Türkiye'de Kayıtdışı Ekonomi -Paradaki Sıfırların Artması-
Rant Arama ve Enflasyon Vergisi Yönünden Yeniden Yapılanma
Prof. Dr. Osman Altuğ
Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler
arasındaki en önemli fark sermaye bolluğudur.
Gelişmiş ülkelerde sermaye çok, gelişmekte
olanlarda ya çok az ya da yoktur, yani sermaye
ihtiyacı çoktur. Gelişmiş ülkeler bol sermayelerini
ya yüksek faizle ya da kar payları karşılığında
gelişmekte olanlara döviz ve mal bazında satarlar,
satış kredilidir. Gelişmiş ülkelerdeki durgunluk
dönemlerinde gelişmekte olan ülkelere sermaye çıkışı
artar, varsıl ülkelerin yoksul ülkelerdeki alacağı
arttıkça buralardaki riski artar. En güzel risk
kontrol edilebilen risklerdir. "Alacaklı daima
haklıdır" kuralının çalışması, borçlu ülkelerin
ihraç mallarının fiyatlarının kontrol altına
alınması ile sağlanır. Kontrol, bu ülkelerin vadesi
gelen dış borçlarını ödemede sıkıntıya düşmeleri
halinde IMF'den özel çekme hakkı verilmesi sonucu
alacaklının değiştirilmesi (artık o ülkenin
alacaklısı IMF'dir) ve bu şekilde IMF'ye borçlu olan
ülkelerin devalüasyon yapmak için IMF'den izin
almalan ile sağlanmaktadır.
Alacaklının en büyük gücü alacağı ve borçlu ülkenin
yeniden borçlanma (borcu borçla ödeme) umududur. IMF
hem para, hem de umut satmağa başlar, finansmanın
altın ku ralı varlığı olan borçlunun umudunu
muhafaza etmesini sağlamaktır, bu da borçlunun
duacısı alacaklısı'dır, şeklinde gerçekleştirilir.
1950'li yıllarda başlatılan açık bütçe politikaları
sonucu Türkiye'de de ülkeyi en çok borç yükü altına
sokanların en büyük devlet adamı olarak kabul
edildiği ve dış borçların süratle arttığı bir
gerçektir. Borcu seven gerçek kazanç üzerinden vergi
almayı sevmeyen geçmişimizdeki büyük devlet
adamlarının İSTİKBALE (yani bugüne) ÇEKTİĞİ
POLİÇELERİN şimdi vadesi gelmiştir. Bugünkü
nesiller, kendilerinin alıp tüketmediği prodüktif
alanlarda kullanılmayan devlet borçlarını da
ödemekle yükümlüdür.
Böylelikle, IMF borç sever eski devlet
yöneticilerimiz eliyle Türkiye'nin yarınlannı da
alacaklı ülkelerin ipoteğine bırakmıştır. En güzel
borç ödenmiş borçtur. Miras Hukukunda reddi miras
imkanı olmasına karşılık Kamu Hukukunda devletin
sürekliliği ilkesi doğrultusunda reddi miras imkanı
yoktur. Borç nasıl ödenir? Çok üretip az tüketerek.
IMF ne yapar? Borç verir, borcun tüketimde
kullanılması nedeniyle üretmeden artar, tüketim
sonucu borçlar faizle de katlanarak sürekli artar
ve ülkede devletin egemenlik haklarının "IMF'ye
sorularak kullanılması" gerçeği karşımıza çıkar.
IMF alacaklı ülkelerin borçlu ülkelere karşı
ortaklaşa yaptınm uygulamalarına imkan veren bir
müessesedir. Alacaklı ülkelerin borçlu ülkelere
yönelttiği en güçlü silah olarak
değerlendirilebilir. Bir verip iki borçlandırmak,
sonra da borcun nasıl ödenebileceği konusunda akıl
vermek "boynu eğri borçlunun şakşakçısı
alacaklısıdır" şeklinde özetlenebilir. Hele ülkenin
milli para biriminin satınalma gücünün azalması ve
milli paranın yerine Dolar ya da Mark kullanılmaya
başlamışsa, artık IMF'leştir-me sürecine / güdümüne
iyice girilmiş demektir.
