|
Kayıt Dışı Ekonomi ve
Kooperatifler
Kayıt dışı ekonomi, entegre olmaya çalıştığımız AB
ülkelerinde, ekonomilerin yüzde 15'ini aşmayan bir
ekonomik kangren. Ülkemizde kimine göre yüzde 40,
kimine göre yüzde 60'larda seyrediyor. Kimi
ekonomistlere göre ise yüzde 120'leri buluyor.
Bunların herhangi birisi doğru olabilir. Bu durumda
o ülkenin ekonomik verilerinin doğruluğundan söz
edilebilir mi ? Kişi basma düşen gelir de, ekonomik
büyüme ya da enflasyon rakamları da, kısacası tüm
ekonomik göstergeler güvenirliliğini kaybeder.
Böylesi bir ekonomik yapı içinde, ne istikrar, ne
yatırım, ne istihdam, ne ekonomik denge, ne de
gelir dağılımı adaletini sağlayabilirsiniz?
Ülkemizin sık sık içine sürüklendiği ekonomik
krizler, yüksek enflasyon, giderek düşen yatırımlar,
ödendikçe artan dış borçlar ve her yıl biraz daha
bozulan gelir dağılımı.... sonuçta IMF'ye
mahkumiyet.
Ülkemizin en temel sorunlarının başında kayıt dışı
ekonomi geliyor ve giderek yaygınlaşan bu yapı,
yarattığı haksız rekabet sonucunda, kayıt içi
ekonomiyi de çökertiyor. Çünkü kayıt dışı üretimin
yaygınlaşması, başta kamu gelirlerindeki kayıplar
olmak üzere, hem çeşitli sosyal olumsuzlukların
kaynağını oluşturuyor hem de, kayıt içinde kalmak
için çaba harcayan mükellefler açısından çok önemli
bir haksız rekabet yaratıyor. Dahası, bu tip kayıt
dışı çalışmaların takipsiz bırakılması, yeni
yatırımcıların da zorunlu olarak bu yolu tercih
etmelerini özendiriyor.
Bir yandan ücret maliyetlerinin yüksekliği, bir
yandan genel üretim giderlerini düşürme çabası, pek
çok mükellefi kayıt dışına itiyor. Mükellefler bir
yandan, yeni işçi istihdamında kayıt dışına
yöneliyor, bir yandan da çalıştırdığı işçisi ile bu
yönde anlaşıyor. Bu arada özellikle büyük kentlerde,
çok sayıda ve genellikle çeşitli hizmet
sektörlerinde, düşük ücretle kaçak yabancı işçi
istihdamı yaygınlaşıyor.
Kayıt dışına savaş ilan edilecekse, işe öncelikle
Maliye Bakanlığı'ndan başlamak gerekiyor. Maliye
Bakanlığı artık yalnızca vergisel amaçlarla hareket
eden bir kuruluş olmaktan kendini kurtarmak, başta
istihdam ve yatırım olmak üzere genel ekonomik
dengeleri gözeten bir ekonomi politikası aktörü
konumuna gelmek durumundadır. Bu önemli
Bakanlığımız, mekanik bakış açısından, yıllardır
yerleşmiş saplantılarından kurtarılmalıdır. Limon
satanla banka hortumlayanı, simit satanla buzdolabı
satanı, mahallenin bakkalı ile grosmarket sahibini
bir tutmaktan vazgeçmelidir. Ayda 200 milyon lirayı
zor denkleştiren küçük esnaflarla, aylık geliri yüz
milyarları bulan iş adamlarına aynı yaklaşımı
göstermek, mekanikleşmenin kanıtı değil midir? İşin
üzücü yanı, gözünü yıllardır sadece kümesteki
kazlara diken anlayış, neredeyse kayıt dışını teşvik
etmekte ve özendirmektedir. 650 milyar liraya kadar
olan rant gelirlerinin vergi dışı tutulmasını kabul
edenlerin, yoksulluk sınırındaki küçük esnafın aylık
200 milyonluk gelirinin 40-50 milyonuna el koymasını
hangi vicdan kabul edebilir? Devlete trilyonlara mal
olan yüzlerce denetim elemanını, verimli şekilde ve
gelir artıracak biçimde kullanmak yerine, pazarcı
esnafının, işportacının denetimiyle görevlendirmek
doğru ve rasyonel bir yaklaşım kabul edilebilir mi ?
