|
Nobel 2002 İktisat ödülünü Kazananların Şerefine
Nobel İktisat Ödüllü iktisatçılar
Bir iktisatçı olarak, iktisatta Nobel ödülünü kazanan kişinin kim
olduğuna geçici bir ilgiden daha fazla ilgi
duyduğumu itiraf etmeliyim. Sonuçlar genelde hayal
kırıklığı yarattığından -sosyalizm ve diğer hükümet
müdahalelerinin, yüksek kaliteye ulaşmak için bir
"işaret" sistemi olduğunu savunan geçen senenin
Nobel ödülünü kazanan ismine, Joseph Stiglitz'e
bakınız- ben bu iktisatçıların söyleyecek neleri
olduğuyla hâlâ ilgileniyorum.
Netice itibariyle, Avusturya iktisatçıları arasında da Nobel
kazananları var: F. A Hayek, 1974'te, ödülü,
maalesef emin olun ki şimdiye kadar yaşamış en kötü
iktisatçılardan biri olan İsveçli Gunnar Myrdal ile
paylaşmak zorunda kaldı. Hayek Avusturya İş Devresi
teorisiyle ödülü kazandığından, bu teoriyi
öğrencilerime öğretebiliyorum ve Nobel almış olması
bu görüşlere otomatik olarak meşruiyet
kazandırıyor.
Mamafih, Nobel ödüllerini dağıtan komiteler genelde Avusturyalılara
pek nazik davranmıyor. Şikago Üniversitesi'nden
Paul Samuelson'a ve diğer Keynescile-re kadar
iktisatçılar kümesinden Nobel ödülünü kazananların
çoğu "herşeyi bilen" bir devletin politik
iktisattaki "süper oyunculuk" rolünü savunuyor.'
Hayek'ten beri, Nobel ödülünü kazanmaya yaklaşan hiç
bir Avusturyalı iktisatçı olmadı ve bu bakımdan
gelecek de çok parlak görünmüyor.
Daha sonra üzerinde duracağım Daniel Kahneman ile
ödülü paylaşan Vernon Smith'i seçen Nobel Komitesi
parlak bir puan kazandı. Smith, Ludwig von Mises'in
Human Action adlı tezinden şiddetli bir şekilde
etkilendiğini kabul ediyor. Bundan dolayı
Avusturyalılar mutlu olabilir.
Smith CATO'nun dergisinde şöyle yazıyor:
"Mises'i ilk, Caltech'te, elektrik mühendisliğinden mezun olurken,
son sınıfta okudum. Bu okuma, sonradan iktisada
kaymamın nedenlerinden biri. 50 yıl sonra Mises'i
tekrar okuduğumda, Human Action'm ikinci milenyumun
sonunda iktisat ilminin durumuyla ilgili olarak
nasıl teşvik edici, konunun özüyle ilgili ve
kavrayıcı olduğunu görerek çok etkilendim. Human
Action zamana karşı dayandı çünkü, kitapta ele
alınan temalar -mülkiyet hakları, sorumluluk
kuralları, piyasanın faydası, müdahalenin
gereksizliği ve bireyin önceliği- mikro-iktisat
teorisinin ve iktisat politikalarının önemli
unsurları haline geldi. Dahası, bu temalar, klâsik
ana iktisat teorisi sayesinde değil, Mises, Hayek ve
aynı zincirdeki diğerleri (örneğin Coase, Alchian,
North, Buchanan, Tullock, Stigler ve Vickrey ve
adını sayamadığım diğerleri) sayesinde önemli tema
olma özelliğini kazanmıştır. Mises'te, 50 yıl önce
bildiğimizi düşündüğümüz fakat bilmediğimiz şeyler
yüzünden güncelleştirilmesi gereken bir çok konu
var. Fakat Mises'in iktisadın nasıl işlediğine dair
ana mesajı, bugün eskiye göre daha sağlamdır."
