|
Kamu Borçlanma Gereği ve Bütçe
Açıkları
1.
Sosyal adaletçi bir muhteva ile piyasa ekonomisi ve
serbest rekabet kuralları altında ülkemiz
kalkınmasını ve açık dış ekonomik ilişkilerle dünya
devletleri içinde hak ettiğimiz saygın konumun
sağlanmasını, politikalarının esası olarak kabul
eden tüm Hükümetler geçen 15 yıllık dönemde
sosyalist ekonomi, karma ekonomi gibi belirsiz
tercihleri bir yana bırakmışlar, bu yüzden de hem
güdülecek amaçlar, hem de uygulanacak araçlar ve
alınacak tedbirler konusunda geniş ölçüde bir
müşterek anlayış (konsensus) etrafında
toplanabilmişlerdir. Özellikle 53, 55 ve 57nci
Hükümet Programlarını incelediğimizde hem program
içeriğinde geniş paralelliklerin bulunduğunu, hem
de siyasi partilerin mutabık kaldıkları ortak
noktaların giderek genişlediğini görüyoruz.
2.
Açık toplum, rekabete dayalı ekonomisi,
uluslararası tahkimi de kapsayan özelleştirme
anlayışı, kambiyo rejiminin ve sermaye
hareketlerinin serbestleştirilmesi, para, banka,
sermaye, turizm ve vergi alanlarında dış dünya ile
ilişkileri kolaylaştıran köklü düzenlemeler,
faizler, döviz kurları ve diğer fiyatların
oluşmasında idari kararlar yerine büyük ölçüde
piyasa güçlerinin ikame edilmesi, dışa açık büyüme
stratejisinin benimsenmesi ve böylece yabancı
yatırımların ülkemize ilgisinin sağlanması,
ihracat alanında yaratılan başarılı teşebbüs gücünün
yanında, ihracatımızın yapısında da tarımdan
sanayiye, tüketim maddelerinden yatırım mallarına
dönüşüm sağlanması başlıca oluşumlar olarak
zikredilebilir. Aslında globalleşme ve küreselleşme
olarak ifade edilen gelişme ve dönüşüm de esas
itibariyle bu oluşumları ifade etmektedir.
3. Ülkemizde
haberleşme, ulaşım, enerji ve sulama alanları ile
toplu konut, savunma sanayi ve küçük ve orta ölçekli
işletmeler alanlarında yapılan köklü fiziki altyapı
atılımları ile eğitim, spor ve sağlık hizmetleri
için girişilen yeni sosyal altyapı girişimlerini de
radikal değişimin gözden ırak tutulamayacak
unsurları olarak işaret etmemiz gerekmektedir.
4.
Bütün bunların yanında birinci adımı atılmış olan
yerel idareler reformunu tamamlayacak ikinci ve
asıl ana adımın da, teşkilat, kadro ve personel
reformları ile tamamlanarak yürürlüğe konulması
demokratikleşme ve etkin kaynak kullanımı yönünden
ayrı bir önem taşımaktadır.
5.
Nihayet, bu genel kısa ekonomik tahlilin bir
tamamlayıcı unsuru olarak da insanımızın geleceğini
güvenilir bir esasa bağlayacak sosyal güvenlik
sistemine değinmemiz gerekmektedir. Bu konuda
1980'li yıllarda yapılmış olan düzenlemelerin,
1990'lı yılların başında kaldırılarak, aradan geçen
on yıl sonunda, ülkemiz başına en büyük sosyal ve
ekonomik derdin açılmış olmasını hiçbir surette izah
etmek mümkün olmadığı gibi, şimdi 2000'li yıllara
girerken, çözümü geciktirmek de kesinlikle doğru
bir yaklaşım olamaz
6.
