|
Devletin Kobi Politikalarında Öncelikli İki Sorunu
Ülkemizde devletin, kendi içinde uyumlu sistematik
bir KOBİ politikasının olduğu söylenebilir mi ?
Kuşkusuz bu soruya olumlu bir yanıt verilemez.
Bizde KOBİ'lere dönük politikalar değişik kamu
kuruluşlarınca biribirinden farklı yaklaşım ve
anlayışlarla sürdürülür. Her kamu kurumu yada ilgili
kuruluş konuya kendi anlayış ve benimsediği model
çerçevesinde yaklaşır. Kimileri KOBİ'lere dönük
politikalarını Almanya modeli bağlamında
oluştururken kimileri Fransa, kimileri Japonya
modelinden alıntılarla öneriler geliştirir,
çözümler getirirler.
Farklı modellere dayalı bu çözüm önerileri ve
uygulamalar arasında rasyonel bir bütünlük
sağlanamadığı içindir ki bir kargaşadır, sürer
gider.
Herşey bir yana, KOBİ tanımında bile ortak bir
anlayış yoktur. Türkiye Halk Bankasına göre çalışan
sayısı 250'den az olan ve kanuni defter kayıtlarında
arsa ve bina hariç makine-teçhizat, tesis, taşıt
araç ve gereçleri, döşeme ve demirbaşlarının toplamı
net 950 Milyar TL'sını aşmayan firmalar KOBİ
sayılırken, KOSGEB'e göre 1-50 arası işçi çalıştıran
sanayi işletmeleri küçük, 51-150 arası işçi
çalıştıran sanayi işletmeleri orta ölçekli sayılır.
TOSYÖV'e göre, 1-250 işçi çalıştıran işletmeler KOBİ
olarak kabul edilir. Hazine Müsteşarlığı ise "Küçük
ve Orta Ölçekli İşletmelerin Yatırımlarında Devlet
Yardımları Hakkında Karar" bağlamında, bağımsız
nitelikteki veya sermayesinin en fazla %25'i büyük
işletmelere ait olan, imalat ve sanayi sektöründe
faaliyette bulunan işletmelerden; kanuni defter
kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat,
tesis, taşıt araç ve gereçleri, döşeme ve
demirbaşları toplamının net tutarı 950 Milyar TL'nı
aşmayan, 50 ila 250 işçi çalıştıran işletmeleri orta
ölçekli, 10 ila 49 işçi çalıştıran işletmeleri küçük
ölçekli, 1 ila 9 işçi çalıştıran işletmeleri mikro
ölçekli işletme (KOBİ) olarak nitelendirmektedir.
Devlet İstatistik Enstitüsü ise, istatiksel
çalışmalarında işletme ölçeğiyle ilgili herhangi bir
tanıma bağlı kalmazken, TOBB, KOBİ tanımına ilişkin
olarak hazırladığı yasa taslağı önerisinde; mikro
işletmeleri, 10'dan az işçi çalıştıran, yıllık
satış cirosu 1 milyon Euro karşılığı
TL'nı veya yıllık bilanço değeri 1.4 milyon Euro
karşılığı TL'nı geçmeyen, bağlı işletme şeklinde bir
şirketler grubu içinde yer almayan veya işçi sayısı
ile ciro ve bilanço değeri bakımından sayılan
koşullan taşıyan bir şirketler grubu içinde bağlı
işletme şeklinde yer alan işletmeler şeklinde
tanımlamış, küçük işletmeler için işçi sayısının
50'den az, yıllık satış cirosunun 9 milyon Euro
veya bilanço değerinin 10 milyon Euro karşılığı
TL'yi geçmemesi koşulunu öngörmüştür. TOBB'un yasa
taslağı önerisinde, Orta Büyüklükteki İşletmeler
için aynı bazda öngörülen rakamsal değerlerin, işçi
sayısı bakımından 250'nin, satış cirosu yönünden 50
milyon Euro'nun veya bilanço değeri bakımından 43
milyon Euro'nun altında bulunması gereği vardır.
Değinilen bütün bu tanımların yanı sıra ülkemizde
çeşitli kuruluşlarca geliştirilmiş daha değişik
tanımlar da vardır.
Ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre,
biribirinden farklı KOBİ tanımı yapmaları kuşkusuz
mümkün ve doğaldır. Ancak ulusal bazda, konuyla
ilgili kavram birliğinin sağlanma gereği de açıktır.
Yukarıda değinilen KOBİ tanımları, esas itibariyle
sektör ve istihdam edilen işçi sayısı ölçütüne
dayalıdır. Dayandığı bu kriterler dikkate
alındığında, tüm KOBİ tanımlarının KOS (Küçük ve
Ortaboy Sanayi) işletmesi kavramı ile
sınırlandırılarak belirlendiği görülür. KOSGEB
Yasasında yer alan, mevzuatımızdaki yegane KOBİ
tanımı da KOS işletmesini referans göstermektedir.
