Merkez Bankası ve
Para Politikası
1- Parasal Gelişmeler ve Merkez Bankası
1980'li yıllarda finansal piyasalardaki ve para
politikasındaki gelişmeler merkez bankalarının para
politikalarının uygulamasındaki rolünün yanı sıra
bankacılık sektörünün yapısına ve işleyişine yönelik
rolünün de hızla değişmesine yol açmıştır.
Ülkemizde de 1980'lerin başında başlayan dışa
açılma ve liberalizasyon politikalarıyla birlikte
finans sektöründe yaşanan köklü değişiklikler,
serbest piyasa ekonomisine geçiş ve ekonomiyi dışa
açık, rekabetçi bir hale getirme yolunda büyük
katkıda bulunmuştur. Ekonomideki bu gelişmeler,
finans sektörünün de yapısal değişiklik geçirmesine,
mali liberalizasyon ve dışa açılma sayesinde
kendini yenilemesine yol açmıştır. 1980'lerin
başında Sermaye Piyasası Kanunu'nun çıkarılması ve
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın
kurulmasından sonra, 1980'lerin ikinci yarısında
Bankalararası Para Piyasası'nın (TL İnterbankı)
kurulması, Açık Piyasa İşlemleri'nin başlaması,
Döviz İnterbankı ve Altın Piyasaları'nın kurulması
gibi kurumsal reformlar gerçekleştirilmiştir.
Ekonominin genelinde ve finans piyasasındaki bu
yapısal değişikliklere paralel olarak kambiyo
mevzuatında da liberalizasyona gidilmiş ve Türk
Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar
ile bu konuda düzenlemeler yapılmıştır. Kambiyo
rejiminde 32 Sayılı Karar sonucu ortaya çıkan
liberalleşme, bankaların yabancı para işlemlerinin
artmasına neden olmuştur.
Bu
çerçevede, yeni finansal kurumların ve araçların
ortaya çıkması ve 1980'lerin sonu ile 1990'ların
b;ışında kamu kesimi açıklarının artmasının sonucu
olarak Hazine'nin iç ve dış
borçlanmayı artırmasının da etkisiyle faiz
hadlerinin kontrolü zorlaşmış ve bankacılık
sektörü bazı sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Özellikle finansal ve teknik yenilikler, ATM'ler,
bankamatik kartları, kredi kartları, değişik hesap
türleri ve yatırım araçlarının artmasının yanı
sıra, 1989 yılında kambiyo rejiminde
liberalizasyona gidilmesiyle birlikte, bol miktarda
yabancı paranın dolaşıma girmesi de para talebinde
ani dalgalanmalara yol açmış, bu da faiz hadlerinin
kontrolünü zorlaştırmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın para
politikası uygulamasını zorlaştıran bir diğer husus
ise kamu açıklarıdır. Türkiye'de kamu gelirlerini
artıracak köklü bir vergi reformu ve mali disiplini
sağlayacak yapısal önlemler hayata geçirilemediği
için, oluşan açıklar ya borçlanma ya da para basma
yoluyla finanse edilmektedir. Dolayısıyla bu
politikalar, faiz ve kurlar üzerinde baskı
oluşturmakta ve enflasyonist beklentilerin ve
enflasyonun yükselmesine yol açmaktadır.
2- Merkez Bankası'nın Rolü, Görev ve Yetkileri
Bir ekonomide para politikasının temel amacı fiyat
istikrarının sağlanması ve sürdürülmesidir. Para
politikasının uygulayıcıları olan merkez
bankalarının amacı da fiyat istikrarını sağlamaktır.
Bu çerçevede, merkez bankaları fiyat istikrarını
sağlayacak politikalar benimserler ve bunların
işleyişini kontrol ederler. Ancak merkez
bankalarının para politikasını uygularken sağlıklı
bir finansal sisteme ihtiyaçları vardır. Finansal
sistemde son yirmi yıl içindeki gelişmeler sistemin
genişlemesine yol açmış ve sistem sadece
bankalardan ibaret olmaktan çıkmıştır. Finansal
piyasalarda ve araçlardaki gelişmeler, dikkate
alındığında, finans sisteminin sağlıklı işlemesini
sağlamak giderek zorlaşmaktadır. Parasal istikrarın
sağlanması için, uygulanan politikaların etkisini
gösterebileceği kanalları (etki mekanizmalarını)
sağlayan finansal sistemin sağlıklı işlemesi
gerekmektedir.
