Japonya Yönetim Sistemi Üzerine Bir İnceleme
İsmail Gündüz
Giriş
Japonya Kuzey yarım kürede Asya Kıtasının doğusunda
4 adet büyük yüzlerce küçük adadan oluşan bir
ülkedir. Yüzölçümü 378.000 km, nüfusu 125 milyondur.
Devlet yapısı Demokratik, Laik, hukuk devleti
ilkeleri üzerine oluşturulmuştur. Halkın % 85'i
Şinto-ist, % 10'u Budisttir. Aslında Şintozim ile
Budizm birbiriyle çakışan ve ortak yönleri olan bir
din olarak Japonya'da görülmektedir. Etnik olarak
bütünlük gösteren bir ülke olan Japonya'da azınlık
problemi yoktur.
II. Dünya Savaşından yenik olarak çıkan Japonya
silahsızlandırılmış ve ordusu dağıtılmıştır. 1945
yılından beri savunması ABD tarafından sağlanan
Japonya'da 300 bin kişilik ulusal savunma servisi
bulunmaktadır. Yine bu tarihten beri Japonya G.S.M.H.'sımn
% 1'ini geçmeyen oranda savunma harcaması
yapmaktadır.
Japonya'nın modernleşme sürecini incelemeye 1868
yılından başlamak gerekmektedir. Bu tarihte
İmparator Meiji yönetimi ele almış, başkenti
Tokyo'ya taşımış ve ülkenin modernleşme politikasını
başlatmıştır. Batı medeniyetindeki pek çok kurum
Japonya'ya getirilmiş, sanayileşme hamlesi
başlatılmıştır. Bunun için bir yandan dışardan
uzmanlar getirilirken diğer taraftan çok sayıda
Japon öğrenci Avrupa'ya ye Amerika'ya eğitim için
gönderilmiştir. Japonya 1900'lü yılların başında
modernleşme sürecini tamamlamış, I. Dünya
Savaşından sonrada süper güçlerin arasında yerini
almıştır.
Japonya II. Dünya Savaşına dünyanın en güçlü
donanmasına ABD ve İngiltere ile birlikte sahip olan
ülkelerden biri olarak girmiş, savaşan kolonilerini
kaybetmiş, sanayisi tahrip olmuş olarak çıkmıştır.
1945 sonrasında bugünkü sınırlarına çekilen Japonya,
işgal güçlerince hazırlanan Anayasayı ve diğer
temel kanunları kabul etmiş ve demokratik, hukuk
devleti yolunu seçmiştir.
Ekonomi
Dünya nüfusunun % 2,3'üne sahip Japonya dünyanın
yıllık mal ve hizmet üretiminin % 13'ünü
sağlamaktadır. 1991 yılı GSMH'sı 3.362 trilyon dolar
olan Japonya'da 1993 yılında kişi başına düşen
milli gelir 29.000 dolar ci-
vanndadır. 1970-1980 arası yıllık ortalama % 21 4.3
oranında büyüyen Japonya 1980-1991 arasında yine %
4.2 oranında büyümüştür. Japonya'nın 100 yılı aşkın
ekonomik gelişimi incelendiğinde şöyle bir ekonomik
politika görüyoruz. İlk olarak ihracatını belirli
sektörlere yoğunlaştırmış (ipek ve tekstil gibi) bu
ürünlerin ihracından elde ettikleri dövizlerle
sanayisini kurmuş ve güçlendirmiştir, daha sonra da
sanayisini ihracata yönlendirmiş, özellikle II.
Dünya savaşından sonra tamamen ihracata yönelik
sanayileşme politikasını takip etmiştir.
Doğal kaynaklar yönüyle zayıf olan Japonya bu
ihtiyacını karşılayabilmek için 1895 - 1945 arasında
1895'te Çin, 1904'te Rusya, 1930-1945 arası Çin,
1941-1945 arası ABD ile savaşarak egemenlik sahasını
genişletmeye çalışmıştır. Bu dönemde Japonya askeri
yönden güçlü olabilmek için ağır sanayisini ve
askeri sanayii geliştirmiştir. II. Dünya Savaşı
öncesinde ABD ve İngiltere ile birlikte Dünyanın en
güçlü donanmasına sahip üç ülkesinden biri olmuştur.
Yine 1936-1937'de Dünyanın en gelişmiş savaş uçağı
Mitsubishi firması tarafından yapılmış ve Japon
ordusuna II. Dünya Savaşı öncesi ve Savaş boyunca
malzeme üretilmiştir.
