|
İşsizlik Oranı ve Büyüme İlişkisi, Okun Yasası
Büyüme
genel olarak bir ekonominin üretim kapasitesindeki
artışı, bir başka tanımda da bir ülkede üretilen mal
ve hizmet miktarının zaman içindeki artmasını ifade
etmektedir. M. E. Ünsal’a göre, iktisadi büyüme; bir
ülkede yaşayan insanların yaşam standartlarını
sürekli biçimde yükseltmenin tek yoludur.(Aktaran:
Göktaş Yılmaz, 2005: 64). Büyüme ile birlikte
istihdam kapasitesinin artırılabileceği düşüncesi
literatürdeki genel kanıyı oluşturmaktadır. Bununla
birlikte büyüme-işsizlik ilişkisi büyümenin
niteliğine bağlı olarak değişmektedir. Öyle ki,
büyümenin nasıl oluştuğu, iç pazara mı dış pazara mı
dayalı olduğu, emek yoğun-sermaye yoğun bir büyüme
mi olduğu, hangi sektörlerde ortaya çıktığı gibi
faktörler bu ilişkiyi biçimlendirmektedir.(Yılmaz,
2005: 64 - 65). A. Kılıçbay’a göre, istihdam ancak
ekonomik büyüme hızı ile yükseltilebilmektedir.
(Aktaran: Göktaş Yılmaz, 2005: 64)
Kaynak kıtlığının
daha büyük boyutlarda hissedildiği gelişmekte olan
ülkelerde hane halklarının, firmaların ve devletin
üretimle ilgili kararları, bu birimlerin
niteliklerindeki zayıflıktan ötürü, hızlı bir
kalkınmayı gerçekleştirme konusunda çoğunlukla
yetersiz kalmakta niteliksiz işgücü, geri teknoloji
ve kötü örgütlenme bu yetersizliğe neden olmaktadır.
(ekodıalog.org., 2009:3)
Büyüme
hızının yüksek olması, halkın hayat standardında da
iyileşmeye neden olmaktadır, bu her toplumun
arzusudur. Ayrıca büyüme oranındaki artış iş bulma
imkânlarının da artmasını sağlamaktadır. Bu ilişkiyi
ilk ortaya koyan Arthur OKUN’dur. N. Ekin’e göre,
işsizliğin maliyeti, kaybedilmiş üretim veya ulusal
gelir olarak düşünülmektedir. ( Aktaran: Onur, 2006:
11)
Özellikle hızlı nüfus artışı, eğitim sistemindeki
aksaklıklar, kaynakların yatırımdan ziyade ranta
kayması ve kırdan kente göç, sorunu daha da
derinleştirmektedir. Türkiye’de, uzun dönemde
ekonomik istikrar korunabilir ve büyüme oranı doğal
büyüme oranının üstünde sürdürülebilirse, işgücü
arzını artıran baskı azalabilecek ve Okun kanununda
öngörülen ilişki kuvvetlenebilecektir. (Demir ve
Bakırcı, 2005: 1). İstihdam artışı işsizliği
azaltacağı için büyüme ile işsizlik arasındaki Okun
kanunundaki öngörülen ters yönlü ilişkiyi
doğrulamaktadır. (Demir ve Bakırcı, 2005: 4)
B. Ceylan Ataman’a
göre, işsizliğin çok yüksek olduğu Türkiye’de
istihdam yaratılamamakta, son dönemde gerçekleşen
büyümeye rağmen işsizlik azalmamaktadır. 2000’ li
yıllardan itibaren başlayan ekonomik büyümeyle
birlikte enflasyon tek haneli rakamlara düşmüş,
ekonomi yüksek bir büyüme hızına ulaşmış, TL değer
kazanmış, ihracat artmış, kamu borçlanması giderek
azalmış, merkez bankasının rezervleri artmış, reel
faizler düşmüştür. Ancak bütün bu olumlu
gelişmelerden işgücü piyasası pay alamamış, işsizlik
önemli bir sorun haline gelmiştir. (Aktaran: Eser ve
Terzi, 2008: 234)
S.Özdemir
vd. göre, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye
ekonomisindeki büyüme, piyasalara güven veren
istikrarlı bir büyüme olmaktan uzaktır. 1990–2005
döneminde 3 kez büyüme rakamları % -6’nın altına
düşmüştür. İstikrarsız büyüme firmaların yatırım
kararlarına ihtiyatla yaklaşmalarına neden olmuştur.
Bu nedenle kalıcı bir istihdam artışı
sağlanamamıştır. İstikrarsız ve dalgalanmalara bağlı
büyüme, kalıcı bir işgücü istihdamı oluşturmamıştır.
