Metropol Olgusu ve Yönetimi Üzerine Düşünceler
Gökhan Aydıner
Giriş
Gelişen ve değişen şartlara uyum sağlanması için
İdarenin yeniden yapılanması gerek akademik,
gerekse politik mahfillerde güncelliğini
korumaktadır.
Her vesile ile "Yerinden Yönetim" ilkesi dile
getirilerek idarenin daha verimli ve etkili
çalışmasının tek şartı gibi gösterilmektedir.
Türk İdare sisteminin bütünü ele alındığında "Yetki
Genişliği" ve "Yerinden Yönetim" ilkelerinin,
demokratikleşme anlayışında, ulaşım ve haberleşme
teknolojisinde ulaşılan noktalar dikkate alınarak
gerçek anlamda hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Bu
bağlamda Yerinden Yönetim ilkesinin, Mahalli
İdarelerin yetki, araç, gereç, personel ve mali
bakımdan donatılarak, mahalli ve medeni ihtiyaçları
kendi organları vasıtasıyla kararlaştırma ve
icraatta bulunma anlamına geldiğini; "Yetki
Genişliği" ilkesinin de, daha çok katma bütçeli
idareler eliyle uygulama bulan hizmette
merkeziyetçiliği önleyerek, il sisteminin
kuvvetlendirilmesini ifade ettiğini söyleyebiliriz.
Bu her iki ilke de idarenin yeniden yapılanmasında
vazgeçilmez prensiplerdir. Ancak konumuz bu olmadığı
için ayrıntılanna girmiyoruz.
Bizim esas konumuz şehirleşme ve bazı yerlerde
metropolleşme olgusuna dikkati çekerek, metropol
adayı yerleri tesbit ile bunların yönetiminin nasıl
olması gerektiği yolunda fikir yürütmektir.
Rurı.ın için önce incelemek gerekir.
Şehirleşme
Bir ülkenin üretim cinsi ve biçimi nüfusun
dağılımını doğrudan etkileyen ana faktördür.
16. asra kadar tarım, milli geliri oluşturan tek
üretim biçimidir. Bu nedenle nüfusun büyük bölümü
kırsal kesimde yaşamakta ve şehirleşme en alt
düzeydeydi.
15. ve 16. asırda Amerika'nın keşfi, yeni deniz
yollarının ortaya çıkışı ile deniz ticareti
gelişmiş, buna paralel olarak da kervan yollarının
dışında, tabii liman olan yerlerde liman kentleri
olmuşsa da, bunlar o kadar önemli boyutlarda
değildir.
Şehirleşmede esas gelişme, teknolojik buluşlar
sonucu sanayileşmenin başlamasıyla olmuştur. Diğer
bir deyişle milli hasıla içinde sınai üretimin ve
ticaretin payının artmasıyla ticaret yollan
üzerindeki merkezlerde, limanlarda ve sınai
üretimin yoğunlaştığı yerlerde şehirler oluşmuş ve
buralara kırsal kesimden nüfus akımı başlamıştır. Bu
dönemde sanayi tesislerinin hammaddeye veya
limanlara yakın yerde kurulması; ayrıca tek enerji
kaynağı olan kömür havzalarının da işletmeye
açılması şehirleşme olgusunu bu yerlerde
hızlandırmıştır.
Özellikle Avrupa ülkelerinde buhar gücünün makina
ve ulaşımda kullanılmasıyla 18. asırda başlayan ve
sanayileşme devrimi olarak adlandırılan gelişme,
milli gelirin yapısını ve nüfusun dağılımını
kentleşme yönünde etkilemiştir.
Başka bir deyişle milli gelir arttıkça ve milli
gelir içinde sanayi ve ticaretin payı büyüdükçe
kentleşme hızlanmıştır.
Ülkemizde de sanayileşme ve kalkınma çabalarına
paralel olarak şehirlerin kurulup, büyüdüğü
görülmektedir. Örneğin Karabük, Demir Çelik
Fabrikasının kuruluşu ile varolan bir şehirdir
Ekonomisi, tarım, sanayi ve hizmet sektörleri
açısından Demir-Çelik Fabrikasının dışında dayanağa
sahip olmadığı için büyüme ve gelişmesi demir-çelik
tesislerine endekslidir.
Çarpıcı diğer bir örnek Gümüşhane'dir. Gümüş
madenlerinin işletildiği yıllarda 100.000'ni aşkın
şehir nüfusu, madenlerin tükenip kapanmasıyla
küçülmüş ve 1990 yılı sayımına göre 26.014 kişiye
gerilemiştir.