Bundan başka, daha geniş bir anlamda, Smith'in araştırması, tekrar
tekrar, Avusturyalıların insanın piyasadaki
davranışları konusunda haklı olduklarını ve ana
akım-cıların (mainstreamers) alabildiğince
yanıldıklarını kanıtlamıştır.
George Mason Üniversitesi'nde Smith, araştırma alanı kontrol
altındaki bir çevrede ekonomik takas yapan bireyler
olan "Deneysel İktisat" konusunda çalışmalar
yapıyor. Tahmin edileceği gibi, Avusturyalılar
"Deneysel Iktisaf'tan pek haz etmezler, çünkü bu
yaklaşımın bütün olarak mantıksız olduğunu
düşünürler.
"Deneysel İktisafın arkasında yatan fikir şudur: Herhangi bir
piyasada gözlenen bireyler illaki "rasgele" bir
şekilde davranmazlar. Dolayısıyla, formel
istatistik! çalışmalar için gerekli olan bilgiler
önyargılı olabilir ve bu durum daha sonra hipotezin
test edilmesini anlamsız kılabilir. (Bu durum,
iktisatçıları bu tür çalışmalarla meşgul olmaktan
alı koymamıştır, fakat bu, başka bir zamanın, başka
bir tartışma konusudur). Deneysel iktisadın
denekleri olan bireyler, önceden belirlenmiş
koşullar altında davranır ve bu, güya, gerekli
çalışmalara temel sağlayacak önyargısız datanın
ortaya çıkmasını sağlar.
Smith 1960'larda araştırmalarına başladığında, ana akım (mainstream)
iktisatçılar, hükümetin ekonomiye müdahale
etmesinin, sabit "piyasa başarısızlıklarımın
devamlı işi berbat etmesi ve ekonominin yüksek
"verimlilik" seviyesinde çalışmasını engellemesi
sebebiyle, gerekli olduğunu varsayıyorlardı. Bu,
hükümetin böyle bir mucizeyi
gerçekleştirebileceğine kuvvetle inanmayı
gerektiriyordu. Çünkü bu konudaki varsayımları
şuydu: Hükümet işletmeleri "her şeyi bilir" veya en
azından ne yapılması gerektiğiyle ilgili tabloyu,
gözleri açgözlülük ve bencillikle umutsuzca kör
edilmiş gerçek piyasa katılımcılarından daha net
görebilir.
Yine de Smith, serbest piyasa fiyatları ve özel
mülkiyet haklarının etkin olmasına izin verildiği
takdirde, bireylerin aslında "verimli" bir şekilde
ticaret yapabileceklerini araştırmalarında
keşfettiğini yazıyor. Dahası, verimli çözümlere
ulaşmayı güya engelleyen "dışsallıklar" gibi şeyler
ve diğer tüm problemler, ana akım edebiyatının iddia
ettiği türden problemlerle sonuçlanmamıştır.
Bunların hepsi, tabiî ki, haklı ve doğrudur, ancak bunlar serbest
piyasanın genelde toplum için en iyi olduğunu
"kanıtlamaz". Bunun sebebi, Smith'in çalışmasının
üstünkörü veya önyargılı olması değildir, Avusturya
metodolojisinin merkezî öncülünü, insanın davranış
yasalarının test edilerek yanlışlanamayacağı
ilkesini ihlâl etmesidir.
İktisat yasaları, kendi başlarına, test edilemezler. Bir yerde
yanlış iseler, doğaları gereği her yerde geçersiz
olurlar. Örneğin, David Card ve Alan B. Krueger
1994'te, New Jersey ve Pensilvanya'da asgarî ücrette
bir artışın, gerçekte fast-food sanayisinde daha
fazla iş imkânına yol açtığım iddia eden meşhur
makaleyi yayınladıklarında, aslında söyledikleri,
talep yasasının istisnalarının olabileceğiydi.
