|
Türkiye’nin İslam Dünyası İçindeki Yeri ve
Önemi
Bugün islâm Dünyası içinde, 51 bağımsız islâm Ülkesi
var. Ayrıca 22 ülke, bağımsızlık mücadelesi
içindeler. Bunlar da bağımsızlıklarına kavuşurlarsa,
İslâm Ülkelerinin sayısı, 73'ü bulacak. Türkiye,
mevcut bağımsız ülkelerden biri ve İslâm ülkeleri
arasında önemli bir yere sahip.
İslâm ülkelerinin konumunu, dünya coğrafyası
üzerinde baktığımızda, hepsinin Eski Kara
kütlelerinin orta bölümünde yer aldığını görürüz.
Asya-Afrika-Avrupa kıtalarının merkezi konumunu
oluşturan bu çok geniş bölge; yaklaşık 20 derece
batı, 120 derece doğu boylamları ile 16 derece
güney, 48 derece kuzey enlemleri arasında kalır.
Türkiye ise, Asya kıtasının güneybatı ucunda,
Anadolu yarımadası üzerinde yeralır. Topraklarının
bir bölümü, Avrupa'nın güneydoğusunda yeralan
Balkan yarımadasının bir kısmını oluşturan
Trakya'da bulunur. Bu yönüyle, Türkiye hem Asya ve
hem de Avrupa ülkesidir. Matematik konum olarak
Türkiye, yaklaşık 26-45 doğu boylamları ile 36-42
kuzey enlemleri arasında yeralır. Böylece konum
itibariyle, Türkiye; İslâm ülkeleri arasında önemli
bir yere sahiptir.
Türkiye topraklarının kuzeybatı kısmının ortasında
Marmara denizi vardır. Marmara Denizi, Çanakkale
boğazı ile Adalar denizine, İstanbul boğazı ile de,
Karadeniz'e bağlıdır. Adalar denizi, güneyde
Akdeniz ile birleşir. Akdeniz ise, batıda Ce-bel-i
Tarık boğazı ile Atlas Okyanusu'na bağlantılıdır. Bu
sebeple, Türkiye'nin üç tarafını çevreleyen
denizler, dünya okyanuslarına açılmaktadır. Bir
bakıma Türkiye, İslâm ülkelerinin Avrupa ve
Amerika'ya açılan bir kapısı gibidir.
Türkiye ve Karadeniz'e komşu olan ülkeler için
boğazların büyük bir önemi vardır. Ayrıca İstanbul
boğazı üzerinde yapılan iki köprü (Boğaziçi ve
Fatih) ile karadan Avrupa ile Asya birbirine
bağlanmıştır. Öte yandan güneyde, Türkiye; Kuzey
Afrika ülkelerine çok yakındır. Kısacası Türkiye,
Avrupa-Asya ve Afrika kıtalarının birleştiği konumda
yeralmaktadır ve farklı toplumları, dinleri,
milletleri ve kıtaları birbirine kenetleyen bir
özelliğe sahiptir.
İslâm Dünyası; iklim bakımından ise, bu bölge sıcak
ve ılıman iklim kuşağı içinde yeralır. Çöller bir
tarafa bırakılacak olursa, İslâm Dünyası
topraklarının büyük bir bölümü, insan yaşamı için en
iyi ortamı oluşturur.Dağları, ovaları, yaylaları,
toprağı, bitki örtüsü, akarsuları ve gölleri ile,
İslâm Dünyası; zengin bir coğrafya üzerinde
bulunmaktadır. İşte bu doğal zenginlik, Rusya gibi
soğuk bölgelerde yeralan ülkelerin dikkatini
çekmiştir.
Türkiye, orta kuşakta yeralmakta ve üç tarafı
denizlerle çevrili bulunmaktadır. Konum itibariyle
ülke, Akdeniz iklim alanı içindedir. İslâm dünyası
içinde Türkiye, elverişli doğal şartlara sahiptir.
Bugün, dünyamızda 1,5 milyar dolayında müslüman
yaşıyor. Bu da, dünya nüfusunun % 30'u demektir. Bu
da, azımsa-nacak bir nüfus değildir. Nüfus
bakımından İslâm Dünyası, potansiyel bir güç
oluşturmaktadır. İnsan yaşamı için en iyi şartları
ihtiva eden İslâm Ülkelerinde, yıllık nüfus artışı
fazla olmaktadır. Nüfus planlaması, savaşlar,
afetler ve kıtlıklara rağmen, müslümanlarm sayısı,
normal bir seyirde artmaktadır.
