Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Liberalizm; Hangi Ekonomik Yapıda? 

Hayek'in ünlü ayırımında liberal devlete karşıt olarak totali­ter devlet anlayışı yer almaktadır. Toplumdaki algılamş biçimi ile, liberal anlayış daha bir bireyci, totaliter anlayış ise daha bir bütüncül-kapsayıcı yaklaşımı ifade etmektedir. Bu algılanış bi­çiminden yararlanarak Türkiye'de yeni ortaya çıkan bazı siyasal akımlar da kendi manevra alanını genişletmektedir. Bu manevra alanı içinde, devletin birey için varolması, bireye serbesti tanın­ması gerektiği gibi savlar ileri sürülmekte ve doğal olarak bu savlar oldukça da sempati toplamaktadır. Gerçekten liberalizme ya da liberal görüşlere karşı çıkmak fazla olası değildir. 

Ne var ki, liberalizm ve totaliterizm salt yönetim biçimi ile il­gili kavramlar değildir. Yönetim biçimi ile ilgili kavramlar ola­rak, iradeyi halktan alan demokrasi ile iradeyi bir kişi, aile ya da gruptan alan otoriterizm bulunmaktadır. 

Yönetim biçimi ile yönetimin kapsamı iki ayrı düzlemde olu­şan kavram ya da olgular olduğu halde, bunların belirli koşullar­da birbiri ile örtüşmeleri söz konusudur. Bu örtüşmede en önemli ve hakim belirleyici faktör, üretim araçlarının mülkiyet biçimi ve/veya temerküzüdür. Üretim araçlarının mülkiyeti özel kesimde ve temerküzün yoğun olduğu bir toplumda, yönetim biçimi, şek­len ve görüntüsel olarak demokratik olabilir, fakat aslında otori­ter bir niteliktedir. Nitekim, şeklen demokrasi olarak görülen yönetim, sermaye hakimiyetine girmiş olacağından dolayı, bü­tüncül değil, bireyci bir anlayış sergileyebilir. Ancak ekonomik eşitsizlikler ortamında uygulanan liberalizm ya da bireyci görüş, ekonomik güçlere güç kattığı halde, güçsüzler üzerinde zulme dönüşür. O ülkede devlet baskıcı olur ve insan hakları çiğnenir. Üstelik de toplumun kalkındığı görüntüsü altında sermaye temer­küzü yoğunlaştıkça, gelir ve servet dağılımı uçurumu büyüdükçe, devletin baskıcı unsuru da artar.

Böyle bir devlet tüm yurttaşları kapsayıcı değil, liberaldir. Böyle bir yapıda oluşturulan liberal anlayış, güçlülere güç katar­ken, güçsüzlere hak arama olanağı vermez. Çünkü, yönetim biçimi, sermaye grubu hakim olduğundan, fiilen demokrasiden otoriterizme kaymıştır. Buradaki demokrasi, sandık demokrasisi denen, 4 veya 5 yılda bir, yoğun ideoloji bombardımanı ve kandırmacalar altında sandığa gidilen bir yönetim biçimi anlayışını yansıtmaktadır. 

Gerçek demokrasi ve ona koşut olan liberalizm ya sermayenin kollektif mülkiyette olduğu ya da özel mülkiyette olsa da, tekel­leşmeye neden olmayacak biçimde yaygın olduğu (ki, bu durum geçicidir) durumlarda gerçekleşebilir. Günümüz kapitalist top­lumlarında sermaye mülkiyeti temerküz ettikçe, devlet anlayışı da liberalizme kaymak durumundadır. Çünkü böyle bir devlet tüm yurttaşları kapsayıcı olamaz; çünkü böyle bir devlet minimal boyuttadır; ve, çünkü böyle bir devletin, çok genel görevleri dı­şında, yurttaşlarına karşı fazla bir görevi yoktur. Bütün bu çünkü"lerin nedeni ise. böyle bir devlet yoğun bir biçimde temerküz etmiş olan sermayeden vergi alamaz. 

Yoğun sermaye temerküzü altında oluşan politikanın halka anlatılması ya da bu fikrin halka benimsetilmesi gerekir. Liberal olmayan, yani kapsayıcı olan bir devlet anlayışı, bazı işlere müdahele edecektir. Bu müdahele düşük gelir gruplarının yaran­ma olduğu halde, hakim grupların işine gelmemektedir. Sermaye­nin çıkarları açısından bakıldığında devleti böyle bir müdaheleci araç olmaktan çıkartmak gerekmektedir. Bunun adı da küçülen devlet ve liberal anlayıştır. 

İşte bizim son dönem politikacılarımız böyle bir liberalizm peşindedir. Bu politikayı dayatan sermaye, şimdiye dek devletten beslendi. O zamanlar liberal anlayış işlerine gelmezdi. Şimdi ise, liberal devlet anlayışı altında, yarışı önden sürdürmek doğal olarak bu grupların hoşuna gider de, diğer gruplar neyin peşinde, bu anlaşılır gibi değil! 

Liberalizm söylemini yineleyenlerin çok açık olarak şunu or­taya koymaları gerekiyor? Hangi ekonomik alt-yapıda liberalizm tezini savunuyorlar? Eğer bugünkü ekonomik yapı korunacaksa, bir emekçi ailenin çocuğu ile bir fabrikatörün çocuğu hangi haklarda eşittir? Bu çocukların farklı olanaklara sahip olması, bir kader mi, yoksa bu onların bir suçu mu? 

Kapitalizmin başlangıç evrelerinde.İngiltere'de "Puriten" adı ve­rilen bir mezhep türedi. Bunlara göre, tüm fakirler kendi tembellikle­rinden dolayı fakir kalmış idi. Dolayısıyla bunlara yardım falan yapmamak gerekir. Bu anlayışa göre, insanlar fedakar ve cefakar olmalı, durmadan çalışmalı ve israf etmemelidir. Tasarruf ve çalış­kanlık iki güzel davranış biçimidir, ancak bunun meyvesi başkasına gittiğinde, insanları yatıştıran ve bu oluşuma karşı teslimiyetçi bir yaklaşıma yönelten, sistem anlayışıdır. O nedenle gerçek özgürlük ve liberalizm tartışmaları sistemden soyutlanamaz. Şu halde, bu konuda dürüst olduğunu iddia eden herkesin, önce masaya sistemi ve onun işleyişini yatırması gerekmektedir. 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005