Matematik ve İstatistik Bilimlerindeki Gelişmeler
Prof. Dr. Zekai Şen
Antik devirden başlamak üzere uygulanan eğitim
sistemlerinde önce üçlü daha sonra da Hellenistik
ve Roma devirlerinden buna ilave olarak dörtlü
denilen temel eğitim konuları arasında matematik
her zaman var olmuştur. Başlangıçta geometri ve
hesaplama şeklinde öngörülmesine karşılık matematik
uygulamaları günümüze kadar çeşitlenip gelişerek
önceleri tamamen belirlilik kuralları üzerine
kurulmasına karşılık son iki—üç yüzyıl içinde
bilimdeki belirsizliklerin sistematik olarak
işlenmesine yararlı olan belirsizlik kuralları
ortaya çıkmıştır. Belirlilik kuralları içinde
matematik alanında cebirsel yöntemler müslüman
bilim adamı olan Khawarizmi tarafından hediye
edilmiştir. Tüm çağlarda bilim gündemden düşmemiş ve
onun gelişmesi için bir temel teşkil etmiş olan
matematiğe ince mantıksal zera-fetinden dolayı
bilimlerin kraliçesi adı verilmiştir. Bugün
matematik sayılar büyüklükler ve bazı formlar
üzerinde kurulmuştur. Eskiden matematik sadece sayı
ve büyüklüklerin bilimi olarak bilinirdi.
İnsanoğlunun yeryüzünde görüldüğü ilk zamanlardan
beri matematik varlığını göstermiştir. İlk
zamanlarda matematik duyu organlarımızla
algılayabildiğimiz sayı ve büyüklükle ilgili
bilgilerin izah edilmesinde kullanılan bir yöntem
bilim olarak son zamanlarda ise özellikle de on
dokuzuncu yüzyılda doğa olaylarının ölçülmesi ile
başka bir boyut kazanmıştır. Öncelikle matematik
değişik kemiyetlerin benzerliğinden ziyade
farklılıklarını temsil etmekte kullanılmıştır.
Mesela bir koyunun birkaç veya birçok koyundan
farklı olduğunu kavramada matematik yardımcı olur.
Kısacası sayısal kıyaslamalarda matematik
kendisini gösterir. Daha sonraları insanların
birçok olayı hafızalarında tutmaları veya
canlandırmaları sonucunda oldukça kaotik yani
belirsiz durumlar ortaya çıkınca bunların
hangilerinin birbirine benzer olduklarını tesbit
etmek için yine matematik yani sayısal kıyaslamalara
gerek duymuşlardır.
Bilimsel çalışmaların yapılmasında vazgeçilemeyen
matematiğin öncelikler sırasında birinci konumda
olması gerekmektedir. Birçok kişi fazlaca matematik
bilmenin daha fazla bilimsel çalışmaların
yapılacağını sanmaktadır. Halbuki ondan önce insanın
inceleyeceği olayın oluşumu ve işleyişi hakkında
bazı düşünce, mantık, felsefik ve metafizik
görüşlere sahip olması gerekmektedir. Matematik
yöntemler daha sonraki aşamalarda işin içine
girerek düşüncelerin simgelleştirilmesine yol açar.
Böylece bir matematik dili doğar. İşte bu dile
tercümelerin yapılabilmesi için öncelikle sözel
olarak olayın iyi kavranmış olması gereklidir. Bu
sözel anlayışın çalışan kişinin kendi dilinde olması
gereklidir. Burada basit bir misal vermek gerekirse
birçok kişiye Newton'un ikinci kanunu nedir diye
sora soralduğunda hemen matematiksel bir cevap
alınır ve bu F = ma yani "ef eşittir em a" denir.
Burada F = ma'ya matematiksel ifade diğerine ise
sözel denilebilir. Halbuki, "ef eşittir em a"
ifadesi asla anlaşılır anlamda sözel değildir ve
hatta Türkçe hiç değildir. Bunun Türkçe sözel
ifadesi "kuvvet ivme ile doğru orantılıdır ve
aralarındaki bağıntı doğrasaldır" cümlesidir. İşte
Türkçe olan bu
Newton kanunu cümlesi istenilen herhangi bir dile,
ingilizce, Arapça, Çince, vs. tercüme edilebilir.