Ülkemize bu açıdan baktığımızda ilk sayımın
yapıldığı 1927 yılından 1950 yılına kadar
şehirleşmenin % 24.2'den,% 25'e doğru çok yavaş
seyrettiğini görüyoruz. Yani bu dönem içinde nüfusun
1/4'nün şehirlerde, geri kalan 3/4'nün kırsal
kesimde ikamet ettiğini söyleyebiliriz. 1950'den
1980'e kadar her beş senede bir şehirleşme oranının
% 2-3 artarak % 43.9'a ulaştığı görülmektedir.
Türkiye'nin sanayileşme çabalarının yoğunluk
kazandığı bu dönemde şehirleşmenin istikrarlı bir
yükselişi vardır.
1980-85-90 yılları sayım sonuçları şehirleşme
oranının çarpıcı bir şekilde bu dönemde
hızlandığını göstermektedir.
1980'de % 43.9 olan şehirlerde yaşayan nüfus 1985'de
% 53, 1990'da. % 59.1 oranına fırlamıştır.
Bu yıllar ithalatın 7.9 milyon dolardan 22.3 milyon
dolara, ihracaatın 2.9 milyon dolardan 13 milyon
dolara yükseldiği, yani iç ve dış ticaret hacminin
arttığı; doğal olarak mal ve hizmet üretiminin de
artış gösterdiği yıllar- dır. (Bak : Türkiye
İstatistik Yıllığı 1990 s.
392).
Yine ihracatta sanayi mallan payının
toplam ihracatta % 80'i aştığı görülmektedir.
Keza gayri safi milli hasıla, 1987 yılı sabit
fiyatlarıyla 1980 yılında 50.678.684.6 milyon TL.
iken, 1990'da 86.200.381,8 milyon TL. olmuştur.
Artan milli gelir içinde tarım sektörünün payı
1983'de % 21 iken 1990'da % l6.6'ya gerilemiş,
sanayi sektörünün payı 1983'de % 24.6 iken, 1990'da
% 26.9'a yükselmiş, hizmet sektörünün payı da aynı
yıllar içinde 2 puan artış göstererek % 54.4'den %
56.5'e ulaşmıştır. (Bak. a.e.g. sf. 496 v.d.)
Görülüyorki şehirleşme ile sanayileşme, ticaret
hacmi, gayri safi milli hasıla arasında doğru
orantılı bir ilişki vardır.
Şehirleşme sosyal yaşamı ve ihtiyaçları değiştiren,
sorunları çoğaltıp karmaşık hale getiren bir
olgudur.
Bu nedenle idarenin karar verme ve uygulamada
süratli, isabetli, etkili ve verimli olabilecek
tarzda "Yetki Genişliği" ve "Yerinden Yönetim"
ilkeleri doğrultusunda yapısını yeni-. lemek
durumunda olduğu kuşkusuzdr.
Ancak şehirleşme olgusunun bazı yerlerde
metropolleşmeye gittiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Özellikle 1980'den sonra İstanbul, Ankara gibi
yerler daha da büyümüş; buralara ilaveten İzmir,
Koceli, Adana, Mersin, Antalya gibi şehirler
çevrelerine taşarak metropolleşmeye başlamıştır.
Buraların yönetiminin klasik merkezi ve mahalli
idarelerle sağlanması mümkün değildir. Nasıl bir
yeni yapılanma gerekir? Buna girmeden önce
metropolleşme olgusunu inceleyelim.
Metropolleşme
Şehirleşmede, sanayileşme, ticaret hacmi ve gayri
safi milli hasıla artışının ana unsur olduğunu
ortaya koymaya çalıştık.
Gayri safi milli hasıla içinde hizmet sektörünün
oranının artışı ise bazı şehirlerin met-ropolleşmesi
sonucunu doğurmaktadır. Yazının bu kısmında bunu
açıklamaya çalışacağız.
20. asra doğru "Ticaret" kavramı yeni boyutlar ve
unsurlar kazanmıştır.
Önceleri sadece malların nakli, kısa süreli
depolanması ve satılması anlamına gelen ticaret;
antrepoculuk, banka ve sigorta sistemleri, turizm,
konaklama, dağıtım hizmetleri, danışmanlık,
haberleşme gibi unsurları da içererek "Hizmet
Sektörü" haline dönüşmüştür.
