Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Krize Nasıl Gelindi, Nasıl Çıkılır

1994’ün başına gelindiğinde bütün çıplaklığıyla ve yarattığı yılgınlıkla ortaya çıkan ekonomik krizi değerlendirirken bunun köklerini ve nedenlerini yalnızca ekonomik etkenlerde aramamak gerektiği kanısındayım. Aslında ekonomik kriz, ülkemizde yaşanan siyasal , toplumsal, hukuksal, ekonomik bir bunalımın yalnız bir kesimi. Bunun önce ortaya çıkmasının ve toplumsal tepki almasının nedeni kuşkusuz ekonomik krizin kurumlara ve insanlara günlük yaşamda ödettiği faturadır. Aslında sorunlar yumağı çok ciddi boyutlardadır ve kanımca ülkemiz ve toplumumuz uzun ve üzücü bir yolun ne sonunda ne de ortasındadır. Oyun sonuçlarının bir kısmıyla henüz yeni başlamaktadır.  

Krizin ağırlaşmasını ve hızlanmasını yaratan etkenlerin bir kısmını kuşkusuz çok gerilere uzatmak mümkündür. Ancak yakın nedenler 1980 sonrasında aramak gerekir. 1980 sonrası dönemde ortaya çıkan gelişmeleri çoğunlukla ekonomik yönleri olan toplumsal bir dönüşümü yansıtıyor. Temeli bozulma ve çürüme olan dönüşüm ve değişme. Toplumumuz üretmeden tüketmeye, kazanmadan harcamaya çalışıp elde etmeden ve ter dökmeden köşe dönmeye itildi. Toplumumuz bütün hünerlerin sergilendiği kumarbaz bir topluma dönüştü. Sonra da bütün bunlar bir toplumsal erdem haline geldi. Kurallara uyanların, başkalarının hakkına saygı gösterenlerin, vergisini ödeyenlerin enayi yerine konulduğu bir topluma dönüştük. Siyasetçiler, sayısı unutulan mali aflarla, gecekondulaşmayı teşvikle, hukuk kurallarını çiğneyenlere arka çıkarak, rant yaratarak ve yaratılan rantları paylaşarak, kamu kaynaklarını kötüye kullanarak bu gelişmeyi pekiştirdiler. Eğitim istemi bütünüyle yozlaştı ve çöktü. Hukuk sistemine ve adalete olan güven sarsıldı. İnsanlar haklarını başka yollarla aramaya başladılar. Hukuk, anayasayı bir kerecik ihlal etmekle bir şey olmaz diyen siyasi yöneticiler gördü. Halbuki aynı siyasetçinin devlet çarkını çevirdiği günlerde siyasal sistem bırakalım anayasayı ihlali anayasayı ihlale teşebbüsten çocuklarını idam sehpalarına gönderdi. 1980 sonrasında rüşvet, yolsuzluk, kayırma, suistimal günlük hayatın olağan parçası haline geldi. Ülkenin siyasal partilerinin ülke yönetimine ilişkin asgari müşterekleri yok. Siyasetçiler hak, hukuk, düzen, erdem kavramlarını yıkmak için yarışa girdiler. Yerel yönetimler bozulmanın doruk noktalarını oluşturdular. Demokrasinin okulu olması gereken yerel yönetimler eğer yeni seçme seçilme ile yönetim sistemleri getirmez ise demokrasinin mezarı olacak gibi görünüyor. 

Bütün bu toplumsal bozulmanın sonucu olarak ekonomik fatura bugün toplumun önüne ağırlaşarak konuldu. Genelde dünyanın ekonomik durumunu değerlendirirsek hemen her ülkenin sorunları olduğunu görüyoruz. Bu açıdan belki sorunlarımızı abartıyoruz gibi görünebilir. Gerçekten de gelişmiş ülkelerin bile çoğunda işsizlik, evsizlik, suç, bütçe açıkları, sosyal güvenlik sistemleri, yetersiz büyüme, dış dengesizlik birer ciddi sorun. Hatta belirli bir süre ekonomik açıdan iyi yönetilen bazı ülkelerin bir süre sonra krize sürüklendiğini görmek olağan. Bu açıdan sorunların ebediyen çözülmesi olası değil. Bisikletin pedallarını sürekli çevirmek zorunlu. Bütün dünya hızla gelişiyor ve değişiyor. Bu da günlük yaşamda stresi, rekabeti ve aşılması gereken zorlukları arttırıyor. Bu nedenle kısa bir bocalama sadece insanları ve kurumları değil ülkeleri de geri sıralara atıveriyor. 

Ülkemizin durumunu bu açıdan değerlendirdiğimizde bakış açımızın biraz daha farklı olması gerekir. Bugün bir kriz vardır. Bunu geçici önlemlerle bugün aşsak bile temel sorunlara inilmedikçe kriz kapıda yeniden belirir. Hem de belirme aralıkları kısalarak. Kısa vadede ekonomik sorunları aşmak için bir istikrar programı gereklidir. Şunu belirtmekte yarar var ki bu sorunları bir gecede çözecek sihirli değnek yok. Ayrıca herkesin ve her siyasi kuruluşun kapasitesi ve yapabilecekleri sınırlı ve birbirinden çok farklı değil. Aslında çözüm üretmede kullanılacak araçlar son derece sınırlı. Ama sorulara kalıcı çözüm yalnızca ekonomik istikrar paketinde aranmamalıdır. Ülkemizin toplumsal, siyasal, hukuksal düzeninde yeni bir örgütlenmeye gerek vardır. 

Toplumumuz kalitesizlikte, bayağılıkta, tembellikte, köşedönücülükte buluşmak yerine kalitede, çalışmada, üretmede, hukuk düzenine saygıda buluşmalıdır. Bunun için orta vadeli bir plan gerekidir. Bu plan gerek toplumsal kirlenmeden arınmayı gerekse ekonomik iyileşmeyi sağlamalıdır. Kuşkusuz iktidarların kendilerine has uslup farkları olacaktır. Ancak orta vadeli bir yapılanma planı başta siyasal ve hukuksal örgütlenme olmak üzere temel konularda ulusal bir görüş birliğini gerektirmektedir. Kısa vadeli ekonomik istikrar programı bu uzun vadeli planın kısa süreli uygulama programı olmalıdır. Bu program bütçe açığını azaltmayı dış açığı azaltmayı, tüketim ve spekülasyon yerine üretimi teşviği, sübvansiyonu, haksız rantları ve köşe dönücülüğü özendirmek yerine çalışmayı hakkaniyeti, ülkenin insan gücünün ve üretim yapısının uluslar arası ölçüde rekabet edecek bir yapıya kavuşmasını, hukuk düzenini yeniden yerleştirmeyi hedeflemelidir. Bu programın yükü olabildiğince toplumsal katmalar arasında adil dağıtılmalıdır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005