Ancak F - ma, belki simgesel olarak bütün dünyada
kabul gördüğünden değişik dillere sahip kişilerin
bilirini anlamamaları durumunda bu matematik
ifadeye bakarak her biri kendi dilinde onu
sozelleştirebilir. Buradan matematiğin insan düşünce
ve bilimsel bulgularının simgesel bir dili olduğu
ortaya çıkar. Bilim adamı vasfına sahip bir kişinin
kendi konularındaki matematik denklemleri sözel
hale getirerek başkaları tarafından onun
anlaşılmasına yardımcı olması gerektiği gibi
zihninde düşünce sonrasında ulaştığı bazı sözel
çıkarımları da matematik denklemler haline
sokabilmelidir. Buradan matematik bilgisinin
bilimsel araştırmalarda bir araç olduğu ortaya
çıkar. Yalnız burada sadece matematik ile ilgilenen
kişiler için matematik doğrudan doğnıya onların ilgi
alanlarına girdiğinden vasıta değil de esas hedef
ve geliştirilecek konudur. Mesela zemin mekaniğinin
ilk kumcusu olan Kari Terzaghi matematik bilgisi
yetmediği için kendisi bir matematikçiye başvurmak
konusunda sözel olarak geliştirdiği bilimsel kavram
ve düşüncelerin matematik denklemlerini onun
yardımı ile çıkarabilmiştir.
Yazarın araştırma yapmak isteyenlere tavsiyesi, önce
ilgilendikleri konunun sözel, mantıksal, felsefik
ve düşünce süzgecinden akıllıca geçirilerek
çıkarımlarını yapmalarından sonra matematiğe
başvurmalarıdır. Çünkü esas konusu matematik olmayan
birçok kişi, önce yüksek matematik öğreneyim daha
son-ro soranlarımı çözerim kanısına kapılarak
yanlış olmayan fakat yararı fazlaca bulunmayan bir
yöne girmiş olur ve sonunda da bir buluş bile
yapamayabilir. Aslında birçok karmaşık sanılan
çözümler analiz edildiğinde mantıksal ve akılca
düşünüldüğünde bunların dört işlem denilen toplama,
çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerinin ahenkli bir
düzeninden başka bir-şey olmadığı anlaşılır. Mesela,
türev bir farkın başka bir farka bölünmesi,
integral ardışık top- lama, diferansiyel denklem
bunların çarpım ve toplamından başka birşey
değildir. Burada ge- nel olarak çarpma işleminin
bölmenin, toplamanın ise çıkarmanın tersi olduğunu
unutmamak gereklidir. Tüm matematik yöntemlerin
gelişmelerinde bu temel işlemlerin iyi anlaşılmış
olması rol oynar.
Bilimsel araştırmalar yapılırken insanın belki de
farkında olmadan kullandığı en yaygın matematik
konularından bir tanesi geometridir. Bu yazara göre
bilimsel araştırmaların yapılmasında araştırıcı
incelediği olayın geometrisini zihninde
canlandırabilirse sorunun büyük bir kısmını çözmüş
demektir. Çünkü eskilerin dediği gibi "tasavvur,
tahayyül ve tefekkür" düşünce sisteminin
işlerliğini teşkil eden üç önemli unsurdur. Bu üç
unsura kapsamayan bir düşüncenin yine yazara göre
bilimsel olgulara ulaşması mümkün olmaz. Bunlardan
konumuzla ilgili olan tasavvur, zihinde incelenen
olayın suretinin şekil olarak canlandırılması
demektir. Mesela, Einstein uzay-zaman kavramına
ulaşmada Öküd geometrisinin kendisine bir engel
teşkil ettiğini idrak etmiş ve zihninde
canlandırdığı bu kavramı temsil edebilecek biçimde
geometri bilgisi aramıştır. Kendisine Riemann
geometrisi yardımcı ol-muşftır. Bu misalden de
anlaşılacağı üzere bilimsel ilerleyişte mutlaka
matematiğe daha sonraki aşamalarda ihtiyaç
olacağıdır. Müslüman düşünce adamlarında Ibni
Haldun'un dediği gibi "insan düşüncesi bir kere
incelediği olayın geometrisini aklında
canlandırabilirse o aklın o olay hakkında yanılması
oldukça im-kansız"dır. Matematik kavramlar hep
bilimin gerektirdiği ihtiyaçlara cevap vermek için
geliştirilmiştir.
Değişik geometri türleri bilimsel araştırmalarda
kullanılmış ancak doğanın geometrisini temsil
edebilecek yaklaşımlar 1967 yıllarında Benoit
Mandelbrot isimli bir bilgisayar programlamasında
üstad olan matematikçi tarafından geliştirilmiştir.
Fractal geometrisi adı verilen bu geometri doğada
gelişigüzel şekilli, taş, bulut, yaprak, ağaç, yüzey
şekilleri gibi durumları modelleyerek televizyon ve
bilgisayar ekranlarına kadar taşıyabilmiştir. Bu
geometrinin diğerlerinden farkı tam sayılı boyutu
olan uzaylarda değil de kesirli boyuta sahip
uzaylardaki cisimlerin görüntülerim modellemektir.