Her yıl yapılan G-7 diye bilinen Gelişmiş Ülkeler
zirvesinde temel gündem maddelerinden biri mutlaka
Dünya Bankası ve IMF dir. IMF daha geniş kaynaklara
ihtiyaç duymaktadır. Meksika, Güneydoğu Asya ve
Rusya krizi ile IMF tek başına başa çıkamamış ABD,
Japonya ve AB'den mali destek almak zorunda
kalmıştır. Dünya Bankası da IMF gibi imtiyazlı faiz
hadleri uygulamak durumunda. Gelişmekte olan kimi
öteki ülkeler gibi Türkiye'de de, borçlar arttıkça
faiz, faiz arttıkça enflasyon, enflasyon arttıkça
paradaki sıfırlar, artmakta. Paradaki sıfırlar
arttıkça gelir dağılımı bozulmakta.
12 Eylül ekonomisinin mimarı Sayın Turgut ÖZAL:
"Yüksek Faiz Politikasını izleyeceğiz. Bu yolla
Tasarrufları arttıracağız" diyordu. Yüksek faiz
politikasıyla tasarrufların arttı-nlabileceğini
umuyor ve "Mevduata yüksek faiz vererek ülkedeki
gelir dağılımını değiştireceğiz" diyordu. Oysa
kuramsal olarak, tasarruflar faizin değil, gelirin
bir fonksiyonudur. Kısa dönemde tasarrufları
arttırmak için yüksek faizden yararlanılabilir, ama
uzun dönemde yüksek faiz politikası ekonomiye zarar
verir. Türkiye ölçüsüz bir biçimde yüksek faizle
borçlanmış idari kararlarla faiz oranlarını şoklama
yöntemlerle yükseltmiştir. Türkiye, 12 Eylül
yönetiminin (Özal dahil) bu hatalarının bedelini
ödemektedir. Herkesi ve herkesimi vergi mükellefi
yapmadıkları için kamu finansmanını seçmen
yapmadığından "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız
Milletindir" kuralı kamu finansmanını borç vererek
sağlayan iç ve dış borç vericiler için geçerlik
kazanmış ve adeta "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Borç
Vericilerindir" şekline dönüşmüştür. Çünkü hem kamu
kesiminin hem de siyasetin finansmanı seçmenden
ziyade borç vericilerce gerçekleştirilmiş ve ekonomi
finans kesiminin buynığu altına sokulmuştur.
Türkiye'de paradaki sıfırlann artması uygulanan
Yüksek Faizle Borçlanma Politikası sonucu 1980
sonrasında hızlanmıştır. 1927-1981 yılları arasında
en büyük küpürlü banknot 1.000.- TL iken, Kasım
1981'de 5.000.-TL'lık, Ekim 1982'de ise 10.000.-
TL'lık banknot tedavüle çıkarılmıştır.
1988 yılı Mayıs ayında 20.000- TL'lık, 1989 yılı
Mayıs ayında 50.000.- TL'lık, 1991 yılı Kasım ayında
100.000.- Tl'lık, 1992 yılı Ekim ayında 250.000.-
TL'lık, 1993 yılı Mart ayında 500.000.- TL'lık, 1995
yılı Ocak ayında 1.000.000.- TL'lık ve son olarak da
1997 yılı Ocak ayında 5.000.000.- TL'lık kağıt
paralar tedavüle çıkarılmıştır.
Nakit para ile ödeme sistemi kayıtdışı ekonominin
can damarıdır. Nakitle ödemede ne mal hareketi ne de
para hareketi belgeye (fatura) bağlanmaz. Mal ve
hizmet hareketi devletten gizlenerek devletin
vergisi gaspedi-iir. Çünkü Türk Vergi Sistemi
topaldır, ya alıcı vergi mükellefi değildir ya
satıcı, ya da çoğu zaman rastlandığı gibi hem alıcı
hem de satıcı vergi mükellefi değildir. 1980-1998
döneminde Hamiline Yazılı Ekonomiden Nama Yazılı
Ekonomiye geçiş için gerekli "Herkesi ve Herkesimi
Vergi Mükellefi Yaparak", "Herkese Masrafını Vergi
Matrahından İndirim Hakkı Vererek" alıcı için
faturayı ekonomik yönden cazip hale getirerek "
Mükellefi Mükellefle Kontrol Sistemi" ne geçmek
böylelikle kamu finansmanını Kamu Gelirleriyle (daha
çok Gelir ve Kurumlar Vergisi) karşılamak yerine,
bir yandan paradaki sıfırları arttırarak öte yandan
iç ve dış borç alarak gerçekleştirilmiştir.
(Cebimizdeki parada TCMB'nın ibrazında ödenmesi
gereken borç senedidir.)
24 Ocak 1980'de 1 $ = 70.- TL'na yükseltildiğinde
1.000.000.- TL ile (4) ton et alınabilirken, bu gün
1.000.000.- TL ile ancak 400 gram et
alınabilmektedir.
