|
Küreselleşme ve Bilgi Çağında Yeni Ekonomi
Prof. Dr. M. Burhan Erdem
Küreselleşme Nedir?
Yirmibirinci Yüzyılın eşiğinde, içinde bulunduğumuz
on yılları en fazla tammlayan kavramlardan biri de
küreselleşmedir. Uluslararası sistemin hızlı bir
değişim süreci yaşadığı içinde bulunduğumuz dönemde
bu kavram, uluslararası rekabete açılmayı ve/veya
dışa açılmayı da ifade eden bir anlama sahiptir.
Öte yandan küreselleşme, tek Dünya düzenine olan bir
eğilimi de yansıtmaktadır. Bununla birlikte bu
eğilim esasında yeni bir olgu da değildir.
İlkçağlann Asur, Pers, Helen Roma İmparatorlukları,
Ortaçağların, Bizans ve İslam İmparatorlukları tarih
boyunca görülen büyük küreselleşme eğilimlerinin
gerçekleştiği dönemlerdir. Ancak, Batı merkezli
veya Hegelci bir yaklaşımla bakıldığında da, modern
dönemlerin başlarında, aşağı yukarı Onaltıncı
yüzyılların ortalarından itibaren çağdaş anlamda
bir küreselleşmeye tanık olunmuştur. Büyük bir
olasılıkla da bugünkü Küreselleşme olgusunun
başlangıç olgusu veya referans tarihi de aynı
dönemdir.
Avrupa, 1000 yıllık bir dönemden sonra , ilk defa,
Dünyanın siyasi, iktisadi ve kültürel önderliğini
17. yüzyılla birlikte ele geçirmiştir. İlk ve
ortaçağların, Ortadoğu-Akdeniz eksenli Dünya
Merkezi, bu tarihlerden itibaren Atlantik
ekonomileri olarak adlandırılan Batı Avrupa'ya
kaymıştı. Daha sonra 19. asrın sonlarından itibaren
ve özellikle 20, yüzyılda Amerika Birleşik
Devletlerinin muazzam doğal kaynakları, sermaye
gücü, ağır sanayisi ve dinamizmi ile Dünya
önderliğini Avrupa ile birlikte yüklendiğini ve
giderek tek hegemonik güç haline dönüştüğünü hep
biliyoruz.
Ne var ki, 1970'lerden bu yana gelişen ve özellikle
1980'lerde Dünya kamuoyunun da dikkatini çeken bir
gelişme Pasifik ekonomilerinin veya daha kapsamlı
bir deyimle Pasifik havzasının yükselmeye
başlamasıdır. Nitekim bütün uluslararası veriler de
bu bölgenin Avaı-pa'yı geçmeye başladığını ve Dünya
ekonomisinin merkezi olmaya doğru gittiğini
göstermektedir. Burada bu havzayı teşkil eden
ekonomiler arasında; A.B.D. 'nin Kaliforniya
eyaleti, Avustralya, Endonezya, Hindistan, Çin, Ja-ponya,
Güney Kore, Hindicini, Tayvan, Malezya, Singapur,
Tayland, Filipinler gibi bölge ekonomileri
girmektedir. Dikkat edilirse, gerek nüfus ve doğal
kaynaklar ve gerekse üretim güçleri itibariyle bu
havzanın önemi derhal göze çarpmaktadır.
Dünya'nın Siyasi ve İktisadi Önderliğini Ne Belirler?
Esasında siyasi önderlik, hegemonik güçle aynı
anlamda kullanılabilir. Burada hegemonik güç'ün ne
olduğu tartışmasına girmeden, kurallan koyan güç
anlamında kullandığımızı belirtmek isterim. Siyasi
önderliği belirleyen güç ise, hiç şüphesiz,
iktisadi ve askeri güçle orantılı olacaktır.