Türkiye, nüfus bakımından hızla artan bir ülkedir.
1927 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, ülkede
13,6 milyon insan yaşamaktayken, 1990 da bu nüfus
56,4 milyona yükselmiştir. Yüzölçümü 814.578
km.dir. Buna göre, Matematik nüfus yoğunluğu 1990'da
km2ye 73 kişi düşmektedir. Bugün ise
(1996), ülke nüfusunun 65 milyonu aştığı tahmin
edilmektedir.
2000 yılında ise ülke nüfusu 71.255.000'e ulaşacağı
hesaplanmaktadır. Ülkede nüfusun ikiye katlanma
süreci ise, 32 yıldır. Ülkenin resmi dini olmamakla
birlikte halkın % 99'u müslümandır. Nüfus bakımından
Türkiye; İslâm Dünyası içinde büyük ülkeler
arasındadır.
Türkiye'nin en büyük şehri İstanbul'un nüfusu bugün
(1996), 10 milyonu bulmuştur. Bu nüfusu ile
İstanbul, Kahire gibi Ortadoğu'nun en kalabalık bir
şehri olma özelliğine sahiptir. Avrupa ile Asya'nın
birleştiği dar bir boğazın her iki yakasında
kurulmuş olan İstanbul, aynı zamanda kıtalararası
bir şehirdir. İstanbul, geçmişte İslâm Dünyası'nın
kültürel, siyasal ve ekonomik merkezi durumundaydı.
Bu özelliğini bugün de, kısmen korumaktadır.
İslâm Ülkeleri'ne ekonomik yönden kısa bir göz
atılacak olunursa; her birinin önemli bir tarım ve
hayvancılık potansiyeline sahip olduğu gözlenir.
Topraklarının üzerinde çok çeşitli tarım ürünleri
yetişmektedir. İslâm ülkelerinin herbiri, büyükbaş
ve küçükbaş hayvan varlığı bakımından çok
zengindirler. Bu özellikleri ile, bütün olarak
düşünüldüğünde, İslâm Dünyası; kendi kendine
yeterli olduğu gibi önemli miktarlarda gıda stokuna
sahiptirler.
Türkiye'nin temel iktisadi yapısını tarım ve
hayvancılık oluşturur. Ülke topraklarının %
36.2'sini Ekili-dikili alanlar, % 11.2'sini çayır ve
meralar, % 26.2'sini ise ormanlar teşkil eder. Her
yıl ortalama 17-20 milyon ton buğday üretilir. Konya
ovası, aynı zamanda bir tahıl ambarıdır. Buğdaydan
sonra üretimi yapılan tahıl, arpadır. Ayrıca şeker
pancarı, patates, üzüm, mısır, elma, pamuk,
ayçiçeği, portakal, zeytin, mercimek, fındık, tütün
ve İncir önemli tarım ürünleridir.İç Anadolu ve
Güneydoğu Anadolu'da koyun, Doğu Anadolu'da sığır
yetiştiriciliği önemlidir. Özellikle son yıllarda
Ege (Batı Anadolu) ve Marmara bölgelerinde besi
hayvancılığı önem kazanmaktadır.Tarım ve hayvancılık
bakımından Türkiye; İslâm Dünyası içinde çeşitlilik
ve zenginlik arzeden bir ülkedir.
Yeraltı kaynaklan incelendiğinde, görülür ki, İslâm
Dünyası; muazzam bir servete sahiptir. Dünya petrol
rezervler,
kaynakları'nın
% 66'sı Ortadoğu'da yeralan İslâm Ülkelerinin
elinde bulunuyor. Diğer İslâm Ülkeleri ile
birlikte, dünya petrolünün %70'den fazlası, İslâm
Dünyası'mn elindedir. Petrol rezervleri bakımından,
en zengin beş ülkenin hepsi (S.Arabistan, Irak,
Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve İran), İslâm
ülkesidir. Doğal Gaz rezervleri bakımından en zengin
beş ülke, Sovyet Rusya (bu ülke rezervlerinin büyük
bir bölümü müslü-man Türk Ülkeleri'nde yeralır) 'dan
sonra, dördü (İran, Katar, Birleşik Arap
Emirlikleri, Suudi Arabistan) yine İslâm ülkesidir.
Öte yandan, İslâm Ülkeleri; uranyum,demir, bakır,
kursun, çinko, gümüş, elmas gibi çok çeşitli zengin
maden kaynaklarına sahiptirler.
