Kapitalizm Öncesi Üretim İlişkileri
İktisadi anlamdatoplumun ayakta kalabilmesi üretim
Mekanizmalarının işleyişi ile yakından ilgilidir.
İlkel ekonomik yapıların bir fazla yaratmadıkları ve
ancak yaşamlarını sürdürecek kadar mal ve hizmet
ürettiklerini anlıyoruz. Bu konuda birçok
antropolojik çalışma mevcuttur. Kimi yazaı:ların bu
tür fazla bir değer yaratmadan yaşayan
toplulukların bir eksiklik içinde değil, aksine
kendi kendine yetmenin erdemini paylaştıklarını
söylerler. Bu çerçevede iktisadi olaylar ve mal ve
hizmet akımlarının başlaması insanlık tarihi içinde
yeni bir olgudur. Tarım toplumları yada geçimlik
toplumların kapitalizm öncesi çağlarda iktisadi
örgütlenme biçimleri günümüzden bir hayli farklıdır.
Kapitalist üretim tarzını kavrayabilmek için çağlar
boyunca geçirilen aşamalara kısaca bakmakta yarar
görüyoruz. Çünkü üretimin ve çalışmanın niteliksel
değişimi insan toplulukları arasında farklı
toplumsal ve ekonomik ilişkiler geliştirmiştir.
İlkel Topluluk ve Üretim
Insan topluluklarının birlikte yaşamaya başlamasının
hayvan sürülerinden ayrılan en önemli yan, bir araç
kullanma ve araç yapma olduğu anlaşılmaktadır. İnsan
grupları aynı ve uzak noktalarda besin toplayıcılığı
yaptığı dönemde üç önemli sorunla karşı karşıya
kalmıştı. Bunlar gıda temini, savunma ve bannma
gibi temel gereksinimlerden oluşmaktaydı. Bu
sorunların çözülmesi, ancak birlikte bazı
eylemlerin gerçekleşmesi ile sözkonusu olmakta idi.
Üretimin gerçekleşmesi aşamasında araç kullanma
sadece toplama amacına dönüktür. Bu anlamda doğada
bulunan taş ve sopaların ilk iş araçları olduğu
anlaşılmaktadır. Ancak sınırlı sayıda gerçekleşen
ve bulunan yörenin terkedilmesine dayalı toplama
sistemi iklim ve diğer koşullara paralel olarak
avlanmaya yönelik faaliyetleri daha öne çıkarmıştır.
Düzenli olarak beslenen ve hatta fazla da biriktiren
insan topluluklarını oluşturan bireylerin zihinsel
çabalarında önemli sıçrama göze çarpmaktadır. İlk
araçların yapımında görülen kalite ve niteliksel
değişme bunların birgöstergesi sayılabilir.
İlkel düizen içinde toplayıcılıktan avcılığa geçiş,
muhtemelen zihinsel gelişme ivmesindeki bir
yükselme sonucu olsa gerek. Sesli iletişimin
sağlanması, araç gereçlerin yapımındaki üstünlük,
belirgin bir değişiklik sağlamıştır. Avcılık
döneminde basit üretim araçlarının kullanıldığını
görüyoruz. Av için araç kullanımı toplayıcılıkta
görülmeyen işbölümütıü ortaya çıkarmıştır. Avlanma
erkeklerin, toplama ve ev içi üretim ise kadınların
yapmak zorunda oldukları ilk ekonomik işbölümünü
yansıtmaktadır. Bu dönem topluluklararası çatışmalar
ve hayvancılığın geliştiği bir dönemolarak kabul
edildiğini görmekteyiz. Avların tümünün av sonrası
öldürülmeyip saklanması çobanlık ve hayvancılığın
gelişimi üzerinde olumlu etkiler yaratmıştır:. Av
fazlası dönemlerde artan zamanın yeniden
avaraçlarının yapımı ile değerlendirildiği
anlaşılmaktadır. Kısaca bu dönemdeki üretim gene
beslenme amacına yönelik ancak daha fazla bir
düşünsel faaliyet içinde oluşmaya başladı. Aletlerin
yapımında görülen çeşitlilik ve kalite sayesinde
ortaya çıkan üretim ve setvetin artışı beraberinde
mülkiyet kavramının da oluşmasını sağladı.
