Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Kapitalist Sermaye Birikimi Denetlenemez Bir Süreçtir 

Sosyal bilimler pozitif bilimler gibi denetimli laboratuar ko­şullarında test edilemediği için, ileri sürülen savların kanıtlan­maları zor olduğu gibi tutarlı sebep-sonuç ilişkileri içinde su­nulmaları gereği de çoğu zaman ihmal edilmektedir. Buna bir de, sebep-sonuç ilişkilerinin, çoğu zaman, uzun bir zaman süreci içinde oluşmasını eklediğimizde, iyice işin içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. Nihayet, işi bir kat daha zorlaştıran üçüncü bir faktör ise, sosyal alanda her grup ya da kişinin kendi çıkarı doğ­rultusunda hareket ettiği halde, çok yanlış ve ahlak kurallarına aykırı olarak, bunu toplumun çıkarı gibi göstermesidir. 

Halbuki, sosyal bilimler alanında da bazı temel ilişkiler ol­dukça belirgin hatlar üzerinde oluşmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önemli değişken belirlendiğinde, onunla ilgili sonuçlar da ciddi bir biçimde belirlenmiş olmaktadır. Bunun tipik örneğini, uygulanan ekonomik sistem ve içinde bulunulan kalkınma aşa­ması ile gelir dağılımı ya da sermaye birikimi ve temerküzü ara­sındaki ilişki oluşturmaktadır. Örneğin, kapitalist modelde, ser­maye birikimi, giderek temerküz edercesine ve gelir dağılımını bozarak gerçekleştirilebilir. Yani, hem kapitalist sistemi uygula­mak, hem de sermaye birikimi, temerküzü ve hatta gelir dağılım süreçlerine hakim olmak zannedildiği kadar kolay değildir. Hatta buna imkan yoktur! 

Kapitalist sistemin ilk filizlerinin belirdiği dönemde, hemen tüm teorisyenler serbest piyasa ve rekabet koşullarını esas alır­ken, ilerki dönemlerde, monopolistik hatta uluslararası tekelci sermayenin oluşacağı kehanetinde bulunmamışlardır. Ne zaman ki, piyasalarda monopolistik yapılar oluştu, ekonomi literatürün­de de bu konuda ilk eserler yazılmaya başlandı. Ve nihayet, ne zaman ki, uluslararası tekeller ortaya çıktı, o zaman da iktisat literatüründe bu konular tartışılmaya başlandı. Hiçbir sistem, dayandığı çirkinliklerin forniel eğitim düzeni içinde verilmesini çıkarlarına uygun bulmadığı için, eğitim faaliyetlerini başıboş bırakmaz ve adeta bir "ilk dönem saplantısı" sendromu içinde, klâsik görüşlerden ayrılmaz. Böyle bir yapılanma tüm radikal görüşleri reddeder. İşlerin böylece fazlaca yutturulamadığı hisse­dildiğinde ise, etrafa bir görüntü verebilmek için, "iktisat ve ah­lak" ya da "işletmelerin sosyal sorumlulukları" konularını da iş­lemeyi ihmal etmez. 

Kapitalizmin ilk ortaya çıktığı dönemden günümüze kadar ki evresinde oluşturduğu monopolleşme ve uluslararasılaşma, tüm bu süreçlerde rol almış birey ya da örgütlerin ahlak ya da toplu­ma karşı saygı anlayışı ile açıklanamaz. Zira bu bir süreçtir. Bu süreç işlerken zaten kendisinin tüm ahlak ve inanç sistemini de, kendisini koruyacak biçimde, oluşturmaktadır. Öyle ki, bu süreci böylece işletenler, bırakın etrafa saygısızlık yapmayı, tam tersi, topluma katkıda bulunduklarına bütün kalpleri ile inanırlar. 

Bu nedenle, insana ve insan emeğine saygılı olan herkes, ama herkes, bu konuda çok açık düşünmeli ve ona göre konuşmalıdır. İsteksel bir sistem uydurulamaz. Çünkü, sistemlerin iç dinamik­leri vardır, onlar oluşturulduktan sonra, ona hakim olunamaz. Sermayenin özel mülkiyete verildiği, hele de kalkınmakta olan bir ülkede, bunun çalışanların emeğini sömüreceği, temerküz edeceği ve böyle bir süreçle ancak yol alabileceği ortadadır. Şu veya bu nedenle bu gidişe karşı çıkanları sistem elimine edecek­tir. Tarihte bunun örnekleri vardır. Robert Owen, böyle bir iyi niyetin kurbanı olmuştur. 

Hakka ve hukuka saygılı insanların, "adil" olma endişesi olma­dığı gibi. toplumuna ya da bireylere karşı böyle bir saygısız dav­ranışta bulunmak akıllarından dahi geçmez. Çünkü insanlar değil, sistemler adil olur. Sistemin adil olmadığı bir dünyada, insanların, sistem dışı bir davranışı yüklenebilmeleri olası olmayacağı gibi, böyle bir özenti, gösteriş ve kendini tatminden öteye de geçemez. 

Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005