|
İstanbul Taksi Piyasasına Bir Bakış
Ticari Taksi Piyasası Üzerine Değerlendirme
Birçok sektörde hükümet ve firmalar piyasaya girişi kısıtlarlar.
Piyasaya giriş kısıtlamaları ile hükümetler sunî
kıtlıklara neden olurlar ve müşteriler için
fiyatları yükseltirler. Bu yükselen fiyatlar,
müşterilerden, piyasadaki firmalara bir servet
transferi anlamına gelir. Böyle bir uygulama ile
hükümet, piyasada rekabet olması durumunda herkesin
kullanabileceği bir kısım hakları, sadece
ayrıcalıklı birkaç firma veya kişiye sağlamış olur.
Giriş çıkışın kısıtlandığı piyasalarda, bu durumun doğal sonucu
olarak, rant arama ve elde edilen bu rantların
korunması faaliyetleri ortaya çıkmaktadır. Toplum
bazında refahın azalmasına yol açan bu faaliyetler,
ekonomik gelişmenin önünde de bir engel teşkil
etmektedir. Girişimciler bu rant imkânlarından
faydalanmaya çalışacaklar; kaynaklarını, üretimi
artırmak ya da yenilikleri piyasaya sunmak için
kullanmak yerine, bürokratları ve siyasîleri
etkilemek için kullanacaklardır. Rüşvet gibi gayri
ahlâkî yollar dışlandığında dahi, devlet tarafından
sebep olunan rant imkânlarının bulunması ve bunların
değerlendirilmesine yönelik işlem ve bilgi
maliyetleri sosyal refahta bir azalmaya yol
açacaktır. Firmalar arasındaki bu yönde rekabet,
kaynakların bu rant miktarı kadar harcanmasına yol
açacaktır.
Bazı şehirlerde hükümetler, taksi piyasasındaki plaka sayılarına
limit koyarlar. Taksi piyasasına giriş daha çok,
herbir piyasada mevcut olan bir lisans alma
zorunluluğu ile ve daha sonra bu lisans sayısına bir
limit koyma ile sınırlandırılmaktadır. Çoğu kez yeni
taksiler, plakayı, piyasadaki mevcut sahibinden
almak zorunda kaldıklarından piyasaya giremezler.
Çünkü sonuç olarak -taksi plakalarının- gerçek
sahipleri, ellerindeki plakalar için yüksek fiyatlar
isteyecek, gele-çekte elde etmesi muhtemel
kazançları şimdi elde edeceklerdir. Örneğin,
1980'le-rin ortalarında New York'ta bir ticarî
taksiye sahip olmak 100.000 ABD dolarına, Boston'da
140.000 ABD dolarına mal oluyordu.
Giriş engellerinin, bu tür etki ve sonuçlar doğurduğunu somut
olarak görebileceğimiz piyasaların en tipik
örneklerinden bir tanesi İstanbul ticarî taksi
piyasası ve bu piyasa üzerine uygulanan plaka
tahdidi uygulamasıdır. Sunî olarak giriş
kısıtlanması taksi plakası sahiplerine bir servet
transferi sağlasa bile, toplum açısından bir refah
kaybına yol açtığını görmekteyiz. Ayrıca, bu
transferi sağlamak ve korumak amacıyla hareket eden
plaka sahipleri, girişimci faaliyetleriyle
kalkınmaya bir katkı sağlayacak olan kâr arama
faaliyetlerinden ziyade, israf niteliği olan
rant-arama faaliyetlerine yöneleceklerdir.
Bugün İstanbul'da en son 1991 'de yapılan plaka tahdidi uygulaması
ile yaklaşık olarak 18.000 ticarî taksi plakası
bulunmaktadır. Ancak sayılarının 3-5 bin olduğu
tahmin edilen korsan taksiler de mevcuttur. Yine
bunun dışında komşu illerden gelip çalışan
taksilerin olduğu da bilinmektedir. Çünkü, 10 milyon
nüfuslu İstanbul'da bin kişiye 1,8 taksi
düşmektedir. Bu oran, bin kişi basına düşen taksi
sayısı olarak, Atina'da 3,5, Londra'da 3, Paris'te
7, Brüksel'de 4'dür. Dolayısı ile İstanbul'da
çalışmasına izin verilen taksi sayısı, hizmet
talebini karşılayacak düzeyde değildir. Piyasanın
diğer özellikleri göz önünde tutulmaksızın, tek
başına, piyasanın bu hale gelmesi bile, plaka
tahdidi uygulamasının tekrar gözden geçirilmesinin
gerekli olduğunu göstermeye yetmektedir. Bizi bu
argümana taşıyan husus, kişi başına düşen ya da
diğer bir deyişle talep edilen taksi sayısının
olması gerekenden az olması ve bunun sonucu olarak,
korsan taksi sayısının hiç de azımsanmayacak
sayılara ulaşmış olmasıdır. İl dışından gelip
İstanbul'da çalışan taksileri de düşündüğümüzde, bu
sayı neredeyse izin verilen taksi sayısına
eşitlenecektir. Bir başka ifadeyle, piyasanın talep
ettiği taksi sayısı ile izin verilen taksi sayısı
arasında çok büyük bir fark oluşmuştur. Bir
piyasada talep edilen mal veya hizmet miktarının
sınırlandırılması doğal olarak fiyatların
yükselmesine neden olacaktır. Fiyat artışlarının ise
hem ekonomik hem de sosyal bir takım olumsuz
etkileri olacaktır.