Türkiye'de finansal sistem içinde ağırlıklı bir
yere sahip olan bankaların durumu bu açıdan önem
taşımaktadır. Asli fonksiyonu, ekonomideki tasarruf
sahiplerinin tasarruflarını değerlendirerek, kaynak
ihtiyacı olan yatırımcılara sunulmasını sağlamak
olan bankacılık sektörü, Türkiye' de bu
fonksiyonunu yerine getiremez hale gelmiştir. Bunun
en önemli nedeni ise, kamunun aşırı kaynak
talebidir. Dolayısıyla, bankalar, uygulanan sıcak
para politikasının, yani düşük kur yüksek faiz
politikasının bir sonucu olarak, yurt dışından
döviz borçlanarak Türkiye' de bozdurmaya ve
karşılığı TL ile de yüksek getirili kamu kağıtları
almaya başlamışlardır. Bu durum, bankaların rolünü
değiştirmenin yanı sıra, finans sisteminin yapısını
da bozmakta ve özel kesimin kaynak imkanlarını
sınırlamaktadır.
Bu
bağlamda, merkez bankalarının rolü sadece parasal
istikrarın sağlanması değil, aynı zamanda ve daha
önemlisi, finansal istikrarın sağlanmasını da içine
almaktadır. Merkez bankalarının, bankacılık
sistemine ve para piyasasına son borç verme kaynağı
(lender of last resort) ve hükümetin bankası ve
borçlarının idarecisi olması, önemlerini
artırmaktadır. Ayrıca, merkez bankalarının yeni
gelişmelere ayak uydurabilmek için piyasalarla ve
finansal kuruluşlarla iç içe olmaları ve gerekli
kurumsal, yapısal düzenlemeleri yaparak, yeni
araçların para politikası Üzerindeki etkilerini
inceleyerek, gerekli önlemleri almaları
gerekmektedir.
Türkiye'de parasal yetki kurumu olan Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) rolünü de TCMB
Kanunu'na bakarak daha ayrıntılı açıklayabiliriz.
11
Haziran 1930 tarih ve 1715 Sayılı Kanun ile bir
anonim şirket statüsünde kurulan TCMB'nin
hisselerinin bir kısmı maaşlarından taksitle
kesilmek üzere devlet memurlarına satılmış ve
Hazine'nin payı %15 ile (2.250.000 TL)
sınırlandırılmıştır. Ayrıca hisselerin halka ve
vatandaşa satışına büyük önem verilmiş ve hisselerin
büyük bir bölümünün kamunun eline geçmesi
istenmemiştir. Ancak, 1715 Sayılı Kanunu yürürlükten
kaldıran, 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 Sayılı TCMB
Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle, Hazine'nin hissesi
%51'e çıkarılmış, bu durum, bankanın hukuki yapısı
ve hükümetle ilişkilerini önemli ölçüde
değiştirmiştir. 1980'li yıllarda ekonomideki
değişikliklere paralel olarak TCMB Kanunu'nda da 6
Aralık 1984 tarih ve 3098 Sayılı ve 28 Mayıs 1986
tarih, 3291 Sayılı Kanunlar ile değişiklikler
yapılmıştır. 24 Haziran 1988 tarihli Kararname ile
de TCMB sermayesi 25 milyondan 25 milyar TL'ye
çıkarılmıştır.
TCMB'nin temel görev ve yetkileri Kanun'da açıkça
belirtilmektedir. Temel görevler 1211 Sayıl Kanun'un
4. Maddesinde şöyle sıralanmıştır:
1. Para ve kredi politikasını, kalkınma programlarını
göz önünde bulundurarak, ekonominin gereklerine
göre ve fiyat istikrarını sağlayacak tarzda
yürütmek,
2. Hükümetle müştereken, milli paranın iç ve dış
değerini korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak,
3. Milli paranın hacim ve tedavülünü, bu
kanun gereğince düzenlemek,
4. Bankalara kredi verme işlerini, bu konuda
belirtilen esas ve sınırlar içinde yürütmek
5. Para arzını ve ekonominin likidite sini
düzenlemek amacıyla açık piyasa işlemleri yapmak,
6. Kanuni karşılık ve disponibilite oranlarında
gerekli gördüğü değişiklik tekliflerini TBMM'nin
onayına sunmak,
7. Öngörülen kanuni karşılık ve disponibilite
oranlarını zamanında gerçekleştirmeyen bankalara,
gerçekleştiremedikleri kısımlar üzerinden cezai
faiz uygulamak,
8. Mevduat vade ve türleri ile mevduatta vade
sürelerini ve bunların yürürlük zamanlarını tayin
etmek,
9. Milli para, altın ve yabancı paralar arasındaki
pariteyi hükümetçe belirlenecek esaslar dairesinde
tayin etmek,
10.İlgili mevzuat ve hükümetçe alınacak kararlar
çerçevesinde altın ve döviz rezervlerini, ülke
ekonomik menfaatlerine uygun şekilde yönetmek,
11. Hükümetçe alınacak kararlar çerçevesinde,
borsada döviz ve kıymetli madenler Üzerinde işlem
yapmak,
12. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nu idare ve
temsil etmektir.
