İş Adamı ve Devlet
Türkiye'nin Büyük Hamlesi Son 15 yıl
içerisindeki piyasa ekonomisine geçiş
sürecinde, Türkiye ekonomisi Cumhuriyet
tarihinin en büyük adımlanın attı. Türk özel
sektörü, kendisinden beklenen dinamizmini
yeni pazarlar geliştirerek ve büyük yatırını
hamleleri gerçekleştirerek gösterdi. Liberal
ekonomi uygulamaları ile Türkiye zengin
insan potansiyelini keşfetti. İş
adamlarımız ve yöneticiler, genç kadroları
ile şirketlerimizin uluslararası alanda
çeşitli başarılarına imza attılar. Kalite ön
plana çıktı, ithal ikamesi terk edildi. İş
adamları yatırım, üretim, dağıtım,
finansman ve yönelim kararlarını piyasa
kuralları içinde ve sonuçta müşterilerin
tatmin edilmesi perspektifi ile vermeye
başladı. Özel sektörün bu başarılan
hükümetlerimize ve devlet kurumlarına güç
verdi, Türkiye büyük devlet olma yolunda
adımlar attı; iş adamları siyasi
liderlerimizin Avrupa'da, Orta Asya'da zaman
zaman ABD'de ulusal ve bölge içindeki büyük
projelerini sunuşlarında onların yanında
yer aldı.
Siyasi
kadroların ve bürokrasimizin büyük bir kısmı özel
sektörün ekonomide lokomotif olma rolünü kabullendi
ve Türk özel sektörünü destekledi. Ekonomik politika
programlan, iş gezileri ve konferanslar siyasetçi,
bürokrat, yönetici ve iş adamları ekseninde
hazırlandı. Amaç doğru idi: Globalleşme
rüzgarlarının etkisiyle dünya ile ekonomik
entegrasyon temposuna girmeye çalışan Türkiye,
içeride ve dışarıda bu devlet-iş adamı güç birliğini
kullanmak zorunda idi. Gelişmiş ülkelerde bu güç
birliği açık bir şekilde gözleniyordu; yabancı ülke
devletleri kendi ülke şirketlerinin yanında yer
alıyor, şirketler devletlerinin ana çizgisinden
ayrılmıyor ve bu kenetlenme ile yeni ve global
dünya düzeninde müthiş bir piyasa payı kapma savaşı
veriliyordu.
Türkiye'nin Globallleşme Sürecindeki Kazanımları
Dünyanın siyasi ve ekonomik gündemi süratle
değişirken, Türkiye'nin bu büyük hamleşi toplumumuz
için geri dönüşümü olmayan bazı kazançlar sağladı.
Fert başına reel milli gelir iki misli arttı.
Türkiye, imalat sanayinin ihracat gücü ile dünya
pazarlarına girdi ve turizm, müteahhitlik ve ulaşım
hizmetleri ile ciddi döviz gelirlerine kavuştu.
Altyapı yatırımları ile Türkiye Orta ve Doğu
Avrupa'nın yaşam standartlarını yakaladı, hatta
geçti. Bu görünümü ile bölgenin en güçlü devleti
olma özelliğini korudu. Mali piyasalanmızın,
borsamızın ve liberal sermaye hareketlerinin işlem
hacmi de hesaba katılınca Türkiye dünyanın ilk 20
büyük ekonomisi içine girdi.
Bu arada AB ile Gümrük Birliği anlaşması yapıldı ve
imalat sanayinin Avrupa pazarlarına yerleşmesi için
Önemli bir adım atıldı. Tekstil, otomotiv,
demir-çelik, gıda sanayiinde yabancı sermaye ile
stratejik yatırımlar yapılarak dünya pazarlarına
seçilmiş ürünler sunuldu.
Bütün bu gelişmelerin altında Türk iş aleminin,
yöneticilerinin, mühendislerinin, Türk işçisinin
gayreti yatıyor; bu ortamı hazırlayan ise devlet
kurumlarının ve hükümetlerimizin piyasa ekonomisi
kurallarını yerleştirmek için sarf ettiği çaba. Bu
nedenle, iş adamı ve devlet ilişkisinde süratle
artan bir diyalog ve karşılıklı etkileşim görüyoruz.
Türkiye'de devlet adamları ile iş alemi arasında
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde gözlenen sınıf farkı
ortadan kalktı, iş adamları şahsi temaslarının yanı
sıra, ' sivil toplum örgütleri ve kurumsal
kişilikleri ile devletin ekonomi yönetiminde söz
sahibi olma aşamasına geldiler.
