IMF
ile Nereye Kadar?
Türkiye'de Cumhuriyet tarihinde, ekonomiden sorumlu
bir Devlet Bakanı, Uluslararası Para Fonu (IMF)
sebebiyle intihar girişiminde bulunmuştur. Bir
Bakanı ölümün eşiğine kadar getiren IMF nasıl bir
uluslararası ekonomik kuruluştur? Türkiye, daha ne
kadar IMF ile beraber yaşayacaktır?
IMF, İkinci Dünya Savaşı sırasında Bretton Woods'ta
(ABD) toplanan Birleşmiş Milletler Para ve Finans
Konferansında (1-22 Temmuz 1944) kurulmuş ve 27
Aralık 1945 tarihinde resmen faaliyete başlamış bir
uluslar arası ekonomik örgüttür. Temel amacı,
uluslar arası refahı arttırmaya yönelik olarak
uluslararası ticaretin ve işbirliğinin artırılmasına
engel oluşturabilecek düzenlemelerin ortaya
çıkmasına engel olmaktır. Bunun için Fon, ödemeler
dengesi açıkları ile karşı karşıya kalan ülkelere
gerekli mali katkıyı sağlayacak, bu ülkelerin dış
ticareti kısıtlayıcı önlemlere başvurmalarını
önleyecektir.
Fon'un üyelerine sağladığı imkanlar Dünya Bankası ve
diğer mali kuruluşların sağladığı imkanlar gibi
"kredi" niteliğinde değildir. IMF'nin imkanları,
düşük faizli "fon", "imkan" veya "kolaylık" olarak
tanımlanmaktadır.
Dünya ekonomisinin düzenlenmesinde çok önemli bir
yeri olan IMF'de sermaye, çok önemli bir fonksiyona
sahiptir. Çünkü, ülkelerin sermayeye katılım payları
olan kotalar, üyelerin oy güçlerini belirler, Fon'a
katkılarına ve Fon' dan borçlanmalarına etki eder.
Üyelerin Fon sermayesine katkıları, milli gelirleri,
dış ticaret hacimleri, döviz rezervleri, ihracat
çeşitliliği ile dış ödemeleri göz önünde
bulundurularak belirlenir. Kotalar, her beş yılda
bir yeniden gözden geçirilir. Fon Güventörler
Kurulu, kotalara genel bir değişiklik önermeye her
zaman yetkilidir.
Türkiye, IMF ve kardeş kuruluş olan Dünya Bankası'na
(IBRD), 19 Şubat 1947 tarih ve 5016 sayılı
"Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar
ve Kalkınma Bankalarına Katılmak için Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanun" ile katılmıştır. Bu Kanun
daha sonra, 7 Kasım 1980 tarih ve 2335, 16 Ağustos
1983 ve 2877, 30 Ekim 1985 tarih ve 3066 ve 26 Ekim
1988 tarih ve 3486 sayılı Kanunlar ile
değiştirilmiştir.
Kuruluşundan hemen sonra IMF'ye katılan Türkiye, 22
Mart 1990 tarihinde, IMF Ana sözleşmesi'nin 8'nci
madde (2,3 ve 4'ncÜ fıkralar) kapsamına girmiştir.
Böylece Türkiye, IMF'ye, uluslararası cari
işlemlerine sınırlamalar getirmekten kaçınmayı,
ayırımcı parasal uygulamalar yapmamayı ve üye
ülkelerin elinde bulunan Türk Liralarını o ülkenin
isteği halinde satın alacağını taahhüt etmiştir.
Böylece Türk Lirası, IMF kapsamında konvertible para
olmuştur.
Haziran ayı ortasında Türkiye'ye gelen IMF Heyeti,
Anasözleşme (Md. 4) gereği normal danışmalarda
bulunmuş ve IMF Avrupa Bölgesi İcra direktörü Willy
Kiekens, Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamada, bu
ziyaretin Türkiye ile IMF arasında bir zemin
oluşturabileceğini vurgulamıştır. Kiekens, Hükümet
ile yapılacak bu görüşmelerde, yapısal reformlar ve
anti-enflasyonist politikalarda kararlılık
görülürse, daha sonra bir anlaşma yapılarak
Türkiye'ye mali destek sağlanabileceğini
açıklamıştır.