Oysa imalat sanayii sektöründe ölçek ekonomisi
önemlidir ve KOS işletmelerinin verimli olarak
çalışabilmeleri genelde, yan sanayi birimleri
biçiminde organize olmalarıyla yakından ilgilidir.
Burada asıl önemli olan ve üzerinde durulması
gereken, hizmet sektörü alanında faaliyet gösteren
KOBİ'lerdir. Kuşkusuz bunlar tanımsal unsurlar göz
önüne alındığında KOS işletmesi değildir. Zaten
KOBİ'leri sanayi sektörü ile sınırlandırarak ve KOS
işletmeleri ile özdeşleştirerek dar bir alana
hapsetmek, gelişen dünya koşullarına ve özellikle
sanayi ekonomisinin yerini almakta olan
bilim-teknoloji ekonomisine terstir. Bu tersliğin
giderilme gereği açıktır. Bunun için önce KOSGEB
yasasındaki bu yetersiz tanım değiştirilmelidir.
İdeal tanıma, sanayi sektörünün yanına yalnızca
hizmet sektörünü ilave etmek suretiyle de
ulaşamayız. Burada bir önemli unsuru daha kavrama
dahil etme gereği vardır. Bu ise bilgi ve
teknolojidir. Çağımızda değişen üretim modelleri ve
önem kazanan yeni üretim fonksiyonu karşısında,
bilginin önemi her geçen gün giderek artmakta ve
bilgi toplumuna geçiş sürecinde ekonomide ve
rekabette temel belirgin unsur bilgi ve teknoloji
olmaktadır. Bu nedenle, teknolojik içeriği yüksek
üretim yapan veya elektrik, elektronik,
mikroelektronik, telekomünikasyon gibi faaliyet
gösterdiği sektörler yönünden üretimin teknoloji
içeriği zaten yüksek olan ve çalıştırdığı işçi
sayısı 150'in altında olan işletmelerin sektör
ayırımı yapılmaksızın KOBİ olarak nitelendirilmesi,
çağımızın gereklerine ve özellikle yeni üretim
fonksiyonuna daha uygun düşecektir.
Yığın üretim yerini esnek üretime, klasik üretim
fonksiyonu yerini yeni üretim fonksiyonuna,
mekanizasyon yerini otomasyona terk ederken, yani
özetle büyük işletmelerin yerini küçük ve orta boy
işletmeler alırken doğaldır ki, KOBİ tanımına bütün
bu değişimin ana nedeni olan bilim ve teknoloji
unsurunun da dahil edilmesi gerekmektedir.
Devletin KOBİ politikasında öncelikli olarak dikkate
alınması gereken ikinci sorun ise vergi ve
vergilendirmedeki desteklerle ilgilidir. Ülkemizde
KOBİ'lerin geliştirilmelerine yönelik destek ve
teşvikler denilince genelde ilk akla gelen finansman
konusudur. Oysa finansman kadar belki de ondan daha
önemli bir diğer konuda vergilendirmeyle ilgili
önlemlerdir. Bugün KOBİ'lerin desteklenmesi
bağlamında finansman, finansal altyapı, çağdaş
üretim ve teknoloji yöntemleri, nitelikli işgücü
temini, dışa açılma ve uluslararası işbirliği
konularında pek çok çalışma yürütülürken, maalesef
vergi ve sosyal güvenlik konularında KOBİ destek
politikaları bağlamında herhangi bir özel önlem ve
çaba söz konusu değildir. Özellikle vergi
uygulamalarında KOBİ'leri destekleyici özel
düzenlemeler yapılmamış ve KOBİ'lerin büyük
işletmelerle aynı vergisel kurallara tabi
tutulmaları uygulamalarına aynen devam edilmiştir.
Çağdaş batı ülkelerinde KOBİ'ler için uygulanan,
Kurumlar Vergisi indirimi, KDV indirimi, yatırım
indirimi, mesleki vergi muaflığı teşvikleri oldukça
yaygın ve etkindir. Örneğin Almanya'da KOBİ'ler için
kurumlar vergisi oranı %50'den %45'e, gelir vergisi
oranı %53'den %47'ye düşürülmüştür. İngiltere'de
1987 yılında buyana KOBİ'ler sadece %30 kurumlar
vergisi ödemektedirler. Almanya'da KOBİ'lere
devletçe sağlanan teşviklerin %61'i, İtalya'da ise
%40'ı vergi indirimi şeklinde sağlanmaktadır.
Türkiye'de maalesef Vergi İdaresi KOBİ'lerin önemini
henüz benimseyebilmiş değildir. Bütün dünyada
vergisel teşvikler en etkili özendirme araçlarıdır.
Ülkemizin bu araçlardan yararlanamaması çok önemli
bir eksikliktir. Bu çalışmalara çağdaş batı
standartları referans kabul edilerek bir an önce
başlanmalıdır.
|