Hizmet sektörü zirai ve sınai üretimin artmasında
lokomotif görevi yapmış; mekani-zasyon ve ileri
teknoloji, üretim artışına mukabil, özellikle
tarımda daha az insan gücü kullanılmasına olanak
sağlamıştır.
Gelişmiş ülkelere baktığımızda gayri safı milli
hasıla içinde hizmet sektörünün payının % 85'lere
ulaştığını, kırsal kesimde yaşayan nüfusun % 10
hatta 5'lere gerilediği görülmektedir.
Özetlersek 20. asrın ikinci yarısından sonra,
ekonomik faaliyetlerde Devleti esas alan sistemler
iflas etmiş, ulaşım, haberleşme ve teknolojideki
hızlı gelişme ile bilgi ve enformasyon çağına
girilmiş; hür teşebbüs ön plana çıkarken ekonomi ve
ticarette globalleşme devri başlamıştır.
Bu gelişme, sanayileşme ile başlayan şehirleşme
olgusuna hizmet sektörünün gelişme gücünü de
katarak metropolleşmeyi adeta yaygınlaştırmıştır.
Bir cümle ile ifade edersek; gelişmişliğin
ölçütlerinden biri GSMH içinde hizmet sektörünün
payıntn % 85'lere ulaşması; buna bağlı olarak
şehirleşmenin % 90'ları aşması ve büyük
metropollerin oluşmasıdır.
Metropollerin Oluştuğu Yerler
İlk şehirler, büyük maden havzalarının ve
işletmelerinin olduğu yerler ile savunma imkanı olan
liman ve yol güzergahlarında kurulmuştur.
Büyük metropoller ise yukarıda da belirttiğimiz
gibi tarım ve sınai üretimin artmasına rağmen,
hizmet sektörünün oran olarak GSMH içinde % 80'lerin
üzerine çıkan büyüme gösterdiği zengin ülkelerde
oluşmuştur.
Metropollerin oluştukları yerlerde ise, şu
özellikler göze çarpmaktadır.
1- Demir, kara ve hava yollarının denize ulaştığı
noktalarda, diğer bir ifadeyle yolların buluştuğu
liman kentlerinde metropoller oluşmaktadır.
2- Metropolleşmenin olduğu yerlerde iklim şartları
mutedildir.
3- Limanın gerisinde coğrafi ve topoğ-rafık
bakımdan geniş ve uygun bir toprak varlığı
mevcuttur. (Hinterland genişliği)
4- Genel olarak zirai potansiyel ve verimlilik
yüksektir.
5- Her cinste ve eğitim seviyesinde iş gücünü hazır
bulmak mümkündür.
6- Buralarda yaşayan nüfusun genel karakteri
kozmopolit, canlı ye müteşebbis özellik
göstermesidir. Halkın bu karakteri, metropolleşme
oluşmadan çok öncelere dayanır.
7- Metropollerin oluştuğu yerler tarihi itibariyle
eski yerleşim yerlerini de içerebilir. Medeniyetler
üstü üstüne binmiş ve yaşanmıştır. (Tabiatıyla
Amerika kıtasındaki metropollerin tarihini kıtanın
keşif tarihi ile kıyaslamak gerekir).
8- Müteşebbislerin çoğu hizmet sektörü alanında
faaliyet gösterirken, tüm ülke ve dünya ile
haberleşme imkanlarına sahiptirler.
Metropol Oluşumunun Tahmininde Ülkemiz
Kalkınan bir ülke olarak Türkiye'de şehirleşme
nasıl kaçınılmaz bir olgu ise, bazı yörelerin
metropolleşmesi de o derece kaçınılmazdır. Yukarıda
ortaya koyduğumuz ölçütlerle nerelerde
metropollerin oluşacağını önceden görmek mümkündür.
Zaten bugünden bu yerler kendini belli etmiştir.
İstanbul, ticari hayatı, daha geniş ifadeyle hizmet
sektörünün yoğunluğu nedeniyle metropolleşme aşama
smdan megapolleşmeye doğru yol almaktadır, Liman
kenti olmamasına rağmen, Ankara baş kent oluşunun
özelliği ile büyümesini devam
ettirmektedir. Kocaeli, İzmir, Adana, Mersin ülke
ortalamasının üç katına varan nüfus artışına
sahiptir. Bu büyüme yavaşlamamakta, ivme kazanarak
devam etmektedir. Tabiiki bu büyüme, sorunları da
beraberinde getirmektedir.