Türkiye'nin tarım ve hayvancılıktan sonra en önemli
diğer gelir kaynaklarını, madencilik, sanayi ve
turizm oluşturmaktadır. Önemli madenleri, Bor,
krom, demir, bakır, taşkömürü, Linyit ve
kükürt''dür. Petrol üretimi azdır. Ancak ülke, büyük
oranda beyaz kömür (hidro-elektrik) rezervine
sahiptir. Demir-çelik, besin, dokuma, giyim, maden,
otomobil ve petro-kimya sanayi kolları gelişmiştir.
İç tarafını çevreleyen denizler, dağlar, akarsu ve
göller ile zengin tarihi ve kültürel
zenginlikleriyle Türkiye, adeta bir turizm
ülkesidir. Ülkeye ziyaret eden turist sayısı yıl
geçtikçe artmaktadır. Diğer İslâm ülkelerinin
zenginlik kaynaklan ile Türkiye'nin kaynaklan
birleştirilirse, süper güç olma özelliğine sahiptir.
Ülke içi ve kıtalararasındaki gelişmiş bir ulaşım
ağı sayesinde, Türkiye'nin dış ticaret hacmi yıl
geçtikçe artmaktadır. Gıda, dokuma, giyim, maden
ürünleri satarken, makine, elektronik eşya, ulaşım
araçları gibi mamul maddeler ile petrol alır.
Ülkenin ithalatında Almanya (%15,4), AB.D (%10,7),
İtalya, Suudi Arabistan, Fransa, İngiltere, B.D.T ve
Japonya önem kazanırken, ihracatında ise yine
Almanya (% 25,1), İtalya, ABD, B.D.T, Fransa,
İngiltere ve İran baş sıralarda yerlerini alırlar.
Kısacası İslâm ülkeleri arasında; deyim yerindeyse
şeker, un, yağ ve su vardır, ancak helvayı yapacak
olan, henüz ortada yoktur. Helvayı yapacak olan,
geçmişte olduğu gibi Anadolu'da gizlenmektedir.
Sanırız Türkiye'nin önderliğinde gelecekte güçlü bir
İslâm Dünyası ortaya çıkacaktır. Zaten bunun
emareleri bugün görülmektedir. Bunun en açık
delilini İslâm Konferansı Örgütü teşkil etmektedir.
Arapça adı Munazamatu l-Mutemiri' l-Islâmî (MMİ),
İngilizce adı Organization of the Islâmic
Conference (OIC) olar islâm Konferansı Örgütü (İKÖ);
1969 yılında toplanan bazı İslâm Ülkeleri'nin devlet
ve hükümet başkanlarının yapmış olduğu toplantıda
kurulması düşünüldü. Bu düşünce, 1970 yılında
yapılan İslâm Ülkeleri Dışişleri Bakanları zirve
toplantısında tartışıldı ve programlandı. Ardından
1971 yılında Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde
İslâm Konferansı Örgütü resmen kuruldu.
Türkiye, 1976'da bu örgüte üye oldu. 1984'de Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı toplantıya
katıldı. Sözko-nusu bu toplantıya katılan üye
sayısı, 1980Tİ yıllarda 35'i bulmuştu. Bunlar
şunlardı; Afganistan, Birleşik Arap Emirlikleri,
Burkina Faso (Yukarı Volta), Cibuti, Çad, Endonezya,
Fas, Filistin, Filistin (FKÖ), Gabon, Gambia, Gine,
Gine-Bissau, İran, Katar, Komorolar, Kuveyt, Lübnan,
Libya, Malezya, Maldivler, Mısır (1978'de Camp David
Antlaşmasına imza koyduğu için örgütten çıkarıldı.
1984 yılında tekrar örgüte alındı.), Moritanya,
Nijer, Pakistan, Senegal, Somali, Sudan, Suriye,
Tunus, Türkiye, Uganda, Umman, Yemen (önce Kuzey ve
Güney Yemen adıyla iki devlet olarak katılmıştı.
Birleşince Yemen adı ile temsil edilmektedir) ve
Suudi Arabistan'dır.
1990lı yılların başına gelindiğinde, Konferansa
katılan ülke sayısı 43'e yükseldi. Sonradan katılan
üye ülkeler ise; Bahreyn, Bangladeş, Brunei,
Cezayir, Irak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Mali,
Nijerya ve Ürdün'dür. Bugün ise, bağımsızlıklarına
kavuşan yeni İslâm ülkeleri de, konferansa
temsilciler göndermektedir. Bu yeni ülkeler daha
ziyade, Varşova Paktı ülkelerinin dağılmasıyla
birlikte bağımsızlığına kavuşmuş olan ülkelerdir.