1980 yılında Türkiye'nin yıllık ihracat tutan 2,5
milyar $ iken, 1997 yılındaki ihracatımız 26 milyar
$'a ulaşmış, 1998 yılında ise 29 milyar $ ihracat
hedeflenmiştir. 1980 yılından bu güne kadar İhracat
12 kat artmıştır. 1980 yılında en büyük küpürlü
banknot 1.000.- Tl iken bugün 5.000.000.- TL'sına
yükseldiğine göre para değeri 5000 kat düşmüştür. 24
Ocak 1980'de 1 $ = 70.-TL iken, bugün 276.000.-TL'sına
çıkmış Türk Lirasının $ karşısındaki değeri 3943
kat düşmüştür. 19801i yıllarda faiz oranlan %
15-20'lerde, enflasyon oranları yine aynı
seviyelerde seyrederken bugün faiz oranlan °/o
120-130'larda, enflasyon %90-100'lerde
seyretmektedir. Enflasyonu indiremedikçe enflasyona
zam, işsizliği gideremedikçe işsizliğe zam, döviz
fiyatlarını uygun seviyelerde tutamadıkça döviz
fiyatlarına zam, borçları ödeyemedikçe borç
faizlerine zam, bu durumda bırakılan Türkiye yüksek
faizle borçlanmaya devam ettikçe paradaki sıfırlar
daha da artacak 1999 yılında 10.000.000.- TL'lık
banknotun tedavüle çıkması bile yetmeyecek çok
sıfırlı yeni banknot ihraçları söz konusu olacaktır.
Türkiye, kamu finansmanını borçlanma yoluyla değil,
yeniden oluşturulacak müteşebbisi ürkütmeyen, para
politikaları ile uyumlu Adil Bir Vergi Sistemi
içinde vergi gelirleriyle karşılayacak, işsizliği
önleyecek, gelir dağılımını düzeltecek sosyo-ekonomik
politikaların uygulanması ihtiyacı içindedir.
Türkiye borçla-nn itfası için gerekli bilinen her
çareyi (Konso-lidasyon dahil) tartışmak ve
çözümlerini bul-mak-uygulamak zorundadır. Fiktif
kazancın değil gerçek kazancın vergilendirilmesini
sağlamak üzere ticari kazançlarda da Enflasyon
Muhasebesi Sistemi ivedilikle uygulamaya sokularak
müteşebbisin önünde engel teşkil eden enflasyon
unsuru kısmen de olsa ortadan kaldınlmalıdır. Kamu
finansmanını daha düşük borçlanma (daha küçük
faizle) yoluyla sağlamaya geçiş için ivedilikle
kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması
zorunludur. Kayıt dışı ekonomi bir anlamda,
seçmenin enflasyon vergisi ile
vergilendirilmesidir.
"Enflasyon Vergisi nedir? Vergi satınal-ma gücünü
azaltıcı bir olgudur. Enflasyon, o da satınalma
gücünü düşürür. Halkın satınal-ma gücünün
düşürülmesi, ya vasıtasız ya vasitali vergi alarak,
ya da para basarak (emisyon)
küçültülür. Bu güne kadar devleti yönetenler, tüm
seçmenleri vergi mükellefi yaparak mükellefi
mükellefle kontrol sistemine geçmek ve vasıtasız
vergi (Gelir Vergisi + Kurumlar Vergisi) almak
yerine, borçlanmayı tercih ederek, kamu finansmanını
borç vericilere yaptırmıştır: Sonuçta seçmenin
görevi oy vermek, siyasetçinin görevi borçlanmak
olmuş, en büyük devlet adamı olarak devleti en çok
borçlandııanlar, anılmıştır.
"Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" ilkesi
yavaş yavaş yerini "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Borç
Vericilerindir" gibi somut bir çelişkiye
bırakmıştır. Borç vericiler iki grupta
toplanmıştır:
1- İç Borç Vericiler: Yüksek faiz de, ver-gisizlik
de ve Hamiline Yazılı iç borç senetlerinde ısrarlı
olmuşlardır.
2- Dış Borç Vericiler: Yüksek faizin yanı sıra,
siyasi taviz ve daimi devalüasyonda.ıs-rarlıdırlar.
Bir yandan kamu finansmanı borç veri-cilerce
karşılanırken, öte yandan siyasi partilerin
finansmanının da.bu partilerin üyelerinden ziyade
yine borç vericilerce (varsıl kişi ve kesimler)
karşılanması doğal bir sonuç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Oysa demokrasi, sadece seçmenin oy
sandığına belli zamanlarda oy atması değildir.