Aslında bu geometrinin kurucusu olan Mandelbrot
yıllarca belirsizlik yöntemlerinden özellikle
istatistiğin çok ileri aşaması olan sto-kastik
süreçlerle uğraşmıştır. Doğadaki sadece geometrik
şekiller değil bundan başka her türlü sinyallerin
de rastgele karakter içerdiği düşünülecek olursa,
bunların modellenmesine yarayan stokastik süreçlerin
bir ileri safhası olarak fraktal geometrisi ortaya
çıkmıştır. Sadece belirginlikleri var sayarak
doğanın doğasına aykırı şekillerin modellenmesine
yarayan belirgin geometri yerine belirsizlikleri
modelle-yen geometriler ortaya çıkmıştır.
Aynı yıllarda atmosfer bilimlerinin mo-dellenmesi
ile bilgisayarlarda programlar yazan Lorenz isimli
bir araştırıcı tamamen belirgin olan diferansiyel
denklemlerden hareketle başlangıç ve sınır
şartlarının belli olması durumlarında sayısal
çözümlemeler elde etmeye çalışırken hiç beklemediği
bir durumla karşılaşmıştır. Diferansiyel denklemler
aynı kalmasına karşılık başlangıç değerlerinde
pratik bakımından ihmal edilebilecek kadar küçük
hatalar bulunması halinde modelin verdiği
çözümlerin birbirine ihmal edilebilecek mertebede
hatalar içinde yakın olması beklenirken, çözüm
sırasında biraz sonra bu farklı başlangıç
değerlerinin verdiği sonuçların birbirinden tamamen
farklı olduğunu gözlemiştir. Bunu birbirine çok
yakın değerleri olan başlangıç şartları ile
defalarca bilgisayarda tekrarlanması ve sonunda elde
ettiği çözümlerin birbiri ile ilişkisi olmayacak
biçimde farklı olduğunu fark etmiştir. İşte bu
olaya matematikte dinamik sistemlerin kaotik
çözümleri adı verilmiştir. Bur-dan çıkarılan sonuç
diferansiyel denklemlerinin sayısal
çözümlemelerinde varılan sonuçların kaotik yani
düzensizlik içinde düzenlilik olacak şekilde
bulunabilmesidir. Klasik ve tamamen belirgin
yöntemlerle davranış denklemleri bulunan doğal
olayların gelecekteki davranışları bu denklemlerin
sayısal çözümleri ile asla kesin olarak öngörülemez.
Böylelikle matematiğin tamamen belirgin sayılan
diferansiyel hesaplama ve sayısal çözümlemelerinin
de istatistik yani belirsizlik kurallarına ihtiyaç
duyduğu anlaşılmıştır. Bunun atmosfer bilimleri
bakımından yorumu ise kelebek etkisi olarak ün
kazanmıştır. Buna göre madem ki başlangıç
şartlarının on binlerde bir miktarda bile farklılık
göstermesi halinde elde edilen çözümler aynı
olmamakta ve kaotik davranış göstermektedir, o
halde uçan bir kelebeğin kanadını oynatması bile
başlangıç değerlerinde bir farklılığa neden
olacağından atmosfer olaylarının ve bu arada
meteorolojik hava öngörülerinin kesinlikle gelecekte
bile öngörülerinin yapılamayacağıdır. İşte böyle
bir sonuç özellikle ondokuzuncu yüzyılda ortalığı
kasıp kavuran bilimde olgusal (pozitif) düşünce
doğmasının pabucunu tamamen dama atmıştır. Bazı
araştırmacılara göre önümüzdeki yüzyılın en önemli
bilimsel araştırma konularından biri dinamik
sistemlerin kaotik davranışlarıdır. Birçok
araştırıcı Einstein'in görecelik ve özellikle de
kuantum fiziğinden sonra dinamik sistemlerin kaotik
davranışı konusunun güncel ve devrim yapan bir
bilimsel konu olduğu görüşündedir.
Burada kısaca katı bir biçimde belirlik içeren ikili
Aristo mantığının bile daha genel olarak belirsizlik
üzerine kurulmuş olan bulanık (fuzzy) mantığının
özel bir durumu olduğunu unutmamalıdır.
Fizik alanında klasik belirgin matematik kurallar
gezegenlerin yörüngeleri üzerinde dönüşlerinin
belirli eliptik yörüngeler şeklinde olduğundan, ve
atom altı dünyasında elektronların tıpkı güneş
sistemindeki gibi çekirdek etrafında düzgün
yörüngeler üzerinde döndüklerine varıncaya kadar
kullanılmıştır. Ancak 1927 yılında Heisenberg isimli
araştırıcının devrim yapan belirsizlik ilkesinin
kabul görmesi ile o çok belirgin samlan fizik
bilimi bile artık kuantum fiziğinin şemsiyesi
altında sadece istatistik ve ihtimaller
hesaplamaları ile yöntemlerinden yararlanan
belirsizlik kurallarının altına girmiştir.