Türkiye Yeni Bir Hamleye Hazır mı?
işler burada biraz karışıyor. Çünkü, son onbeş
senenin bizi getirdiği noktada kısmen dış
dünyamızdaki değişiklikler, kısmen de ülkemizde
yaşananlar iş adamını yeni bir platformda düşünmeye
sevk ediyor. Yapılan bütün ekonomik atılımlarda,
yatırımlar ve projeler büyüdükçe, ve bölgesel
işbirliği forumlarında müzakerelerin dozajı
arttıkça bazı eksiklerimiz rekabet ve pazarlık
gücümüzü azaltmaya başladı.
a) Türkiye makro ekonomik dengelerini kuramadı,
enflasyonu kontrol altına alamadı. Bu olgu, gelir
dağılımının bozulmasına sebep oluyor ve dış dünyanın
Türkiye'ye atfettiği risk oranı hala yükseklerde
dolaşıyor. Türkiye dünya ile entegrasyonu artan bir
ülke olarak, krizlere ve ekonomik resesyon
dalgalarına çok duyarlı bir noktada bulunuyor.
Gelişmiş ekonomilerde düşük enflasyon ortamında ince
ayarlar ile piyasaların finansal ve/veya üretim
sektöründeki krizleri hafif atlatması mümkün oluyor.
Halbuki Türkiye'de ekonomik politikalarda ince ayar
yapmak son derece zor. Büyümeden fedakarlık
yapmadan, istihdam sorunları yaşamadan yüksek
enflasyon içinde kriz önleyici tedbirleri hayata
geçirmek, ancak ve ancak yüksek seviyede bir
toplumsal konsensüs içinde hareket etmekle mümkün
gözüküyor. Bu nedenle sivil toplum örgütlerine,
özel sektörün kurumsal girişimlerine çok
ihtiyacımız var. Bütün bu çerçeveyi, orta vadeli
yapısal düzenlemeler içerisinde yürütmemiz lazım.
Yıllardır söylenen, sosyal güvenlik reformu,
finansal sektör reformu ve sıkı bir bütçe disiplini
bu düzenlemelerin başında geliyor. Yeni vergi
kanununun ilk etkileri 1999'da görülecek. Makro
ekonomik dengeleri düzeltmek için yapılan
çalışmaların başındayız, iş adamı için bu
çalışmaları sadece hükümetlerle yürütmek yeterli
değil; siyasi yelpazenin dağı-nıklılığı iş adamının,
bütün siyasi partilerle görüşme içerisinde TBMM ile
çalışmalar yapmasını gerektiriyor. Yani iş
adamlarının ve örgütlerinin yeni adresi Meclis.
Türkiye'nin makro ekonomik dengeleri kurmak,
devletin açıklarını düşürerek enflasyonun belini
kırmak yasal düzenlemeler gerektiriyor.
b) Özelleştirmenin hızlı yürümesi ve özel sektörün
yeni iş sabalarına kaynak aktarması için
Türkiye'nin bazı darboğazları süratle aşması lazım,
ilk olarak özelleştirme proseslerinde şeffaflığı
arttıran, prekalifikasyon kriterlerini ön plana
çıkaran düzenlemeler yapılması gerekiyor. Ancak bu
şekilde iş adamı devlet diyaloğunun ve güç
birliğinin kamuoyunda doğru algılanacağını
düşünüyoruz.
Son aylarda özelleştirme uygulamalarına hedef olan
eleştirilerin işin esasına değil, işin üslubuna
yönelik olduğunu hatırlamamız lazım. Yani yeni yasal
düzenlemeler ile yolumuza devam etmek gerekiyor.
Özel sektörün enerji, telekomünikasyon ve diğer
altyapı sahalarına yatırım yapması konusundaki
girişimler hükümetlerin ve ilgili bakanlıkların
bütün gayretine rağmen. Türkiye'nin dünyadaki yerini
alması için gerekli düzeye ulaşamadı. Eksik nerede?
Yine görüyoruz ki hem Anayasamızda hem de
yasalarımızda yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Yani
iş adamları, siyasi partiler ve Meclis üçgeninde,
rekabet altında yürütülen kamu hizmetlerinin artık
imtiyaz olmadığını tescil etmek gerekiyor.
c) Türkiye'nin AB ve ABD ile ilişkilerinde sanalı
gündem maddeleri var.
