Katılımcı Demokrasi ve Yerel Yönetimler
Mehmet Keçeciler
Türkiye'yi bugünün ve yarının gereklerine göre
yeniden yapılandırmaya duyulan ihtiyaç hemen her
çevrede dile getirilmekte ve kabul görmektedir.
Devletin üniter yapısına zarar vermeden, bugünün ve
yarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere, gerek
merkezi yönetimin gerekse yerel yönetimlerin yeniden
tanımlanması ve ilişkilendirilmesi artık bir
zorunluluk noktasındadır. Bu ihtiyacın
karşılanmasında yaşanacak gecikmeler, telafisi
mümkün olmayan olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Bugün Türkiye'nin herhangi bir köşesindeki
belediyenin tüm ihtiyaçlarının merkezden
karşılanması mümkün değildir. Merkezi yönetim, genel
ölçekli bir görev tanımı içinde kalmalı, bu tanımın
dışında kalan ve yerel nitelik taşıyan hizmetler
yerel yönetimlerce karşılanmalıdır. Bu dağılımla
birlikte yeni görevlerin gereği olarak yerel
yönetimlerin mali imkanlarının da genişletilmesi
gerekir.
Dolayısıyla yönetim yapısı bir bütün olarak ele
alınmalı ve yerel yönetimlere ağırlık veren bir yapı
oluşturulmalıdır.
Yerel yönetimler kavramının içerisinde belediyelerle
birlikte, il özel idareleri ve köy yönetimleri de
yeralmaktadır. Bu üçlü ünite ile merkezi yönetimin
merkez ve taşra teşkilatlarının ilişki çerçevesi,
görev ikilemelerine izin
vermeden organize edilmelidir. Aksi takdirde mevcut
yapı bugünkünden de hantal bir işleyişle
tıkanacaktır.
Türkiye'yi bekleyen en büyük tehlike Devlet
mekanizmasının tıkanmasıdır. Bu nedenle konunun
partilerüstü bir anlayışla ele alınarak, konu
üzerinde mutabakata varılması gerekir.
Sorun sadece yerel yönetimler sorunu değildir. Sorun
Türkiye'nin yönetimi sorunudur. Yerel yönetimler,
sorunun sadece bir parçasıdır. Bu nedenle merkezi
yönetim, konuyu bir yetki devri veya kendisi için
güç kaybı olarak algılamamak aksine, merkezi
yönetime daha rahat hareket etme imkanı sağlayacak
bir düzenleme olarak görmelidir. Merkeziyetçi
anlayışı terketmenin vakti gelmiştir.
Yeni yapının esasları ne olmalıdır?
Öncelikle vurgulamak istiyorum ki, yeni yapının
temelinde "katılımcı demokrasi"'bulunmalıdır.
Demokrasinin yaşatıldığı bütün yönetimlerde, temsili
demokrasiden katılımcı demokrasiye geçişin yol ve
yöntemleri aranmaktadır.
Artık halkın sadece seçim dönemlerinde oy hakkını
kullanarak yönetime katılması, geri kalan dönemde
yönetimi uzaktan izlemesi anlayışı, katılımcı
demokrasi kavramı içinde eksik kalmaktadır. Yönetime
katılımı, seçim dönemlerinin ve oy hakkının dışına
çıkartıp tüm yönetim dönemine yaymak gerekmektedir.
Böylelikle çok daha dinamik bir yönetim yapısını
yaşama geçirmek mümkün olacaktır.
Katılımcı demokraside esas olan örgütlü toplumdur.
Toplumun bütün kesimlerini örgütlü bir yapıya
kavuşturabilirsek yönetim üzerindeki baskı gruplan
arasında denge kurabiliriz. Aksi takdirde bugünkü
biçimiyle muhafaza edecek olursak, büyük bir
kitlenin yönetim dışında kalması söz konusu
olacaktır. Bu noktada katılımcı demokrasi kavramı
kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Bu nedenle,
yönetim alanında yapılacak olan düzenlemelerin
tümü, "katılımcı demokrasi" şartına bağlanmalıdır.
Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında görev,
yetki, sorumluluk ve mali kaynak paylaşımının
dışında öncelikle üzerinde durulması gereken konu,
halkı yönetim sürecine dahil edebilmektir. Bu
konuda, uygulamaya geçer geçmez büyük bir başarı
beklemek yanlış olur. Konu bir geçiş süreci
dahilinde ele alınarak değerlendirilmelidir. Halkın
bu tür bir mekanizmanın içinde yeralmayacağı,
katılım bilincinin henüz yerleşmediği ve Türkiye
için sıkıntılara yol açacağı gibi birtakım
gerekçelerin arkasına sığınmak, bu gerekçelerle
ortaya çıkan kişilerin samimiyetsizliğinin bir
göstergesidir. Katılımcı demokrasi tüm kurum ve
kuruluşlarıyla Türkiye'nin yönetiminde esas
olacaksa, bu kişilere rağmen olacaktır.
Bu aşamada, il veya ilçe yönetiminde yeni bir
yönetim kademesinden sözedilebilir. Bir tür il
meclisi niteliğinde oluşturulabilecek bu yapı
içerisinde köy muhtarlarından belediye
başkanlarına, belediye ve il genel meclisi
üyelerinden, mahalle muhtarlanna, il ve ilçe
meclisine seçilmiş üyelere, kitle örgütleri
temsilcilerine ve tüm toplumsal gruplara yer
verilmelidir.
Anavatan Partisi
II.
Şehircilik Hamlesi içerisinde tüm ayrıntılarıyla ele
alınan bu konu, katılımcı demokrasi esası üzerine
şekillendirilmiştir.
Örgütlü bir toplumsal yapı ile, bu yönetim
birimlerine katılımın zenginleştirilmesi ve katılım
mekanizmasının işletilmesi mümkün olacaktır. Fakat
bu yapının özellikle denetim imkanı ve
saydamlaştırma ile desteklenmesi gerekir. Tüm yerel
yönetim ünitelerinin aldıkları kararların kimi
yöntemlerle kamuoyuna duyurulması sağlanmalıdır.
Halkın bu kararlara ulaşması için gerekli iletişim
kanalları oluş- turulmah ve açık tutulmalıdır.
Seçim dönemlerini kısaltmak veya yönetim döneminin
ikinci yılı sonunda yönetimin icraatları konusunda
bir halk oylamasına gitmek yöntem olarak
geliştirilebilir. Önemli olan, yönetim kademeleri
üzerinde halk otoritesini sürekli kılabilmektir.
Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki idari
ve mali vaseyet yetkisi, keyfi tutumlara izin
vermeyecek biçimde "hukuka uygunluk" sınırları
içerisine çekilmelidir.
Konunun son ayağında ise yerel yönetimlerin kendi
içlerinde yapmaları gereken düzenlemeler vardır.
Nasıl ki, merkezi yönetim ile yerel yönetimler
arasında hizmetlerin yerelleştirilmesi konusu
tartışılıyor ise yerel yönetimlerin kendi
içlerindeki işleyişin yerelleştirilmesi ve hizmetin
tabana yayılması konusunun da tartışılması gerekir.
Bizim Parti olarak halkın belediye yönetimine ve
karar alma sürecine katılımını esas alan bir
Projemiz var: SEDAM, Semt Danışma Merkezleri
adındaki bu projemiz halen 5 ayrı Belediyemizde
uygulanmaktadır.
Bu uygulama çerçevesinde hizmetin alana yayılması,
halkın belediye yönetimine ortak edilmesi, sosyal ve
kültürel yapıyı güçlendirici politikalar üretilmesi
gibi temel hedefler sözkonusu.
Belediye hizmet alanının fiziksel özellikleri
gözönüne alınarak muhtelif mahallerde SEDAM Büroları
kuruluyor. Bu Bürolar bir nev'i hücre hizmet binası
özelliği taşıyor. Vatandaş belediye ile ilgili
hizmet talebi veya şikayeti olduğunda bu bürolar
aracılığıyla belediyenin ilgili birimlerine
ulaşabiliyor.
Bürolar bu başvuruları Merkez Büro aracılığıyla
belediyeye iletiyor. Merkez Büro talebin belediye
içindeki takibini yapıyor ve sonuç vatandaşa
iletiliyor.
Bu işleyişin çeşitli yararları var.
Vatandaş en ufak bir talebi için dahi belediye
binasına gitmek zorunluluğundan kurtuluyor.
Belediye içindeki yığılma önlenmiş oluyor ve büyük
bir zaman tasarrufu sağlanıyor.
İşleyişin sistematize edilmesinden dolayı
vatandaşın alacağı yanıt süresi kısalıyor.
İş ve işlemlerin takibi kolaylaşıyor.
