|
Krizlerle Küreselleşme Arasındaki İlişki, Küresel
Ekonomik Kriz
20. yüzyılın son çeyreğini "küreselleşme ve finansal
krizler" dönemi diye adlandırabiliriz.
Küreselleşmeyi yaşıyoruz, küreselleşmenin lehinde
olanlar var ve küreselleşmenin aleyhinde olanlar
var. Ben küreselleşmenin her şeye rağmen lehinde
olan bakış açısından yanayım, yani kişisel olarak
dünyaya liberal gözlükle bakıyorum. Küreselleşmenin
beraberinde azgelişmiş ülkelere zorluklar
getirdiğini de kabul ediyorum. Olaya Breetton Wood
Sistemi'nin çöküşünden itibaren bakmak gerekir diye
düşünüyorum. Bretton Woods sistemi (BW); uluslar
arası düzeyde, IMF ve Dünya Bankası kontrolünde
sabit döviz kuru sistemi, ulusal düzeyde ise para
arzının Merkez Bankası'nın kontrolünde olduğu,
bankacılık sisteminin ise mevduat sigortaları ve
son kredi mercii gibi "güvenlik ağı" ile kuşatıldığı
bir sistemden ibaretti. Kurumları (IMF, DB)
kalmakla birlikte BW Sistemi gitti. Şimdi uluslar
arası finansal sistemin önünde üç seçenek var: Yine
eski sisteme, kıstlamalara dönmek; "free banking"
denilen tamamen ulusal ve uluslararası düzeyde
piyasanın dinamiklerine, 18. yüzyıl İngilteresindeki
"serbest bankacılık" sistmine geçmek; ya da piyasa
temelli (şeffaflık, açıklık) ama çeşitli bağımsız
regülasyon kurumları ile kontrol edilen bir finansal
sistemi sürdürmek. Görünür gelecekte üçüncü tercih
bana daha anlamlı geliyor. Ancak bu üçüncü
sistemde, "uluslararası finansal piyasalar
oyununda", iktisat (para) politikaları açısından ya
oyunun belirleyicisi (büyük oyuncu) (ABD-FED gibi)
olacaksınız ya da kısa dönemli sermaye hareketlerine
karşı finansal sistemini korumaya çalışan küçük
oyuncu (azgelişmiş ülkeler) olacaksınız.
Şimdi bu bağlamda Türkiye'de dile getirilen bir teze
geliyoruz: "Türkiye'deki şu anda yaşanan krizin
nedeni, Türkiye'nin altyapısını hazırlamadan 32
sayılı Kararla; yani Türk Parasını Koruma Kanununu
değiştirerek sermaye girişini, sıcak para girişini
serbest bırakmasıdır." Çözüm ne? "Sermaye
hareketlerini yasaklarsak ya da kısıtlarsak sorun
çözülecektir." Ben bu görüşe katılmıyorum. Şunu
kesinlikle kabul ediyorum: Sermaye hareketlerinin
serbestleşmesine "rast gele" "her şeye rağmen"
girilmiştir; yazılı belgeler var, Saraçoğlu Merkez
Bankası Başkanıydı, Özal Başbakandı. Saraçoğlu
ısrarla karşı çıkıyor, Özal "gireceğiz" diyor ve
hakikaten de girdiğimiz dönemde bizim altyapımız
buna uygun değildi. Eğer sizin "makro ekonomik
temeller" dediğiniz sorunlar çözülmemişse,
bankacılık sisteminiz kurulmamışsa, böyle bir şeye
girişmek!
Dünyadaki Kriz, Kapitalizm Kriz İlişkisi
SORU: Akılcı olmasa gerek.
CEVAP: Tamam, ben de size katılıyorum. Ama ne zaman
oldu bu? Sene 1989, yaklaşık 14 sene geçmiş. Bu
zaman içinde Türkiye'de bankacılık sistemine en ufak
bir şey yapmamışsınız. Özür dilerim neredeyse
sokaktan geçen herkese banka kurma izni
vermişsiniz. Şimdi bu kişilere "şirketine para
aktardı" deniyor. Bu baştan belli değil miydi? Bu
şuna benziyor: Hükümetlere/ Merkez Bankası
Başkanı'na diyorsunuz ki "Bakın size para
musluklarını istediğiniz gibi kullanma yetkisi
veriyoruz ama bu iyi bir şey değil lütfen bu yola
başvurmayınız!" Adam yetkisini sonuna kadar
kullanır çünkü seçim sathı maali diye bir şey var.
