Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye'de Milli Savunma ve Kamu Harcamalarının, Bütçe Açığı, İç Borçlanma ve Enflasyona
Etkisi

Tarihin ilk çağlarından beri devletler, başta savunma harcamaları olmak üzere, yap­tıkları altyapı, eğitim, sağlık vs. gibi harcamalarını hangi yollarla finansa edeceklerini ararken, iktisat ve maliye politikalarının da gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Hele hele, Güney Amerika'nın ve Doğu Asya'nın keşfi ile ortaya çıkan altın fazlası, daha fazla ihracat daha az ithalat anlamına gelen merkantilizm, güçlü ordu ve donanmalar kurma arzusu ile yaratılan ve sarfedilen paralar, Yeni çağ'a giren Eski Dünya'ya hesapta olmayan tecrübeler kazandırmıştır. Bir ülke maliyesinin devasa ka­lemlerinin birbirleriyle yakın ilişkide olduğu ve artan para miktarının massedilmemesi halinde büyük dertler açacağı o çağlarda daha yeni yeni anlaşılıyordu.(1) Bu çalışmada da milli savunma harcamaları başta olmak üzere, devlet harcamalarının bütçe açığına ve enflas­yona yol açıp açmadıkları incelenecektir. 

Bütçe açıkları şu anlama gelmektedir: Bir devletin gelirlerinden fazla harcama Yapması. Dolayısı ile yapılan harcamalar vergi gelirleri ile karşılanamayacak durumda ise ortaya çıkan açık başka bir kalemlerle finansa edilecektir. İşte bu tip olgular iktisat teorisinde bazı değişiklikler yaratmış ve harcamalar için gereklli olan kaynağın tarifi biraz değişmiştir; "Devlet: harcamalarım Merkez Bankası Avansları, vergiler ve borçlanma ile karşılamaktadır. Borçlanma ya Merkez Bankası'ndan yada hanehalkı ve kurum-kuruluşlardan sağlanmaktadır." 

Yukarıda sayılan gerçeklerden bilimsel ve ampirik olanları formüle edilmeye çalışılırsa aşağıdaki denklem ortaya çıkmaktadır: 

BA= dBf+ dBp= dH+dBp+dA

Burada BA Bütçe Açığı, dBf Merkez Bankası'na satılan tahvil ve bonolar, dBp hane halkı ve kurum-kuruluşlara satılan tahvil ve bonolar anlamına gelmektedir. Merkez Bankası'na satılan tahvil ve bonolar emisyon (para basma) etkisine benzer bir etki yaratacağından buna dH yani "High Power" (Yüksek Kuvvette ki) para adı konmuştur. Çok sıkça telaffuz edilen Monetizasyonun da bir parçası olduğu için piyasayı ve istikrarı tehdit etmektedir. 

"dA" özelleştirme gelirleri anlamına gelmektedir. Bu formülden de anlaşıldığı gibi özelleştirme gelirleri hiçbir zaman bir gelir kalemi olamazlar, sadece ve sadece finansman kalemi olarak ele alınmalıdırlar. Dolayısıyla kamu harcamalarından ortaya çıkacak bütçe açıklarının finansmanında hem iktisadi hem de politik açıdan fazlaca güvenilir kalemler değillerdir. 

Aslında önemli olan parasal finansma­nın hangi yollarla sağlandığı değildir. Sorunn sağlanan kaynağın nerelere harcandığı ve geri dönüşümlü olup olmadığıdır. Örneğin, ger­çekleştirilen borçlanma, harcamalardan ortaya çıkan açıkları finanse etmek yerine, açıkları arttıracak şekilde prestij yatırımlarına veya ran­dımanı çok uzun vadelerde alınacak mega projelere kanalize ediliyorsa, kısır bir döngü yaratmak kaçınılmazdır. İşte bu anlamda aşağı­da Milli Savunma harcamaları incelenecektir.