1999 yılı Aralık ayı sonunda yaklaşık 55 milyar TL'ye bir taksi
plakası alanlar 2001 yılı başında ellerindeki
plakayı 100 milyara satabiliyorlardı. Piyasaya
girişin serbest bırakıldığı bir durum göz önüne
getirildiğinde, piyasaya girmek isteyen bir taksici
esnafının maliyeti, kabaca -araba fiyatını 20 milyar
olarak düşündüğümüzde ve diğer ödemeleri de 5
milyar olarak değerlendirdiğimizde bile- 25
milyardan fazla olmayacak iken, mevcut yapısıyla
fiyatlar 100 milyar gibi yüksek değerlere
ulaşmaktadır. 25 milyar TL maliyetle piyasa giren
bir taksici, varsayalım ki
yıllık kâr beklentisi % 40 ile 10 milyar TL
kazanmayı düşündüğünde, 100 milyar TL maliyetle
piyasaya girerse yıllık 40 milyar TL kazanması
gerekecektir. Piyasaya giriş üzerine bir kısıtlama
söz konusu olduğu ya da başka bir ifadeyle piyasada
rekabetin tesisi engellendiği için, mevcut plakaları
ellerinde bulunduranlar aşırı kâr sağlayacaklar,
daha doğrusu, plaka tahdidi uygulamasından
kaynaklanan rantı elde edecekler. Rekabetin
sağlanabildiği piyasa şartları altında, plaka
hakkının daha ucuza elde edilebilmesi mümkün iken,
siyasî ve bürokratik yollarla kısıtlanması, ortaya
çıkan bu sunî rantın, birkaç kişiye transfer
edilmesiyle kalmayıp, kaynakların ekonomik olarak
etkin olan alanlardan etkin olmayan alanlara
kaydırılmasına da neden olmaktadır. Örneğin rant
sahipleri, belki siyasîleri, bürokratları etkileme
yoluna gidebileceklerdir.
Piyasada rekabetin olmamasının bir diğer sonucu da şudur: Sadece
piyasaya giriş için, plakaya 100 milyar veren bir
esnaf, bunun doğal sonucu olarak, konfor değeri
düşük, ucuz, eski model arabalarla piyasaya girmeyi
tercih ederek, hizmet kalitesini düşürmektedir.
Kaldı ki aşağıda ampirik sonuçları da gösterileceği
gibi, taksilerin çoğu kiralık ya da ücretli şoförle
çalıştırıldığından, taksinin gerçek sahibinin iyi
bir araba alma gibi bir kaygısı bulunmamaktadır.
Kısaca, taksici, arabanın gerçek sahibi ya da
şoförü olarak çalışsa da; rekabet ortamı
olmadığından, sunacağı hizmetin üstün nitelikli
olmasına doğal olarak özen göstermeyecektir. Çünkü,
zaten mevcut yapısı ile piyasaya sunulan hizmetten
beklenen bir getiri-kâr- söz konusu değildir.
Plakayı yeni satın alıp taksi hizmeti veren
açısından düşünürsek, bu kişi zaten yüksek bir
maliyetle piyasaya girdiği için, iyi bir araba, iyi
bir konfor, iyi bir hizmet gibi, daha fazla maliyet
gerektiren uygulamalara katlanmak istemeyecektir.
Plakayı satan açısından ise, bu kişi de zaten
plakayı satarak, gelecekte taksiyi işleterek elde
etmesi muhtemel kazancı, plakayı sattığı anda elde
ettiği için hizmetin kalitesine yönelik hiçbir
kaygısı olmayacaktır.
Piyasaya girişin kısıtlanmasının bir diğer sonucu olarak, bu
piyasada açıkça sunî bir tekele sebep olunmasını
gösterebiliriz. İstanbul'un taksi plakası
piyasasının merkezi Bağcılar Oto Center'de, elinde
80-100'er tane taksi plakası bulunan esnaflar olduğu
biliniyor. Talebi çok yüksek olan plakaların birkaç
kişinin elinde toplanması, bunların fiyatlarının da
bu kişiler tarafından belirlenmesine neden
olmaktadır. Taksi plakalarının fiyatları hangi
esnafa gidilirse gidilsin 12 milyar TL dışında
farklılık göstermemektedir. Rekabet edilebilir bir
piyasada böyle bir uygulamanın yani tekelin
sürdürülebilirliği mümkün değilken, kamu müdahalesi
sunî bir tekelin oluşmasına ve bu tekelin
işlerliğinin sürdürülebilir hale gelmesine neden
olur ve böylece piyasa gücünü eline bulunduranlar
yani plaka sahipleri, fiyatı istediği oranda
belirleme imkânına sahip olurlar.