Makro ekonomik temellerimiz bozuk, bankacılık
sistemimiz giderek daha da bozulmuş. Oysa bu yeni
uluslararası finansal sistemin "olmazsa olmaz" iki
koşulu. Bunlarla uğraşmıyoruz, "dışarıdan
giriş-çıkışı keselim" diyoruz. Kestik, ne olacak?
Üretim bugün durur, bankacılık kesimi çöktüğü gibi
her şey çöker; yani bir anda kaosa gireriz.
Dolayısıyla bizim yapmamız gereken 32 sayılı Yasayı
kaldırıp kaldırmamak değil, öncelikle makro
ekonomik temellerimizi düzeltmek. Şu "enflasyon"
denilen şey bizim ayıbımız, yok başka dünyada böyle
bir şey. Bunu halledersek, artı -bütçe açıklarını
vesaire hepsini bir arada düşünüyorum- bankalarımızı
"risk nedir, riske karşı nasıl hesaplar yapılır" bu
çerçevede yeniden düzenlersek, ikisi iyi çalışırsa,
yurtdışına sermaye girip çıkması bizi niye o kadar
olumsuz etkilesin? Etkileyecektir, tamam; ama bu
kadar etkilemeyecektir. Mesela, "Geçen sene 200
milyar dolarlık bir Gayri Safi Milli Hâsılamız var,
Türkiye'ye 220 dolarlık yabancı sermaye girip
çıkmış, o yüzden bu sorun olmuş" deniyor. Ama
İngiltere'ye, Amerika'ya bakın, Gayri Safi Milli
Hâsılanın kaç katı sermaye girip çıkmış? Bize l'e
1,1 oranında, onlara 1 'e 3-5 oranında sermaye gelip
gidiyor. Neden onlar sarsılmıyor? Asıl korelasyon
liberalleşme ile finansal krizler arasında değil,
makroekonomik dengeleri ve/veya bankacılık sistemi
kötü ülkelerdeki liberalleşme ile krizler arasında.
Üstelik çözüm olarak önerilen kısa dönemli sermaye
hareketlerine kısıtlama getirme (vergi ve zaman
kısıtı) uygulamalarının da çok başarılı olduğuna ve
uzun süreli olarak uygulanabileceğine dair pek
kanıt da yok.
Biz daha bir iki senedir makro ekonomik sorunlara ve
bankacılık sistemine neşter vurmaya başladık. Biz
daha BDDK'yı kuralı 1-1,5 sene oldu. "BDDK"yı
bankacılık sistemini daha istikrarlı ve sağlam
olsun diye kurduk; evet bazı eksiklikleri ve
sorunlar var. Kurumun "güvenilirliği" çok önemli.
"Eleştiri" de çok yararlı bir kurum. Ama gerekli,
gereksiz bu kuruma saldırmayı çok sağlıklı
bulmuyorum. Toplumun genelde kamu kesimine karşı
bir güven kaybı sözkonusu. Eğer "değişen bir şey
yok" imajı verirseniz, hiçbir reformu
gerçekleştiremezseniz.
Mesela, dün de Başbakanın regülasyon kurumlarına
ilişkin bir beyanatı vardı; "Biz mi yöneteceğiz,
kurullar mı yönetecek" diyordu. Aslında Türkiye'nin
sorunları o kadar kötü ki, olması gereken şey,
politik iradeden bağımsız bir bankacılık
sistemidir. Bankaların yönetimi, veri yasal
çerçevede, iktisadi koşullara uygun olarak
yapılmalı. Onları düzenleyecek kurum ya da kurullar
da her türlü politik iradeden bağımsız, rasyonel (Nash'in
kafasındaki gibi) çalışabilmeli. İkide bir
"bankacılara (Ziraat Bankası'na) şu kadar kredi ver,
seçim geldi" denmemeli. Ama biz bu yolda bazı
adımlar attık, sistem tam ayaklan üzerine basacak, o
kadar tepki geliyor ki, bu sefer Başbakan çıkıp
Bırakın artık, IMF mi yönetecek, biz mi yöneteceğiz?
Kurulları azaltın" demeye başlıyor. Halbuki
kurulların olmamasının sonuçlarını gördük. Kurullar
krizi ortadan kaldırmaz, ama gerektiği gibi
davranırsa kriz olasılığı ve etkileri bir ölçüde
azalabilir. Kurullar bankacılık sistemini teşvik
edecek, yönlendirecek; ama bankalar da risklere
karşı tedbirlerini alacak, verdiği her kredinin
yüzde kaç riskli olduğuna göre sermaye payını
ayıracak.
|