Bunların çoğunluğunu, Türk Ülkeleri teşkil eder.
İslâm Konferansı Örgütü'nün, amaçları arasında; Üye
Ülkelerin toplumsal, ekonomik, bilimsel ve kültürel
etkinlikler arasında eşgüdüm sağlayarak, İslami
dayanışmayı kurmak,
Müslümanların yürüttükleri mücadeleyi güçlendirmek
için ırk ayrımına karşı çıkmak, Filistin Kurtuluş
Örgütü ne karşı izlenen ayrımcı politikaların son
verilmesini sağlamaya çalışmak gibi faaliyetler
vardır. Örgüt bünyesinde, daimî görevde olan Genel
Sekreterlik yanında, Uluslararası islâm Haber
Ajansı, İslâm Kalkınma Bankası, islâm Dayanışma
Fonu, Dünya islâm Eğitim Merkezi, İslâm Mahkemesi
gibi örgüte bağlı kuruluşlar da bulunmaktadır.
İslâm Ülkeleri Konferansı'na katılan 43 ülke'nin
dışında İslâm Dünyası içinde müteala edilen İslâm
Ülkeleri de vardır. Bunlar daha ziyade Doğu
Bloku'nun dağılmasıyla birlikte bağımsızlıklarına
kavuşan ülkelerdir. Bunlar; Arnavutluk,
Bosna-Hersek, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan,
Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan'dır. Bunlarla
birlikte dünyada mevcut bağımsız İslâm Ülkesi sayısı
54'e yükselmiştir.
Bugün bağımsızlık için mücadele veren İslâm Ülkesi
sayısı ise 19'u bulmaktadır. Bunlar arasında;
Sibirya Türk ülkelerinden Yakutistan, Tuva, Dağlık
Altay, Altay Ülkesi, Hakasya, Doğu Avrupa Türk
ülkelerinden Tataristan, Başkurdistan, Kırım,
Kafkas ülkelerinden Abazya, Acaristan, Adıgey,
Kabar-tay-Balkar, Çerkez-Karaçay, Kuzey Osetya,
Güney Osetya, Çeçenistan, Inguşetya, Dağıstan,
Balkan ülkelerinden Kosova, Asya ülkelerinden Keşmir
ve Doğu Türkistan, Afrika ülkelerinden Eritre yer
alır. Bu ülkelerin de bağımsızlıklarına kavuşması
halinde dünyada bulunan İslâm Ülkesi sayısı 73'e
yükselecektir.
Bugün için, müslümanlar sadece bu 73 ülkede
yaşamazlar. Çoğunlukta olmasada önemli bir azınlığı
oluşturan ülkeler de vardır. Özellikle bu ülkelerde
yaşayan müslümanların örgütlenmesi ve faaliyetleri
küçümsenecek kadar az değildir. Sözgelimi Afrika
ülkelerinden Benin, Fildişi Sahili, Gana,
Habeşistan, Kamerun, Kenya, Kongo, Liberya,
Mozambik, Sierra Leone, Tanzanya, Togo, Zaire, Asya
ülkelerinden Birmanya, Filipinler, Sri Lanka
(Seylan) gibi 16 ayrı ülkede de, müslümanların
etkisi büyüktür. İslâm'ın hızlı yayılması sözkonusu
olduğundan, yakın gelecekte bu ülkeler de İslâm
ülkeleri arasında yerlerini alacaktır.
Öte yandan, bugün diğer ülkelerde de, İslâmiyet'in
hızlı bir şekilde yayıldığını görmekteyiz. Yine
bugün için A.B.D'de 5 milyondan fazla müslüman
vardır. Asya ülkelerinden Hindistan'da 99 milyon,
Çin'de 28 milyon, Avrupa ülkelerinden Fransa'da ve
Almanya'da 2'şer milyondan fazla müslüman
yaşamaktadır.
Dünya nüfusunun yaklaşık % 30'unu oluşturan
müslümanlar, dünya kamuoyunda henüz söz sahibi
değillerdir. Hemen hemen hepsi, süper güçlerin
kıskacı altındadırlar. Başta Türkiye olmak üzere,
tüm İslâm Dünyası, süper güçlerin kıskacından,
birlik ve beraberlik içinde hızlı bir çalışma
temposu ile çıkabilir.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|