Türkiye’de işsizliğin önlenmesinde ekonomik
büyümenin istihdam yaratabilecek biçimde
gerçekleştirilmesinin büyük önemi bulunmaktadır.
Türkiye’de 1990 sonrası ortaya çıkan ekonomik
yapının ve bu yapıda meydana gelen büyümenin
işsizliğe çözüm üretemeyeceği görüşü oldukça
yaygındır. Büyümenin istihdam artışına yol
açabilmesi için hem bu yapıda ciddi değişikliklere
gitme ve hem de daha çok istihdam yaratma
kapasitesine sahip sektörlerin büyük ölçüde
büyümenin gerçekleştirildiği sektörler haline
gelmesi gerekmektedir. (Aktaran: Eser ve Terzi,
2008: 235)
2003 yılından
itibaren uygulanan başarılı makro ekonomik
politikalar ve yapısal reformlarla birlikte temin
edilen güven ortamında Türkiye ekonomisi son beş
yılda yakaladığı büyüme trendini 2008 yılının ilk
altı aylık döneminde de sürdürmüş, böylece ekonomi
ilk kez 26 çeyrek arka arkaya büyümüştür. Büyümenin
aralıksız olması, sürdürülebilir bir büyümeye
geçişin sinyallerini vermektedir. (Maliye Bakanlığı,
2008)u
2002-2007 döneminde
büyüme ortalama yüzde 6,8 olarak gerçekleşmiştir.
2007 yılında dünya piyasalarından kaynaklanan
sorunlar, mevsim normallerinin üzerinde seyreden
hava sıcaklıkları ve kuraklık, değerli Yeni Türk
Lirası ve önceki yıllara oranla verimlilik artış
hızındaki yavaşlamanın rekabet gücü üzerinde
oluşturduğu
olumsuz etki nedeniyle ekonomik büyüme
yüzde 4,6 olarak gerçekleşmiştir. (Maliye
Bakanlığı, 2008) )
Türkiye
Ekonomisinde yaşanan kesintisiz büyüme süreci 2008
yılının başında da devam etmiş, yılın ilk altı aylık
döneminde sabit fiyatlarla büyüme yüzde 4,2’dir.
(Maliye Bakanlığı, 2008)
2007 yılında
ekonomik büyümeyi üretim yönünden büyük ölçüde
sanayi, ticaret, inşaat, ulaştırma-haberleşme ve
mali aracı kuruluşlar sektörleri katma değerinde
meydana gelen artışlar etkilerken, harcamalar
yönünden ise özel tüketim, kamu tüketimi ve kamu
sektörü gayri safi sabit sermaye oluşumundaki artış
etkilemiştir. (Maliye Bakanlığı, 2008)
Üretim açısından değerlendirildiğinde sabit
fiyatlarla GSYH büyüme hızı 2007 yılında, sanayi
sektöründe yüzde 5,8, tarım sektöründe yüzde -6,9
olarak gerçekleşmiştir. Alt sektörler itibariyle ise
büyüme oranları, imalat sanayi sektöründe yüzde 5,6,
ticaret sektöründe yüzde 5,3, ulaştırma ve
haberleşme sektöründe yüzde 6,9, mali kuruluşlar
sektöründe yüzde 9,8 olmuştur. (Maliye Bakanlığı,
2008)
2008 yılının
ilk altı aylık döneminde ise tarım sektörü yüzde 1,1
oranında küçülürken sanayi sektörü yüzde 4,9
oranında büyümüştür. Alt sektörlere bakıldığında,
imalat sanayinde yüzde 4,7, inşaat sektöründe yüzde
2, ticaret sektöründe yüzde 5,6, ulaştırma ve
haberleşmede yüzde 5,4, konut sahipliğinde yüzde 1,6
oranında büyüme yaşanmıştır. (Maliye Bakanlığı,
2008)
2007 yılında
büyümeye en fazla katkıyı imalat sanayi kesimindeki
artışın etkisiyle sanayi sektörü ve ardından
ulaştırma-haberleşme ve mali aracı kuruluşlar
sektörleri yapmıştır. 2008 yılının ilk altı aylık
döneminde ise büyümeye esas katkı yine sanayiden
gelmiştir. Yüksek sanayi üretimi aynı zamanda
ticaret ve ulaştırma-haberleşme sektörlerinin hızlı
büyümesine de katkıda bulunmuştur. (Maliye
Bakanlığı, 2008)
Harcama kalemleri itibariyle bakıldığında
devletin nihai tüketim harcamaları ile özel kesim
sabit sermaye yatırımları artış hızlarında düşüş
yaşanırken, kamu kesimi sabit sermaye yatırımları ve
stok değişimi, GSYH artışını olumlu yönde
etkilemiştir. (Maliye Bakanlığı, 2008)
2007 yılında
sabit fiyatlarla, kamu sektörü sabit sermaye
yatırımları, makine teçhizat yatırımlarındaki yüzde
14,8’lik ve inşaat yatırımlarındaki yüzde 5,2’lik
artışın
etkisiyle yüzde 7,3 büyürken; özel sektör sabit
sermaye yatırımları ise makine-teçhizat
yatırımlarındaki yüzde 4,7’lik ve bina inşaatındaki
yüzde 6,3’lük artışın etkisiyle 5,2 artmış, böylece
toplam sabit sermaye yatırımlarında yüzde 5,5 artış
meydana gelmiştir. Bu çerçevede, 2007 yılında toplam
tüketim harcamaları yüzde 4,4, toplam yatırım
harcamaları ise yüzde 5,5 oranında artmıştır.