Belediye yönetimi, gelen talep ve şikayetleri
günlük olarak izleme şansına sahip olduğundan
vatandaşın beklentilerine kolaylıkla ulaşabiliyor ve
hizmet planını bu veriler ışığında
şekillendirebiliyor.
Proje içindeki bir diğer uygulama, halkın yönetime
katılımını uygulanabilir bir şekle getiren Semt
Danışma Kurulları. Bu Kurullar, belediye sınırlan
dahilindeki her mahallede oluşturuluyor. Kurulların
temel işlevini iki ayn başlık altında toplamak
mümkün:
Kurullar, sorumlusu oldukları mahallenin sorun
tesbitlerini yapıyor ve bu sorunlara ilişkin çözüm
önerilerini geliştiriyor.
Belediye, o mahalle ile ilgili bir hizmet veya
yatırımı uygulamaya koymadan önce Semt Danışma
Kurullan aracılığıyla mahalle halkının görüşlerini
alıyor.
Böylelikle' hizmetler, halkın beklenti ve görüşleri
doğrultusunda şekillendiriliyor.
Kurul toplantılarına belediye başkanı ve diğer
yöneticiler iştirak ediyor ve halkla birebir ilişki
sağlanmış oluyor. Proje kapsamında uygulamaya
konulan tüm iş ve işlemler vatandaşın katılımı ve
hizmet niteliğinin artırılmasına yönelik.
Anavatan Partisi, yerel yönetim anlayışını ilkeler
üzerinde şekillendirmiştir. Parti ve Yerel Yönetim
Başkanlığı olarak tüm çalışmalarda bu ilkeler esas
alınmıştır. Ana başlıklan itibarıyla Partimiz
çalışmalarına yön veren ilkeleri şu şekilde
sıralamak mümkündür:
* Planlı Belediyecilik,
* Demokratik Belediyecilik,
* Akıcı Belediyecilik,
* Akılcı Belediyecilik,
* Yerel Kültürü Koruyan ve Geliştiren
Belediyecilik,
* Bütünleştirici Belediyecilik,
* Değişimci Belediyecilik,
* Girişimci Belediyecilik,
* Geniş Ufuklu Belediyecilik,'
* Katılımcı Belediyecilik,
* Örgütlü Belediyecilik.
Bu ilkelerden yola çıkarak, yerel yönetimler
alanında somut projelerimiz ve çözüm önerilerimizle
ortaya çıkıyoruz.
Bu çabaların diğer çevrelerce de desteklenmesi
halinde çözüme ulaşmak son derece kolaylaşacaktır.
Genel Merkez bünyesinde ihdas ettiğimiz Yerel
Yönetim İşleri Başkanlığı aracılığıyla yürüttüğümüz
somut çalışmalar var. Bunların başında yerel yönetim
yasa teklifleri geliyor. Partimiz ilkeleri
çerçevesinde, katılımcılık esasına göre hazırlanmış
olan bu teklifler Meclis'e sunulmuştur. Mevcudunun
yerini almak üzere hazırlanan Büyükşehir Belediye
Kanunu ile 2380 sayılı Belediye ve İl Özel
İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay
Verilmesi Hakkında Kanun tekliflerimiz şu an Meclis
gündemindedir.
Meclise sunulan kanun tekliflerimiz şunlardır: 1580
sayılı Belediye Kanunu, 3030 sayılı Büyükşehir
Belediye Kanunu, 3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve 442 sayılı Köy Ka-nunu'nun yerini almak üzere
dört ayrı kanun metni hazırlamıştır. Bu dört ana
metinden ayrı olarak; 2380 sayılı Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Belediyelere ve İl Özel İdarelerine
Pay Verilmesi Hakkında Kanun, 4759 sayılı İller
Bankası Kanunu, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ye
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ve 237
sayılı Taşıt Kanunu'nda değişiklik yapılmasını
öngören tekliflerimiz vardır.
Sunulan tekliflerin tümü, Türkiye'nin geleceğine
uygun, 2000'li yılların ihtiyaçlarına yanıt
verebilecek bir yerel yönetim anlayışı oluşturulması
amacına yöneliktir. Bu amacın ilk adımı Partimizin
iktidarı döneminde atılmıştır. Bugün yapılanlar o
dönemde atılan adımın bir devamı niteliğindedir.
Belediye Kanunu ile Büyükşehir Belediye Kanununda
yer alan kimi yeni düzenlemeler şu şekildedir:
Belediye Kanunu Teklifi ile Öngörülen Kimi
Değişiklik ve Yenilikler
1. Belediye meclislerinin teşkili konusu yeniden
düzenlenerek sivil toplum örgütleri temsilcilerinin
meclislerde fahri olarak görev almaları
sağlanmıştır.