İktisadi önderlikte ise, ülke ekonomilerinin
iktisadi verimliliği esas olmaktadır. Nite-kim, 17.
yüzyılın Atlantik ekonomileri, rakip ekonomilere
göre üstün bir durumdaydılar. Bu dönemde önce
Hollanda, daha sonra da ingiltere iktisadi
verimlilik yönünden Avrupa'nın ve Dünyanın en
verimli ekonomileri olarak ortaya çıkmışlardır. Bu
üstünlük, bu ülke ekonomilerinin mamullerine, Dünya
pazarlarında rakipsiz bir konum sağlamıştır. Nüfus,
yüzölçümü ve doğal kaynaklar bakımından önemsiz bir
ülke olan Hollanda bu üstünlüğü ile, 1648 Westphalia
Antlaşmasıyla kuralları koyan bir devlet durumuna
yükselmiştir.
iktisadi verimliliği, gemi inşa teknolojilerindeki
yenilikler, denizcilikteki yeni buluşlar,
madencilik, ziraat, ticari organizasyon ve finansman
alanında ve diğer alanlarda bir dizi yenilik
sağlamıştır. Bu verimlilik artışları, ziraat,
imalat, madencilik, taşımacılık ve ticaret
sektörlerinde büyük üretim artışlarına ve
gelişmelere yol açmıştır.
Aslında bu gelişmelerin esasında da, insanın, gerek
coğrafi Dünya hakkında, gerekse eşya ve çevresi
hakkında daha fazla bilgilenmesi ve bu bilgileri
üretim sürecine uygulaması yatmaktadır. Nitekim,
modern çağların başlangıcında Çin imparatorluğu
gerek nüfus, iktisadi ve doğal kaynaklar ve gerekse
teknolojik seviye itibariyle Avrupa'nın
ilerisindeyken, Avrupa'ya benzer bir atılım
kaydedememiştir. Başka bir deyişle, Çin, bilginin,
işe, eşyaya ve yönetime uygulanmasını
gerçekleştirememiştir. Çin uygarlığının
çağımızdaki en büyük araştırıcısı J. Needham'a göre
bu başarısızlığın sebebini, Çin'in bürokratik
sınıflarının kendilerini idame ve yeniden üretmeye,
başka bir deyişle sınıfsal konumlarım korumaya
yönelik tutumlarında aramak gerekmektedir.
Bilginin, aletlere, süreçlere ve ürünlere
uygulanmasının bir başka sonucu ve günümüze kadar
en başarılı göstergesi ise, Sanayi Inkılabı'dır. Söz
konusu inkılabın, sınai verimliliği o tarihe kadar
görülmemiş ve sürekli artan bir sürece dönüştürmesi,
Tarihin ve insanlığın ka derini kökten
değiştirmesine yol açmıştır.
Gerçekte, Sanayi inkılabı öncesi dönemde Atlantik
ekonomileri, hegomonik bir güce dönüşmekle birlikte,
yine de Ortadoğu ve Asya Toplumları üzerinde mutlak
bir üstünlük de sağlayamamışlardır. Bunun tipik bir
göstergesi, 1683 gibi oldukça geç bir tarihte bile
Osmanlı Devleti'nin, Avrupa'nın ortasına kadar
uzanıp, Avrupa birleşik güçlerine meydan
okuyabilmesidir.
Ne var ki, Sanayi İnkılabı sonrasında, geleneksel
toplumların, Avrupalı güçlere karşı böyle bir meydan
okuması mümkün olmayacaktır. Nitekim, Sudan'da
Mehdi'nin geleneksel mızraklı süvarileri,
ingilizlerin Maxim mit-ralyözleri önünde dakikalar
içinde imha olacaktır. Japon, Çin, Hindistan ve
Osmanlı gibi bir zamanlann büyük güçleri sömürge
veya yarı sömürge durumuna düşmüştür.
Dikkat edilirse, yukarıda sözü edilen hegemonik
davranışların gerisinde ekonomik bir güç, ekonomik
gücün arkasında ise yüksek bir rekabet üstünlüğü
sağlayan bir iktisadi verimlilik ölçütü vardır. Bu
verimlilik ise, bilginin, zirai, ticari, sınai,
askeri ve yönetim teknolojileri şeklinde
uygulanmasından dolayıdır.
21. yüzyılda Pasifik ekonomisinin hakim bir güç
olarak belirmesinin gerisinde de yukarıda sözü
edilen dönüşümlere benzer gelişmeler yatmaktadır.