Hemen her mühendislik dalında kontrolden,
endüstriye, malzemeye ve işletmelere vanncaya kadar
istatistiksel ve belirsizlik karşısında karar
verebilmeleri için ihtimal hesapları
kullanılmaya başlanmıştır. Bu bakıma belirsizlik
hesaplamaları klasik hesaplamalardan daha fazlaca
kullanılır hale gelmektedir. Eskiden birçok klasik
kitapta belirsizlik yöntemlerinden istatistik ile
dalga geçer gibi üç türlü yalan vardır. Bunlardan
birincisine adi yalan, ikincisine kuyruklu yalan,
üçüncüsüne ise istatistiksel yalan denilmekte idi.
Bana göre bunu söyleyenlerin kendileri belirsizlik
yöntemlerine güvenmediklerinden hala pozitivistik
düşünce ve belirgin (deterministik) yöntemlere körü
körüne bağlı olduklarından ve istatistik bilimine
yeteri kadar sahip olmadıklarından eksikliklerini
örtmek için kullanmaktadırlar. Yukarıda geometri,
mantık, fizik, bilgisayarlarda diferansiyel
denklemlerin sayısal çözümlenmeleri gibi belirgin
sanılan konuların belirsizlik yöntemlerine teslim
olmaları karşısında bunların hala direniyor olmaları
güncel bilimsel ilerlemeleri ne kadar takip
etmedikleri veya geride kalmış düşüncelerden
kendilerini bir türlü soyutlayamadıkları anlamı
çıkmaktadır. En azından şunu bilmelerinde yarar
vardır ki belirli matematik yaklaşım ve çözümler
belirsizlik ilkeleri ile en genel anlamda
çözülebilir ve bu çözümlerin aritmetik veya
ağırlıklı ortalamaları belirgin yaklaşımların
verdikleri sonucu verirler.
Belirsiz matematik yöntemlerden istatistik,
ihtimal, stokastik ve kaotik gibi yaklaşımlar
önümüzdeki yıllarda bilimin bütün dallarında daha
yaygınlaşarak kullanılır duruma gelecektir. Bunun
özet olarak nedenlerini şöylece sıralayabilire.
a) Belirgin (klasik, deterministik) matematik
yöntemler ancak bir kalıp şeklinde bazı kabullerin
yapılması sonucunda olayların incelenmesinde
kullanılabilir. Bu kabuller bir basitleştirme ile
idealleştirme yapmayı gerektirir ki bunun için özel
olarak incelenerek olayı yakından bilmek gerekir
veya insan aklına ilk
uyan en basit durumlar göz önüne alınır Mesela
matematikte, lineerlik yani doğrusal olma çokça
kullanılan bir kabuldür çünkü bu sayede
süperpozisyon yani toplama ve oran-tılılık kuralları
yani çarpma ve bölme kullanılabilir.
b) Elde verilerin bulunduğu yerbilimleri, tıbbiye,
biyoloji, laboratuvar deneyleri, atmosfer
bilimleri, sosyal bilimler, insan bilimleri, gibi
konularda verilerin işlenerek sonuca varıl-ması
belirsizlik yöntemlerinden istatistiğin çok yaygın
bir biçimde kullanılmasını ve buralardan gerekli
bilimsel çıkarımların yapılması mümkündür. Klasik
matematik yöntemlerin kullanılması sonucunda elde
edilmiş olan model denklemlerin geçerliliğinin
irdelen-mesinde veriler gerekli olur.
c) Belirsizlik yöntemlerinin kullanılması ile
bilinmeyen olayların bazı özelliklerinin ölçülmesi
sonucunda bu ölçümlerin zaman veya konum eksenleri
boyunca gidişlerinin incelenmesi ile bazı temel
fiziksel parametreler ortaya çıkarılabilir.
d) Gelecekteki olaylann öngörülmelerinde gözönünde
tutulacak risklerin ve hata paylarının ileriye
somut olarak sürülmesi ancak belirsizlik yöntemleri
ile olur. Çünkü belirgin klasik yöntemler sadece bir
nokta tahmini verirler halbuki belirsizlik
yaklaşımları ile bu noktayı da içinde bulunduran
aralık tahminleri yapılır.
e) Belirsizlik yöntemlerine alışkın araştırıcılar
bazı önermelere veya matematik işlemlere göre
klasik yaklaşımların verdiği sonuçlan
genelleştirerek elde edilebilirler.
0 Belirsizlik yöntemlerinde olayın ortaya
çıkmasında gözlemlenebilecek sapmalar ve anormal
haller hesaplanarak gerekli risk seviyeleri
bulunabilir. Klasik yöntemlerle bunu yapmak mümkün
değildir.
|