2. Belediye meclislerinin umuma kapalı
toplantılarına mülki amirin bizzat katılması veya
bir memurunu görevlendirebilmesi hükmü
kaldırılmıştır.
3. Belediye meclis üyelerine bir yılda toplam 150
günden daha fazla bir süre için ödenek
verilemeyeceği esası getirilmiştir.
4. Belediye meclisinin feshini gerektiren
durumlar arasından siyasi konuları müzakere ve
karar bağlama hususu çıkartılmıştır.
5. Belediye encümeninin teşkilinde belediye meclis
üyeleri arasından seçilen üye sayısı artırılarak
seçilmiş ve memur üyeler arasında denge
sağlanmıştır.
6. Belediye başkanlarının ödenek ve yollukları en
yüksek Devlet memuru aylığına endekslenmiş ve nüfusa
göre bir kademelen-me getirilmiştir.
7. Belediye başkanlarının sosyal güvenlik haklan
yeniden düzenlenmiştir.
8. Belediyelerde çalıştırılacak geçici işçi -sayısı
düzene bağlanmıştır.
9. Belediye başkan ve encümenince verilecek ceza
miktarları puan ve memur maaş katsayısına
bağlanmıştır.
10. Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden
aldıkları pay % 12.5'e yükseltilmiştir. Büyükşehir
statüsü dışındaki illerde toplanan genel bütçe
vergi gelirleri tahsilat toplamının % 5'i,
yatırımlarda kullanılmak şartıyla, nüfusları esas
alınarak o il belediyeleri arasında dağıtılacaktır.
Büyükşehir Belediye Kanunu Teklifi ile Öngörülen
Kimi Değişiklik ve Yenilikler
1. Büyükşehire bağlı ilçe belediyelerine ait
görevler yeniden düzenlenerek görev ve yetki
karmaşası giderilmiştir.
2. Belediye meclislerinin teşkili konusu yeniden
düzenlenerek sivil toplum örgütleri, temsilcilerinin
meclislerde fahri olarak görev almaları
sağlanmıştır.
3. Meclis üyelerini ödenek ve yollukları yeniden
düzenlenmiş, aynı gün için hem büyükşehir hem de
ilçe belediye meclisinden ödenek alınması
önlenmiştir.
4. Büyükşehir belediyesi plan, program ve
bütçesinin valinin onayından sonra yürürlüğe
gireceği hükmü kaldırılmıştır.
5. Büyükşehir belediye başkanlarının ödenekleri
yeniden düzenlenmiş, milletvekili aylık ve yolluk
toplamları üst sınır olarak kabul edilmiştir.
6. İlçe belediyelerine ait bütçelerin, büyükşehir
belediye meclisi onayından sonra yürürlüğe gireceği
hükmü kaldırılmış, meclis karannın kat'iliği kabul
edilmiştir.
7. Genel Sekreterlerin İçişleri Bakınınca atanacağı
hükmü kaldırılmış, bu yetki belediye başkanına
verilmiştir.
8. Büyükşehir belediyesi sınırları dahilinde
toplanan genel bütçe vergi gelirleri tahsilatının %
5'inin büyükşehir belediyesine, % 2'sinin de
metropol ilçe belediyelerine dağıtımı esası
getirilmiştir.
Yine Yerel Yönetim İşleri Başkanlığımızca
gerçekleştirilen bir çalışma neticesinde Yerel
Yönetim Bölge Komisyonları oluşturulmuştur.
Anavatan Partili yerel yöneticilerin katıldığı bu
Komisyonlar, kendi bölgelerinin nabzını yakından
tutan ve yerel sesi merkeze taşıyan önemli
örgütlenmelerdir. Türkiye genelinde halen 16
Komisyon çatısı altında çalışmalar devam
etmektedir.
Anavatan Partisi, 1983-1991 yılları arasındaki
iktidarında, yerel yönetimleri güçlendirici bir
politika izlemiştir. Türkiye'deki ilk belediyecilik
uygulamalarından 1983 yılına kadar geçen sürede
belediyeler merkezi idarenin taşra teşkilatı
konumunun ötesine geçememiştir.