Kuşkusuz, herkes kayıt içinde olacak, bunda tereddüt
yok ama devlet, yatırım yapan, üretim yapan ve
istihdam yaratan ile rantiyeye aynı yaklaşım
içerisinde olmayacak. Bugün, yalnızca topladığı
vergiyle ilgilenen, vergisini ödemek kaydıyla
rantiye ile müteşebbis ve çalışanlar arasında
herhangi bir fark gözetmeyen Maliye Bakanlığı, artık
bu çağdışı yaklaşımı terk etmeli, yatırımı, üretimi,
istihdamı özendirici, akılcı ve seçici
politikaların uygulayıcısı dinamik bir kurumsal
yapıya dönüştürülmelidir. Bunun için de Maliye
Bakanlığının, devletin ekonomi politikasının
uygulayıcısı kuruluşlar arasına dahil edilmesi,
Hazine, Devlet Planlama Teşkilatı ve Sanayi
Bakanlığı ile ortaklaşa çalışabilen çağdaş bir
yapıya kavuşturulması gereği vardır. Böylesi bir
yaklaşım, Maliye Bakanlığını, sırf vergi tahsilatı
ile meşgul olan ve salt vergisel amaçlarla hareket
eden bir kuruluş olmaktan çıkaracak, alacağı
kararlarda ekonominin gereklerini de göz önünde
bulunduran, ekonomi politikasının uygulayıcısı
çağdaş bir kurumsal yapıya dönüştürecektir.
Küçük tasarrufları bir araya getirerek ekonomiye
kazandıran ve özellikle gelir düzeylerinin düşüklüğü
nedeniyle kayıt dışı işlem eğilimi yüksek olan dar
gelirli kesimlerin kayıt içine çekilmesinde önemli
rolleri bulunan kooperatiflerin, kuruluş ve
faaliyetlerinin devletçe desteklenmeleri bu
bağlamda son derece büyük önem taşıyor. Bilindiği
üzere kooperatiflerin ekonomik hayat içerisindeki
rol ve fonksiyonlarına ilişkin görüşler, ideolojik
yaklaşımlara göre farklılıklar gösterir. Günümüzde
liberal düşünceden yana olanlar kooperatiflerin
faaliyet alanlarının yöresel ihtiyaçlarla sınırlı
olmasını savunmakta, ayrıca kooperatifçiliğin tarım
sektörü dışındaki faaliyetlerine de sıcak
bakmamaktadırlar. Bu görüş sahipleri,
kooperatiflerin hukuki yapılarının, piyasa
ekonomisinin kâra dayalı acımasız koşullarında etkin
faaliyet göstermelerine uygun bulunmadığını,
kooperatiflerin mevcut ilke ve yapılarıyla ancak
yöresel coğrafyalarda ve belirli sektörel alanlarla
başarılı olabileceklerini ileri sürmektedirler. Bu
açıdan ekonomik ve sosyal yönden gelişmemiş
yörelerde faaliyet gösteren ve rekabet güçleri
giderek azalan tarım ve küçük sanatkarlık gibi
klasik sektörel alanlardaki kooperatiflerin, kimi
kayıt dışı alanların kayıt içine alınmalarında
küçümsenemez katkıları olacağı kuşkusuzdur. Bu
nedenle hükümetlerin, kayıt dışı ekonomiyle
mücadelede kooperatiflere yeni görevler vermesinde
ve özel bir önem atfetmesinde büyük yararlar vardır.
Kooperatifçilik hareketine pek de sıcak bakmayan
liberal yaklaşımların bile önemseyip olumlu
yaklaştığı bir konuda hükümetin de benzer
yaklaşımlar içerisinde olması gerekir. Bu konuda
öncelikle görevin kayıt dışı ekonomiyle mücadele
yönünden büyük sorunlar yaşayan Maliye Bakanlığına
ait olduğu kuşkusuzdur.
|