Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Türkiye’nin Milli İktisat
Konusundaki Faaliyetleri
Osmanlı İmparatorluğu'nda millî iktisat ve tasarruf konusundaki ilk
ciddi girişimlere İÜ. Selim döneminde başlandı.
III.
Selim tahta çıkağı zaman, İmparatorluk Rusya ve
Avusturya ile savaş halindeydi. Hazine çoktan beri
boşalmış bulunuyordu. Bu sebeple savaş sona
erdikten sonra bir bütün olarak ele aldığı reform
programında iktisadî alana büyük önem verdi ve bu
konuda lâyihalar hazırlattı. Bunların arasında en
önemlisi Tatarcıkzâde Abdullah Molla Efendi'nin
lâyihasıdır(1). Abdullah Molla Efendi
Avrupa Emtiasına İmparatorluğa verdiği zarardan
oldukça dert yandı. Bilhassa lâyihasının 3.
maddesinde bu hususu ifade ederek paranın dışa
akışına sebep olan üç israf noktasını şu şekilde
belitti:
1- "Batı'dan gelen elmas,
2- Rusya'dan gelen kürk ve diğer deri mamulleri,
3- Halep, Şam, Diyarbakır, Bursa ve diğer bazı vilayetlerimizde
rahatlıkla üretilmesine rağmen Hindistan'dan
getirilen şal, v.b tekstil ürünler".
III.
Selim'e rapor sunanlardan Defterdar Şerif Efendi
de genel olarak Tatarcıkzâde'nin değindiği konuları
vurguladı.
Bunun üzerine
III.
Selim, başta yurt dışına gönderilen hediyeler
olmak üzere lüks eşyanın imparatorluğa girişini
yasakladı. Yerli malına önem vermeye başladı.
III.
Selim'in bu tür bir uygulamayı yürürlüğe
koymaya başlamasından kısa bir süre sonra Avrupa
ülkeleri de benzer önlemler aldı. Çünkü bu dönemde
İngiltere tekstil sanayinde oldukça gelişmiş ve
başta Avrupa ülkeleri olmak üzere kendisine yeni
pazarlar aramaya başlamıştı. Bundan dolayı Fransa
1825' ten başlayarak bazı tekstil ürünlerinin
ülkesine girişini yasakladı. Fransa'yı Almanya
ve Avusturya-Macaristan
imparatorluğu takip etti. Hatta Avusturya-Macaristan
imparatorluğu 1833'de yürürlüğe koyduğu bir tarife
ile 1600 kalem mala ağır ithal vergisi koydu. 69
çeşit eşyanın da ülkeye girişini tamamen yasakladı.
Rusya'da aynı yolu takip ederek aynı tarihten
itibaren 300'ü aşkın malı, ithali yasak emtialar
arasına aldı. Avrupa ülkeleri bu tür önlemlerle
yerli sanayilerini korumaya çalışırken Osmanlı
Devletinde,
III.
Selim ve
II.
Mahmut'un bütün çabalarına rağmen
kapitülasyonlar, iç isyanlar, Yunanistan ve Mehmet
Ali Paşa olayları gibi sebeplerden dolayı yerli
malını koruma ve yerli sanayiyi kurma projelerinden
istenilen netice almamadL Sadece gümrük alanında %
3 lük durum muhafaza edilebildi. Bu fırsatı ganimet
bilen ingiltere gözlerini Osmanlı Devletfne çevirdi.
16 Ağustos 1838 tarihinde Osmanlı Devleti'ne
sağladığı ufak tefek siyasî destekler karşılığında
oldukça geniş ticari imtiyazlar kopardı. Bunu diğer
ülkelerin elde ettiği imtiyazlar izledi.
Tanınan ayrıcalıklardan sonra Osmanlı
İmparatorluğu'nda yerli müteşebbisi ve emtiayı
korumak oldukça zorlaştı. Mesela yeni oluşumu
eleştiren Namık Kemal "Bir tek fabrikamız yok, bir
anonim şirket büe kuracak durumda değiliz" derken.