Merkezi hükümete bağlı, gelir açısından yetersiz,
bakış açısı anlamıyla sınırlı bir belediyecilik
izlenegelmistir. 1983 yılına kadar geçen süre
içindeki Türk Belediyeciliği, hem gelir açısından
hem de hizmet üretimi açısından sınırlı bir tablo
çizerken; park, bahçe, asfalt gibi hizmetlerin
ötesine maalesef geçememiştir. Hemen hemen her
hükümet döneminde gündeme gelen iyileştirme
çabaları, küçük çaplı düzenlemelerle sınırlı kalmış,
yapının esasına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır.
Oysa gerek Dünyanın gelişim çizgisi gerekse
Türkiye'nin göstermiş olduğu atılım içinde
belediyelerimiz, yasal düzenlemelerin hükümetlerce
ihmal edilmiş olması nedeniyle geride kalmışlardır.
Klasik hizmetlerin ötesine geçemeyen bu
belediyecilik anlayışı ta ki ANAP dönemi
uygulamalarına değin süregelmiştir. Bu döneme dek
Türkiye yerel yönetim anlayışının niteliklerini;
merkeziyetçi, idari düzenlemeci, içe dönük,
girişimciliği çok sınırlı olarak sıralamak
mümkündür. Her hükümet döneminde yerel yönetimler
ile demokrasi ilişkisi çok yakından işlenmesine
karşı gerekli düzenlemeler için ANAP'ın iktidar
olması gerekmiştir. Nitekim ANAP iktidarı ile
birlikte Türkiye'deki değişim ve gelişim çabalan
yerel yönetimleri de içine almıştır. 1983'ü
"Türkiye'de çağdaş yerel yönetim anlayışının önünün
açılmaya başladığı bir tarih" olarak nitelendirmek
mümkündür.
1983 yılından itibaren yerel yönetim es-pirisine
uygun olarak yeni düzenlemeler başlatıldı. Bu dönem
bir geçiş dönemidir ve kimi sıkıntılar olması
doğaldır. Çünkü yıllardır alışılmış olan
kalıpların.dışına çıkma çabaları bu dönemde
başlamıştır.
ANAP hükümetinin yerel yönetimlere ilişkin
uygulamaları sonucunda bugün her kesimce talep
edilen çağdaş belediyeciliğin altyapısı
oluşturulmuştur. Bugünkü demokratik, güçlü, üretken
belediyecilik taleplerinin temelinde, ANAP
döneminde getirilen yeni bakış açısının rolü
büyüktür. Bu dönemin genel çizgileri şunlardır:
* Belediyeler ve kentsel sorun alanlarında yeni
düzenlemelere gidilmiştir. Özellikle belediye yetki
ve kaynaklarında artış ve daha verimli yönetim
hedefleyen bu düzenlemeler içinde Büyükşehir
Belediye Yönetimlerinin kurulması, kentsel gelişme,
imar ve planlama yetkilerinin merkezi yönetimden
yerel yönetimlere kaydmlması, emlak vergisinin
tümüyle yerel bir vergiye dünüştürülmesi
sayılabilir.
* Yerel yöneticilerde; insiyatif alma, iş yapma,
sonuç alma kültürü geliştirilerek aktif
belediyeciliğe geçilmiştir.
* Yerel yatırımlarda önemli oranda artışlar
kaydedilmiştir. 1983 yılına kadar Devlet Projesi
niteliği taşıyan pek çok büyük proje yerel
yönetimlerce üstlenilmiştir.
* Gönüllü girişimler ve özelleştirme uygulamaları
başlatılmıştır.
* Belediyeler dinamik bir yapıya kavuşarak dış
dünyaya açılmaya başlamıştır.
* Değişen yerel yönetim anlayışı çerçevesinde
belediyelerin gelirleri artırılmıştır.
* Çeşitli adlar altında belediye hizmetlerine
yönelik fonlarla gelirler takviye edilmiştir.
* İmar Kanunu'nda değişiklik yaprlarak yetki
belediye organlarına devredilmiştir.
* Emlak Vergisi tümüyle belediyelere devredilerek
oranları artınlmıştır.
Rakamlarla konuşacak olursak; 1975 yılında belediye
bütçeleri toplamı Devlet bütçesinin % 8'i iken bu
rakam 1986 yılında % 17.7'ye yükselmiştir. ANAP
dönemi belediyeciliğinin en bariz göstergelerinden
birisi budur.
ANAP olarak yerel yönetim anlayışımız; yetki, görev
ve gelirlerin, hizmetin niteliğine göre, merkezi
idare ile yerel yönetimler arasında paylaşılması
esasına dayanmaktadır.
|