Ekonomik entegrasyon ve işbirliği arttırmayı hedef
aldığımız bu ülkelerden adeta tek ses çıkıyor:
Demokratikleşme ve insan haklan konularında bizim
toplumlarımızla uyum sağlayacak düzenlemeler yapın.
Bu söylemlerin arkasında 92 iki değişik grup
olduğunu biliyoruz. Birinci grup, iyi niyetleri ile
Türkiye'nin uluslararası platformlardaki durumunu
güçlendirmek için AB uyum yasalarının çıkarılmasını
ve Türkiye'de yargı ve ceza kanunu maddelerinde bazı
değişiklikler yapılmasını öneriyor. Bu
değişiklikler zaten değişik hükümetlerin
programlarında yer alan ve esas itibariyle
Türkiye'de birey devlet ilişkisine çağdaşlık
getirecek olan, siyasilerin dokunulmazlığını
sınırlayan ve yargıda bazı reform konularını ele
alan uygulamalar. Burada da iş adamı, devleti ile
birlikte ve siyasi partiler Meclis üçgeni içerisinde
bu yasal değişiklikleri takip etmek zorunda, AB ve
ABD'den gelen eleştirilerin arkasına sığınan,
Türkiye'nin kronik karşı lobilerine Türkiye'nin
bütünlüğüne sataşanlara ve Türkiye'nin gelişmesini
menfaatlerine aykırı bulanlara hiçbir taviz
verilmesine taraftar değiliz. Bu konuda iş adamı ve
devlet görüşlerinin farklı olması mümkün değil ve
zaten iş adamlarımız uluslararası platformlarda bu
konulan net bir şekil de ifade ediyorlar
Demek ki yine adres Meclis, yine gündem yasal
düzenlemeler. Kanımca iş adamlarına ve diğer sivil
toplum örgütlerine bu alanda ekonomik konularda
olduğundan daha da ciddi görevler düşüyor.
d) Toplumun sosyal ihtiyaçlarına dönük uzun vadeli
programların oluşturulmasına ihtiyaç var.
Bu programların eğitim, sağlık ve kültür hayatımızda
yoğunlaştığı söylenebilir. Eğitim alanında 8 yıllık
temel eğitim ile başlatılan toplumsal hareketin
meslek eğitim hamleleri ile sürdürülmesi ve
zenginleştirilmesi Türkiye'nin 21. asırdaki
performansının birinci manivelası olacaktır. İş
adamları burada ödedikleri vergiler ve doğrudan
yaptıkları bağışlar
ve yatırımlar ile görevlerinin başında. Ama bir
hedef koyalım. İş adamları yaptıkları hayır
işlerinin ve bağışların %50'sini eğitime ayırmaya
önümüzdeki 50 yıl için daha devam etsinler.
Devlet temel eğitimi güçlendirirken, özel sektör
meslek eğitimine üniversite sanayi işbirliğine ve
Özel vakıf üniversitelerinin programlarının
zenginleştirilmesine öncelik versin.
Sağlık sektöründe, genel sağlık sigortası
uygulaması, hastanelerin rehabilitasyonu ve özel
hastanelerin teşviki uzun vadeli bir perspektif
içinde ele alınmalı.
Genel sağlık sigortasının, emeklilik ile ilgili
sigorta (SSK) kesintilerinden ayrılarak yeni bir
yasal çerçeveye oturtulmasının hem kamu maliyesi
açısından, hem de özel sektör sigorta kurumlan
açısından uygulamaya ve planlama- lara netlik
kazandıracağına inanıyorum.
Kültürel hayatımızda en çok eksikliğini çektiğimiz
kitap üretimi (Türkçe ve İngilizce), tarih
zenginliğimizin dış dünyaya duyurulması, tiyatro,
dans gibi sanatların geniş kitlelere sunumu, uzun
vadeli teşvik programlarının tasarlanması ve
ülkemizin kültür zenginliklerinin işlenmesi
açısından gerekli olmaktadır.
e) Teknoloji üretiminin daha büyük boyutlarda
teşviki,
Türkiye'nin dış dünyada da rekabet ve pazarlık
gücünü arttırması açısından her dönemde gündemde
kalması gereken bir olgudur. Eğitilmiş ve
eğitilmekte olan insanlarımızın ufkunu açacak
çalışmaların devlet-iş alemi ekseninde sürekli
işlenmesi, kamu ve özel sektör kurumlarında
birlikte ele alınması, yıllık programlar ile takibi
kaçınılmaz bir öncelik olmaktadır.
f) Siyaset dünyamızda iş adamının beklentileri
toplumun beklentileriyle paralel hale gelmiştir.