Kamu harcamalarının türleri de ekono­minin makro dengelerini bozabilmektedir. Gü­nümüzde oldukça eleştirilen ve hacim olarak büyük yer tutmaya başlayan savunma harca­malarına bu anlamda değinmek yararlı görül­mektedir. Uzun bir süredir savunma harcama­larında yapılacak kısıtlamaların Türkiye gibi ülkelerde kamu açıklarını daraltacağı iddia edilmektedir. Bu iddia temelde fazla dikkatli bir araştırma yapılmadan öne sürülmüştür. Çünkü Türkiye gibi sanayi tarihi fazla derinle­re gidemeyen ülkelerde, milli savunma için "ge­rekli olan altyapı, hertürlü silah ve mühimmat çoğunlukla dışa bağımlı üretim projeleri ile sağlanmaktadır ki, bunlar belirli fonlar çerçe­vesinde yürütülmektedir. Dolayısı ile bu tip projelerden kaynak tasarrufu pek mümkün gö­zükmemektedir. Eğer komşu ülkelerin düşman tutumları gibi nedenler bir kenara bırakı­lırsa, tarih çağları boyunca siyasi istikrarsızlığın hüküm sürdüğü Ön Asya'da bulunan Türkiye'nin her zaman tetikte ve hem kendisi hem de müttefikleri için caydırıcı bir güç niteliğini sürdürmesi gerekmektedir. Dolayısıyla hem iç güvenlik hem de dış tehditler Türk Silahlı Kuv­vetleri'ni ve Milli Savunma Bakanlığı'nı çok ti­tiz bir tasarruf politikası uygulamasını engellemektedirler. Ayrıca "Milli Savunmaya harcanan kaynaklarla, okul, hastane vs. yapılırdı" şeklin­deki görüşlere katılmak mümkün değildir. Çünkü Milli Savunma Harcamaları türleri bakı­mından geri dönüşümlü harcamalar değildirler. Dolayısı ile yol, köprü, baraj, liman, hava­alanı, okul vs. gibi GSMH'ye göreceli etkiler yapan kamu harcamalarına benzemezler. 

İkame edilmeleri ve ikame etmeleri çok zor­dur. Bunun içindir ki 21. yüzyıla girerken artık sanayiler hem askeri hem de sivil olarak yapı­lanmaktadırlar. Çünkü sivil sanayii ve teknolo­jiyi askeri sanayiye çevirmek, askeri olanı sivi­le çevirmekten daha kolaydır ve tehdit sürdü­ğü sürece son derece karlı bir faaliyet olmakta­dır. Belki de bu yüzden harcamalar için etkin bir denetimden bahsetmek mümkün olmamaktadır.c5) Dolayısıyla ikamesi olmayan harcamalar için tasarrufa gidilmesi mevcut durum, kavramsal ve yapısal bazı eksiklikler yüzün­den mümkün gözükmemektedir. Buna rağmen bu tip harcamaların enflasyonist etkisin­den bahsetmek için oldukça geniş bir hayal gücüne ihtiyaç vardır. Fakat yine de kaynak kullanma alternatifi olarak fazla sempatik gö­rünmediği de bir gerçektir. Bütçe üzerindeki yükünü tartışmak için de daha ayrıntılı bilgiye ihtiyaç görülmektedir. 

Milli Savunma Harcamaları bir kenara bırakılıp, diğer kamu harcamalarına gelinirse şunları söylemek mümkündür. Bütçe açıkları­nın en büyük kaynaklarından birinin iç ve dış borçlanma ana para ve faiz ödemeleri olduğu bilinmektedir. Mega projeler ve popülarite kaygısı ile yapılan prestij yatırımlar, sürekli büyüyen cari harcamalar ve kaynak israfı da bu açığın diğer bileşkeleridir. Aslında ikinci grupta sayılanlar nedeniyle iç borçlanmanın arttığını iddia etmek hiç de yanlış olmamaktadır. 

Dolayısıyla herhangi bir istenmeyen sonuçla karşı karşıya kalmamak için, iktisat poli­tikası uygulayanların ya harcamalardan kesinti yapmaları ya da vergi gelirlerini arttırmaları ge­rekmektedir. Özellikle sürekli bir seçim atmos­ferinde yaşayan Türkiye gibi ülkelerde kamu harcamalarının azaltılması son derece zor gö­zükmektedir. Denklemin diğer tarafına geçil­diğinde, en büyük gelir kalemi olan vergiler göze çarpmaktadır. Vergi gelirlerini arttırmak için iki yol önerilebilir. Birincisi ve en basit ola­nı, vergilerin oran ve çeşitlerini arttırmak, ikin­cisi ise vergi oranlarını düşürerek ve yaygınlaştırarak kaçakları önleyip, tahakkuk/tahsil ora­nını arttırmaktır. Birinci yol büyümekte olan bir ülkenin fiyat istikrarını ve gelişme dinamik­lerini uzun vadede bozmakla birlikte, kısa va­dede yapay bir çözüm olarak siyasi iktidarların en çok tercih ettikleri yoldur. İkincisi ise "eta­tist" yani devletçi mantığı olan bürokratların sı­kı ve dikkatli bir çalışmayı gerektirdiğinden en az tercih ettikleri ve bu yüzden politikacılara en az önerdikleri yoldur. Burada altı çizilmesi gereken nokta, vergi kaçağının önlenmesinin vergileri artırmaktan değil de toplanabilmesin­den geçtiğini anlamaktadır ki, bunu görmek için maliyeci olmaya pek gerek yoktur.www.ekodialog.com

