Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Küreselleşme ve Bilgi Çağında Yeni Ekonomi 

Prof. Dr. M. Burhan Erdem 

Küreselleşme Nedir? 

Yirmibirinci Yüzyılın eşiğinde, içinde bulunduğumuz on yılları en fazla tammlayan kavramlardan biri de küreselleşmedir. Uluslar­arası sistemin hızlı bir değişim süreci yaşadığı içinde bulunduğumuz dönemde bu kavram, uluslararası rekabete açılmayı ve/veya dışa açılmayı da ifade eden bir anlama sahiptir. 

Öte yandan küreselleşme, tek Dünya düzenine olan bir eğilimi de yansıtmaktadır. Bununla birlikte bu eğilim esasında yeni bir ol­gu da değildir. İlkçağlann Asur, Pers, Helen Roma İmparatorlukları, Ortaçağların, Bizans ve İslam İmparatorlukları tarih boyunca görü­len büyük küreselleşme eğilimlerinin gerçek­leştiği dönemlerdir. Ancak, Batı merkezli veya Hegelci bir yaklaşımla bakıldığında da, mo­dern dönemlerin başlarında, aşağı yukarı Onaltıncı yüzyılların ortalarından itibaren çağ­daş anlamda bir küreselleşmeye tanık olun­muştur. Büyük bir olasılıkla da bugünkü Küre­selleşme olgusunun başlangıç olgusu veya re­ferans tarihi de aynı dönemdir. 

Avrupa, 1000 yıllık bir dönemden sonra , ilk defa, Dünyanın siyasi, iktisadi ve kültürel önderliğini 17. yüzyılla birlikte ele geçirmiştir. İlk ve ortaçağların, Ortadoğu-Akdeniz eksenli Dünya Merkezi, bu tarihlerden itibaren Atlan­tik ekonomileri olarak adlandırılan Batı Avru­pa'ya kaymıştı. Daha sonra 19. asrın sonların­dan itibaren ve özellikle 20, yüzyılda Amerika Birleşik Devletlerinin muazzam doğal kaynak­ları, sermaye gücü, ağır sanayisi ve dinamizmi ile Dünya önderliğini Avrupa ile birlikte yük­lendiğini ve giderek tek hegemonik güç haline dönüştüğünü hep biliyoruz. 

Ne var ki, 1970'lerden bu yana gelişen ve özellikle 1980'lerde Dünya kamuoyunun da dikkatini çeken bir gelişme Pasifik ekonomile­rinin veya daha kapsamlı bir deyimle Pasifik havzasının yükselmeye başlamasıdır. Nitekim bütün uluslararası veriler de bu bölgenin Avaı-pa'yı geçmeye başladığını ve Dünya ekonomi­sinin merkezi olmaya doğru gittiğini göster­mektedir. Burada bu havzayı teşkil eden eko­nomiler arasında; A.B.D. 'nin Kaliforniya eyale­ti, Avustralya, Endonezya, Hindistan, Çin, Ja-ponya, Güney Kore, Hindicini, Tayvan, Malez­ya, Singapur, Tayland, Filipinler gibi bölge ekonomileri girmektedir. Dikkat edilirse, ge­rek nüfus ve doğal kaynaklar ve gerekse üre­tim güçleri itibariyle bu havzanın önemi derhal göze çarpmaktadır. 

Dünya'nın Siyasi ve İktisadi Önderliğini Ne Belirler? 

Esasında siyasi önderlik, hegemonik güçle aynı anlamda kullanılabilir. Burada he­gemonik güç'ün ne olduğu tartışmasına girme­den, kurallan koyan güç anlamında kullandığı­mızı belirtmek isterim. Siyasi önderliği belirle­yen güç ise, hiç şüphesiz, iktisadi ve askeri güçle orantılı olacaktır. 