Bu konuda Cumhurbaşkanımızın ve siyasi parti
liderlerimizin çoğunun katıldığı ve önerdiği
yenilikler, Türkiye'nin ekonomik hamlelerini bir
kat daha etkin hale getire-bilecek köklü
değişiklikleri kapsamaktadır. Öncelikle parçalanmış
görünümü ile dış dünyaya ve toplumumuza sürekli
"siyasi istikrarsızlık" tablosu sunan partilerin
oy oranları, "konsensus" yaratamayan ve çok kısa
dönemli koalisyon veya azınlık hükümetleri, devletin
hala büyük etkinliği olan ekonomik hayatımızı
yakından etkilemektedir.
Seçim ittifakına olanak sağlanması, seçim
sisteminin yeniden düzenlenmesi, Bakanlar Kumlunun
20-25 kişi ile sınırlandırılması, Bakanların
milletvekilliğinin sona ermesi, milletvekillerinin
dokunulmazlığının sınırlandırılması, yönetimde
devamlılık ve etkinliğin sağlanması ve
Cumhurbaşkanının hükümet krizleri uzadığında
parlamentoyu feshetme yetkisinin olması gibi bir
dizi yeni düzenlemelerin yapılması Türkiye'nin önünü
açacaktır. Oy verenlerin seçilenleri daha yakından
denetleme-si için dar bölge ve iki turlu bir seçim
sistemine geçilmesi demokratik bir atılım olarak
değerlendirilmelidir.
İş adamından Beklenenler İş adamının devletle olan
ilişkisine 21. asırda yeni boyutlar geliyor.
Yukarıda sıraladığımız ekonomik, sosyal ve siyasal
reformların çoğu artık Parlamentonun çalışmasına ve
süratle yeni yasalar çıkarmasına bağlanmış
bulunuyor. Bu nedenle iş adamının konulara
şahsi-etkileme kabiliyetlerinin yanı sıra, kurumsal
kişilik ve sivil toplum örgütleri platformunda
eğilmesi gerekiyor. Zaten toplumda çok sesliliğin
gereği de bu değil mi?
Birinci etkileme platformu parlamento ve
milletvekillerimiz; iş adamı örgütlerinin hükümet
üyelerine ziyaretleri yanı sıra, parlamento
komisyonları ile yakın diyalog kurması kaçınılmaz
oluyor.
İş adamı kendi sektörü ve işinin gerektirdiği haklı
lobi faaliyetlerine devam ederken, ülke yararına ön
plana çıkan yasal düzenlemelerin takipçisi olmak
zorunda. İş adamının toplumun sorunları İle
kaynaştığı bir ortama giriyoruz. Toplumun geniş
kitleleri, iş adamından kendi sorunlarını da dile
getirmesini istiyor.
İş adamının, devlet ile olan diyaloğunda, kendisine
bir çeki düzen vermesi gerekiyor, ilişkilerini,
desteğini ve eleştirilerini daha şeffaf bir ortamda
yürütmesi, hem kamuoyunun desteğini, hem de iş
adamının etkinliğini arttıracaktır.
iş adamı kendi çevresinin ve çalışanlarının doğal
lideridir. Ama bu liderliğin hakkını vermek üzere
kendisini bilgilendirmek ve davranışlarını
düzenlemek durumundadır.
İş adamı Türkiye'nin rekabet gücünü arttırmak ile
kendi rekabet gücünün artması arasındaki paralelliği
bulmak, lobisini ve etkisini bu istikamette
kullanmak sorumluluğunu taşımaktadır. Globalleşen
dünyada şirket birleşmelerinin artması bu olgunun
en büyük işaretidir. Şirketlerin birleşmesi ve daha
büyük kurumları olarak dünya rekabetine soyunması
için Türkiye'nin stratejik lokomotif sektörlerde iş
alemi içerisinden güç birliği yaratması
gerekmektedir.
Son olarak, insana yapılan yatırımın
en verimli yatırım olduğunu düşünüyorum. Ve iş
adamlarımızın kuruluşların geleceği için
faaliyetlerinin odağında, insan kaynaklarına ve
onların hızlı eğitim ve gelişmesine öncelik
vermelerini öneriyorum. Türkiye'nin % 60'ını teşkil
eden genç nüfusu, uluslararası standartlara ve
evrensel değerlere ulaşmak için bu dikkat ve özeni
bizden bekliyor.
Kaynak:
Dr.
Erkut Yücaoğlu
|