Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kalkınmada Dikey Geçiş Fırsatı Bilgi Çağı 

Prof. Dr. Münir Kutluata 

Kalkınma ve dikey geçiş kavramları bir arada yadırganabilir. Kalkınmanın çok yönlü, sosyal tarafı ağır basan ve kendine has kuralla-n olması itibari ile zamana ihtiyaç gösteren bir kavram olması, dikey geçişin ise ani bir hare­keti, seyrek görülen bir fırsatı çağrıştırması ba­kımından bir uyumsuzluk akla gelmemesi için kalkınma ile kastedilenin "iktisadi kalkınma" olduğunu belirtelim. Buna "iktisadi kalkınma­da sınıf değiştirme fırsatı" da diyebilirdik. As­lında bilgi ile böyle bir fırsatın doğduğu vurgu­lanmak isteniyor. 

"Bilgi Çağı" sık kullanılan bir kavram ol­makla birlikte henüz neleri kapsadığı tam ola­rak anlaşılabilmiş değil. Yaşanan gelişmelerin ve sebep olduğu değişikliklerin ortaya çıkardı­ğı sonuçlar eskiye göre çok farklı olmaya baş­layınca sanayi çağının oluşmuş ve kabul gör­müş kurallarında birçok değişikliklerin ve sı­kıntıların ortaya çıktığı fark edilmiştir. 

Sanayi üretim tarzının oluşturduğu eko­nomik ve sosyal yapıların hemen her ülkede benzerlik arzeden özellikleri sanayi çağı dedi­ğimiz,  kuralları,  sınırları ve  hatta  değişim trendleri belli bir dünya oluşturmuşken, herşe-yin yeni baştan hızla değişmeye başladığı bir yapının gözlenmesi yeni bir üretim dönemine girildiğini göstermiştir. Bu yeni üretim dönemi, kendi kanunlarım kendi sınırlarını belirlemek­te, ama kendisini en fazla baş döndürücü deği­şiklikleri esas almakla karakterize etmektedir. Yeniden, dünyanın hemen her ülkesinde ben­zer oluşumlara sebep olan bir sürece girilmiş­tir. Bu sürecin "Bilgi Çağı" olarak adlandırılma­sına şimdilik ciddi bir itiraz da gelmemiştir.

20. Yüzyıl ülkelerinin iktisaden gruplandırıldığı, siyasi olarak gruplaşıp bloklaştıklan bir dönem olmuş, ancak yüzyıl tamamlanma­dan siyasal bloklar dağılmış, iktisadi gruplaş­malar anlam değiştirmeye başlamıştır. 

Ülkeleri iktisadi gelişmişlik düzeylerine göre sınıflandıran yaklaşım içerisinde en dika-te değer olanı "Gelişmekte olan ülke" kavramıdır.

Bitirmek üzere olduğumuz yüzyılın içinde bazı gelişmekte olan ülkeler gerçekten "gelişmekte" oldukları için iktisadi kalkınmala­rım gerçekleştirmiş, birçok "az gelişmiş" ülke de bu kavramın nezaketi ile yetinmişlerdir. Sa­nayi üretim döneminde sanayileşmenin kesin­leşmiş kuralları az gelişmiş ülkelere kolay ko­lay "sınıf değiştirme" şansı vermiyordu. Bunun için çok büyük gayretler gerekiyordu. Bu yüz­den sanayileşmiş ülkelerin uluslararası ekono­mik ilişkilerdeki tartışma götürmez üstünlüğü, aynı zamanda siyasal üstünlük de getirdiğin­den kendilerine her geçen gün konumlannı güçlendirebilecekleri avantajlı bir ortam oluş­turmuştur.

Diğer taraftan iktisadi ve siyasal bloklaş­ma dünyayı iki kutuplu bir gidişe yöneltmiş üye ülkeler gönüllü olarak yer aldıkları veya bazı zorlamalar hatta zorla dahil edildikleri blokların politikaları sonucu bazı ihtiyaçlarını karşılamışlar fakat kalkınmada geri kalmışlardır.Bu iki kutuplu oluşum dünyanın gidişi­ni belirlemiş ve kalkınmamayı adeta blokların kendi içindeki politikalanna bağlamış, düşman bloğu endişe ile gelişen kader birliği anlayışı­nın insafına bırakmıştır. 

Doğu bloğu ülkelerinin kalkınması zo­runlu ittifakın topyekün kalkınmasına bağlı hale gelirken, Batı blokunun ikinci sınıf üyele­ri bazı ihtiyaçlarını grup dayanışması ile karşı­lıyor olmanın rehaveti ile 20. yüzyılın kalkınma açısından en müsait olan ikinci yarısını boşa geçirmişlerdir. Bu süre bir tarafın bağımsızlığı hiç hayal edemediği, diğer tarafın ikinci sınıf ortakları için ise iktisadi bağımsızlığın tartışıldığı bir dönem olmuştur.