Seçmenin demokrasiye sahiplenmesi, kamunun
(demokrasinin) finansmanına katılması ile mümkün
olur. Vergi (para) veren seçmen hesap sorar,
siyasetçiler seçmenden vasıtalı (çaktırmadan) vergi
alarak seçmenin kendilerinden hesap sormasını en-gelleye
engelleye bu güne gelmişlerdir. Serbest pazar
ekonomisi, "Serbest Bırak ve Kontrol Et" şeklinde
algılanırken, siyasetçinin seçmene mesajı, "Serbest
Bıraktım - Merak Etme -Kontrol da Etmem" şeklinde
gelişince, enflasyon vergisizlik nedeniyle giderek
artmış alt gelir gnıpları yoksullaşırken, üst gelir
grupları daha da zenginleşmiş, gelir dağılımında
adalet bozulmuş, ülke ekonomisi adeta kayıtdışı
ekonominin kontrolüne girmiştir.
Kayıtdışı ekonomi; ya hiç belgeye bağlanmayarak ya
da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle,
gerçekleştirilen ekonomik olayın (alım-saüm)
devletten ve işletme ile ilgili öteki kişilerden
(ortaklardan, alacaklılardan, kazanca katılan
işçilerden v.b.) tamamen ya da kısmen gizlenerek,
kayıtlı (resmi) ekonominin dışına taşınmasıdır
Devletten ve/veya öteki kişilerden gizlenen
ekonomik olayın gizlenmesine kimi haklı gerekçeler
(haksız vergi, rekabet gücü, istihdam yaratma v.b.)
bulunabilir, gerekçesi ne olursa olsun kayıtdışı
ekonomi dünyanın hemen her yerinde nedenleri,
oluşumu, boyut-lan ve sonuçlan tartışılan kısacası
kaçılamayan çoğu ülkelerde ise kolayca alışılan bir
gerçektir.
Türkiye'de kayıtdışı çalışanların, yaklaşık resmi
kayıtlı çalışanlar kadar olduğu tahmin
edilmektedir. Türkiye GSMH'mn yaklaşık %50'si
oranındaki boyutlan ile Dünya'da Rusya ve
Polonya'nın ardından kayıtdışımn en yaygın olduğu
üçüncü ülke konumundadır. (204.465 X 0,50 - 102.232
Milyar $)
• Bu gün dünyadaki kayıtdışı sektörün büyüklüğü 3
trilyon $ olarak tahmin edilmektedir. Gelişmiş
ülkelerde kayıtdışı ekonomi GSMH'nın % 10-15'i
civanndadır.
» Kayıtdışı ekonomi tüm Türk toplumu için siyasal,
ekonomik ve ahlaki- moral değerlerimizi kemiren üç
ayaktan birisidir. Diğer iki ayak ise; gelir
dağılımındaki adaletsizlik, rüşvet ve yolsuzluktur.
Devletin görevi ekonomik gerçek ile vergileme
düzenini uyumlu hale getirmek, alınan vergileri
yerinde kullanmaktır. Çalışanla-nn ve çalıştıranlann
görevi, devlete vergisini ödeyerek bu uyuma destek
vermektir.
• Türkiye Ekonomisi Vadelidir. Vadeli ekonomide
vergileri peşin para ile tahsilde ısrar etmek kayıt
dışını büyütür.
• Kayıtdışı ekonominin büyümesi sırasıyla;
vergisizlik, borç, enflasyon, güven bunalımı,
anarşi, moral yozlaşması, mafya ve devamında
rejimin sonunu getirerek sonun başlangıcını
oluşturur.
* Yapılan hesaplamalar Türkiye'de devletin 1997
yılında kayıtdışı sektör nedeniyle günde 8 trilyon
TL vergi kaybına uğradığını ortaya koymaktadır.
* Kayıtdışı sektörden toplanamayan vergiler,
vergisini ödeyen kayıtlı mükellefin sırtına
yüklenmekte, böylece kayıtdışı sektörü bilinçsiı
olarak teşvik etmekte ve haksız rekabet daha da
körüklenmektedir.
»Türkiye'de sayısı 4,5 milyona ulaşan kaçak
işçilerin asgari ücretten sigortalanması durumunda
tahmini açığı 535 trilyon TL olan SSK'nınlda 690
trilyon TL'lık ek kazanç elde edeceği
hesaplanmıştır.
Kay.tdışı ekonomi vergi sistemi ile ters orantılı
olup, haksız rekabettir.