II. Dünya savaşından atom bombası sonucu yenilerek
çıkan Japonya ekonomik yönden krize girmiştir,
Japonya tüm sömürgelerini kaybetmiş, bunun sonucunda
da başta enerji (Kömür-petrol) ve demir cevheri
olmak üzere diğer doğal kaynakları temin edemez
olmuştur. 1945 sonrasında askeri sanayi tamamen
iptal edilmiş, ordusu dağıtılmıştır. 1946 yılı
sanayi üretimi savaş öncesinin % 15 oranına
gerilemiştir.
Savaş sonrasında ABD'ne kayıtsız şartsız teslim
olan Japonya işgal ordusu komutanlığınca hazırlanan
Anayasa'yı kabul etmiştir. .Ekonomik ve siyasi
yönden ABD'ne bağlanmıştır. ABD 1945-1959 arasında
Japonya'ya çok büyük oranda ekonomik yardımda
bulunmuştur. Yine bu tarihten günümüze kadar kendi
iç pazarını Japonya'ya açık tutmuştur. Japonya'nın
endüstrisinin modernleşmesine yardımcı olmuştur.
Yine bu dönemde Japonya, uçak yapacak güçteki
fabrikalan ile seri şekilde motorlu taşıt üretmeye,
savaş gemisi yapan tersaneleri ile yük ve yolcu
gemileri üretmeye yönelmiştir. 1956 yılında Japon
ekonomisi 1940 öncesindeki gücünü yakalamıştır.
1965 sonrasında ise dünyanın sanayi devleri
arasındaki yerini tekrar almıştır.
II. Dünya savaşı sonrasından günümüze . kadar ülke
ekonomisinin gelişimi ve yönetimi ile ekonomik
politikaların yönlendirilip uygulanmasında ekonomi
bürokratları çok önemli rol oynamaktadırlar.
Özellikle II. Dünya savaşının hemen sonrasında
ülkenin ekonomi ve endüstri politikasının
belirlenmesinde ekonomi bürokratları söz sahibi
olmuşlardır. Kısa yazılışı MİTİ olan Endüstri ve
Dış Ticaret Bakanlığı 1950 li yılların başında
kurulmuştur. Ülke endüstrisinin öncelikli sektörleri
ile dış ticaretin uygulanmasını üstlenen bu
Bakanlık, teşvik sistemiyle de ekonomik ve
endüstriyel yönlendirmeyi sağlamaktadır. Endüstrinin
kuruluşundan ürünlerin dış pisayada satılması,
sanayinin dış rekabete karşı korunması ve
ithalatın düzenlenmesi gibi konularda kesin
yetkisi olan bu Bakanlık güçlü bürokrasisiyle Japon
ekonomisi ve politikasına yön vermektedir. Ülke
politikasına kurulduğu günden bu yana çok sayıda
Bakan, Başbakan Yardımcısı ve birkaç tane de
Başbakan vermiştir.
İdari Teşkilat
Japonya'da devlet teşkilatı merkez yönetim ve taşra
yönetimi (Yerel yönetimler) şeklinde
teşkilatlanmıştır. Merkezi Yönetim başta sembolik
yetkileri olan, ülkenin ve devletin birliği ve
bütünlüğünü temsil eden İmparator olmak üzere
yasama-yürütme-yargı şeklinde güçler ayrılığı
ilkesine uygun olarak teşkilatlanmıştır.
Yasama Organı (DİET) alt meclis (Temsilciler
meclisi) üst meclis (Senato)'ya göre biraz daha
güçlü olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır.
Parlemento iki kanadının ortak toplantısı ile
yürütme organının başı olan Baş-bakan'ı parlemento
üyeleri arasından oy çok- . luğu ile seçmektedir.
Yasama organında 1956 yılından 1993 yılına kadar
geçen 35 yılı aşkın sürede tüm seçimleri aynı parti
kazanmıştır. 1993 yılından, sonra ise siyasi
yelpazede parçalanmalar ve yeni oluşumlar
görülmektedir.