Bu süreç bloklar arası, blok içi ve genel olarak ülkeler arası iktisadi ilişkilerde belirli yapıların oluşumuna sebep olmuştur. Bunlar­dan sadece daha objektif olan ülkeler arası iliş­kilere bakacak olursak, bu düzende gelişme­miş bir ülkenin sınıf değiştirmesinin kolay ol­madığını görürüz.

Bu dönemin az gelişmiş ülkeler için ka­der haline gelmiş olan özelliği, arkadan gelen­lerin gelişmiş ülkelere kolay kolay yetişemeye-ceği gerçeği idi. Güney Doğu Asya'daki birkaç istisna iki kutuplu dünyanın şiddetli soğuk sa­vaş döneminde, blok içi hoşgörünün ve bölge­nin kendi özellikleri ile açıklanabilir. Bunun dışında dünyanın diğer yörelerindeki birkaç gelişme yolundaki ülkenin gelişmişler sınırına yaklaşması birkaçının da gelişme ümitlerini ayakta tutacak düzeylere gelmiş olması "geliş­mişlik liginde" sınıf değiştirmenin ne kadar zor olduğunun göstergesidir. 

Sözü edilen dönemin, dünyanın birçok ülkesi için geriden gitmeyi kader haline geti­ren özelliklerine bakacak olursak, "Bilgi Çağı" diye adlandırılan yeni üretim döneminin orta­ya çıkardığı fırsatlar daha rahat anlaşılacaktır. Sanayi döneminin gelişmeyi, az gelişmiş ülke­lere kapayan başlıca özelliği, üretim ve tüketi­min gelişmiş ülkelerin veya blok lideri ülkele­rin kontrolünde olması idi.

Gerçekten üretim, üretim faktörleri ve üretim teknolojilerindeki hakimiyet, bilgi ve teknolojide taasup derecesindeki gizlilik ula­şılmazlık dolayısı ile gelişmiş ülkelerin tekelin­de idi. Tüketim ise kapışılmış, bölüşülmüş ve kontrol altında tutulan pazarlar dolayısı ile ge­lişmekte olan ülkelere kapalı sayılırdı. Gerçek bu olunca, gelişerek sorunları azaltmak yerine, yerinde sayarak sorunlann büyüdüğünü görmek bu ülkeleri daha fazla ümitsizliğe düşürü­yor ve "az gelişmişlik" adeta bir kader haline dönüşüyordu. 

Bilgi ve teknolojinin başkalarından giz­lenmesi üretimdeki ve pazarlardaki hakimiyeti korumak kadar, bloklar arası mücadelenin bir gereği olarak da kaçınılmazdı. Sovyetler Birli­ğinin dağılması ile soğuk savaş döneminin so­na ermesi bilgi ve teknoloji akışının önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmıştır. 

Diğer taraftan bilgi ve teknolojiyi başka-lanndan gizlemeye yönelik çalışmaların mali­yet açısından yeni bilgi üretiminden daha pa­halı hale gelmesi bir başka deyişle yeni bilgi üretmenin, eskileri gizlemeye çalışmaktan da­ha ucuz olması, bu alandaki üretimleri baş döndürücü bir hıza ulaştırmıştır. 

Hem kutupların ortadan kalkması hem de gizlenemeyecek kadar bir bilgi üretim hızı­na ulaşılmış olması dünyada üretim sisteminin değişmesine sebep olmuştur. Her gün tazele­nen, yenilenen bilgi ve üretim teknolojileri, bölüşülmüş kapışılmış pazarların yeniden dev­reye sokulmasını sağlayan yeni ürünlerin piya­saya sürülmesine imkan vermiştir. 

Mal ve hizmet üreticileri pazardaki reka­bet dolayısı ile üretime uygulanacak yeni bilgi­ler talep etmeye başlamışken, bilgi ve teknolo­ji üretimi devamlı teşvik edilirken, bu işin fi­nansmanı da sistem içinde otomatik olarak sağlanır hale gelmiştir. Araştırma Geliştirme çalışmalarının önemli hıza ulaşması, AR-GE bütçelerinin hem ülkeler hem firma düzeyinde çok büyük artışlar göstermesi yeni dönemin başlamasını sağlamıştır. 

Ortaya çıkan yeni yapılanma globalleş­me dediğimiz, dünyanın herhangi bir köşesinde meydana gelecek her türlü gelişmenin olumlu veya olumsuz bütün ülkeleri, bütün bi­rimleri ve bütün insanları etkiliyor olması ger­çeği bilgiçağının en belirgin özelliğidir. 