Türkiye' deki incelemelerini, Haziran ayı sonunda
tamamlayan IMF Türkiye Masası Şefi İtalyan Carlo
Cotarelli, 2 Temmuz 1999'da Türkiye ile ilgili
değerlendirmelerini bir Sonuç Bildirisi ile basına
açıklamıştır. CotareIli, öncelikle 26 Haziran
1998'de IMF ile Türk Hükümeti'nin imzaladığı 18
aylık Yakın İzleme Programı'nı "stand-by'a köprü
olacak şekilde". uzattıklarını belirtmiştir.
Buna karşılık intihar girişiminde bulunan Devlet
Bakanı Hikmet Uluğbay, IMF'den mali kaynak
istediklerini özellikle vurgulamıştır.
Benzer şekilde Başbakan Bülent Ecevit, IMF'nin
ekonomik krizden etkilenen pek çok Ülkeye
milyarlarca dolar yardımda bulunduğunu hatırlatmış
ve şunları söylemiştir: "Ekonomik dünya krizi
üzerine IMF'nin doğrudan ya da dolaylı katkısıyla
bazı ülkelere yardımlar yapıldı. Brezilya'ya 41.5
milyar dolarlık, Güney Kore'ye 55 milyar dolarlık,
Tayland'a 17 milyar dolarlık, Rusya'ya 11,2 milyar
dolarlık(2) Meksika'ya 53 milyar dolarlık,
Endonezya'ya 20 milyar dolarlık yardım sağlandı.
Aslında bizim böyle yüksek rakamları istediğimiz
yok, buna ihtiyacımız da yok. Ama özellikle
ekonominin en önemli sorunlarından biri olan yüksek
faiz sorununu çözebilmek için IMF'nin bize sembolik
ölçüde de olsa süratle mütevazi katkıda bulunmasını
istemek, bizim hakkımızdır."
Başbakan Ecevit'in IMF ile bir stand-by düzenlemesi
yapılarak mali destek istemesinin altında, bu
Kurum'dan çok önemli bir kaynak gelmesinden çok,
Türkiye'nin dış kredi bulabilme imkanlarının artması
yatmaktadır.
Süresi 12-18 ay olabilen stand-by düzenlemesiyle
IMF'den sağlanacak kaynağın Türkiye'nin
ihtiyaçlarını karşılayamayacağını, Başbakan Ecevit
çok iyi bilmektedir. Fon Ana sözleşmesine göre bir
üye ülkenin IMF' den alabileceği kredilerin azami
tutarı, o ülkenin kabaca Fon kotasının iki katını
aşamaz.
Günümüzde Türkiye'nin Fon kotası 956 milyar SDR
olduğuna göre, IMF'den alınabilecek azami miktar 3
milyar dolar civarındadır. Burada önemli olan,
uluslararası mali çevrelerin güvenini kazanmaktır.
IMF'nin "yeşil ışık" yakması, IMF ile bir stand-by
düzenlemesi yapmaktan geçmektedir.
IMF ile stand-by düzenlemesine gidilmesi,
Türkiye ekonomisinde yapısal reformların
tamamlanmasına imkan hazırlayacak ve ülkenin risk
puanı düşecektir. Nitekim dünyanın en büyük kredi
derecelendirme kuruluşlarından S and P IMF ile
anlaşmaya varılması ve kamu finansmanı açığını
düzeltici önlemler alınması durumunda, Türkiye'nin
kredi notunun yeniden gözden geçirileceğini
açıklamıştır
1)
Aslında bu görüşmeler, IMF üyeleri için normaldir.
Çünkü IMF, üyesi bulunduğu her ülkeyi, Anasözleşmesi
gereği (Md. 4) yılda bir defa konsültasyona tabi
tutar. Çok az sayıda ülke için bu konsültasyonlar
18-24 aylık aralıklarla yapılır. Ziyaret sonrasında
IMF Heyeti Başkanı bir toplantı düzenleyerek
görüşlerini açıklar. Başkan, IMF Merkezi'ne
(Washington'a) dönünce bir rapor hazırlar. Bu rapor
IMF Yönetim Kurulu'nda görüşülür ve tartışılır.
Böylece, IMF'nin temel amaçları ile üye ülkelerin
ayarlamalarının ne kadar uyum içerisinde olduğu
gözden geçirilmiş olur.
(2) IMF, Rusya'ya Temmuz ayında Fon'a borcunun
kapatılmasında kullanılmak üzere 4.5 milyar dolar
kredi verilmesini onaylamıştır. Kredinin 17 aylık
dönem içinde ve yedi eşit bölümde kullandırılacagı
açıklanmıştır. IMF, kredilerin 640 milyar dolarlık
bölümünün hemen verilecegini, kalan bölümün de
Rusya'nın IMF'ye vaadlerini yerine getirmesine
baglı olarak serbest bırakılacagını bildirmiştir.
