İstihdam ve İşsizlik İlişkisi
İstihdam ve işsizlik, birbirinden ayrı düşünülemeyen
yaşamsal önemde bir alandır. İstihdam ve işsizlik,
bir bakıma çalışma ve çalışamama olarak
tanımlanabilir ve gerek bireysel gerek toplumsal
düzeyde yarattığı ciddi sorunlar açısından üzerinde
önemle durulması gerekir. Ülkede çalışmak isteyip de
iş bulamama durumunda kalınması, çoğu defa sanıldığı
gibi kusur değil, uygulanan ekonomik ve sosyal
politikalarla ilişkilendirilmesi gereken bir
sonuçtur.
Bir ekonomik kavram olarak istihdam; kısaca
üretim faktörlerinin üretim sürecinde kazanç elde
etmek amacıyla çalışması ya da çalıştırılması olarak
tanımlanabilir. Bir ülkenin ürettiği toplam mal ve
hizmet miktarı yani milli geliri ile o ülkenin işe
başlatıp çalıştırabildiği üretim faktörlerinin
sayısı arasında doğru orantılı bir ilişki vardır.
Dar anlamda istihdam, işçilerin
çalışmasıdır. Çalışmak gücünde ve arzusunda olan
kişilerin ücret karşılığında hizmetlerinden
yararlanılmasıdır. (Özgüven, 1991: 426)
İstihdam düzeyi ya da aynı şey demek olan iş hacmi,
bir ülkede belli bir dönemde, genel olarak bir
yılda, çalışılan basit iş saati toplamıdır. (Aren,
1992: 4)
Bir ekonomide
üretim faktörlerinin tamamı çalışıyor ve üretiyorsa
bu ekonomik sistemin tam istihdam durumunda olduğu
ya da tam istihdama yaklaştığı söylenmektedir. Tam
istihdamın gerçekleştiği ekonomide, mevcut çalışma
koşullarında ve cari ücret düzeyinde çalışmak
isteyen tüm emek sahiplerinin iş bulabildiği gibi,
ülkenin mevcut sermaye malları stoku ve tabiat
faktörü de tamamen üretime katılmış durumdadır.
Böylece ekonominin mevcut üretim potansiyelinden
tamamen yararlanılmakta ve atıl kapasite
bulunmamaktadır. Ancak bu tamamen
teorik bir durumdur.
İşsizlik oranını sıfırlamak genellikle mümkün
değildir. İşsiz sayısı çalışabilecek kişilerin %
2’sine düştüğü zaman tam istihdamdan
bahsedilmektedir. Tam istihdam üretim faktörlerinin
en verimli şekilde kullanıldığı durumu ifade
etmektedir.
S. Zaim’e
göre, işgücü; bir ülkede emek arzını insan sayısı
yönünden ifade eden bir kavramdır. Diğer bir deyişle
işgücü, bir ülkedeki nüfusun üretici durumda bulunan
yani iktisadi faaliyete katılan kısmı demektir. Bir
diğer ifade ile çalışma arzu ve iktidarında olan
insanların tümüne işgücü denir. Çünkü çalışma
çağındaki nüfusun tümü (14-65 yaş arası) çalışma
hayatına atılmak istemeyebilir veya istese dahi
sağlık ve başka nedenlerden dolayı bu isteklerini
gerçekleştirmeyebilirler. ( Aktaran: Ayvaz, 1990: 1)
Tam istihdamın
sağlanması ve sürdürülmesi ancak istihdam hacminin
devamlı olarak genişletilmesiyle olanaklıdır. Tam
istihdamın sürdürülmesi için yapılan yatırımlar,
ülkenin sermaye donanımını devamlı olarak
artıracaktır. (Aren, 1992: 6)
Eksik istihdam durumunda; talep yetersizliğinden
dolayı üretim faktörlerinin bir kısmı üretime
katılmamaktadır. Bu durumda üretilen mal ve
hizmetlerin bir kısmı satılamamakta ve stoklar
artmaktadır. Dolayısıyla üreticiler talep edildiği
kadar üretecek, üretim hacmini daraltacaktır. Mal ve
hizmet üretiminin azalması bir kısım işgücünün işsiz
kalması demektir. Bu da bilindiği üzere eksik
istihdamdır. Ülkelerde sahip olunan kaynak ve
sermayenin eksik kullanılması potansiyel üretim
gücünün kaybedilmesi demektir. Aslında insanların
ihtiyaçları sonsuz olduğu için atıl faktörlerin de
üretecekleri mal ve hizmete istekleri vardır. Fakat
her istek talep değildir. İsteklerin talep halini
alabilmesi için satın alma gücü ile desteklenmesi
gerekir.
