken yapısal
reformları uygulamaya koymalıdırlar. Bölge ülkeleri
öncelikle kaynakların tarımdan sanayi ve hizmetlere
aktarılabilmesi için gereken, ticaretin
serbestleşmesi, eğitim imkanlarının
yaygınlaştırılması, finansal sektörün geliştirilmesi
ve girişimciliğin desteklenmesi gibi hamleleri
yapmalıdırlar. Ayrıca hizmet sektöründe verimlilik
artışının sağlanabilmesi için rekabetin
desteklenmesi gerekmektedir.
Asya'nın, 2. Dünya Savaşının bitiminden günümüze
kadar sergilemiş olduğu göz alıcı ekonomik
performans ve hem kişi başına gelirin hem de bir çok
sektörde işçi verimliliğinin hızla artarak gelişmiş
ülke seviyelerine yaklaşmış olması bazı hususlara
dikkati çekmektedir.
Asya ülkelerinde görülen toplam faktör
verimliliğindeki yükselme ve hem fiziki hem beşeri
sermayedeki hızlı artış büyümeyi hızlandıran önemli
faktörler olmuştur. Bu faktörlerin gelişiminde
eğitim standartlarının yükseltilmesi, gelişime
dayalı sektörlerin desteklenerek katma değerin
yükseltilmesi ve kurumsal ve finansal sektörde
yönetişimin güçlendirilmesi önemli rol oynamıştır.
Verimliliği düşük olan sektörlerden yüksek olan
sektörlere geçişin teşvik edilmesi Asya'nın uzun
vadeli makroekonomik gelişimine katkı sağlayan
unsurlardan bir diğeridir. Bu durum hem tarımdan
sanayi ve hizmetlere geçişte hem de üretimde düşük
katma değerli ürünlerden yüksek katma değerli
ürünlere geçişte görülmektedir.
Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi Asya ülkelerinde
de sanayi ve hizmet sektörlerinin verimlik artışları
arasında sanayi sektörlerinin lehine bir farklılık
görülmektedir. Ekonomiler daha müreffeh hale
geldikçe hizmet sektörlerinde rekabetin ve
verimlilik artışının teşvik edilmesi daha da önem
kazanmaktadır.
Yükselen Avrupa: Dış Tasarruflara Bağlılıktan
Kaynaklanan Riskler
Artan yabancı sermaye girişleri ve kredi genişlemesi
ile canlanan iç talep, yükselen Avrupa ülkelerinin
ekonomik büyümesinde itici güç olmuştur. Bölge bir
bütün olarak büyüme gösterirken ülkeler arasında iç
talebi destekleyen faktörlerin etkileri, döviz kuru
gelişmeleri ve yapısal sebeplerden kaynaklanan
farklılıklar görülmektedir. 2006 ve 2007 yıllarında
bölge ülkelerinin güçlü büyüme performanslarının
sürmesi beklenirken, faiz oranlarını ciddi oranda
artıran Türkiye'de ve önemli mali sağlamlaştırma
hamleleri yapması beklenen Macaristan'da 2007 yılı
büyümesinin yavaşlayacağı tahmin edilmektedir.
Bölge ülkelerinin cari açıklarının 2006 yılında da
artmaya devam etmesi beklenmektedir. Söz konusu
ülkelerin dış kırılganlıkları dolayısıyla,
uluslararası finansal şartların yeniden zorlaşması
durumunda büyüme performanslarının olumsuz
etkilenmesi riski devam etmektedir.
Riskler değerlendirilirken bölgenin yüksek seyreden
cari açığının, sermaye azlığı ve düşük işçi
ücretlerinin sağladığı yatırım fırsatlarından, aynı
zamanda da hızlı kredi genişlemesi ve tüketim
artışından, bazı durumlarda ise esnekliğin sınırlı
tutulması dolayısıyla kurların aşırı
değerlenmesinden kaynaklandığının dikkate alınması
faydalı olacaktır. Bazı ülkelerde sermaye akışları
yalnızca özel sektörün değil aynı zamanda kamunun da
finansman sıkıntılarından kaynaklanmaktadır.
Kaynaklar söz konusu olduğunda ise, dış sermaye
akışının giderek artan bir şekilde dalgalı portföy
yatırımlarından ve kısa vadeli borçlanmayı da içeren
doğrudan yatırım harici yatırımlardan beslendiği
görülmektedir.
Mevcut durum karşısında karar alıcıların dış
tasarruf kaynaklı büyüme fırsatları ile riskleri
dengelemeleri gerekmektedir. Her ülke risklere karşı
önlem alırken kendi koşullarını dikkate almalıdır.
Bununla birlikte aşağıdaki hususlarda da gerekli
adımlar atılmalıdır:
- Mali Sağlamlaştırma: Mali sürdürülebilirlik
problemleri yaşayan ülkeler,
yatırımcıların güvenini kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıya bulunduklarından, bütçe açıklarını ve kamu
borcunu sürdürülebilir seviyelere çekmek
durumundadırlar. Iç talebi frenleme etkisi de
bulunduğundan, mali sıkılaştırma politikası aynı
zamanda dış
tasarruflara bağımlılığı azaltmakta da etkili
olacaktır.