Avcılık döneminin temel ekonomik ilişkileri ortaklık
ilkesine dayalıdır. Yani av aletleri ve araçlarının
kullanımı ortak olarak gerçekleşmekte, bireysel
mülkiyet ilişkisi görülmektedir. Av sonucu sahip
olunan zenginliklerin temel kaynağı av
hayvanlarıdır. Bu döneme ilişkin bir diğer gelişme
de cinsler arası işbölümünün belirgin olarak ortaya
çıkışıdır. Bunun muhtemel bir sonucu olarak da avcı
topluluk ,içersinde dayanışma daha artmış ve
tarımsal yerleşik düzene geçişin koşulları oluşmaya
başlamıştır. Av aletlerinin yapımı ve hayvanların
evcille tirilmesi bu toplulukların üretkenliğini
belirgin oranda arttırmıştır. Bu gelişmelerin
sonucu, topluluğun sürekli av peşinde faaliyet
göstermesine gereksinim azalmış ve toprağa yerleşme
yolunda ilk adımlar atılmış oldu.
Bütün bunlara rağmen ilkel toplumda avcılık, nüfus
artışını sağlayabilecek genişlemeyi ve işgücünü
yaratmıyordu. Av a1anlarının sınırlılığı,
hayvanların ve toplanabilen besinlerin doğal
sınırları, nüfusun da artışını engelliyordu. Ancak
geniş toprakların tarıma açılabilmesi verimin düşük
olmasına rağmen nüfus artımı sağlayabiliyordu. Öte
yandan avcılıkla uğraşan topluluklar için çocuk, bir
ölçüde ayak bağı oluşturmakta idi. Ancak tarıma
geçildikten sonra göçebe toplulukların nüfusunda
önemli artışlar olabilmiştir.
İlkel topluluklar içinde toprağın kullanımı ve
tasarrufu ortak mülkiyet esasına göredir. Topraktan
daha önemli olan, topraktan elde edilen üründür.
ıçinde atalarının ölülerini saklayan toprak
kutsaldır ve hiç kimsenin mülkiyetinde değildir.
Toprağın yeniden üretilmesi yani genişlemesi ancak
güç kullanımı ile olur. Uğrunda kan dökülen
araziler artık topluluğun ortak malı olur. Toprağın
esas üretim aracı olduğu ve kısmen yerleşik
toplumlarda, topraktan yararlartmanın esasıeşitçi
bir yapıdadır. Yani topraktan elde edilen ürünlerden
fazla elde edilmiş ise topluluk üyeleri arasında
eşitçe pay edilir. Elde edilen fazlanın paylaşımı
ilke olarak eşit şekilde yapılmasına rağmen,
gereksiimler oranında paylaşım geleneğinin de
bulunduğu söylenebilir.
İlkel toplulukların ortaya koydukları ekonomik
sistemin dinamiği bir yandan da bu üretim biçimini
sona erdirecek unsurları taşımaktaydı. Araç
kullanan işgücünde o güne kadar görülmeyen ölçüde
bir verim artışı ortaya çıkmakta idi. Fazla olan
ürün, topluluk içi ve dışı çatışmaların kaynağı
haline gelmiş, fazlanın yeniden dağıtımı
başlamıştır. Tarımsal üretim kendi içinde ayrışarak
hayvancılık ve ürünlerine doğru bir işbölümü
yaratmıştı. Bu işbölümü aynı zamanda doğa üzerindeki
denetimi de yükselttiği için verimlilik artmakta
idi. Yerleşik düzen, aynı zamanda ticaret ve
zanaatın da gelişimini sağlamaktaydı. Ticaret ve
zanaatlarla uğraşanların yanısıra üretim
tekniklerini geliştirenlerde, artık üründen
payalıyorlardı. Sonuçta artık ürünün eşit paylaşımı
giderek imkansız hale geliyordu. Eşit paylaşım,
yerini eşitsiz paylaşıma bırakırken beraberinde
önemli bir kavramıda insanlığın kültürüne
eklemekteydi Mülkiyet Bu olgu sadece bir sahip olma
fiilini değil, aynı zamanda gelecek nesillere de
mülk edinilen şeyleri aktanria yani miras bırakma
kavramını da getiriyordu. Dolayısı ile sahip olmak
sahip olunanları aktarma, ilkel ekonomik düzenin
yapısını radikal biçimde değiştirdi. Bu kavram ve
ifade ettiği hukuki yapı; günümüze kadar devam
edenmülkiyet olgusunun sürekliliği konusunda fikir
vermektedir.