Peki, iç borçlanma neden dış borçlar­dan daha tehlikeli bir görünüm arz etmektedir? Bu soru şöyle cevaplandırılabilir:

1. Kısa vadede nakit ihtiyacı yarattığı için para talebini arttırılması

2. Piyasada oluşan faiz oranının suni olarak yukarı çekilmesi. Faizlerin yu­karı çıkması ile maliyet unsurlarını ha­rekete geçirerek, iç borçlanmadan el­de edilen kaynaklarla başka harcama­lar yaparak ve para arzına suni bir şe­kilde etki ederek enflasyon yaratmak.

3. Geri Ödemeleri (itfa) ileriye atmak amacıyla devamlı ihaleler açıp kısır döngüye girmek.

4. Ülke ekonomisi yararına olan banka­ların sunduğu mevduat ve menkul kıymet borsalarının ve sermaye piya­salarının sunduğu yatırım araçlarının gözden düşmesi 

Yukarıda sözü edilen bilgiler ışığında, dikkat edilmesi gereken olgu şudur. Sürekli olarak iç borçlanma kağıtlarını "roll-over" yani vadesi geldiğinde ödemeyip başka bir vadeye çeviren anlayış, iki adet tehlikeyi ortaya çıkar­maktadır. Birincisi, kronik şekilde büyüyen ana para ve faiz yükü, ikincisi ise iç borçlan­mayı çekici kılmak amacıyla kamu tarafından yükseltilen faizlerin özel kesim yatırımlarının maliyetini artırması ile ortaya çıkan enflasyon. İşte bundan dolayı bazı iktisatçıların iddia ettiği gibi "bütçe açığı ile enflasyon arasında otomatik bir bağlantı yoktur” şeklin yargılara katılmak mümkün olmamaktadır. Bütçe açığı ile enflasyon arasında bire bir matematiksel ilişki olmadığı gerçektir ama,  hangi nedenlerden kaynaklandığı, boyutla nasıl finanse edildiği (veya edilir gibi yapılı "fiyatlar genel düzeyi", sonuçta enflasyon doğrudan ilgilidir.  

            Sonuç olarak, Milli Savunma Harcamalarının bütçe üzerinde bir yük yaratıp yaradığı, tartışmaya oldukça açık bir konudur. bütçedeki harcama kalemlerinden tasarruf edilecekse, elbette bundan Savunma Harcamaları da etkilenecektir. Bu durum her ne kadar Türkiye gibi ülkelerde itirazlarla karşılansa da nümüzde savunma sanayinin en gelişmiş olduğu ülkelerde bile savunma harcamaları yükünü hafifletmek için çareler aranmakta metodlar geliştirilmekte olduğu göz ardı memelidir. Konu kaynakların etkin kullanma bakımından incelendiğinde de şu gerçeği çizilmelidir. Yukarıda da sözü edildiği sempatik bir görüntü sergilemeyen savunma harcamalarının başka bir tip sivil harcamaya dönüştürülmesi ancak son derece ciddi ve araştırmalarla gerçekleştirilebilir. 

Son olarak, savunma harcamaları ile diğer kamu harcamaları arasındaki en bariz farklardan biri de yarattıkları enflasyonist ortamdır. 

Yukarıda sözü edildiği gibi, iç borçlanmaya yol açan kamu harcamalarının, savunma harcamalarına nazaran kıyaslanamaz bir enflasyonist etki yarattığı gerçektir. Bundan dolayı bu iki tip harcamanın yarar ve zararlarından sözetmek gerektiği zaman, kendine has özelliklerinden dolayı herhangi bir kıyaslamadan kaçınılması gerekmektedir. 

Kaynak: Doç. Dr. Emre Alkin – İstanbul Üniversitesi

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005