-
Yeterli Denetim ve Düzenleme Altyapısı: Özellikle
yabancı para cinsinden ve kısa vadeli kredilerde
yaşanan hızlı artış finansal aktörleri çeşitli
risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Düzenleyici
kuruluşlar finansal sistemin kur ve faiz risklerini
yönetme konusunda sorun yaşanmamasını teminen
gerekli önlemleri almalıdır
-
Sıkı Para Politikası: Enflasyon tehdidi altına
girildiği durumlarda ilk olarak yapılması gereken,
faiz yükselterek para politikasını sıkılaştırmak
olmalıdır. Hızlı ekonomik büyüme, kurlarda düşüş ya
da küresel enflasyonist baskıların devamı halinde
karar alıcılar para politikasını sıkılaştırmaya
hazır olmalıdırlar. Orta vadede parasal birliğe
gidecek ülkelerin para politikalarında bağımsızlığı
kaybetmeye hazırlıklı olmaları ve dışsal
düzeltmeleri nominal faiz oranları yoluyla
sağlayabilecek kapasiteyi inşa etmeleri
gerekmektedir.
- Emek Piyasasındaki Katılıkların Giderilmesi:
Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında düşük olan
istihdam oranları emek piyasasında esnekliğin
sağlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
- Kurumsal Reformlar. İş yapma maliyetlerinin
düşürülmesi, ürün piyasasında rekabetin artırılması,
hükümet işlemlerinde verimlilik ve finansal
derinliğin sağlanması yönünde gerekli adımlar
atılmalıdır.
Finansal Sistemler ve Ekonomik Döngülere Etkileri
Bir ülkede finansal sistemin yapısı, hane halkının
ve iş dünyasının ekonomik döngülerdeki
davranışlarını önemli ölçüde etkilemektedir. Kaynak
bulmanın daha hızlı ve kolay olduğu sistemlerde,
hane halkı gelirlerinde değişim olduğu dönemlerde
finansman ihtiyacı hızlı bir şekilde giderilerek
harcama davranışlarının korunması mümkün
olabilmektedir. Öte yandan bu tür sistemlerde hane
halkı, varlık fiyatlarındaki değişikliklerden daha
fazla etkilenmektedir.
Kurumsal sektörlere baktığımızda ise, ilişki bazlı
finansal sistemler, talep değişimleri söz konusu
olduğunda firmalara daha fazla nakit desteğinde
bulunabilirken, kolay ve hızlı finansman sağlayan
sistemler yıldızı parlamakta olan yeni sektörlerin
finansmanında daha etkin olmaktadırlar.
Finansal sistemin yapısı uluslararası yatırımcıların
tercihlerini de etkilemektedir. Hızlı finansman
sağlanabilen sistemlerin bulunduğu ülkeler
yatırımcıların daha çok ilgisini çekmektedir.
Kontrollerin azalması (deregülasyon) sürecinin
hızlanmasıyla finansal piyasalar arasındaki
rekabetin artması, finansal piyasaların ve
hizmetlerin küreselleşmesi, bilgi ve iletişim
teknolojisinin gelişmesi ve kurumsal yönetişim,
muhasebe ve hukuki standartların gelişmesi sonucunda
gidişatın hızlı ve kolay finansman sağlanan
sistemlere doğru olduğu görülmektedir. Finansal
kurumlar arasındaki rekabet ve özel emeklilik
planlarının yaygınlaşması da bu sistemin ağırlığını
arttırmaya devam edecektir.
Değişen finansal sistemler karşısında istikrarın
korunabilmesi için denetleyici ve düzenleyici
kurumların duruma adapte olmaları büyük önem
taşımaktadır. İşlemlerin çok daha hızlı ve esnek bir
şekilde gerçekleştirilebildiği bir ortamda yeterli
izleme ve değerlendirme çalışması yapılmadığı
takdirde ekonomik değişikliklerin istikrarsızlığa
yol açması daha kolay olacaktır. Düzenleyici ve
denetleyici kuruluşların kurumsal ve teknik
kapasitelerini giderek karmaşıklaşan finansal
sistemlere uygun hale getirmeleri elzem hale
gelmektedir.
Emtia Fiyatlarındaki Artış
Son zamanlarda petrol dışı emtia fiyatlarında
görülen artış büyük ölçüde metallerden
kaynaklanmıştır. Bu artışın en önemli nedeni başta
Çin olmak üzere yükselen piyasa ekonomilerinden
kaynaklanan talep artışı olmuştur. Ancak yeni üretim
alanlarının açılmasıyla bu fiyatların orta vadede
düşme eğilimine girmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu
değerlendirme metal ihraç eden ülkeler için büyük
önem taşımaktadır. Bu ülkeler, yakın zamanda ortaya
çıkan fiyat artışlarından elde edilen gelirleri ya
büyük ölçüde tasarruf etmeli ya da eğitim, sağlık,
altyapı gibi geleceğe dönük yatırımlarda
kullanmalıdırlar. Hükümetler fiyatlardaki düşüşlere
hazırlıklı olmalı ve yüksek seyreden gelirleri maaş
artışları gibi geri dönülemeyen harcamaları finanse
etmede kullanmamalıdırlar. Aynı zamanda emtia ihraç
eden ülkeler ürün çeşitliliğine giderek fiyat
şoklarına karşı kırılganlıklarını azaltmalıdırlar.
Kaynak: Uzman Yardımcısı M. Salih Ünlü – Hazine
Müsteşarlığı