İktisadi önderlikte ise, ülke ekonomilerinin iktisadi verimliliği esas olmaktadır. Nite-kim, 17. yüzyılın Atlantik ekonomileri, rakip ekonomilere göre üstün bir durumdaydılar. Bu dönemde önce Hollanda, daha sonra da ingil­tere iktisadi verimlilik yönünden Avrupa'nın ve Dünyanın en verimli ekonomileri olarak or­taya çıkmışlardır. Bu üstünlük, bu ülke ekono­milerinin mamullerine, Dünya pazarlarında ra­kipsiz bir konum sağlamıştır. Nüfus, yüzölçü­mü ve doğal kaynaklar bakımından önemsiz bir ülke olan Hollanda bu üstünlüğü ile, 1648 Westphalia Antlaşmasıyla kuralları koyan bir devlet durumuna yükselmiştir. 

iktisadi verimliliği, gemi inşa teknoloji­lerindeki yenilikler, denizcilikteki yeni buluş­lar, madencilik, ziraat, ticari organizasyon ve finansman alanında ve diğer alanlarda bir dizi yenilik sağlamıştır. Bu verimlilik artışları, zira­at, imalat, madencilik, taşımacılık ve ticaret sektörlerinde büyük üretim artışlarına ve geliş­melere yol açmıştır. 

Aslında bu gelişmelerin esasında da, in­sanın, gerek coğrafi Dünya hakkında, gerekse eşya ve çevresi hakkında daha fazla bilgilen­mesi ve bu bilgileri üretim sürecine uygulama­sı yatmaktadır. Nitekim, modern çağların baş­langıcında Çin imparatorluğu gerek nüfus, ik­tisadi ve doğal kaynaklar ve gerekse teknolojik seviye itibariyle Avrupa'nın ilerisindeyken, Av­rupa'ya  benzer bir atılım kaydedememiştir. Başka bir deyişle, Çin, bilginin, işe, eşyaya ve yönetime uygulanmasını gerçekleştirememiş­tir.  Çin uygarlığının çağımızdaki en büyük araştırıcısı J. Needham'a göre bu başarısızlığın sebebini, Çin'in bürokratik sınıflarının kendile­rini idame ve yeniden üretmeye, başka bir de­yişle sınıfsal konumlarım korumaya yönelik tutumlarında aramak gerekmektedir. 

Bilginin, aletlere, süreçlere ve ürünlere uygulanmasının bir başka sonucu ve günümü­ze kadar en başarılı göstergesi ise, Sanayi Inkılabı'dır. Söz konusu inkılabın, sınai verimliliği  o tarihe kadar görülmemiş ve sürekli artan bir sürece dönüştürmesi, Tarihin ve insanlığın ka­ derini kökten değiştirmesine yol açmıştır.

Gerçekte,  Sanayi inkılabı  öncesi  dönemde Atlantik ekonomileri, hegomonik bir güce dönüşmekle birlikte, yine de Ortadoğu ve Asya Toplumları üzerinde mutlak bir üs­tünlük de sağlayamamışlardır. Bunun tipik bir göstergesi, 1683 gibi oldukça geç bir tarihte bi­le Osmanlı Devleti'nin, Avrupa'nın ortasına ka­dar uzanıp, Avrupa birleşik güçlerine meydan okuyabilmesidir. 

Ne var ki, Sanayi İnkılabı sonrasında, geleneksel toplumların, Avrupalı güçlere karşı böyle bir meydan okuması mümkün olmaya­caktır. Nitekim, Sudan'da Mehdi'nin gelenek­sel mızraklı süvarileri, ingilizlerin Maxim mit-ralyözleri önünde dakikalar içinde imha ola­caktır. Japon, Çin, Hindistan ve Osmanlı gibi bir zamanlann büyük güçleri sömürge veya yarı sömürge durumuna düşmüştür. 

Dikkat edilirse, yukarıda sözü edilen hegemonik davranışların gerisinde ekonomik bir güç, ekonomik gücün arkasında ise yüksek bir rekabet üstünlüğü sağlayan bir iktisadi ve­rimlilik ölçütü vardır. Bu verimlilik ise, bilgi­nin, zirai, ticari, sınai, askeri ve yönetim tekno­lojileri şeklinde uygulanmasından dolayıdır. 