Bu büyük etkileşim sanayileşme döne­minin kalıplaşmış yapılarını sarsarken geliş­mekte olan ülkelere de daha önce çok zor gö­rünen sınıf değiştirme şansının gerçekten doğ­duğunu ortaya koymuştur. Bir başka ifade ile sanayileşme döneminde geciktikleri için kal­kınma fırsatını kaçıran ülkelerin önünden bilgi çağına girilmiş olması dolayısı ile kalkınma tre­ni tekrar geçmektedir. 

Daha önce kalkınamamalannın mazere­ti olarak sermaye yetersizliği, teknoloji geriliği ve kendi pazarları da dahil olmak üzere pazar­ların kapışılmışltğım ortaya süren gelişmekte olan ülkeler, şimdi ortaya çıkan yeni durumla yeni imkanlara kavuşmuş bulunuyorlar.

Maddi sermayenin öneminin azalması, bu dalda da bilginin asli unsur haline gelmesi ve bilginin kolay ulaşılabilir hale dönüşmesi, fakir ülkelerin bu en önemli güçlüğünü büyük oranda hafifletmiştir. Yeni sayılabilecek her türlü üretimin yeni bilgiye dayanıyor olması, maddi sermayenin daha büyük kârların görün­düğü her saha ve ülkeye daha fazla ilgi duyma­sı, bu ülkelerin önüne daha önce kaçırdıklan kalkınma fırsatını tekrar çıkarmış bulunuyor. 

Böyle bir fırsat çıkmış olmakla birlikte bundan faydalanabilecek ülkelerin sayısının bu defa da fazla olmayacağını tahmin etmek zor değildir. Bunun için yeni duruma uyum sağlayacak beşeri kaynağa sahip olmak en azından beşeri kaynağı geliştirecek hızlı adım­lar atmak gerekiyor. Bilgi ile üretim arasında, dolayısı ile eğitim ve öğretimle üretim arasında her dönemde var olan ilişki bilgi çağı dediği­miz dönemde çok daha fazla netlik kazanarak adeta bire-bir hale gelmiştir. 

Bütün sorun bu ilişkiyi, fark ederek, üretim yapacak, kâr sağlayacak işletmelere yeni bilgi ve teknolojilerle yollarına devam ede­bileceklerini göstermek, bunun dışındaki yol­ları kapalı tutabilmektedir. Kısaca sağlıklı bir piyasa ekonomisi ile üretici birimlerin yeni ürünle varlıklannı sürdürebileceklerini, bunun için de yeni bilgileri talep edecekleri bir ortamı oluşturmak gerekiyor. 

Daha önce iktisadi kalkınmayı çok iste­melerine rağmen karşı karşıya olduklan kısır döngüler sebebi ile nereden başlayacaklarını bilmeyen bu ülkeler sözkonusu bire-bir ilişki dolayısı ile işe öğretimden başlayacaklarını görmüş bulunuyorlar. Daha doğrusu hepsinin bunu gördüğünü söylemek zor ise de, fark edenler kalkınma şansım yakalamış olacaklar­dır. 

Dünyada serbest kalan bilgi, sermayeye de serbestlik kazandırmıştır. Fakir ülkelerin önceden ulaşabilmeyi hayal bile edemedikleri bilgi ve teknolojiler, yeni bilgi teknolojileri sa­yesinde adeta ortalarda dolanır hale gelmiş ve kendileri için hep varlığından şikayetçi olduk­ları kısır döngüleri neresinden kıracakları belli olmuştur. Bu kısa sürede yeni ürünlerin üreti­mine dönüşecek olan yeni bilgidir. 

Yeni bilgi-yeni ürün süreci, yeni pazar­lar şansım getiriyor. Dünya pazarlannı bilgi re­kabeti ile elinden kaçıran bir gelişmiş ülkenin bu pazarlan yeniden kazanabilmek için hangi ülke ile işbirliği yapacağı konusundaki eski hassasiyet önemini kaybetmiştir. Birçok geliş­mekte olan ülke bu açıdan kendileri için iyi bir ortak görüntüsü vermektedir. 

Bu yeni oluşan ortam içinde Türkiye'nin durumunun ne olduğu ayrıca ele alınacak ka­dar geniş bir konudur. Ancak şimdilik şu kada­rını belirtmekle yetinilebilir; Bilgi çağının sun­duğu yeni fırsatlar bilinir, eksikler iyi analiz e-dilir, öncelikler iyi belirlenirse Türkiye için di­key geçiş imkânı vardır. Ancak sanayi döne­minde olduğu gibi şimdi d e gözden uzak tu­tulmaması gereken nokta iktisadi kalkınmanın istemeden olamıyacağıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005