Banka ilgili kanun hükümlerine göre, hükümetin mali
ve ekonomik müşavirlik, mali ajanlık ve haznedarlık
görevlerini de ifa etmektedir.
TCMB, Kanun'un kendisine tanıdığı yetkiler ve
yüklediği görevler çerçevesinde, ülkemizin para
politikasını idare etmekte ve ekonominin sağlıklı
işletilmesine katkıda bulunmaya çalışmaktadır.
Ancak, ülke ekonomisindeki ve finansal
piyasalardaki gelişmeler TCMB'nin görevlerini yerine
getirmesini zorlaştırmaktadır .
3- TCMB'nin Bağımsızlığı
Finansal ve teknolojik
yeniliklerin etkisiyle giderek karmaşık hale gelen
para politikalarının uygulanması ülkemizde de
zorlaşmıştır. Özellikle, aşırı kamu açıklarını
kapatmak için gerekli olan iç ve dış borçlanmanın
faiz hadleri ve döviz kurları üzerindeki baskısı ve
1994 yılı başlarında yaşanan kriz sonucu bazı
bankaların zor duruma düşmesi, para politikalarını
uygulamada ve bankacılık sektörünün sağlıklı bir
şekilde işlemesinde Merkez Bankası'nın rolünü ve
önemini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu
bağlamda, merkez bankalarının bağımsız veya özerk
olmaları daha da önem kazanmaktadır. Çünkü,
ekonomik problemleri çözerek rekabetçi ve dışa açık
bir piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmaya ve
dolayısıyla ekonomik gelişmeyi sağlamaya yönelik
bir programın en önemli unsurları; fiyat istikrarı,
güvenilir bir para politikası (maliye politikasınca
desteklenmeli) ve para politikasının etkin bir
şekilde yürütülebilmesi için özerk ve bağımsız bir
merkez bankasıdır.
1994 yılı başlarında yaşanan kriz öncesinde TCMB ve
Hazine, daha doğrusu Hükümet arasındaki uyumsuzluk,
ülkemizde de merkez bankası bağımsızlığı ile ilgili
tartışmaları gündeme getirmiştir. Kriz sonrasında
alınan 5 Nisan kararları sonrasında TCMB'nin
bağımsızlığı ile ilgili önemli bir düzenleme
yapılmıştır. 25 Nisan 1995 tarih ve 3985 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Hazine'nin
kullanabileceği kısa vadeli avans miktarı
sınırlandırılmıştır. Bu çerçevede, daha önce bütçe
ödeneklerinin %15'i olan Hazine'ye verilen kısa
vadeli avans miktarının 1995 Yılı'nda, bütçede
öngörülen ödenek artışının %12'sine, 1996'da
%10'una, 1997'de o/06'sına ve 1998'de ise %3'e
düşürülerek daha sonraki yıllarda bu oranda devam
ettirilmesi öngörülmüştür. Bu yasal düzenleme, para
politikasının uygulanmasını zorlaştıran kamu
açıklarının disiplin altına alınmasına katkıda
bulunabilir. Ancak borçlanma imkanları
kısıtlanmadığı sürece tek başına yeterli olamaz.
Çünkü, açıklar devam ettiği sürece parasal finansman
kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, kısa vadeli avans
limiti dolmuş olsa da başka yollarla, örneğin,
hazine bonusu veya devlet tahvillerinin değişik
formüllerle Merkez Bankası ve kamu bankalarına
satılması yolu ile dolaylı parasal finansman
sağlama yoluna gidilmesi söz konusu olabilir.
