Kapitalist Ekonomilerde Enflasyonla Mücadele
Kapitalist ekonomilerde, enflasyonla-mücadele
yöntemleri, artık oldukça standart bir görüntü
kazanmıştır. Anti-enflasyonist bir model daima iki
ayak üzerine oturtulur. Bunlardan biri, kamu kesimi
dengesinin sağlanması, ikincisi' ise enflasyon
beklentisini kırmak üzere, gelirlerin denetim
altına alınması ya da dondurulmasıdır. Birinci
politikaya klasik maliye politikası, ikincisine ise
heteredoks maliye politikası adı verilir. Şimdiye
kadar ki deneyim, tek başına uygulanması koşulu ile
bu politikalardan hiç birinin fazla başaralı
olmadığını göstermiştir. Bu nedenle, ciddi bir
istikrar önlemi, bu iki politikayı bünyesinde
biraraya getirmek durumundadır. Bu konuda ciddiyeti
gerektiren ikinci alan ise istikrar önlemlerinin
tavizsiz bir şekilde uygulanması gereğidir.
İşte işin kapitalist bir model ve uygulamasındaki
teorik boyutu budur. Şimdi elimizde ölçüt varken,
hatta sistem tartışmasına dahi girmeden, Türkiye'de
ne yapıldı ve ne yapılıyor, bir de ona bakalım.
5 Nisan kararları, ilk bakışta, klasik ve heterodoks
politikaların karması niteliğinde gözükmektedir.
Ancak, bu görüntü perdesini birazcık araladığımızda
şunlar fark edilmektedir:
- Fiyat ve gelirler politikası, örneğin İsrail
modelinde olduğu gibi karları da kapsayacak biçimde
yaygın olarak değil, fakat... sadece ücret ve
maaşlarda uygulamaya konulmuştur.
- Kâr ve faiz üzerine hiçbir denetim getirilmediği
gibi, buna ilaveten faizler yükseltilmiştir.
Enflasyonist bir dönemde, paradan kaçışı önlemek
için faizlerin yükseltildiği savunulabilir. Ancak,
yüksek faiz yöntemi ile kur denetimi, kısa dönemde
başarılı gözükmekle beraber, uzun dönemde ters tepen
bir silahtır. Bunu, kendi deneyimimizle bildiğimiz
halde niçin ve kimin için bu tür rantlar
yaratılmaktadır?
- Bütçe politikasına baktığımızda, gerçek anlamda
hiçbir önlem öngörülmeden sadece bazı harcamaların
kısıldığını görmekteyiz. Bunun anlamı, harcama
kısmayı tasarrufla karıştıran çarpık bir zihniyet
üzerine oturtulmuş bütçe politikası uygulamasıdır.
- Nihayet beklentiler açısından yaklaştığımızda,
model yine taraf tutucu yüzünü sırıtmaktadır.
Sermaye sahibine enflasyonun da üzerinde garanti
edilmiş gerçek faiz vaat edilirken, emeği ile
geçinenlere sabır ve sadaka ile birlikte biraz da
milliyetçilik modelleri önerilmektedir.
Bu son öneri bir tehdit mi, yoksa teşvik mi, orası
biraz karışık!
- Bir önlem olarak da özelleştirme görülmektedir.
Neyi kurtaracak bu politika? Bir defa, vergisini
vermeyen saygısızların birikmiş hesabını kurtaracak.
İkinci olarak da, yeni kâr alanları açarak, sıkışan
Batı sermayesini kurtaracak. O halde, bizim
siyasilerimiz ve hiçbir şekilde bir insana
yakışmayacak derecedeki kutsal sadaka duygusu ile
özelleştirmede ısrar edenler kimi
kurtarmaktadırlar? Bu sorunun cevabını bulmak için
çok fazla kafa yormaya gerek yok. Sadece şunlara
bakmak yeterlidir. Özelleştirmeyi hangi çevreler
istiyor? Siyasal iktidar ve onun sadıkları hangi
çevreden gelmiştir?
- Tüm bu sonuçlar şunu açıkça ortaya koymaktadır:
Çalışan ve emeği ile geçinen büyük halk kitleleri
kesinlikle siyasi ağırlıklarını koymalıdır. Herkes
oy kullandığı halde, ezilen büyük grupların ekonomik
çıkarları korunmuyor ise, bir yerde yanlış yapılıyor
demektir. O takdirde, kimseyi suçlamadan, dönüp
kendimize bakmalıyız. Her parti ancak kendi
tabanının çıkarını korur. Hele bu parti ya da
koalisyon sermaye yanlısı ise, büyük halk
gruplarının gözünü boyar.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|