Politika İzlenen Yol Demektir
Belirli bir amaca ulaşmak için alınan önlemlerin
tümüne "politika" denir. Ekonomik yaşamda kapsamlı
önlemler almak kudreti ise günümüzde devletin
elindedir. Devlet;
a) Doğadan doğruya ekonomik faaliyetlerde
buluna-ak,
b) Üretime, değişime (mübadele) fiyat oluşumuna,
para'değerine, milli gelirin dağılışına v.s.
müdahale etmek suretiyle "ekonomi politikasını" iki
yddan uygular.
Bu müdahafcler, özellikle ekonomik faaliyetlerin
yasal yapısına (özel mülkiyet, çalışma özgürlüğü)
ve üretim örgütlenmesine (özel sektör kamu sektöü)
yöneltilir. Gelir dağılımı da fiyat kontrolü, vergi
ve bütçe yoluyla yine devletçe etkilenir. Devlet,
ekonomik yaşama tüm müdahalelerin, "milli gelirin
arttırılması ve adil gelir dağılırkı" amacına göre
yönlendirip "uyumlaştırmak" zorundadır.
Birbirleriyle uyumlu olmayan ekonomik önlemlerle
başarılı bir "ekonomi politikası" uygulanamaz.
Ekonomi politikalarını; devletin ekonomik yaşama
müdahale etmemesini öngören Ferdiyetçi-Li-beral
sistemle, üretim ve bölüşüm işlemlerinin tamamını
devletin eline vererek, toplumu bu şekilde yönetmeyi
öngören "komünizm" arasında sıralamak mümkündür.
Ancak her iki uçtaki ekonomik politikaların
başarısı;
â) Kayıtlı ekonomik faaliyetler (resmi) ile
b) Kayıtdışı ekonomik faaliyetler (gayri resmi)
arasındaki oranla ölçülebilir, kıyaslanabilir.
Bir ülkedeki ekonomik faaliyet hacmi, Kayıtlı ve
Kayıtsız Ekonomik Faaliyetlerin toplamından oluşur.
Ekonomi bir bütündüjr.
Bu matematik denklik içerisinde kayıtdışı ekonomi
büyüdükçe, kayıtlı ekonomi küçülür, eş deyişle
kayıtdışı ekonomi, kayıtlı (resmi) ekonominin
rakibidir. Muhasebe biliminde birinci kural
"belgesiz kayıt olmaz" kuralıdır. Kayıtdışı
ekonomide, alış/satışla hasıl olan kazanç (kar)
faturasız işlem olduğu için resmi kayıtlarda
gözükmez, devlete işlem ya da kazanç (kar)
üzerinden ödenmesi gereken (KDV,Gelir/Kurumlar)
vergiler, fo'nlar, harçlar da ödenmez. Devlet bir
anlamda işletmelerin (alıcı/satıcı) en büyük
ortağıdır, alıcı ile satıcı faturasız işlem yoluyla,
üçüncü ortak olan devletin vergi alacağını
paylaşırlar ve devlete karşı başkaldın içine
girerler. Devle't, vergi alamayınca görevlerini
borç alarak yerine getirmeye başlar, verginin yerini
borçlanma alır. Aşırı borçlanma yüksek faizi, kamu
açığını ve enflasyonu getirir. Kayıtdışı ekonomi,
kayıtlı ekonomiyi boğmaya başlar. Kayıtdışı
ekonomi, büyüdükçe kayıtlı ekonomi küçülür. Kayıtlı
ekonominin küçülmesi, bir yandan haksız rekabetin
artmasını devlet-siyaset-mafya;
siya-set-tarikat-ticaret üçgenlerinin genişlemesini
rant arama faaliyetlerinin (yolsuzlukların)
artmasını eş deyişle Ekonomik Kalkmma-Ekono-mik
Yozlaşma, anlayışını, tüketiciyi koruma kanunlarının
işlemesinin engellenmesini yasama, yargı ve yürütme
organlarının işleyişinde-ki tıkanmalan, getirir. Öte
yandan kayıtlı ekonominin küçülmesi vergisizlik
demektir. Vergisizlik borçlanmayı, borçlanma faizi,
faiz enflasyonu, enflasyon paradaki sıfırların
artmasını, sıfırların artması yeni rejim
arayışlarını doğurur.
Büyük küpürlü banknotlar, kayıtdışı ekonominin ve
rant arama faaliyetlerinin en önemli aracıdır.
Nakitle ödeme kolaylaştıkça, kayıtdışı ekonomi
artar. Türkiye'de tedavüle çıkarılan büyük küpürlü
banknotlar kayıtdışı ekonominin candamarıdır.