Alman yazar Hagemeister, 1841 yılındaki Osmanlı
ekonomisinden bahsederken şöyle dedi: "Eski
zamanlarda Avrupa ülkeleri değerli kumaşları
Türkiye'den alırlardı. Şimdi ise Türk fabrikaları
yalnız yabana müşterilerini kaybetmekle kalmamış
kendi ülkelerinde, kendi mallarından daha ucuz ve
daha iyi olan mallarla rekabete girişmek zorunda
kalmışlardır. Bu durum fabrikaların büyük ölçüde
azalmasına yol açtı. Bunlar doğruydu. Çünkü Osmanlı
İmparatorluğu'nda 18. y.y. da başlayan batılılaşmaya
paralel olarak yabana mamullerin kullanılması elit
tabakada oldukça artmıştı. Bunun farkında olan
Batılılar Osmanlı pazarlarını ele geçirmek için
ürettiklerini, doğunun zevk ve zerafetine uygun,
fiyatlarının da Osmanlı topraklarında üretilenlerden
daha ucuz olmasına itina gösterdiler. Rekabete, daha
ziyade Osmanlı sanayinin temelini teşkil eden
tekstil sahası maruz kaldı. Sonuçta Batı'nın bu
politikası Osmanlı ekonomisini yarı sömürge durumuna
soktu. Bu durum
yerli sanayi birikimini
olumsuz yönde etkiledi. Yerli sanayiyi kurma
gayretleri de sonuç vermedi. Mesela 1830-1840
yılları arasında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın
teşebbüslerine bakılarak istanbul ve çevresinde
ayakkabı ve askeri malzeme fabrikaları açıldı.
Devlet fonlarına ve yönetimine dayanan bu
işletmeler ithalatın yarattığı rekabete
dayanamadığından kapandı. Ama yerli sanayici ve
üreticinin desteklenmesinden vazgeçilmedi.
1850li yılların başından itibaren esnafın durumunu iyileştirmek
gayesiyle yeni bazı tedbirler alındı. Bunlardan
bazılarını şu şekilde özetlemek mümkündür.
a) Tanzimat"ın ilanından itibaren sanayi sahasında
başarılabilenleri Avrupa ülkelerine göstermek ve bu
arada ihracatı arttıracak girişimlerde bulunmak için
uluslararası sergilere katılmak. İmparatorluk bu
amaçla UM 1851 Londra sergisi olmak üzere 1855 Paris
ve 1862 de ikinci Londra sergisine katildi.
Sanayileşmiş Avrupa Devletleri sergilere kendilerine
yeni pazarlar aramak için katılırken Osmanlı
İmparatorluğu sergilerde hammadde kaynaklan ve tarım
ürünleri bakımından büyük bir potansiyele sahip
olduğunu gösterdi
b) İmparatorluk içinde üretilen malların kalite, çeşit ve
fiyatlarım görmek, üreticinin sorunlarını tesbit
etmek, başarılı üreticileri ödüllendirmek ve iç
pazarı canlandırmak için İstanbul'da bir sergi
açmak. Bu amaçla Avrupa'daki benzerleri örnek
alınarak 1863 de İstanbul'da uluslalararası
nitelikte "Sergi-i Umumi-i Osmanî" açıldı.
c) Sanayici ve iş adamlarının sorunlarım tesbit etmek ve bu alanda
çeşitli çalışmalar yapmak üzere "îslah-i Sanayi"
komisyonu kurmak.
d) İç piyasada ihtiyaç duyulan kalifiye elemanı yetiştirebilmek
gayesiyle sanayi mektepleri açmak.
Alınan tedbirlerde kısmen başarılı olundu. Ancak
yapılan reformlar sonucunda halkın ihtiyaçları
değişmeye başladığından eski sanayin temelleri
sarsıldı. Yeni sanayi kolları da istenilen neticeyi
vermeyince iktisadî çöküntü biraz daha hızlandı.