(Maliye Bakanlığı, 2008)
2006 yılında
2 milyon 295 bin kişi olan işsiz sayısı, 2007
yılında yüzde 1,6’lık artışla 2 milyon 333 bin
kişiye yükselirken söz konusu yıllarda işsizlik
oranı yüzde 9,9 olarak gerçekleşmiştir. Tarım dışı
işsizlik oranı da 2006 ve 2007 yıllarında yüzde 12,6
olmuştur. (Maliye Bakanlığı, 2008)
2007 yılında
2006 yılına göre istihdam edilenlerin sayısı yüzde
1,1’lik artışla 20 milyon 954 bin kişiden 21 milyon
189 bin kişiye yükselmiştir. Toplam istihdam içinde
tarım sektörünün payı yüzde 26,4, sanayi sektörünün
payı yüzde 19,8, hizmetler sektörünün payı yüzde 48
ve inşaat sektörünün payı yüzde 5,8 olmuştur. Hane
halkı İşgücü Anketi’nin ‘Haziran-Temmuz-Ağustos’
dönemini kapsayan Temmuz 2008 sonuçlarına göre
işsizlik oranı Temmuz 2008 döneminde yüzde 9,4
olarak gerçekleşmiştir. Tarım dışı işsizlik oranı
ise bu dönemde geçen yılın aynı dönemine göre 0,7
puan artarak yüzde 12,3 seviyesinde gerçekleşmiştir.
(Maliye Bakanlığı, 2008)
Kentlerdeki işsizlik
oranı bu dönemde yıllık bazda 0,7 puan artarak yüzde
11,9’a, kırsal kesimdeki işsizlik oranı da 0,2 puan
artarak yüzde 5,6’ya yükselmiştir. Ekonomideki
yapısal değişimle beraber, tarım sektöründen diğer
sektörlere istihdam kayması devam etmektedir. 2008
Temmuz döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine
göre tarım ve inşaat sektörlerinde istihdam düzeyi
azalırken, sanayi ve hizmetler sektöründe istihdam
artmıştır. Bu dönemde, önceki yılın aynı dönemi ile
karşılaştırıldığında, tarım sektöründe istihdamın
payının 0,9 puan, inşaat sektörünün payının ise, 0,2
puan azaldığı, buna karşılık sanayi sektörünün
payının 0,6 puan, hizmetler sektörünün payının ise
0,4 puan arttığı görülmektedir. (Maliye Bakanlığı,
2008)
Tarım
sektörünün toplam istihdam içindeki payı geçen yılın
temmuz döneminde yüzde 28,7 iken 2008 yılının temmuz
döneminde yüzde 27,8’e gerilemiştir. Buna karşılık
aynı dönemde sanayi sektörünün toplam istihdam
içerisindeki
payı yüzde 18,7’den yüzde 19,3’e, hizmetler
sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı ise
46,2’den yüzde 46,6’ya yükselmiştir. (Maliye
Bakanlığı, 2008)
Türkiye
ekonomisi 2006 yılının ikinci çeyreğinde
beklentilerin üzerinde ve % 8,5 oranında büyümüştür.
Yılın ilk yarısında büyüme hızı % 7,5’e ulaşmıştır.