21. yüzyılda Pasifik ekonomisinin ha­kim bir güç olarak belirmesinin gerisinde de yukarıda sözü edilen dönüşümlere benzer ge­lişmeler yatmaktadır. Başlangıçta imalat sana­yilerinde ortaya çıkan gelişmeler, zamanla ile­ri teknoloji ürünlerine yönelmiş ve 21. yüzyılın sektörleri olarak beliren alanlarda mukayeseli üstünlüklere ulaşılmıştır. Bir örnek vermek ge­rekirse, 1980-82 yıllarında entegre devreler ve telekomünikasyon alanında, ingiltere, Fransa ve Almanya'nın toplam olarak aldığı patentle­rin sayısı Japonya'nın aldığı patentlerin yakla­şık yüzde 60'ı kadardır. 

Hindistanda Bangalore, Malezya, Tay­van, Japonya ve Pasifik'in öte yakasında Sili­kon Vadisi ve Microsoft'un karargahı Seattle gibi geleceğin teknolojilerinin merkezleri hep bu bölgede bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, Pasifik havzasının gelecek yüzyılda ağırlığım koymasının, nüfus, doğal kaynaklar imalat sa­nayi dışında, en önemli dayanağı yüksek tek­nolojilerin üretim merkezi olması olacaktır. Pasifik havzası, Bilgi Çağında Yeni Ekonomi'ye dayalı ekonomik güç haline gelecektir. 

Modern Dünya tarihini belirleyen ve ül­kelerarası hegemonik yapılanmayı sağlayan en önemli faktör, iktisadi verimlilik ise, iktisadi verimliliğin gerisinde de bilginin dinamik bir değişim faktörü olarak uygulanmasıdır.

Bilgi Çağında Yeni Ekonomi ve Ekonomi Politiği 

Küresel ekonomide her birimin rekabet gücü, bizatihi bilgi esaslı enformasyonu üretme ve uygulama kapasitesine bağlıdır. Ekonomi küreseldir, zira sermaye, emek, ham madde, ve yönetim aynı zamanda birbirlerine enformas­yon ağları ile de ilişkili kılınmıştırlar. Eski Dün­ya sistemi, sermayenin coğrafi anlamda geliş­mesinden ibaretti. Halbuki Yeni Küresel Ekono­mi sadece enformasyon teknolojileriyle ve onun içinde işleyen bir ekonomidir. Elektronik iletişim ve uydu haberleşmesi, ekonomik ka­rarları sürekli kıldığı gibi, küresel olarak icra edilmesini de sağlamaktadır. Çok büyük mik­tarlarda nakit sermaye anında, kürenin bir tara­fından öbür tarafına nakledilebilmektedir. Hat­ta, emek gibi statik bir kaynak bile, çalışmanın bizatihi enformasyona bağlı olmasından dola­yı, küresel boyutta istihdam edilebilmektedir.

Pek çok gözlemciye göre de enformas­yon ekonomisi sanayi ötesi bir olgu sayılma­maktadır. Sanayi Ötesi Toplum tezine göre, modern ekonomilerde, imalat sanayilerinin önemindeki azalma ile birlikte, hizmet sektö­ründeki yükselmelerin aynı anda gerçekleştiği­ne dikkat çekilmektedir. Sanayileşmiş ülkeler­de, hizmet sektörünün gelişmesi başlangıçta birtakım kuşkulara sebep olmuştur. Zira bilin­diği gibi geleneksel olarak hizmet sektöründe verimlilik artışını sağlamak zordur. Buna ilave­ten yakın zamanlara kadar hizmet sektörü, bir iki istisnası dışında sanayi mamulleri gibi ihraç edilebilir mallar da üretmemekteydi. 

Ancak görülen odur ki, sanayi ötesi ekonomiler olarak bilinen ekonomilerde büyümenin önemli bir kısmı, bilgisayar donanı­mı, yazılımı ve telekomünikasyon sanayilerin­den kaynaklanmaktadır. Yüksek teknoloji ürünlerine yapılan harcamalar, A.B.D.'de 1990'lardan sonraki büyümenin, yüzde otu­zundan fazlasını teşkil etmektedir. Öte yan­dan, enformasyon iletişimi ve ameliyesine da­yalı mali hizmetler ve eğlence sektörü gibi sa­nayiler gelişmekte ve enformasyon sanayiine katkıda bulunmaktadırlar. Bunlara ilaveten her sektörde şirketler, rekabet güçlerini artırabil­mek için, kendilerini yeni enformasyon tek­nikleri ile yenilemek istemektedirler. Kısaca, Nobel ödüllü iktisatçı, Kenneth Arrow'un işa­ret ettiği gibi, enformasyonun rolü ekonomi­nin mahiyetini ve niteliğini değiştirmekte gö­rülmektedir. 