Yeni sanayi kollarının kurulamayışı ve
kurulabilenlerden de istenilen neticelerin
alınamayışının başlıca iki sebebi vardı. Bunlardan
birincisi yeteri kadar kaliteli elemanın
yetiştirilememesi ikincisi de yeterli sermayenin
bulunamamasıdır. Bu sebeple Tanzimat döneminin
ikinci yansında yerli malı konusunu canlandırmaya
çalışan Mithat Paşa bir taraftan eleman
yetiştirilmesine, çalıştı, diğer taraftan kredi
müessesesi olarak banka kurma girişiminde bulundu Bu
konudaki ilk adımını Tuna Valiliği döneminde attı.
Üretim kooperatifçiliğini kredi kooperasyonu ile
birleştirdi. Bölgenin kalkınması ve dar gelirli
üreticiye kredi vermek gayesiyle "Memleket
Sandıklarını" kurdu. 1868 de Devlet şurası
reisliğindeyken fikirlerini merkezi yönetimde
savundu. Bilhassa Suriye Valiliği döneminde "yerli
malı" politikasına yeni boyutlar kazandırdı.
Buradaki çalışmalarının bir kısmını şu şekilde
özetlemek mümkündür;
A- Yerli malı endüstrisinin kurulması ve korunmasını sağlamak,
B- Yerli malının revaç ve rağbetini arttırmak,
Mithat Paşa yerli malı üreten endüstrinin kurulması ve korunması
için de şu tedbirleri aldı:
1 - Hama ve Trablusşam'da bulunan dokuma ve ipek tezgâhlarının
İslahı
2- Şam'da büyük bir fabrika açarak en lüzumlu olan patiska,
Amerikan bezi ve pamuklularını dikmek için iplik,
makara ve boya imalathanesini açmak.
3- Avusturya'dan getirilen mühendis ve ustabaşıların yardımlarıyla
yerli ustaları yetiştirmek.
4- Masraflarını kendi gelirleriyle gideren sanayi mektebi açmak.
5- Atölyelerde kullanılacak malzeme için iptidai maddeler üreten
debbağ (deri) ve kereste fabrikaları açmak
6- Trablusşam'da yeni bir hapishane yaptırmak. Burada suçluları
eğitip meslek sahibi yaparak hapishaneyi aynı
zamanda hakiki bir imalathane haline çevirmek.
7- Şam'da cam ve porselen imalına başlamak
8- Suriye'nin mozaikçilerini zamanın modası ile
üretim yapabilecek bilgi, beceri ve malzeme ile
donatmak
Revaç ve rekabeti arttırmak için de şu önlemleri aldı:
1 - Devlet daireleri ve okullarında çalışan ve okuyanlara yerli
kumaştan elbise giydirmek (yerli giyen halkın
devlet dairelerinde işlerini daha çabuk gördürmek ve
onlara mümtaz muamelede bulunmak)
2- Yerli malı ile döşeli olmayan evlerden gelen daveti kabul
etmemek (Bunu kendisi kabul etmediği gibi üst düzey
memurlarına da kabul ettirmezdi).
3- Bütün devlet dairelerini yerli mali ile döşemek,
4- Yerli sürahi, tabak ve testi kullanmayan evlerden gelen daveti
kabul etmemek, memurlarına ettirmemek.
Mithat Paşa'nın yerleştirmeye çalıştığı bu model onun
boğdurulmasıyla ya tamamen bozuldu ya da amacından
saptırıldı
Osmanlı İmparatorluğu'nda yerli malı ve yerli üretimi desteklemeye
yönelik politikalar
II.