Ödemelerin nakit yerine bankacılık sisteminin
araçları (kredi kartı, çek, banka kartı, EFT vb.)
ile yapılması kayıtdışı ekonominin kayıt altına
alınması için şarttır. Bu ise, büyük küpürlü
banknotlarla nakit ödeme kolaylığından vazgeçerek,
küçük küpürlü banknotlarla ödeme halinde ortaya
çıkacak zorluk karşısında milleti kredi kartı vb.
ödeme araçlarına yöneltmek ile gerçekleşir. Gelişmiş
ülkelerde nakit, yerini çek, kredi kartı, EFT ve
benzeri ödeme araçlanna bırakmış ve kayıtdışı
ekonomi bu yolla büyük ölçüde kayıt altına
alınmıştır. O halde paradan üç veya dört sıfır
atmak yerine, kademeli olarak (5) milyonluk, (1)
milyonluk, 500 binlik ve 250 binlik banknotları
tedavülden kaldırmak gerekir. Çünkü insanlar,
ödemelerin nakitle yapılması kolaylaştıkça, banka
ödeme araçlarını kullanmazlar.
Kayıtdışı ekonomi ile mücadelede, iki temel araç
vardır:
a) Ekonomiyi hamiline yazılılıktan kurtarmak;
b) Ödemelerin nakit yerine banka ödeme araçları
ile yapılmasını sağlamak.
Ekonomik faaliyeti nema yazılı belgelere
dayandırmak, belge düzeni kurmak üzere Vergi Usul
Kanunu'nun mükerrer 241 ve 257. maddeleriyle Maliye
Bakanlığı (MB)'na yetki verilmiştir. (Ekonomiyi
hamiline yazılılıktan kurtarma görevi MB'nindir.)
Ödemeleri nakit yerine banka ödeme araçları ile
gerçekleştirmenin yolu ise büyük küpürlü para
basmamak, basılanları ise tedavülden çekmektir.
(Tedavülden çekme görevi ise T.C. Merkez
Bankası'nmdır.)
Rant Arama Faaliyetleri
Klasik iktisatta Rant Kavramı, toprakta özel
mülkiyete ve bunu yol açtığı tekelciliğe (monopole)
bağlanmakta ve bu tekelcilik haklannın elde
tutulması sonucu elde edilen gelir Rant olarak ifade
edilmektedir.
Neo Klasik İktisatta ise, rant kavramının yerini
'rant arama "kavramı almıştır. Rant arama kavramı
"mülkiyet ilişkisinden bağımsız olarak haklı ya da
haksız bir ekonomik transfer edinme" olarak
nitelendirilmektedir. Rant arama faaliyetleri, zaman
ve para yatırımlarını (rüşvet) ve bu rantları elde
etmek için yapılan çeşitli çabalan (lobicilik vb.)
içermektedir. Rant edinme iki ana bölümde ele
alınabilir:
1. Doğal Rantlar: Serbest Piyasa kural-lanna uygun
olarak arz ve talep fonksiyonundaki değişimlerden
elde edilen rantlardır. Rekabetçi bir piyasa
ortamında "kar" ya da "rant" ekonomik yaşantının
normal bir sonucudur.
2. Yapay Rantlar: Rekabetçi bir piyasa anlayışına
uymazlar. Hükümet kısıtlamaları, kontrolleri ve
politik müdahaleleri sonucunda oluşur. Yapay
rantlar yok edilmedikçe yapay rantları elde etmek
için çeşitli girişimlerde bulunularak (lobicilik,
rüşvet, bürokratlarla, siyasetçilerle,
organizatörlerle, bağlantı kurma v.b.) reel
kaynaklar bu yolda harcanır. Yapay rant arama
faaliyetleri ile devlet ve kamu sektörünün genel
ekonomi içindeki payı arasında doğrusal ilişki
vardır. Devletçe sağlanan "serbestiler", "kotalar",
"izinler", "yetkiler", "onaylar", "imtiyazlar"
"emsaline göre düşük ya da yüksek bedelli ihaleler,
özelleştirmedeki kayırmalar" kamu bankalarınca
verilen düşük faizli ya da geri dönüşsüz krediler,
yapay rantların en belirgin örnekleridir. Rant arama
faaliyetleri hem piyasada hem de politik süreçte
oluşur. Serbest Piyasa sürecinde gerçekleşen
rantlar doğal yollardan (arz ve talep kanununa
uygun) oluşurken politik süreçte yapay
düzenlemelerle yaratılmaktadır. Rant arama
faaliyetleri; Monopol, Tarife, Kota, Lisans, Teşvik
arama ve bulma, Tarımsal teşvik ve destek fiyat
arama-bulma şeklinde ( ehemmini mü-himmine tercih
olarak) sıralanabilir.