Talep yasası New Jersey ve Pensilvanya'da geçerli değilse, başka
bir yerde geçerli olacağını kim söyleyebilir? Aynı
şekilde, laboratuvar koşulları altında yan-lışlanması
için talep kanunlarının kurulması bazı ilginç
sonuçlar doğurabilir. Fakat, "başarılı" sonuçlar,
talep kanunu nasılsa gerçekten doğrudur anlamına
gelmemektedir. Çünkü gelecekte her zaman bir
tecrübenin talep yasasını çürütme ve bizi çizim
tahtasına geri gönderme ihtimali vardır
Talep yasası doğrudur, fakat tüm şartlar kontrol altındayken doğru
olduğu kanıtlandığından değil, insanoğlunun zaman
içindeki amaçlı eylemlerinin bizi talep kanunundan
uzaklaştırmayıp -ona yaklaştırdığından doğrudur.
İnsan davranışı kanunları, olasılıkların ve hipotez
testlerinin ürünü oldukları için değil, insan doğası
sonucu ortaya çıktıkları için değişmezdir.
Sonuçta, Smith'in Mises ve Humarı
Action'a duyduğu sempatiden memnunum, Smith'in Mises
tanımının ve ana çalışmasının umduğumdan daha etkili
ve güzel yazıldığını söyleyebilirim. Çalışmasını
illa ki alkışlamak durumunda değilim. Evet, deneysel
iktisat ilginç olabilir diye düşünüyorum ve bunun
Smith ve diğerlerine zevkli bir uğraş ve ilginç bir
görüş açısı sağladığından şüphem yok. Bununla
birlikte, deneysel iktisat, herkesçe bilinen
malûmun tekrarlama özelliğine rağmen, iktisat
kanunlarının doğru olduğunu ispatlamaz ya da
ispatlayamaz.
Nobel ödülünün Princeton Üniversitesi'nden Daniel
Kahneman'a verildiğini göz önüne alarak, ekonominin
psikoloji ile birbirine karıştırılması çabaları
hakkında hiç bir şey bilmediğimi itiraf ediyorum.
Tarihsel olarak, bu iki disiplin farklı alanlarda
çalışmaktadır; ekonomi, insanların durumlarını
iyileştirmek için kararlarverirken, rasyonel
davranışlar içinde olduğunu varsayarken, psikoloji
insanın neden karar verdiğine bakar.
Yine de iktisatçıların psikolojiyi görmezden geldiklerine
inanmıyorum. Fakat, iktisatçılar, ne zaman
psikolojiyi kullanmaya çalıştılarsa, o zaman
psikolojiye darbe vurdular. Belki de en iyi örnek,
John Maynard Keynes'in yatırımcının davranışlarını
"hayvan ruhu"yla açıklamaya çalışmasıdır.
Yatırımcıyı bu şekilde sınıflandırırken, Keynes,
aslında, kayda değer hiçbir şey söylememiştir.
Öte yandan, "hayvan ruhu", Paul Samuelson'dan Paul Krugman'a kadar,
anlamsız bir ifade olarak yaşamaya devam etmiştir.
Böylece, iktisatçılar, Cari Men-ger'in etki-tepki
yasası dediği şeyle ilgilenme zorunluluğundan
kurtuldular; patlamaları ve diğer ekonomik
hastalıkları tepesi atmış para politikalarının veya
hükümetin zararlı müdahalelerinin bir sonucu olarak
değil, açgözlü ve irrasyanel hay-van-benzeri
davranışın ürünü olarak görmeye yöneldiler.
Sonuçta, Mises doğru yaptı. Bireyler durumlarını iyileştirmeye
çalışırlar ve çok sayıdaki bireyin bu önemli
amaçlarını gerçekleştirebilmesinin en iyi yolu,
piyasada barış içinde ve özel mübadele
yapabilmelerinden geçmektedir. Mises Nobel ödülünü
kazanmamış olsa da, Nobel'i kazananlardan herhangi
birinin bunu ondan daha iyi ifade ettiğinden
şüpheliyim.Ekim 11,2002
Çeviren:
Seval YAMAN
Kaynak:William L. ANDERSON
|