İşimiz Üç Sanalla Bir Databanka Kaldı
Prof. Dr. Talât Halman
Kehanet, bir ihanet. Çoğu zaman masum ve zararsız
olduğu, bir gerçek. Hemen her zaman, doğrulan değil
de gülücükleri, arasıra güldürüleri sunuyor bize. "Dünyamn
sonu geldi geliyor" gibilerden uyanlar -hele 30
Haziran 1996'da diye kesin tarih verenler- kâhinleri
hep gülünç düşürüyor.
19- Yüzyılın sonlarında, ingiltere Bilimler
Akademisi Başkanı demişti ki: "Havadan daha ağır bir
cismin uçamayacağı açık seçik bir gerçektir."
Telefon ve televizyon gibi icatlara gülüp geçenler
de oldu, "Titanik batmaz" diye kehanette bulunanlar
da...
Arı dilcilerimiz, Arapça "kehanet" karşılığı olarak
"öndeyi" terimim türettiler. Bakalım yerleşecek mi?
Belki tutar. Önceden demek. Laf bedava ya. Geleceğe
yönelik ne dersen de. Hele çok önceden söylersen
sorun yok. Çıkarsa ne âlâ. Çıkmazsa ya kâhin (öndeyici?)
ölüp gitmiştir ya da kehanet'in kendisi (öndeyi)
unutulmuştur.
En tehlikeli öndeyiler, yakın gelecekten haberler
getirmeye çalışanlar... Falcıların "yedi gün mü
desem, yedi ay mı, yedi yıl mı?" sözü boşuna
değildir. Kâhin, zaman boyutunu iyi ayarlayamazsa
kehanet ihanet oluverir kendine de, inanlara da.
Ne var ki, yanlış kehanet, belki de en kolay
bağışlanan ihanet... Özellikle siyasetçilerin ve
medyacıların öndeyileri çıkmazsa pek umursanmıyor.
Bir iki gün alay ediliyor belki. Ama beceriksiz
kâhinler -nasıl oluyorsa- saygınlıklarını
yitirmiyorlar. Türkiye'nin en beğenilen iki üç dış
politika yorumcusundan biri, önde gelen gazetelerden
birinde "Ermeni Tasarısı ABD Kongresinden Geçecek"
diye kocaman başlık atarak demişti ki: "Birkaç gün
önce Washington'da görüşmeler yaptım, gözlemlerde
bulundum. Kesin söylüyorum: Türkiye'ye karşı
hazırlanan Ermeni olaylanna ilişkin tasarı, birkaç
gün sonra, ABD Kongresinde kabul edilecek." Ve
birkaç gün sonra, o tasarı geçmedi. Ama, kimse "Bu
ne biçim öndeyi?" diye sormadı. Aynı medya üstadının
öndeyileri sürüp gidiyor. O da, başka birçok
kâhinler de, sık sık hatalannı kabul ettiriyorlar
çoğumuza. 1995 Aralığında, ülkemizdeki genel
seçimlerden iki buçuk hafta önce, yurt dışmdaki bir
sempozyumda, iki sosyal bilincimiz, yüreklere su
serpmişti: "25 Aralık seçimlerinde Refah Partisi en
fazla oy alan parti olmayacaktır, olamaz. Farz-ı
muhal olsa bile, herhangi bir koalisyon ortağı
olarak iktidara gelemez."
Arı dilcilerimiz "öndeyi"nin yaraşıra bir de "böndeyi"
gibi bir terim uydurdular mı acaba?
Benim eş dostla konuşmalarımda dile getirdiğim nice
böndeyilerim (kâzip kehanetlerim) olmuştur. Özal
Cumhurbaşkanı olmadan altı ay önce "Olamayabilir"
diye bir tahmin yürüttümdü bir arkadaşa. Anayasa
Mahkemesi Refah Partisini kapatma karanın almadan
bir ay önce eski bir ABD Büyükelçisiyle sohbet
ederken "RP kapatılmayabilir," lafı çıktı
ağzımdan.
Ama, yıllar boyunca Türkçe ve İngilizce yayınladığım
hiç bir yazımda, beni mahcup düşüren herhangi bir
tahmin ya da "böndeyi" bulunmamasına sevinmişimdir.
19ö9'da, "Milliyet"te haftanın yedi günü köşe
yazıları yazarken, iç politika gelişmeleri hakkında
kehanetler yürütürdüm de bazen Abdi ipekçi, "Öyle
olmayacak, benim istihbaratım farklı," deyince
değiştirmeyi kabul ederdim. Ama, hemen her seferinde
benim önsezim (öndeyim) doğru çıkardı da sevgili
Abdi utanır, üzülürdü. Ikı üç müdahaleden sonra,
Abdi talıminlerime itiraz etmez olduydu.