Devlet müdahalesi sonucu yaratılan rantlar üzerinde,
bu rantları elde etmek isteyen kişilerin rekabetini
konu alan rant arama faaliyetlerinin GSMH içindeki
payını hesaplamak üzere bir model geliştiren,
ithalat rejimlerinde miktar kısıtlamaları sonucu
ithal lisanslannın dağılımıyla gerçekleşen rantlar
üzerine geliştirdiği bu modeli, Türkiye ve
Hindistan üzerine uygulayan A. Kruger, Hindistan'da
1964 yılı için rant arama faaliyetinin GSMH'nm %
7.5'ini " içerdiğini, Türkiye'de bu oranın 1968'de %
15 olduğunu iddia etmiştir. A. Kruger (The Politi-cal
Economy of The Rent Seeking Society, American
Economic Review Vol 64, 1974)
1989 yılında Katz ve Rosenberg'in birlikte yaptığı
bir çalışmada, devlet bütçesi uygulama
sonuçlarından kaynaklanan rantlann ölçülmesi
amaçlanmıştır. 1970-1985 yılları arasında başlıca 20
ülkede rant aramanın toplumsal maliyeti, toplam
bütçe harcamalarının ve GSMH'nın bir yüzdesi olarak
hesaplanmasına çalışılmıştır. Çalışma sonucunda
bütçeye ilişkin rant arama değerleri Fransa'da 1.28,
İsviçre'de 2.10, Türkiye'de 7.70 ve Mısır'da 10.19
olarak belirlenmiştir. Bu ülkelerde rant arama
faaliyetinin GSMH içindeki payları ise sırasıyla, %
1.51, % 0.19, % 1.78 ve % 5.19 olarak
hesaplanmıştır. E. KatzJ. Rosenberg, (Rent Seeking
for Budgetary Allaocation: Preliminary Results for
20 Countries, Public Choice, Vol.60,No.2, 1989)
Rant Arama Faaliyetlerinin Gerçekleşmesi
Amacıyla Ülkemizde Katlanılan Toplumsal Maliyet:
Kruger'e göre GSMH'nın % 15'i Katz + Rosenberg'e
göre GSMH'nın % 7.70 dır.
Türkiye'nin 1998 yılı GSMH'sı: 204.465 milyar $
olduğuna göre; (bu günde geçerli oldukları
varsayımına dayanarak)
Krugeryaklaşımına göre 204.465 x % 15 - 30.670
milyar $
(İthal lisanslarının devletçe dağılımından ilke
olarak vazgeçildiğinden Kruger yaklaşımı bir ölçüde
geçerliliğini yitirmiştir.)
Katz + Rosenberg yaklaşımına göre 204.465 x % 1.78 -
3.640 milyar $ dır.
Katz * Rosenbergin Bütçeye ilişkin Rant Arama
Değeri: % 7.70 şeklindeki belirlemesini 1998 yılı
Bütçe Giderlerine uyguladığımızda ise;
14.793 Katrilyon'* % 7.70 = 1.139 Katrilyon TL
(4.746 Milyar $ )gibi muazzam bir toplumsal
(rüşvet) maliyet bedeli yüklenildiği ortaya çıkar.
Büyük küpürlü nakit paralarla (5 milyon, 10 milyon
v.b.) rüşvetin ödenmesi kolaydır. Rüşvetin
ödenmesini zorlaştırmak için de "Büyük küpürlü"
nakit para basmamak gerekir. Küçük küpürlü banknot
ile rüşvet almak zorunda kalacak olan bürokrat,
siyasetçi, organizatör v.b. için küçük küpürlü para
olarak alman rüşvet bedelinin sayması zor,
saklaması zor, taşıması zor olur. Küçük küpürlü
para, rüşvet alan kişi (kendisi) açısından
caydırıcı olacağı gibi rüşvet veren (iş sahibi)
açısından da caydırıcı olabilir. Genellikle çekle,
kredi kartı ile rüşvet ödenmez. Cebinizdeki nakit
para, ibrazında ödenmesi gereken hamiline yazılı
TCMB'ca imzalanmış bir borç senedidir. Kamu
Yönetimi, Kayıtdışını teşvik ve Rüşvetin ödenmesini
kolaylaştırmak istiyorsa, büyük küpürlü (10 milyon,
hatta 50 milyon) banknot basar, gerçekten Kayıtdışı
ekonomiyi kayıt altına alarak Rüşveti önlemek
istiyor ise;
1) Herkesive herkesimi vergi mükellefi yaparak,
2) Herkese her çeşit masrafını vergi matrahından
indirme hakkı tanıyarak,
3) Ekonomiyi hamiline yazıldıktan nama yazılı
hale getirerek,
Demokrasinin ve akılcı devlet anlayışının gereği
Mükellefi Mükellefle Kontrol Sistemi'ne geçer.