Metropolleşme Sonucu Ortaya Çıkan Sorunlar
Metropollerin genel sorunları yanında kendilerine
has sorunları da olmaktadır. Bunları şöyle
sıralayabiliriz :
1- Elektrik, telefon, su, kanalizasyon gibi alt
yapı hizmetleri süratle yetersiz kalmaktadır.
2- Eğitim, spor ve sağlık kurumları diğer idari,
sosyal ve kültürel kurum ihtiyaçlarının yanında,
daha belirgin bir yetersizlik göstermektedir.
3- Asayiş, trafik, otopark, kitle ulaşım sorunları
çeşitlenmekte ve büyük boyut kazanmaktadır.
4- İmara aykırı yapılaşma ve gecekondulaşma,
şehrin geleceğini de olumsuz yönde ipotek altına
alacak şekilde artmaktadır.
5- Arazi dokusu hızla bozulmakta, bahçe ve yeşil
alanlar betönlaşmaktadır.
6- Belediye sınırları, hatta mülki sınırlar kağıt
üzerinde kalmakta; metropol oluşumu içinde kalan
idareler arası koordinasyon bozukluğu hizmet
verimini düşürmekte; bazan hizmetler sahipsiz
kalmaktadır.
Sorunların ilk beşi, boyutları değişik olarak her
büyüyen şehirde vardır. Ancak altıncısı
metropollere has sorundur ve diyebiliriz ki
sorunların da anasıdır.
İlk beş sorunun çözümü için idarenin yeniden
yapılanmasında "Yetki Genişliği" ve "Yerinden
Yönetim" ilkeleri yeterli olabilir. Ama altıncı
sorunun çözümü için mutlaka "Metropol İdaresi
Hakkında Kanun" adını ve-rebileceğimiz-, yeni bir
düzenlemeye geçilmesi gerekmektedir.
Bunu somuta indirerek açıklayabiliriz :
İstanbul büyüme hızıyla dünyada sayılı
metropollerden biridir. İlçelerin ve belediyelerin
sınırları adeta fark edilemez olmuştur, Bü-yükşehir
kuruluşu ile belediye hizmetlerinin koordinasyonu
sorununa çözüm bulunulmasına çalışılmıştır Ancak
merkezi idareye ait görevlerle mahalli idarelere
ait görevlerin yerine getirilmesinde uyum
sağlanamadığı gibi, her kesim kendi içinde de
yetersizliklere düşmektedir. Adeta hizmetler
kilitlenmektedir. Kanuna aykırı davranışlar
(Gecekondulaşmada olduğu gibi) emri vakiler
yaratmakta ve bu durum daha sonra yasalar
çıkarılarak kabullenil-mektedir. Sorunların çözümü
daha yüksek maliyetlere ulaşmaktadır.
Şayet metropollerin oluşacağı yerler, bu yazımızda
izaha çalışılan veriler gözlenerek önceden tesbit
edilirse, tedbirler daha önceden planlanıp
uygulamaya konularak, sorunlar en düşük maliyet ve
en az zararla çözümlenebilir.
Bu durum için Mersin-Adâna örneğini ele alalım.
Her ikisi de büyükşehir statüsündedir. Ama
metropolleşme bunlann dışına da taşarak devam
etmekte ve edecektir. 25 yıllık perspektifte olaya
baktığımızda Erdemli - Mersin - Tarsus - Adana -
Ceyhan ekseninde 15 milyon nüfus oluşacaktır. Daha
doğru bir ifadeyle Çukurova Metropolü vücut
bulacaktır.
Bu metropol 2 vilayeti, 40 dolayında belediyeyi ve
bazı köyleri içine alacaktır. Bugünden tedbir
alınmaz ise, İstanbul gibi kilitlenen sorunlar
yumağı meydana gelir.
Bu sebepledir ki; "Metropol Yönetimi Kanunu"
çıkarılarak, metropollerde veya metropolleşme
istidatı tesbit edilen yerlerde yeni bir idare tarzı
benimsenmelidir.
Metropol Yönetimi Kanunu ile Metropol İdaresinin
Görev Esasları Ne Olmalıdır
1- Öncelikle "Metropol Meclisi" adıyla karar organı
teşekkül ettirilmelidir. Metropol
Meclisi ilgili Valiliklerden, 11 Genel Meclisinden,
Belediyelerden, Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret
Odalarından, Esnaf Odalarından, Ziraat Odalarından,
Barodan, Mühendisler, Tabibler Odası gibi
kuruluşlardan, belirlenecek kriterlere göre
seçilecek temsilcilerden oluşabilir.