En çok övündüğüm öndeyilerimi, 15 Ocak 1980 tarihli
"The New York Times" gazetesinde çıkan bir
makalemde sunmuştum. Başlığı "islam Tomorrow"
(Yarınki İslam) idi. Geleceğin siyasal haritasında,
çok sayıda küçük devlet doğacağını, İslam âleminde
yeni bağımsız cumhuriyetlerin ortaya çıkacağını öne
sürüyordum. Bu arada diyordum ki Sovyet
imparatorluğu, elbette sürekli olmayacak, yakın
gelecekte çökerek bölünecek ve egemen Özbekistan,
Kazakistan, Türkmenistan, Kızgızistan, Azerbaycan,
Tacikistan cumhuriyetleri doğacak. "The New York
Times"da yazdıklarım, 10-11 yıl sonra gerçekleşti.
Aynı yazıda şunu da vurgulamıştım: "Kıbrıs Türk,
Filistin ve Kürt devletlerinin doğuşu da olası
görünüyor." 4 yıldan kısa bir süre sonra KKTC doğdu,
15 yıl sonra da Filistin yönetimi...
Bu kehanetler yazısı yüzünden acı tatlı anılarım
var. 15 Ocak 1980'i izleyen günlerde, ABD
üniversitelerindeki bazı Musevi meslektaşlar soğuk
davrandılar, Rum kökenli arkadaşlarımdan kimisi
selamı sabahı kesti, hattâ kimi Filistinli ve/veya
Arap dostlar kendilerinin zor duruma düştüğünü öne
sürerek itirazlarda bulundular. Bizimkiler, bir
bağımsız Kıb-ns Türk Cumhuriyeti düşüncesini
yadırgarken, Kuzey Irakta bir Kürt devleti kurulması
olasılığına karşı çıktılar.
En ilginç tepki, Türk diplomasisinin (sonradan uzun
süre Dışişleri Bakanı da olan) bir süper-yıldızından
geldi: "Yazındaki beklentilerin belki her biri
gerçekleşir," dedi. "Ama, ben Sovyetler Birliğinde
Büyükelçilik yaptım, Sovyet sistemini de, oradaki
Türki toplulukları da avcumun içi gibi bilirim.
Günün birinde Sovyet İmparatorluğunun çökmesi ve
egemen Türk cumhuriyetlerinin doğması, olacak iş
değil. Sen ve ben görmeyeceğiz bunu. Çocuklarımız
da görmeyecek. Sanırım, torunlarımız da..."
On yıl sonra, Sovyetler Birliğinin dağıldığı ve
Türki Cumhuriyetlerin doğduğu sırada aynı zat, bir
büyük Avrupa başkentinde Büyükelçi iken, Türk ve
yabancı konuklarına diyordu ki:" Biz diplomatlar,
10 yıl öncesinden biliyorduk bunun böyle olacağını.
Ben, kendi hesabıma, açık seçik görüyordum bu
günleri."
"The New York Times"daki yazı, beni "kâhinoğlu
kâhin" yaptı diye böbürlenmek hakkım mı, değil mi,
bilmiyorum. Yine de "Yeni Türkiye" için
beklentilerimi göğsümü gere gere dile getireceğim.
21. Yüzyılda, önümüzdeki 102 yıllık sürenin
bitimine kadar neler olacak dünyada ve Türkiye'de?
Spekülasyonların, hülyaların, kuruntuların
rizikoları ne olursa olsun, ben diyorum ki "Bahse
girerim, 2100 yılma kadar ülkemizde şunlar
gerçekleşecek:"
- Kişi başına ulusal gelir, ABD'nin, İsviçre'nin,
Birleşik Arap Emirlikleri'nin 20. Yüzyıl sonundaki
rakamlarını aşacak.
- Türkiye, islam'da Reformu gerçekleştirecek.
- Doğru dürüst demokratik yönetime, tam katılımlı
demokrasiye geçiş sağlanacak. .
- Devlet bütçesinde askerî harcamalar yüzde l'e
inecek, eğitim ve kültür yatırım ve harcamalan yüzde
80'e yükselecek.
- Bir Türk, Nobel Armağanını kazanacak.
- Bir Türk, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
olacak.
- Türkiye, futbolda bir dünya şampiyonluğu
kazanacak.
- Özgürlüklerde ve temel haklarda T.C. Batı düzeyine
erişecek.
- tstabul Boğazı üzerinde 20 köprü, altında 30
tünel olacak.
- Türk siyasal sisteminde hiçbir din partisi
olmayacak
- Tıpta, bilimde, fende, teknolojide Türkiye
dünyaya bir iki önemli icat sunacak.
- Sporda bir Türk bir dünya rekoru kıracak.
- Türkiye'nin hiçbir komşusuyla bir sorunu
kalmayacak.
- Tam çevre, hava, su, yiyecek temizliği sağlanacak.
21.Yüzyılın sonuna kadar "süper-siber-sanal Türkiye"
nin bütün bunları gerçekleştire ceğine inanıyorum.
Kimisi, benim ütopyamdan görüntüler olabilir. Ama,
çoğu gerçekçi beklentiler, akıl-dışı olmayan
umutlar... Ben, hepsinin düş'ten gerçeklere
ulaşacağına güveniyorum, işimiz üç sanalla bir
databanka kaldı.
|