Devletin iç ve dış borçlarının toplamı 1997 sonu
itibariyle GSYÎH'nın % 58'ine eşittir.
* Türkiye'nin 1997 yılı sonu itibariyle iç borç
stoğu 28 milyar S'a, dış borç stoğu 84.5 milyar $'a
yaklaşmıştır. îç borçlanmada kısa vadeli borçlann
payının artışı hem borçlanmayı zorlaştırmakta hem
de faizlerin yükselmesine neden olmaktadır
* 1997 yılında devlet iç borçlanma senetleri için
ödenen faiz tutarı, ilk kez toplam iç borç stoğunu
geçmiştir. 1998 bütçesinin yaklaşık % 40'ı faiz
ödemelerine harcanacaktır. (6 Katrilyon)
* Hazinenin 1998 yılı için aradığı toplam borç 12
katrilyon TL iken aynı yılın konsolide bütçe
açığının 5 katrilyon TL olması iç borç stoğunun ne
kadar çarpıcı bir noktaya geldiğinin göstergesidir.
* Bütçe disiplinini gözardı eden popülist
politikacılar her geçen gün artan dozda devlet
aygıtını kullanarak çeşitli kesimler arasında kaynak
aktarımı yapmaktadır. Böylece doğan kamu açıklarını
para basarak (tedavüldeki nakit banknot tutarı
yaklaşık (1) katrilyon) finanse edilmesine olanak
veren mekanizmaları değiştirmeye
yanaşmamak-tadırlar.
Önemli olan, toplumda ve politikacılarda yapay
rantlar oluşturucu "vergi alma borç al, vergi alma
oy al" anlayışının yerini; devletçi devlet,
sermayeci devlet anlayışı bitti "akılcı devlet"
anlayışını uygula, müteşebbisin önündeki engelleri
kaldır, işsizlere iş bulmalarını sağla gelir
dağılımına adalet getir, yapay rant arayışlarına
mani ol, açık ol, yapamayacağını vaad etme, vaad
ettiklerini yap, adil ol, işsiz-yoksul insanlarını
gözyaşına boğma, şeklinde bir anlayışa bırakmasıdır.
Türkiye'de yeniden yapılanma, iktisadi makamda
şarkılarla, siyasi makamda türkülerle sazla-sözle
değil, ancak akılcı (rasyonel) devlet anlayışının
uygulamaya sokulması ile gerçekleştirilebilir.
Türkiye, iç borçlanma senetlerini "hamiline yazılı
olarak" ihraç ettikçe
eş deyişle kimden ne kadar borç aldığını kime ne
kadar faiz (6 Katrilyon) ödediğini bilmedikçe, kamu
personeline resmen ödediği (4 Katrilyon) TL'sı,
kamu personelinin masraflarını vergi matrahından
indirme hakkı vermediği için, kayıtdışı ekonominin
tertip, teşvik ve desteğine dönüştükçe, siyasetin
finansmanını da üstlenen enflasyon lobisinin rant
arama-rant geliştirme faaliyetlerine devletçe yeşil
ışık yakıldığı izlenimi-gerçeğinden, olumsuz
sos-yo-ekonomik sonuçlarından ilelebet kurtulamaz.
Rüşvetle mücadele o kadar hassas bir konudur ki pek
çok politik lider konuyla ilgili çabaları prensipte
(teoride) destekleyip pratikte sorumluluk
yüklenmekten kaçınır, büyük
küpürlü banknotları tedavüle sokmaya devam eder
rüşvet ödenmesini kolaylaştırıcı bir unsur olduğunu
gözetmez. Kayıtdışı ekonomik faaliyetlerin büyük
küpürlü banknotların tedavülü ile tertip ve teşvik
edildiğini görmez. "Kayıtdışı ekonomi, ekonominin
lokomotifidir" diyerek kayıtdışı ekonominin boyut-lannm
arttırılmasını gayrimemnun bir seçmen oluşturmamak
için halka ödenen politik bir rüşvet olarak
değerlendirmekten kaçınmaz.
Unutulmamalıdır ki, ekonomik sistem sosyal bir
organizasyondur. Bu organizasyonunun görevi toplumu
mutlu etmektir. Bir toplumun mutluluğu ise, o
toplumdaki en mutsuz kişinin mutluluğu kadardır.
|