İşte bütün bu geniş alanda devleti idare edenlerin
herşeyin önünde tutmaları gereken husus "bu
değirmenin suyunun nereden geleceği" dir. Başka bir
ifade ile "taşıma suyla değirmenin ilanihaye
dönemeyeceği" ve kalıcı olmayan çözümlerin bir
gün çaresizlik olarak karşımıza çıkacağı gerçeğinin ihmal edilmemesi
gereğidir. Tam bu noktada "popülist" yaklaşımlarla
"akılcı ve sorumlu yaklaşımlar" arasında doğru
tercihte bulunulması zorunluluğu ile karşı karşıya
gelinir ve diğer alanlar gibi ekonomi için de
"siyasi istikrar" herşeyin önünde, çözümlerin temel
öğesi ve önkoşulu olarak karşımıza çıkar.
7.
Uyumlu bir koalisyon hükümetinin, onu destekleyen
neredeyse Anayasa değişikliği bile yapabilecek
büyük bir meclis çoğunluğunun varlığını ve
seçimlerin kısa süre önce yapılmış olduğunu göz
önünde bulundurursak, bugün Ülkemizde "siyasi
istikrar" unsurunun yeterince mevcut olduğunu kabul
etmemiz gerekir. Öyleyse iş maharetli yasal ve
icrai düzenlemelere kalmış demektir.
8.
Bu noktaya gelindiğinde, gayretlerini gelişmiş,
uygar, hür ve demokratik dünya devletleri ıçindeki
yerini edinmeye ve korumaya ve 21. YÜzyıla onlarla
arasındaki siyasal, sosyal ve ekonomik mesafeyi
gidermiş olarak gidermeye azmetmiş olan ülkemizin,
bu mücadelesinde, bu hamlesinde önünde elbette hala
da birçok sorun ve güçlük vardır. Esasen yönetimlere
çalışma şevki, millete hizmet aşkı ve geleceğe ümit
dolu bakışlar kazandıran temel etken de bu sorunları
ve güçlükleri aşabilme inanç ve vizyonuna sahip
olabilmektir. Politikalarda ve uygulamalarda kısa
vadeli siyasi çıkarlar (popülizm) yerine, orta ve
uzun vadede ekonomimiz için gerekli sağlam ve kalıcı
önlemleri içeren tercihlerin benimsenmesi esas
alınmalıdır.
9.
Bu çerçevede amaç sürdürülebilir yeterli ekonomik
büyüme ile enflasyonun tek hanelere çekilerek gelir
dağılımını da iyileştirip refahın halka
yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Büyüme ve
enflasyonun makul düzeylere indirilmesi birbiri ile
çelişen değil, rasyonel politikalarla bir arada
gerçekleştirilebilecek hedefler olarak ele
alınmalıdır. Bu iki hedefin
gerçekleştirilebilmesinde, kamu sektörüne düşen
sorumluluğun en başında kamu finansman açığının
kamu yatırımları seviyesinin altına çekilmesi
gelir. Başka bir ifade ile, en büyük kısmını
konsolide bütçe açıklarının oluşturduğu Kamu
Borçlanma Gereğinin (KKBG), GSMH'nın % 5'inden daha
az bir düzeye çekilmesi Zorunludur.
10. Sosyal güvenlik yükleri başta olmak üzere,
KİTlerin kamu kurumlarına sermaye katkılarının,
tarıma ve diğer alanlara yapılan sübvansiyonların
kamu finansmanı üzerindeki baskılarını yeni
politikalarla düzenleme zarureti açıkça
görülmektedir. Enflasyondaki bir türlü sağlanamayan
iyileşmenin engeli de, gelir dağılımındaki alt
gelir grupları ile üst gelir grupları arasında 11
katı tutarındaki gelir dağılımı yelpazesindeki
bozukluğun da, yeterli altyapı yatırımlarında
bulunamamanın ve nihayet 103 milyar dolar dış borcun
ve 40 milyar dolar iç borcun da temel sebebi kamu
borçlanma gereğinin yıllarca yüksek seviyelerde
seyretmesidir.