Başlangıçta imalat sanayilerinde ortaya çıkan
gelişmeler, zamanla ileri teknoloji ürünlerine
yönelmiş ve 21. yüzyılın sektörleri olarak beliren
alanlarda mukayeseli üstünlüklere ulaşılmıştır. Bir
örnek vermek gerekirse, 1980-82 yıllarında entegre
devreler ve telekomünikasyon alanında, ingiltere,
Fransa ve Almanya'nın toplam olarak aldığı
patentlerin sayısı Japonya'nın aldığı patentlerin
yaklaşık yüzde 60'ı kadardır.
Hindistanda Bangalore, Malezya, Tayvan, Japonya ve
Pasifik'in öte yakasında Silikon Vadisi ve
Microsoft'un karargahı Seattle gibi geleceğin
teknolojilerinin merkezleri hep bu bölgede
bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, Pasifik havzasının
gelecek yüzyılda ağırlığım koymasının, nüfus, doğal
kaynaklar imalat sanayi dışında, en önemli dayanağı
yüksek teknolojilerin üretim merkezi olması
olacaktır. Pasifik havzası, Bilgi Çağında Yeni
Ekonomi'ye dayalı ekonomik güç haline gelecektir.
Modern Dünya tarihini belirleyen ve ülkelerarası
hegemonik yapılanmayı sağlayan en önemli faktör,
iktisadi verimlilik ise, iktisadi verimliliğin
gerisinde de bilginin dinamik bir değişim faktörü
olarak uygulanmasıdır.
Bilgi Çağında Yeni Ekonomi ve Ekonomi Politiği
Küresel ekonomide her birimin rekabet gücü, bizatihi
bilgi esaslı enformasyonu üretme ve uygulama
kapasitesine bağlıdır. Ekonomi küreseldir, zira
sermaye, emek, ham madde, ve yönetim aynı zamanda
birbirlerine enformasyon ağları ile de ilişkili
kılınmıştırlar. Eski Dünya sistemi, sermayenin
coğrafi anlamda gelişmesinden ibaretti. Halbuki
Yeni Küresel Ekonomi sadece enformasyon
teknolojileriyle ve onun içinde işleyen bir
ekonomidir. Elektronik iletişim ve uydu
haberleşmesi, ekonomik kararları sürekli kıldığı
gibi, küresel olarak icra edilmesini de
sağlamaktadır. Çok büyük miktarlarda nakit sermaye
anında, kürenin bir tarafından öbür tarafına
nakledilebilmektedir. Hatta, emek gibi statik bir
kaynak bile, çalışmanın bizatihi enformasyona bağlı
olmasından dolayı, küresel boyutta istihdam
edilebilmektedir.
Pek çok gözlemciye göre de enformasyon ekonomisi
sanayi ötesi bir olgu sayılmamaktadır. Sanayi Ötesi
Toplum tezine göre, modern ekonomilerde, imalat
sanayilerinin önemindeki azalma ile birlikte, hizmet
sektöründeki yükselmelerin aynı anda
gerçekleştiğine dikkat çekilmektedir. Sanayileşmiş
ülkelerde, hizmet sektörünün gelişmesi başlangıçta
birtakım kuşkulara sebep olmuştur. Zira bilindiği
gibi geleneksel olarak hizmet sektöründe verimlilik
artışını sağlamak zordur. Buna ilaveten yakın
zamanlara kadar hizmet sektörü, bir iki istisnası
dışında sanayi mamulleri gibi ihraç edilebilir
mallar da üretmemekteydi.
Ancak görülen odur ki, sanayi ötesi ekonomiler
olarak bilinen ekonomilerde büyümenin önemli bir
kısmı, bilgisayar donanımı, yazılımı ve
telekomünikasyon sanayilerinden kaynaklanmaktadır.
Yüksek teknoloji ürünlerine yapılan harcamalar,
A.B.D.'de 1990'lardan sonraki büyümenin, yüzde
otuzundan fazlasını teşkil etmektedir. Öte yandan,
enformasyon iletişimi ve ameliyesine dayalı mali
hizmetler ve eğlence sektörü gibi sanayiler
gelişmekte ve enformasyon sanayiine katkıda
bulunmaktadırlar. Bunlara ilaveten her sektörde
şirketler, rekabet güçlerini artırabilmek için,
kendilerini yeni enformasyon teknikleri ile
yenilemek istemektedirler. Kısaca, Nobel ödüllü
iktisatçı, Kenneth Arrow'un işaret ettiği gibi,
enformasyonun rolü ekonominin mahiyetini ve
niteliğini değiştirmekte görülmektedir.