İstihdam olanaklarının kısa sürede artırılamaması,
talep yetersizliği ve üretim alanlarının meydana
getirilme sürecinin uzaması mevcut işsizlere yeni
işsizlerin eklenmesine neden olur. Gelir
dağılımındaki adaletsizlik beslenme ve eğitim
yetersizliğini de beraberinde getirir. Böylece
gelişen üretim tekniklerini öğrenerek uygulayacak
işgücü yetersiz olduğundan vasıfsız işgücünün
istihdamı azalacaktır.
AB
ülkelerinde işsizliğin yüksek boyutlarda seyrettiği
göz önünde bulundurulduğunda istihdam, AB’nin temel
sorunlarından biridir. Bu nedenle ilk kez komisyonun
1993 yılında hazırladığı Büyüme, Rekabet Gücü ve
İstihdam Konulu
Beyaz Kitabı
takiben Essen Zirvesi’nde (9-10 Aralık 1994)
istihdamın artırılması için beş öncelikli alan
belirlenmiştir. (Aktaran: Ceylan Ataman, 2003)
1-Mesleki eğitim
alanında yatırımın artırılması
2-İstihdamı
artırmaya yönelik büyüme sağlanması
3-Ücrete
dayalı olmayan işgücü maliyetlerinin azaltılması
4-İşgücü
piyasalarına ilişkin politikaların etkinliğinin
artırılması
5-Toplumun istihdamdan
özellikle zarar gören kesimlerine yardımın
artırılması.
İktisadi gelişmeyle beraber bir yandan iş hacminin
öte yandan da ücretlerin arttığı anlaşılmaktadır.
Gerçi sanayileşme hareketlerinin başladığı yıllarda
modern teknolojinin, iş hayatına büyük ölçüde
girmesinin işsizliğin en önemli sebebi olduğu kabul
edilmişse de zamanla bu işsizliğin sürekli olmadığı,
hatta modern teknolojinin gelişimi ile bu
teknolojiyi kullanacak insan gücüne gereksiniminin
fazla olması nedeniyle, gerekli eğitimin kazanılması
sonucu işsizliğin azalmasına neden olduğu bile
görülmüştür. (Ayvaz, 1990: 2)
Nüfusun
artması, hızlı sanayileşme sürecinin nispeten yeni
başlamış olması ve sanayileşmeyi etkileyen
faktörlerin istikrarlı bir seyir takip edememiş
olması, mesleki ve teknik eğitimde gerekli büyük
gelişmelerin gerçekleştirilememesi, köylerden
şehirlere olan nüfus akımının yüksek bir oranda
devamı, özellikle emek yoğun malların ihracatının
fazla artmaması gibi nedenler istihdam sorununun
şiddetini arttırmaktadır. (Ayvaz, 1990: 3)
İstihdam Politikasının amaçları şöyle sıralanabilir:
(Özgüven, 1991: 428)
1-İşsizliği
azaltmak
2-Çalışan
işçilerin eğitim, konut, sağlık, sosyal haklar gibi
sorunları ile ilgilenmek,
3-Emek ve iş
piyasalarının daha iyi işlemesine yardımcı olmak,
4-Genel iktisat politikası
ile uyum sağlamak.
|