Kredinin dogrudan Rusya'ya kullandırılmayacagı,
Rusya'nın IMF'ye olan borçlarının ödenmesinde mahsup
edilmek üzere IMF'deki hesabına aktanlacagı
açıklanmıştır. IMF ayrıca, Meksika'ya 4,1 milyar
dolar kredi verilmesini de onaylamıştır. IMF
Birinci Başkan Yardımcısı Stanley Fisher,
Meksika'da yürürlüğe konulan son reformların
ekonomiyi güçlendirdigini beliıterek mali
politikaların katı bir şekilde uygulanmaya devam
edildigini belirtmiştir. Fisher, Meksika
ekonomisinde en önemli zayıflığın bu ülkenin
bankacılık sisteminde bulunduğunu açıklamıştır.
(3)
Stand-by düzenlemesine Türkçe olarak "destekleme
düzenlemesi" de denilmektedir. Bu düzenleme, üye
ülkelerin ödemeler dengesi sorununu çözmek amacıyla
IMF ile anlaştıgı konuları içeren karşılıklı bir
taahhüttür. Stand-by, bir "anlaşma" degildir. Bu
sebeple bazı yazarların yaptıgı gibi stand-by
anlaşmasından degil, stand-by düzenlemesinden (stand-by
arrangement) söz edilmelidir. Destekleme (stand-by)
düzenlemesinin anlaşmadan en önemli farkı, içinde
yer alan performans kriterleri ve diger uygulanması
zorunlu şartların üye ülke tarafından öngöıiilen
sürelerde yeıine getirilmemesi durumunda, Fon'un tek
taraflı olarak imkan kullanımına son verme hakkının
varlıgıdır. Düzenleme, uluslararası anlaşma
olmadıgı için uluslararası nitelikte degildir,
Dolayısıyla borç alan ülke açısından program
hükümlerinin gerçekleşmemesi durumunda,
uluslararası yükümlülük dogmaz.
(4)
S and P Agustos ayı başında Türkiye'nin "B" olan
kredi notunu degiştirmezken, "duragan" olan
izlenimini aynen korumuştur. S and P, bu yıl
sonbaharda 2000 yılı bütçesi hazırlanırken,
popülist politikalardan kaçınılması durumunda,
Türkiye'ye dönük ekonomik görünümün pozitife
çevrilerek kredi notunun yükseltilebilecegini
açıklamıştır. S and P, dengeli bir cari işlemler
pozisyonu beklentisine ragmen, Türkiye
ekonomisindeki dış şoklara karşı hassasiyetin devam
ettigini de özellikle belirtmiştir.
Bu riskin azalması, Türkiye’ye borç
veren yatırımcıları harekete geçirecek ve dış borç
bulabilme imkanlarını arttıracaktır. Bankalar, dış
kredilerinin yüzde yüzünü yenileyebileceklerdir.
IMF ile bir stand-by düzenlemesine
gidilmesi, Hazine Bonosu ve hisse senedi
piyasalarındaki yabancı yatırımları arttıracaktır.
Ayrıca, Dünya Bankası'ndan program kredileri de
sağlanabilecektir. Nitekim Temmuz ayı sonunda Dünya
Bankası ile bir kredi anlaşması imzalanmıştır.
Dünya Bankası, Türk Eximbank'a 253.5 milyon dolar
kredi açacaktır. Bankanın normal faiz oranlarında
vereceği ve ilk yılı geri ödemesiz olan kredi,
Eximbank ve diğer bankalar kanalıyla
kullanılacaktır.
Türkiye, 1947 yılında IMF'ye katıldığından günümüze
kadar geçen sürede Fon ile 16 adet stand-by
düzenlemesi yapmıştır. Diğer bir deyişle Türkiye,
IMF'nin kurulmasından sonra bu Kurum ile birlikte
yaşamaya alışmıştır. Bunun tek istisnası, 1986-1993
yıllarını kapsayan sekiz yılık dönemdir. Bir süre
içinde Türkiye, IMF desteği olanaksızın üç yılda
(1988, 1989 ve 1991) cari işlemler fazlası vererek
ekonomisini yönetmeyi başarmıştır.