11. Ülkemizde toplam kamu yatırımlarının gayrisafi
milli hasılaya oranı % 6'lar seviyesinde olduğuna
göre, evvelce de belirtildiği üzere kamu borçlanma
gereğinin bu düzeyin mutlaka altına çekilmesi hedef
alınmalıdır.
Diğer taraftan, kamu harcamaları ne kadar
küçültülürse, kamu dengesi de o ölçüde sağlıklı
kurulur. Bunun da en etkili yolu kamunun
ekonomideki payının azaltılmasıdır. Öncelikle
iktisadi nitelikli kamu faaliyetlerinin hiç
gecikilmeden özelleştirilmesi büyük önem
taşımaktadır. Böylece hem kamu borçlanma gereği
azaltılabilecek, hem de kaynakların daha verimli
kullanımı suretiyle üretime olumlu katkılarda
bulunabilecektir. Kamu iktisadi Teşebbüslerinin
özelleştirilmesi yanında, devletin mümkün olduğu
ölçüde asli fonksiyonlarına çekilerek küçültülmesi
hem daha etkili bir kamu yönetimi imkanı yaratacak,
hem daha verimli harcama politikaları
uygulanabilecek, hem de sosyal amaçlı devlet katkı
ve müdahalelerinde haklılık ve isabet payı daha
yüksek. olacaktır.
12. Sosyal yükümlülüklerin devlete düşen payı saklı
olmak üzere, hizmetlerden hizmetin bedelini
ödeyenlerin yararlanmasını sağlayacak düzenlemeleri
ihmal etmememiz ve bunun aksine uygulamaları kısa
vadeli siyasi çıkar gözetmeksizin engellememiz
gerekmektedir.
13. Kamu dengesinin sağlıklı oluşumunda kamu
harcamaları kadar, hatta ondan da önemlisi izlenen
gelir politikalarıdır. Adil, etkili, yaygın ve
yeterli kaynak sağlayan bir vergi politikasının
ekonominin büyümesinde, gelir dağılımının
iyileşmesinde ve en önemlisi de spekülatif talep
baskısının azaltılarak enflasyonun önlenmesinde
büyük önemi vardır. Kayıt dışı ekonomiden hiçbir
nedenle medet umulmamalıdır.
14. Özetlemek gerekirse:
- Kısa vadeli siyasal çıkarları bırakıp, orta ve
Uzun bir istikrar programını içtenlikle uygulamak
üzere yola çıkmadıkça,
-Kamu açıklarını, kamu yatırımlarının altında
kalacak düzeylere çekmedikçe, bu amaçla gelir ve
harcama politikalarında, KİT ve özelleştirme
politikalarında göstermelik değil, köklü ve kalıcı
düzenlemelere ve bu düzenlemelerin titizlikle
uygulanmasına gidilerek, yeni kaynaklar yaratıp,
gereksiz harcamaları kısmadıkça,
- Devletin özellikle ekonomik alanlarda payını ve
ağırlığını azaltmadıkça
- Sosyal güvenlik sistemini kendi içinde gelir-gider
dengesini kuracak bir yapıya ne pahasına olursa
olsun kavuşturmadıkça,
-Bu çerçevede ve birbirleri ile tutarlı bir biçimde
belirlenecek bütçe, vergi, KİT, para, banka, kur,
borçlanma ve teşvik politikalarının aynı tutarlılık
ve titizlik içinde uygulamaya geçirilmesi
sağlanmadıkça,
Enflasyonu önleyemeyiz, bozuk gelir dağılımını
düzeltemeyiz, istikrar içinde büyümeyi ve
kalkınmayı sağlayamayız.
Onun yerine hayalleri süsleyen yeni, çekici, mega vaatlerle gündemi
değiştirip kaybolan prestijimizi kazanmanın boşuna
yollarını bulmaya çalışır, kendi kendimizi avuturuz.
Biltekin Özdemir – Maliye ve Gümrük Eski Müsteşarı
|