Özel sektör tüketim ve yatırım harcamaları büyümenin
ana kaynağını oluşturmaktadır. Bu dönemde kamu
sektörünün büyümeye katkısı azalmış, kamu
harcamaları yatırımdan tüketime yönelmiştir. GSYİH
içinde en yüksek pay özel sektör tüketim
harcamalarına aittir. (yaklaşık % 70). (Kar
Enstitüsü, 2009)
Temel olarak dış
borçlanmaya dayalı sınırlandırılamayan iç tüketim ve
yatırım artışından beslenen ve uzun dönemde devamı
mümkün olmayan 2001 yılı sonrası büyüme süreci 2007
yılı 2. çeyreğinden itibaren (2008 yılı 1. çeyreğine
ilişkin beklentilerin üzerindeki % 6,7 oranı hariç
tutulursa) belirgin bir yavaşlama süreci içerisine
girmiştir. (TEPAV, 2010)
2001 yılında
% 5,7 oranında küçülmenin ardından hızlı bir büyüme
süreci içerisine giren ve 2002-2006 döneminde
sırasıyla yıllık % 6,2, % 5,3, % 9,4, % 8,4 ve % 6,9
oranında büyüme gösteren GSYH’da 2007 yılında % 4,6
oranında 2008 yılının ilk dokuz aylık dönemi
itibariyle % 3 olmuştur. 2008 yılı 3. çeyreğinde
özel yatırım harcamaları % 10,0 ve özel kesim makine
teçhizat yatırımları da % 8,4 oranında önemli
boyutta küçülme sergilemiştir. Kamu kesiminde ise
yine yılın üçüncü çeyreğinde tüketim harcamalarının
% 7,7 yatırım harcamalarının ise % 22,2 oranında
genişlediği tespit edilmiştir. 2008 yılının 3.
çeyreğinde kamu tüketim ve yatırım harcamalarında
oluşan genişlemenin, özel sektör harcamalarında
oluşan daralmayı kısmen telafi ettiği tespit
edilmiştir. (TEPAV, 2010)
2008 yılı
3. çeyreğinde talep ve harcama alanında gözlemlenen
olumsuz gelişme doğal olarak etkisini ekonominin
üretim sektörleri üzerinde göstermiştir. Bu dönemde
toplam tüketim içerisinde % 66,7 oranında bir paya
sahip olan özel tüketim büyümeye 0,2 oranında
katkıda bulunurken toplam harcamalar içinde % 13,9
oranında bir paya sahip olan özel yatırım
harcamaları % 10 oranında önemli bir daralma
göstererek, büyüme oranını 2,1 puan aşağı çekmiştir.
2008 yılının 3. çeyreğinde harcamaları içinde
sırasıyla % 12,1 ve % 4,2 oranında paya sahip olan
kamu kesimi tüketim ve yatırım harcamaları ise
büyümeye 0,7 ve 0,8 oranında pozitif katkıda
bulunmuştur. (TEPAV, 2010)
Türkiye
ekonomisinde son 5 yıllık dönemde kamu borç stokunu
114 milyar dolar, toplam borç stokunu 225 milyar
dolar artmıştır. 2002 sonunda 180 milyar dolar olan
kamu iç ve dış borç stoku 2007’de 295 milyar dolara
yükselmiştir. 5 yıllık dönemde kamu borç stoku dolar
bazında yüzde 61 oranında artmıştır. Özel kesim borç
stokunda da son 5 yılda hızlı bir artış yaşanmıştır.
2002’de 43 milyar dolar olan özel kesim dış borç
stoku Eylül 2007 itibariyle 148 milyar dolara
ulaşmıştır. Ayrıca özel sektörün kısa vadeli borç
stoku 36 milyar dolara ulaşmış olup, kur riski aşırı
derecede artmıştır. Kamunun yanı sıra, özel sektörün
borcundaki hızlı artış da üretmeden tüketen ve borcu
borçla kapatan bir ekonomik yapının özel sektörde de
hakim olduğunu ve sürdürülemez bir yapıya
dönüştüğünü göstermektedir. (Günal, 2010: 3)
Bu
çerçevede 2001 yılında yaşanan Türk ekonomi
tarihindeki en derin ekonomik krizin ardından
Türkiye ekonomisi hızlı bir büyüme sürecine girmiş,
ancak küresel ekonomik konjonktür finans piyasaları
ve reel sektör açısından önemli bir gelişmeyi işaret
etmiş olsa da söz konusu genişleme iş gücü
piyasasına istenildiği şekilde yansımamıştır. 2005
yılından bu yana artan kronik işsizlik sorunu ile
yüz yüze olan Türkiye ekonomisi, 2008 yılının
sonlarına doğru uluslar arası finans piyasalarında
yaşanan çalkantı ve sonucunda ortaya çıkan ekonomik
kriz ile maalesef bu kez dünya ekonomisinin gördüğü
en derin krizlerden biri ile karşı karşıya
kalmıştır. (Ekonomistler Platformu, 2009: 1)
Türkiye
ekonomisinde özellikle 2002 yılından itibaren yüksek
büyüme hızının oluşmasına rağmen meydana gelen
yüksek işsizlik oranı çeşitli tartışmalara yol
açmaktadır. (Göktaş Yılmaz, 2005: 63)
|