Plakalardan alım satım fiyatı olarak bu kadar yüksek kazanç elde
edilmesi yanında kiraya verilerek de kazanç elde
edilebilmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Araştırma Müdürlüğü'nce 1999 yılında yapılan bir
çalışmada ise, İstanbul'daki ulaşım sorunun ana
kaynağı olarak ticarî taksilerin belli bir
işletmecilik anlayışına
sahip olmamaları sonucu bu araçların
trafikte gelişigüzel seyretmeleri gösterilmektedir.
Bu çalışmanın sonuçlarına göre, ticarî taksi
piyasasının karakteristik özellikleri şu şekilde
belirmiştir. Taksilerin %40'ı tek şoför, %55'i iki
şoför ve %5'i ise üç şoför ile çalıştıklarını
belirtmiştir. Tek şoför ile çalışan taksilerin %67
'sinde taksiyi, kendi sahibi çalıştırmaktadır. Tek
şoför ile çalışanların %90'ı 08:00-20:00 arası kendi
çalışmaktadır. İki şoför ile çalışanların %76'sı
08:00-16:00 ve 16:00-24:00 saatleri arası olmak
üzere toplam 16 saat; üç şoför çalışanlar ise
07:00-15:00; 15:00-01:00 ve 01:00-07:00 olmak üzere
24 saat çalışmaktadır. Ankete katılan taksicilerin
%65'i ise herhangi bir durağa bağlı değildir. Durağa
bağlı olmayan taksiciler, müşterilerini yoldan
almakta ve günlük çalışma süresinin %85-90'ını yolda
seyir halinde ya da müşteri bekleyerek
geçirmektedirler. Ankete katılan taksicilerin %95'i
kendilerini güvende hissetmediklerini
bildirmişlerdir. Ankete katılan taksicilerin %80'i
şirketleşmek fikrine olumlu yaklaşmaktadır. Gerekçe
olarak ise sosyal haklarının olmadığı ve şirketleşme
durumunda bu haklara sahip olabileceklerini
belirtmişlerdir.
Yukarıda belirtilen anketten çıkan sonuçlar da, plaka tahdidi
uygulamasının, ekonomik olanlarının yanında, sosyal
bir takım olumsuz sonuçlarının da olduğunu
göstermek açısından oldukça anlamlıdır. Taksi
plakası fiyatlarındaki bu artış ve plakaların da
birkaç kişinin elinde bulunması, aslında tam olarak,
müşterilerden plaka sahiplerine bir servet
transferine neden olmaktadır. Piyasa yapısının bu
şekilde tezahür etmesi, plakaları elinde bulunduran
kişilerin, sadece fiyatları belirlemekle kalmayıp,
sosyal güvenliklerini bile taahhüt altına almadan
taksici çalıştırmaktan tutun da, müşterinin hoş
karşılamayacağı bir hizmet yapısının oluşmasına
kadar birçok' olumsuz koşulun oluşmasına neden
olmaktadır. Plaka fiyatlarının yüksek olması,
anketten de anlaşılacağı gibi, birçok taksi de
şoförün ücretli olarak çalışmasına neden
olmaktadır. Gerçek sahibi tarafından çalıştırılan
taksiler günde tek mesai yaparken, diğer taksiler
üç vardiya şeklinde çalışmaktadırlar. Yine çoğu
taksinin kiralık ya da ücretli şoförle
çalıştırılması, gerçek plaka sahibini, bir durağa
dahil olarak çalışma ya da şirketleşme kaygısından
uzak tutmakta ve bu durum da piyasayı, hem şoför hem
de taksi hizmetini alacak kişi açısından hem
emniyetsiz hem de maliyetli bir hale getirmektedir.
İstanbul ticarî taksi piyasanın bu karakteristik yapısı, bir
taraftan çok açık bir şekilde, kaynakların israf
edilmesine neden olup toplumu fakirleştiren
unsurlardan birisi olmakta; diğer taraftan da
sosyal refah kaybına sebep olmaktadır. Bu
özelliklerinden dolayıdır ki, İstanbul ticarî taksi
piyasası, üzerinde tekrar acilen düşünülmesi gereken
bir piyasadır. Bir piyasada ekonomik etkinlikten söz
edilebilmesi, bilindiği gibi, hem üretici hem de
tüketici açısından etkinliğin sağlanması ile
mümkündür. Bu durumda, piyasada, her iki kesimin de
refahını maksimum kılacak bir uygulamaya şiddetle
ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun için yapılabilecek ilk
uygulama ise kanaatimce, plaka tahdidi uygulamasının
yeniden yapılandırılması olacaktır.
Kaynak:Tamer ÇETİN
|