Kısacası, asıl sorun yapısal sorundur ve köklü
çözümler gerektirmektedir.
Bu
bağlamda, 1980'lerin ikinci yarısında ve 1990'larda
artan kamu açıklarının azaltılması için gerekli
önlemler henüz alınmamış olmakla birlikte,
ülkemizde, ekonomik ve finansal gelişmelere paralel
olarak, daha önceki yıllarda TCMB'nin asli
fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlayacak ve
konumunu güçlendirecek önlemlerin alındığını
belirtmek gerekmektedir. Bu önlemler arasında; 1989
Yılı'nda Hazine TCMB arasında avans artışının %22
ile sınırlandırılması yolundaki centilmenlik
anlaşması; 1989 Yılı'ndan itibaren TCMB'nin
yatırımlarının teşviki amacıyla reeskont kredisi
vermeyi durdurması ve bu görevin Devlet Sanayi ve
İşçi Yatırım Bankası'nın (DESİYAB) yeniden
yapılandırılması ile kurulan Türkiye Kalkınma
Bankası'na devredilmesi; bu bağlamda, ihracat
kredilerinin de Eximbank'ın kurulması ile birlikte
bu bankaya devredilmesi sayılabilir. Bu gelişmeler
TCMB'nin asli fonksiyonlarını yerine getirebilmesi
için önemli olan ve yasal anlamda olmasa da ekonomik
anlamda bağımsızlığı güçlendirici adımlardır.
4- Para Politikası Uygulamaları
Merkez Bankası, para ve maliye politikalarının
uygulanmasında Hazine ile işbirliği içindedir. Bir
yandan piyasalarda istikrarı korumak için kur ve
faiz politikalarını yönlendirirken, öte yandan
Hazine'nin borçlanma ihtiyacını ve nakit durumunu
da göze almaktadır.
Normal şartlarda, döviz kurları ve faizler piyasa
şartlarına göre oluşmaktadır. Ancak, Merkez
Bankası'nın görevi piyasalarda istikrarın
sağlanması ve sürdürülmesi olduğundan zaman zaman
müdahalelerde bulunulmaktadır.
Kur politikasının uygulanmasında Merkez Bankası,
Döviz-Efektif piyasalarında işlem yapmanın yanısıra
bankalar ve yetkili müesseselere yönelik olarak,
günlük döviz devir oranlarını da bir sinyal
mekanizması olarak kullanmaktadır. Günlük gösterge
kurları ise en çok işlem yapan 10 bankanın
kurlarının ortalaması olarak hesaplanmaktadır.
Merkez Bankası, açık piyasa işlemleri, bankalararası
TL piyasası, repo ve ters repo işlemleri aracılığı
ile piyasaların likidite durumunu ayarlamakta ve
faizlerin istikrarlı olmasını sağlamaktadır. Merkez
Bankası ayrıca ekonominin işleyişinde çok önemli
yeri olan finans sektörünün sağlıklı işlemi için son
para kaynağı (Lender of last resort) görevi
yapmakta ve zor durumdaki bankalara kaynak
kullandırabilmektedir.
Kısacası, Merkez Bankası 1980'lerde dünyada ve
ülkemizdeki gelişmelere paralel olarak ortaya çıkan
yeni finansal araçları da kullanarak, para
politikasını maliye politikası ile koordinasyon
içinde uygulamaktadır. Döviz kurları ve faiz
oranlarının piyasa şartlarında belirlenmesi ilke
olmakla birlikte, Merkez Bankası piyasalarda
istikrarın sağlanması için bazen müdahalelerde
bulunmakta ve bu konularda Hazine ile işbirliği
yapmaktadır.
5- Sonuç
Sonuç olarak, finansal piyasalarda ve dolayısıyla
para politikalarındaki gelişmelerin, Merkez
Bankaları'nın para politikası uygulamalarını
zorlaştırdığını ve rollerin değiştiğini, bu
gelişmenin 1980'li yıllarda hem genel olarak
ekonomisinde hem de finansal kesimde önemli yapısal
değişiklikler yaşanan Ülkemiz için de geçerli
olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla hem politika
uygulayıcılarının hem de akademisyenlerin bu
konuların Üzerinde durmalarının ve çalışmalarını
buna göre yönlendirmelerinin etkin bir para
politikası uygulanmasına yardımcı olacağı
kanaatindeyim.
Kaynak: Rıza Ayhan
|