Bu itibarla, hizmet sektöründe verimlilik artışı,
imalat sanayiine göre çok düşük olmasına karşın,
enformasyon alanına yapılan yatırımlar verimliliği
artırıcı etkide bulunmaktadır. Tabiatıyla,
enformasyon teknolojilerindeki gelişmeler
verimliliği artırdıkça, ücretler de
artmaktadır.
.
Öte yandan, enformasyon ekonomisi de, hala imalat
sanayii ile ilişkilidir. Mamafih, enformasyon
ekonomisinin yapısı ve mahiyeti de değişmektedir, iş
süreçlerinde enformasyon teknolojileri giderek daha
fazla yer almaktadır. Eski sınai çalışma
usullerinin ve süreçlerinin yerini yeniler
almaktadır. Bu yeni usuller, çalışanların bilgi ve
ustalıklarını geliştirmektedir. Gelişmiş
enformasyon teknikleri kullanıldıkça çalışma
sürecinin bütün safhalarını gözetebilecek özerk ve
nitelikli işgücüne ihtiyaç artacaktır. Teknolojik
düzeyin yükselmesi, işgücünün de daha yüksek
niteliklerle donanımlı olmasını gerektirmektedir.
Uzun dönemde, nitelikli işgücü ile niteliksiz
işgücü arasındaki gelir eşitsizliği daha belirgin
olacaktır. Yüzyıl önce, Fransız Danış-tayının bir
üyesi evinde 15 civarında hizmetli çalıştırırken,
bugün haftada ancak 2-3 saatlik yardımcı hizmetinden
faydalanabilmededir Aynı şekilde maaşı da,
niteliksiz bir Fransız iş çisinin ücretinden
yaklaşık olarak üç mislinden biraz fazladır. Buna
karşılık, Yeni Ekono-mi'de niteliksiz işçilerin
önümüzdeki yüzyılda refah düzeyi, nisbi olarak,
sanayi inkılabı sonrasında olduğu gibi,
yükselmeyecektir. 21. Yüzyılda, bilgi, gerçek
zenginlik olacaktır. Bu bakımdan ülkelerin refah
seviyesinin yükselmesi, beşeri sermayeye ve
enformasyon sanayilerine yapılan yatırımla
belirlenecektir. Esasen, daha 1962lerde Avusturya
asıllı Amerikalı iktisatçı Fritz Machlup, 1958
yılma ait bir hesaplamasında A.B.D.'nin gayri safi
milli hasılasının yüzde 29'unun bilgi
endüstrisinden kaynaklandığına işaret etmiştir. Bu
oranın önümüzdeki yüzyılda daha da yükseleceğini
tahmin edebiliriz.
Önümüzdeki Yüzyılda büyük bir olasılıkla,
yoksulluk, yine Küresel boyutta varlığını
sürdürecektir. Yeni ekonominin, temeli enformasyon
veya daha geniş bir kavramla ifade edildiğinde,
bilgi sanayiine dayanmaktadır. Sanayi inkılabını
yakalayamayan toplumlar, Sanayileşmiş ekonomilerin
önderliğine razı olmak durumunda kalmışlardı. Aynı
şekilde, içinde bulunduğumuz yeni
ekonomi/enformasyon ekonomisi/bilgi sanayii veya
üçüncü teknolojik inkılap gibi oluşumları idrak
edemeyen toplumlar da önümüzdeki yüzyılda aynı
akıbete razı olmak durumunda kalacaklardır. Bununla
birlikte görülen odur ki, Yeni Ekonomi döneminde,
Birinci Sanayi inkılabının başarılı toplumlarının
tamanınm yeri de şimdiden garantiye alınmış
gözükmemektedir.
Muhtemelen, bugün refah ekonomilerinin önemli bir
kısmı, gelecekte, bugünkü refah düzeylerinin çok
daha azma razı olmak durumundadırlar.
|