Meşrutiyet döneminde yeniden ciddi bir
şekilde ele alındı. Ne var ki bu dönemde de
aralıksız devam eden savaşlar ve ayaklanmalardan
dolayı iç pazarlara canlılık getirilemedi. Yeni
sanayi kolları kurulamadı ve sermaye biriktirme
girişimleri sınırlı kaldı. Bu sebeple bu dönemde de
işletmeye açılan müesseselerin çoğu gayrimüslimlerin
veya onları destekleyen yabancıların denetimine
girdi. Nitekim Alman Dahiliye Nezareti bu gerçeği
1913'de ülkesine şöyle rapor etti: ".. .Sanayiciler
arasında Türkler yer almamaktadır. Son yıllar
Türkler'in bu tür işlere katılmalarına elverişli
olmasına rağmen, sadece ismen bu girişimlere
katılmaktan ileri gidememiştir.
1913 de ittihat ve Terakki'nin tam olarak iktidarı ele geçirmesiyle
bu yapı bir miktar değişti. İttihat ve Terakki'nin
1908 de Devlet yönetimine ilk adımını attığı zaman
belirgin bir ekonomik politikası yoktu. Fakat kısa
bir süre içinde siyasi politikasına parelel olarak
ekonomik alanda da Avrupa'nın malı boyunduruğundan
kurtulmak için millî bir ekonomi ve millî bir
burjuva sınıfı oluşturma gayretlerine girdi.
İttihatçıların bu politikası Cumhuriyet döneminin
iktisadî politikasına da öncülük etti.
İttihatçıların genel olarak ithal mallarına karşı
örgütlenip yerli malı kullanma politikasına
hız verdikleri tarih,
Avusturya'nın Bosna ve Hersek! işgal ettiği tarihle
birlikte başlatılabilir. îşgalden sonra Avusturya'ya
karşı herhangi bir diplomatik önlem almayan İttihat
veTerakki Cemiyeti bu ülkeye ait mallara ve bu
mallan satan mağazalara karşı örgütlü bir şekilde
boykotu başlattı.
Boykot esas itibarıyla ithal mallarının aracısı olan
gayrimüslim tüccarlara zarar verirken Türk
tüccarlarının işine yaradı. Avusturya'dan gelen
fesin yerine Anadolu'da imal edilen feslerin alması
da bu döneme rastladı. Ancak belli bir gelir
seviyesi olan insanlar Avrupa mallarının gösterişine
aldanarak yerli mallarına gereken ilgiyi
göstermediler. Bu ilgisizliği dile getirenlerden
biri olan Celâleddin Sudî "Ecnebilerin süslü
yaldızlı, fantazi eşyalarını, sırf ot ve pamuktan
ibaret olan kumaşlarım, hile ve terkipleri muzur ve
sihati ihlal eden ve memleketlerinde saldırmayıp
gönderilen mekûlatam (yenecek şeyleri) almayı
taahhüt edelim... Biz onların süslü fakat hileli
eşyalarına aldanarak kendi mamulatımıza rağbet
etmiyoruz... Ecnebilerin on paralık malım almakla
vatandaşlarımızın hakkım ketm etmiş oluyoruz...
dedi. Bunun üzerine İttihat ve Terakki Cemiyeti
yerli malı konusunda halkın aydınlatılması için Yeni
Mecmua, İktisadiyat Mecmuası, Türk Yurdu gibi
dergilerin aracılığıyla iktisadî düşüncelerini de
açıklamaya başladı İktisadî milliyetçiliği savunan
girişimci örgütler kurdu. Bunların arasında yer alan
"İstihlak-i Umumi-i Tensik ve Menafi-i Milliye-i
îktisadiye-i Müdafaa Cemiyeti, Cemiyet-i
Müteşebbise, Ticaret ve Ziraat ve Sanayii Cemiyeti
Milliyesi ve Millî Fabrikalar Cemiyeti çeşitli
özellikleriyle tezimizin konusunu oluşturan "Milli
İktisat ve Tasarruf Cemiyeti'' ne öncülük etmiştir.
|