Yürütme organının başı olan Başbakan parlemento
tarafından seçilmektedir. Başbakan bu göreve
seçildikten sonra Bakanlar Kurulunu
görevlendirmektedir. Merkezi yönetim Bakanlıklar
şeklinde örgütlenmiş, buna ek olarak Ulusal Personel
Otoritesi ve bazı ekonomik ve kamusal nitelikli
kuruluşlar da özerk nitelikli merkezi yönetim örgütü
olarak karşımıza çıkmaktadır. II. Dünya Savaşı
sonrasında merkezi yönetimin yeniden düzenlenmesi
çalışmaları sonucunda merkezi hükümetin taşra
teşkilatlan kaldırılmış, başta vilayetler olmak
üzere tüm taşra kuruluşları özerk yerel otoriteler
şeklinde örgütlendirilmişlerdir. Merkezi yönetim
sadece başkentte teşkilatlanan, ulusal politika ve
fonksiyonları üstlenerek küçültülmüş, hantal
yapısını atmış ve kamu hizmetinde etkinlik ilkesini
ön planda tutan bir yönetim anlayışına Sahip
olmuştur.
Japonya'da yerel yönetimler, Vilayet Yönetimleri ve
Belediyelerden oluşmaktadır. Ülke 47 Vilayete
bölünmüş ve her vilayetin başında da Vali
bulunmaktadır. Modernleşme süreci içinde yönetim
yapısı kıta Avrupasın-dan esinlenerek koyu bir
merkeziyetçi sistem üzerine oturtulmuştur. 1945
yılına kadar bu şekilde gelen Japon yönetim yapısı
II. Dünya Savaşı sonrasında müttefik güçlerin etkisi
ve düzenlemeleriyle adem-i merkeziyetçi şekle
döndürülmüştür. Bu düzenlemelerle merkezi hükümetin
taşra birimi olan vilayetler, yerel yönetimler
haline getirilmiştir. Bunun sonucunda daha önceden
merkezi hükümetçe atanan Valiler seçimle işbaşına
getirilmeye başlanmıştır. Ayrıca seçimle işbaşına
gelen vilayet meclisleri oluşturulmuş ve vilayetler
özerk bütçe sahibi olmuşlardır. Vilayetlere vergi
gelirlerini toplama yetkileri verilmiştir. Vilayet
idareleri sınırları içindeki şehir ve köylerde
kanunlarla kendisine verilen görevleri yapmakta ve
yetkileri kullanmaktadırlar. Vilayetler görev
alanları içindeki eğitim, sağlık, güvenlik ve vergi
toplama işlerini temel olarak yürütmektedirler.
Bunlara ek olarak kanunlarla kendilerine verilen
görevleri yapmakta, yerel düzeyde ekonomik
aktiviteyi canlandırarak ve yürüterek ülke
ekonomisinin gelişmesinde önemli fonksiyonlar
üstlenmektedirler.
Belediyeler ise bir yerel yönetim birimi olarak
Vilayetler bünyesinde teşkilatlanmışlardır. Bütün
yerel yerleşim birimi kademeleri belediye
taşkilatına sahiptir. Bunun sonucunda ülke
genelinde toplam 3236 adet belediye teşkilatı
bulunmaktadır.
Belediye teşkilatları;
663 Şehir belediyesi,
1992 Kasaba belediyesi,
581 Köy belediyesi şeklinde örgütlendirilmişlerdir.
Belediye teşkilatının başı Belediye Başkanıdır.
Belediye teşkilatlarında en üst karar organı olarak
Belediye Meclisleri bulunmaktadır ve belediye
meclis üyeleri ve belediye başkanları seçimle
işbaşına gelmektedir.
Belediyeler mahalli ve müşterek ihtiyaçları
karşılama görevini üstlenmekte bunun için de eğitim,
sağlık ve hijyen, temizlik, çevre koruma ve
düzenlemesi, sosyal güvenlik, imar ve bayındırlık
işleri ve ekonomik faaliyetler gibi görevleri
yürütmektedirler.
6+3 yıl süreli (İlkokul+Ortaokul) sistemine göre
düzenlenen zorunlu temel eğitim belediyelerin yetki
ve sorumlulukları altında yürütülmektedir. Lise
eğitimi ise genellikle Vilayet yönetimlerince
yerine getirilmektedir.