2- Kanun, Meclisin görevlerini, tasdike tabi ve
tabı olmayan kararlarının neler olduğunu, vesayet
makamlannı belirlemelidir.
3- Kanun Metropol Yönetim Kurulunun oluşum tarzını
ve görevlerini saptamalıdır. Yönetim Kurulunun
Belediye Encümenlerine benzer tarzda kanunla
belirlenmiş üyeler ile, Metropol Meclisince seçilmiş
üyelerden oluşmasının daha iyi olacağı, kişisel
kanaatimizdir.
4- Metropol İdaresinin başkanı Vali olmalıdır.
Çukurova Metropolü örneğinde olduğu gibi birden çok
ili ilgilendiriyorsa, dönüşümlü veya en büyük İl
Valisini görevli kılan bir sistem öngörülebilir.
5- Metropol bütçesi, ilgili kuruluşların
bütçelerinden alacağı pay yanında bölgelerinde
toplanan vergilerinden, üretilen hizmetlerden
(Örneğin; liman, ulaşım, haberleşme, ruhsat gibi)
pay alacak ve bunların oranı veya miktarını kendi
organlarınca belirleyecek gelirlerle kuvvetli
tutulmalıdır.
6- Proje hazırlanması ve alt yapı yatırımları,
genel bütçeden desteklenmelidir.
7- Metropol İdaresi, arazi kullanımı, alt yapıların
oluşturulması için plan ve projeler hazırlayacak
veya hazırlatacak, bunların yapılmasını sağlayacak
yetki ve kadrolarla teçhiz edilmelidir.
8- Plan disiplininin sağlanması esastır. Metropol
İdaresi dahilindeki bütün kamu ve özel kuruluşların
plan kararlarına uymasını sağlayan, aksine
davranışları müeyyideye bağlayan yasal düzenleme,
Metropol Yönetimi Kanunu içinde yer almalıdır.
Belirlenecek usûller pratik olmalıdır.
9- Kendiliğinden oluşan metropolleş-mede, arazi
dokusunun tahrip ve israfı en zararlı sonuçtur. Bu
nedenle gelişme projeksiyonlarına bağlı olarak
nerelerin sanayi, tarım, yeşil alan, eğitim, sağlık
gibi hizmet alanlarına tahsis edileceğinin ve
nerelerin iskana açılacağının önceden tesbiti çok
önemlidir. Uydu Kentleri de içine alacak şekilde
"Arazi Kullanım Planlarının öncelikle yapılması
yanında, eski yapılaşmanın ıslahı da düşünülerek,
Metropol İdaresi görevli ve yetkili kılınmalıdır.
10- Planlama, projelendirme ve yapım safhalannın
hepsinde Metropol İdaresi kamu kuruluşlarını
görevlendirebilmeli, araç-gereç ve personelini
istihdam edebilmelidir. Bu kuruluşlar yıllık icra
programlarını öncelikle Metropol İdaresi kararlanna
göre planlayıp bütçelemelidir.
Son Söz
İdarenin yeniden yapılanmasında "Yetki Genişliği"
ve "Yerinden Yönetim" ilkeleri nin gerçek anlamda
hakim kılınması çok önemlidir. Ancak oluşan ve
oluşmakta olan metropol idareleri için mevcut
sistem, ne kadar düzeltilirse düzeltilsin yeterli
olmayacaktır.
Bu nedenle metropolleşen ve metropolleşme unsurları
taşıyan yerler için özel "Metropol Yönetimi Kanunu"
çıkarılmalıdır. Kanunun hazırlanmasında ve metropol
idaresinin kurulmasında göz önünde tutulmasını
gerekli gördüğümüz hususlar kendi deneyim, bilgi ve
görüşümüze dayalı tekliflerdir. Elbette çok daha
değişik görüş ve seçeneklerle geliştirilmelidir.
Ancak metropollerin oluşacağı yerlerin teshiline
yarayan verilere ilişkin açıkla-malann, bilimsel ve
gerçekçi olduğu kanısındayım.
Gerçek olduğuna inandığım diğer bir husus da,
metropol yönetimini oluşturmakta ne kadar
gecikirsek, bedelini toplum olarak o kadar pahalı
ödeyeçeğimizdir.
|