İnsanlık tarihinin gelişimi içinde, üretim
ilişkilerinin ani değişikliklerine rastlanmamıştır.
Tarih sahnesinin bir yerinde çözülen üretim
ilişkilerinin başka bir yerinde sürmesi bunun bir
kanıtı olsa gerek. Nitekim dünyanın belirli
bölgelerinde hali ilkel toplumların yaşadıklannı ve
bunlann değiş-tokuşa dayalı ekonomileri bulunduğunu
günümüzde antröpploglar açıklamaktadır.
Uzmanlaşma ve işbölümünün artışı üretim ve tüketim
arasındaki bağın kopuşu üretim ilişkilerinin
toplumsal nitelik kazanmasına yol açmaktadır.
Birikimin merkezileşmesi ve paylaşım ilişkilerinin
eşitsiz hale gelişi topluluk içindeki eşitsiz
paylaşımı daha arttırarak, farklılıkları
belirginleştirmiştir. Bu bağlamda üretim ilişkileri
kimi yerde elde edilen fazlCiya zorla el koyma
biçmine dönüşmüştür. Bu zora dayalı elkoyma işlemi
sadece üretilen mal ve hizmetlerle ilgili değildir.
Bizzat malı ve hizmeti üreten bireyin kendisi bir
mülkiyet unsurudur. Alınıp, satılabilir. Bu nedenle
sahiplik ilişkisi Aristo'nun deyimi ile canlı
aletlerin mülkiyetidir. Kölelerin ancak. özgür
insanlara itaat edebilecek kadar akılları vardır.
ışgücü olarak karşılıksız kullanım ve ürünlerine
elkoyma esasına dayalı köleci üretim daha çok
vasıfsız emek olarak istihdam yaratıyordu. Köle
emeğinin kendisi bir üretim aracıdır, yarattığı
değerin tümüne sahibi tarafından elkonulmaktaydı.
Öte yandan, niteliği itibarı ile köle emeğinin
verimliliği sonderece düşüktür. Sonuçta çalışmasının
karşılığı ne özgürlüğü ne de daha rahat bir
yaşamdır. Dolayısıyla ortaya koyduğu ürününkalitesi
de düşüktür. Üretime kimi yörelerde çok sınırlı
katkılarda bulunmuştur. Aynı ölçüde pazarlar ve
ticaretingelişmesine etkileri sınırlı kalmıştır.
Kölelik sistemini sadece zor esasına dayalı bir
üretim ilişkisi olarak açıklamak yeterli değildir.
Kölelerin bololduklan yörelerde bedelleri
ucuzlamakta idi. Bazan maliyetini bile
karşılarnaması gibi nedenlerle kendiliğinden
ortadan kalkıyordu. Büyük toprak mülkiyetinin ve
işgücüne
olan ihtiyacın sürdüğü coğrafyalarda hakim bir
üretim biçimi olmadan geçen yüzyıla kadar köle
emeği kullanıldı.
Kısaca özetlersek, ilkçağlarda kölelik ve bağlı
üretim biçimi evrensel özellikler gösteremedi.
Toplumsal yapının ana ve egemen unsuru
haline gelemedi. Eski Yunan'da toplumsal yapının ana
unsuru olabilirken ıran ve Mezopotamya'da farklı
özellikler gösterdi.
|