|
Kapitalist Sermaye Birikimi Denetlenemez Bir
Süreçtir
Sosyal bilimler pozitif bilimler gibi denetimli
laboratuar koşullarında test edilemediği için,
ileri sürülen savların kanıtlanmaları zor olduğu
gibi tutarlı sebep-sonuç ilişkileri içinde
sunulmaları gereği de çoğu zaman ihmal
edilmektedir. Buna bir de, sebep-sonuç
ilişkilerinin, çoğu zaman, uzun bir zaman süreci
içinde oluşmasını eklediğimizde, iyice işin içinden
çıkılmaz bir hal almaktadır. Nihayet, işi bir kat
daha zorlaştıran üçüncü bir faktör ise, sosyal
alanda her grup ya da kişinin kendi çıkarı
doğrultusunda hareket ettiği halde, çok yanlış ve
ahlak kurallarına aykırı olarak, bunu toplumun
çıkarı gibi göstermesidir.
Halbuki, sosyal bilimler alanında da bazı temel
ilişkiler oldukça belirgin hatlar üzerinde
oluşmaktadır. Diğer bir deyişle, bir önemli değişken
belirlendiğinde, onunla ilgili sonuçlar da ciddi bir
biçimde belirlenmiş olmaktadır. Bunun tipik
örneğini, uygulanan ekonomik sistem ve içinde
bulunulan kalkınma aşaması ile gelir dağılımı ya da
sermaye birikimi ve temerküzü arasındaki ilişki
oluşturmaktadır. Örneğin, kapitalist modelde,
sermaye birikimi, giderek temerküz edercesine ve
gelir dağılımını bozarak gerçekleştirilebilir. Yani,
hem kapitalist sistemi uygulamak, hem de sermaye
birikimi, temerküzü ve hatta gelir dağılım
süreçlerine hakim olmak zannedildiği kadar kolay
değildir. Hatta buna imkan yoktur!
Kapitalist sistemin ilk filizlerinin belirdiği
dönemde, hemen tüm teorisyenler serbest piyasa ve
rekabet koşullarını esas alırken, ilerki
dönemlerde, monopolistik hatta uluslararası tekelci
sermayenin oluşacağı kehanetinde bulunmamışlardır.
Ne zaman ki, piyasalarda monopolistik yapılar
oluştu, ekonomi literatüründe de bu konuda ilk
eserler yazılmaya başlandı. Ve nihayet, ne zaman ki,
uluslararası tekeller ortaya çıktı, o zaman da
iktisat literatüründe bu konular tartışılmaya
başlandı. Hiçbir sistem, dayandığı çirkinliklerin
forniel eğitim düzeni içinde verilmesini çıkarlarına
uygun bulmadığı için, eğitim faaliyetlerini başıboş
bırakmaz ve adeta bir "ilk dönem saplantısı"
sendromu içinde, klâsik görüşlerden ayrılmaz. Böyle
bir yapılanma tüm radikal görüşleri reddeder.
İşlerin böylece fazlaca yutturulamadığı
hissedildiğinde ise, etrafa bir görüntü verebilmek
için, "iktisat ve ahlak" ya da "işletmelerin sosyal
sorumlulukları" konularını da işlemeyi ihmal etmez.
Kapitalizmin ilk ortaya çıktığı dönemden günümüze
kadar ki evresinde oluşturduğu monopolleşme ve
uluslararasılaşma, tüm bu süreçlerde rol almış birey
ya da örgütlerin ahlak ya da topluma karşı saygı
anlayışı ile açıklanamaz. Zira bu bir süreçtir. Bu
süreç işlerken zaten kendisinin tüm ahlak ve inanç
sistemini de, kendisini koruyacak biçimde,
oluşturmaktadır. Öyle ki, bu süreci böylece
işletenler, bırakın etrafa saygısızlık yapmayı, tam
tersi, topluma katkıda bulunduklarına bütün kalpleri
ile inanırlar.
Bu nedenle, insana ve insan emeğine saygılı olan
herkes, ama herkes, bu konuda çok açık düşünmeli ve
ona göre konuşmalıdır. İsteksel bir sistem
uydurulamaz. Çünkü, sistemlerin iç dinamikleri
vardır, onlar oluşturulduktan sonra, ona hakim
olunamaz. Sermayenin özel mülkiyete verildiği, hele
de kalkınmakta olan bir ülkede, bunun çalışanların
emeğini sömüreceği, temerküz edeceği ve böyle bir
süreçle ancak yol alabileceği ortadadır. Şu veya bu
nedenle bu gidişe karşı çıkanları sistem elimine
edecektir. Tarihte bunun örnekleri vardır. Robert
Owen, böyle bir iyi niyetin kurbanı olmuştur.
Hakka ve hukuka saygılı insanların, "adil" olma
endişesi olmadığı gibi. toplumuna ya da bireylere
karşı böyle bir saygısız davranışta bulunmak
akıllarından dahi geçmez. Çünkü insanlar değil,
sistemler adil olur. Sistemin adil olmadığı bir
dünyada, insanların, sistem dışı bir davranışı
yüklenebilmeleri olası olmayacağı gibi, böyle bir
özenti, gösteriş ve kendini tatminden öteye de
geçemez.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|