Bu itibarla, hizmet sektöründe verimli­lik artışı, imalat sanayiine göre çok düşük ol­masına karşın, enformasyon alanına yapılan yatırımlar verimliliği artırıcı etkide bulunmak­tadır. Tabiatıyla, enformasyon teknolojilerin­deki gelişmeler verimliliği artırdıkça, ücretler de artmaktadır.                                                     .

Öte yandan, enformasyon ekonomisi de, hala imalat sanayii ile ilişkilidir. Mamafih, enformasyon ekonomisinin yapısı ve mahiyeti de değişmektedir, iş süreçlerinde enformas­yon teknolojileri giderek daha fazla yer almak­tadır. Eski sınai çalışma usullerinin ve süreçle­rinin yerini yeniler almaktadır. Bu yeni usuller, çalışanların bilgi ve ustalıklarını geliştirmekte­dir. Gelişmiş enformasyon teknikleri kullanıl­dıkça çalışma sürecinin bütün safhalarını göze­tebilecek özerk ve nitelikli işgücüne ihtiyaç ar­tacaktır. Teknolojik düzeyin yükselmesi, işgü­cünün de daha yüksek niteliklerle donanımlı olmasını gerektirmektedir. 

Uzun dönemde, nitelikli işgücü ile nite­liksiz işgücü arasındaki gelir eşitsizliği daha belirgin olacaktır. Yüzyıl önce, Fransız Danış-tayının bir üyesi evinde 15 civarında hizmetli çalıştırırken, bugün haftada ancak 2-3 saatlik yardımcı hizmetinden faydalanabilmededir Aynı şekilde maaşı da, niteliksiz bir Fransız iş çisinin ücretinden yaklaşık olarak üç mislinden biraz fazladır. Buna karşılık, Yeni Ekono-mi'de niteliksiz işçilerin önümüzdeki yüzyılda refah düzeyi, nisbi olarak, sanayi inkılabı son­rasında olduğu gibi, yükselmeyecektir. 21. Yüzyılda, bilgi, gerçek zenginlik olacaktır. Bu bakımdan ülkelerin refah seviyesinin yüksel­mesi, beşeri sermayeye ve enformasyon sana­yilerine yapılan yatırımla belirlenecektir. Esa­sen, daha 1962lerde Avusturya asıllı Amerika­lı iktisatçı Fritz Machlup, 1958 yılma ait bir he­saplamasında A.B.D.'nin gayri safi milli hasıla­sının yüzde 29'unun bilgi endüstrisinden kay­naklandığına işaret etmiştir. Bu oranın önü­müzdeki yüzyılda daha da yükseleceğini tah­min edebiliriz. 

Önümüzdeki Yüzyılda büyük bir olası­lıkla, yoksulluk, yine Küresel boyutta varlığını sürdürecektir. Yeni ekonominin, temeli enformasyon veya daha geniş bir kavramla ifade edildiğinde, bilgi sanayiine dayanmaktadır. Sa­nayi inkılabını yakalayamayan toplumlar, Sa­nayileşmiş ekonomilerin önderliğine razı ol­mak durumunda kalmışlardı. Aynı şekilde, içinde bulunduğumuz yeni ekonomi/enfor­masyon ekonomisi/bilgi sanayii veya üçüncü teknolojik inkılap gibi oluşumları idrak ede­meyen toplumlar da önümüzdeki yüzyılda ay­nı akıbete razı olmak durumunda kalacaklar­dır. Bununla birlikte görülen odur ki, Yeni Ekonomi döneminde, Birinci Sanayi inkılabı­nın başarılı toplumlarının tamanınm yeri de şimdiden garantiye alınmış gözükmemektedir. 

Muhtemelen, bugün refah ekonomi­lerinin önemli bir kısmı, gelecekte, bugünkü refah düzeylerinin çok daha azma razı olmak durumundadırlar.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005