Yerel Yönetimlerde Reform Çalışmaları
Modernleşme süreci içerisinde 1946 öncesinde Prusya
sisteminden etkilenerek düzenlenen yerel yönetim
örgütlenmesi yerel in-siyatifih.az olduğu, merkezin
sıkı vesayeti altında bulunmaktaydı. 1946
sonrasında demokratikleşme ve adem-i
merkeziyetçilik ilkelerinin etkisiyle Anglo-Amerikan
sisteme göre yeniden yapılanmıştır. Bu yapılanmada
şu üç önemli nokta hayata geçirilmeye
çalışılmıştır.
a- Yerel meclislere daha fazla yetki verilerek ve
merkezi hükümetin bu otoriteler üzerindeki vasayeti
azaltılarak yerel birimlerin • daha fazla insiyatif
kullanabilmesi amaçlanmış,
b- Vatandaşın direkt olarak yönetime katılabilmesi
ve yönetimi etkileyebilmesi ama-cıyle Valiler,
Belediye Başkanları ve Meclis Üyelerinin direkt
olarak vatandaşlar tarafından seçilmesi sağlanmış,
c- Daha tarafsız ve etkili yönetim imkanı sağlamak
için tarafsız seçim kurulları ve denetleme kurulları
oluşturulmuştur.
Yerel düzeyde yönetimin etkinliğini sağlamak
amacıyla merkezi hükümetin elinde bulunan çeşitli
görev ve yetkiler yerel yönetimlere aktarılmıştır.
Bunu sağlamak amacıyla öncelikle yerel yönetimleri
düzenleyen ka-nunlar çıkanlmış, ardından çıkarılan
bir dizi kanunla da yerel Polis, İtfaiye ve Eğitim
teşki-latlarının yerel yönetimlere bağlanması sağ
lanmıştır.
Yerel yönetimlerin bu görevleri yapmalarına yetecek
mali güce kavuşabilmesi içinde bazı yeni vergiler
konulmuş ve yerel yönetimler mali yönden
güçlendirilmiştir. Bütün bu reform çalışmalarına
devam edilirken 1953 yılında yerel yönetimlerin
teşkilatlanmalarında köklü değişiklik getiren
çalışma yapılmıştır. Çıkarılan kanunla birçok yerel
yönetim birimleri birleştirilmiş, yeni
organizasyonlar oluşturulmuştur. Bunun sonucunda
toplam belediye sayısı önceki sayının 3/1 oranına
gerilemiştir. Bu düzenleme sonucunda şehir sayısı
286 dan 494'e yükselmiş, köy ve kasaba belediyesi
sayısı ise 9.582 den 3.477'ye indirilmiştir.
Böylece sayısı azalan ancak nüfusu, hizmet sahası
ve etkinliği artırılan yerel yönetim örgütlenmesi
sağlanmıştır. Yapılan bu düzenlemeler sonucunda mali
yönden güçlendirilen işlevsel olarak da
etkinleştirilen yerel yönetimler ülkenin hızla
kalkınmasının da etkisiyle daha sonraki yıllarda
sosyal refah çalışmalan ve çevre problemleriyle daha
sık ve ciddi şekilde uğraşmaya başlamışlardır.
Gelişen ve endüstri ötesi toplum olmayı amaçlayan
Japon kamu yönetimi böylece yerel yönetimlerini var
olan ve gelecekte ortaya çıkabilecek mahalli
problemlerle daha etkin uğraşabilecek duruma
getirmeye çalışmaktadır.
II. Dünya savaşı sonrasında yönetimin yeniden
düzenlenmesi çalışmaları içinde Japonlar kamu
personel yönetiminde de yeni düzenlemeler
yapmışlardır. Bu düzenlemelerle öncelikle Ulusal
Kamu Personeli Otoritesi ismiyle bir örgüt kurulmuş,
bu arada merkez bürokratı ile taşra bürokratı ayrımı
yapmış ve kamu personelini kendi içinde ciddi ve
tutarlı şekilde sınıflandırmaya tutmuştur. Kariyer
ve liyakat esasına geçilmiş, işe giriş, terfi,
nakil, ücret, kadro kıstaslan nesnel ve rasyonel
ölçülere bağlanmıştır.
Kamu personelinin merkezi hükümet ve yerel
yönetimler personeli olarak ayrılması sonucunda her
kuruluş kendi mali durumu ve hizmetteki ihtiyaç
durumuna göre'personel istihdamına başlamış ve
devlet kadrolarının lüzumsuz yere şişirilmesi ve
devletin mamutlaş-ması önlenmiştir. Öyleki 1967
yılında 899.000 olan merkezi yönetim kamu personeli
sayısı 1992 yılında 839-000'e getirilmiştir. Kadro
ve istihdam edilen personel sayısında rasyonelliğin
gerçekleştirilmesi kamu personeli ücret
politikasınında günün şartlarına ve hakkaniyet
ölçülerine uygun olmasını sağlamıştır.
|