Türkiye, 1974-1985 döneminde IMF'den daha çok stand-by
ve süresi uzatılmış düzenleme çerçevesinde imkan
sağlamıştır. Daha sonra sırasıyla Petrol Kolaylığı,
Telafi Edici Finansman Kolaylığı, Rezerv Dilimi ile
Birinci Kredi Dilimi gelmektedir. Türkiye, ödemeler
dengesinde sıkıntı ile karşılaştığında daima
yanında IMF'yi bulmuştur. Son stand-by düzenlemesi,
8 Temmuz 1994 tarihinde yapılmış ve 509.3 milyon
SDR'yi kapsamıştır. Türkiye, 5 Nisan 1994
Kararlarının hemen ardından, programın IMF
tarafından desteklenmesini istemiş ve bunun üzerine
bir stand-by düzenlemesi yapılmıştır.
Türkiye, 1995 yılında yeniden düzenlediği niyet
mektubunun uygun bulunması sonucunda IMF'den
kullanacağı miktarı 610.5 milyon SDR'ye
çıkartmıştır. Stand-by düzenlemesi sonrasında ancak
460.5 milyon SDR kullanılmıştır. Kaynağın,
performans kriterlerinin arttırılmasına bağlı
olarak Kasım 1995 ve Şubat 1996 tarihlerinde 75
milyon SDR'lik tutarlar halinde kullanılması
planlanmıştır. Fakat bu dönemde öngörülen performans
kriterleri hedeflerine ulaşılamayacağı
anlaşıldığından IMF ile yapılmış bulunan !sta'nd-by
düzenlemesi Kasım 1995'te kesintiye uğramış, Mart
1996'da da fesh edilmiştir. Bundan sonra IMF Türkiye
ilişkileri 4'ncü madde görüşmeleri çerçevesinde
sürdürülmüştür. 26 Mart 1996 tarihli Yakın İzleme
Programı (Staff Morutored Program) mali yükümlülük
içermediği için Fon'dan Türkiye'ye kaynak akışı
sağlanmamıştır.
IMF' den, stand-by düzenlemesi ile 1 Ocak 1961'de
alınan 37,5 milyon SDR'lik ilk krediden 1994 yılına
kadar, toplam 3.186 milyar SDR'lik mali kaynak
tahsisi sağlanmıştır.
Uluslararası Para Fonu Başkanı Michell Camdesus'un
Temmuz ayında Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı
Zirvesi için Saraybosna'da Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'e kredi açılabileceği konusunda vermiş
olduğu sinyaller, herşeyden önce Türkiye'de ekonomik
istikrarın sağlanması durumunda bir anlam ifade
edebilir. (6) Nitekim Cotarelli, Hükümetin 2000 yılı
sonunda yüzde 25,2001 sonunda da yüzde 10 enflasyonu
öngören ekonomi programının mutlaka başarıya
ulaşması gerektiğine dikkat çekmiştir.
Aslında
1961 yılında ilk IMF kaynağını kullanan Türkiye'nin,
geçen 38 yıllık süresinin her 2-3 yılında Fon ile
stand-by düzenlemesine gitmiş olması, ülkemizin
ödemeler dengesi sorununu hala çözememiş olduğunu
açık bir şekilde göstermektedir. Türkiye'de bütçe
açığı IMF
'ye destekleme düzenlemeleli kapsamında velilen
ekonomik istikrar programları, ülkenin tüm ekonomik
değişkenlerine ilişkin kantitatif hedefleri içerir.
Bu kantitatif hedefler ile izlenecek ekonomi
politikalarına ilişkin teminatlar, üye ülkenin
kredilerden yararlanabilmek için yerine getirmekle
yükümlü olduğu performans kriterlelini meydana
getirir. Bu kriterler dört adettir. Bunlar, Merkez
Bankası net uluslararası rezervlerine limit, kamu
kesimi net iç borçlanmasına limit, Merkez Bankası
net iç varlıklarına limit ve ekonominin durumuna
göre diğer bazı ekonomik büyüklükler üzerine
limitlerdir.
Dünya Bankası Türkiye Şefi Ajay Chibber'in
Türkiye'nin en geç Ekim-Kasım ayında IMF ile stand-by
düzenlemesi imzalayabileceğini bir ekonomi
dergisinde (Ekonomist) ifade etmesi, bizce fazla
iyimser bir yaklaşımdır.
Kapatılmadığı, enflasyon
düşürülmediği, özelleştirmede başarıya ulaşılmadığı,
yapısal reformlar özellikle sosyal güvenlik reformu
yapılmadığı, ekonomide makul bir büyüme
gerçekleştirilemediği sürece, hükümet kapısını
çalması kaçınılmaz olacaktır.
Kaynak: Prof. Dr. S. Rıdvan Karluk
|