Nükleer Enerji
Prof. Dr. Atilla Özmen
Ülkelerin gelişmesi enerji üretim ve tüketimleri ile ölçülür.
Enerjinin uzun vadeli temin edilmesinin garantili
olması için kaynakla-nn güvenli ve çevre açısından
temiz olması gerekir. Şu anda mevcut hiçbir enerji
kaynağı tek başına veya birkaçı birlikte bu şartları
sağlamamaktadır. Kullanılan birincil enerji
kaynaklan-nın çoğu tekrar yerine konulamayacak
türlerdir: Petrol, doğalgaz, kömür, linyit gibi.
Öte yandan hidro güç, jeotermal kaynaklar.güneş
enerjisi, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir
kaynaklar da vardır. Ancak her enerji türünün
kendine özgü ekonomik, sağlık ve çevre kirliliği
riskleri ve avantajları mevcuttur. Hükümetlerin iç
ve dış faktörler etkisi ile alacaklan kararlar
enerji politikalarını saptar.
Güvenli ve sürdürülebilir enerji politikaları
sürekli bir gelişme için esastır. Gelişmiş ülkelerde
enerji kullanımında artış hızı azalmaktadır. Ancak
gelişmekte olan ülkelerinde daha çok enerjiye muhtaç
oldukları aşikardır. Gelişmekte olan ülkelerin
enerji tüketimini sanayileşmiş toplumlar seviyesine
çıkarmak için 2025 yılında bugünkünün 5 katı enerji
üretmek gerekecektir. Eğer bu artış yenilenemez
fosil yakıtlarla karşılanıcak olursa bunun
getireceği ekolojik etkileri dünyamız kaldıramaz.
Asit yağmurları, ormanların yok olması, az-ozon
tabakasının delinmesi yer kürenin kaldıramıyacağı
yükler oluşturacaktır.
Nükleer enerji 50 yılı aşkın bir süredir Dünya kamuoyunu hep işgal
eden bir konudur. İkinci Dünya Savaşı sırasında
geliştirilen atom bombası ve takip eden soğuk savaş
yılları sırasında nükleer güç küresel politikaları
belirleyen önemli bir olay olmuştur. Atom gücünün
askeri güç yanında banşçıl amaçlarla da
kullanılabileceği, özellikle de enerji üretimine
büyük katkısı olabileceği anlaşılmış ve "Barış için
Atom" kampanyası başlatılmıştır. Doğal olarak bu
çalışmalar nükleer teknolojiye sahip ülkelerde
momenttim kazanmıştır. ABD, Sovyetler Birliği,
İngiltere bu konuda öncülük yapmış; bunlan Fransa ve
Çin izlemiştir. Bu ülkeler nükleer silahlara sahip
ilk beş ülke olmuştur. Siyasi felsefelerinde büyük
farklılıklar olmasına rağmen nükleer silahların
yayılmasını önlemek konusunda daima birlikte hareket
etmişlerdir.
Nükleer gücün enerji amaçlı geliştirilmesi, elektrik enerjisi
üretmek için kullanılması, teknoloji düzeyi yüksek
diğer gelişmiş ülkeler tarafından da benimsenmiştir.
Almanya, isveç, Japonya, İsviçre, Kanada gibi
ülkeler de nükleer santrallarden elektrik üretimine
geçmiştir. Dünya elektrik üretiminin 15%'i nükleer
enerjiden sağlanmaktadır. Nükleer enerji üretiminde
artış hızı 1987'den sonra, daha önce öngörülenin
altında kalmıştır. Bu yavaşlamanın sebebi her ne
kadar Çernobil reaktör kazası olarak gösteriliyorsa
da kanaatimce bu zahiri bir sebeptir.
Nükleer enerji kullanan ülkeler çoğunlukla
ekonomisi güçlü olan Batı ülkeleri ile çok hızlı
gelişme aşamasındaki Taiwan ve Güney Kore'dir.
Gelişmiş ülkeler özellikle de Avrupa'ya
baktığımızda bu ülkelerde sanayileşme maksimum
düzeye erişmiş, nüfus artışı minimum düzeye
inmiştir. Enerji üreüm tüketim dengesi sağlanmıştır.
Kısa zamanda yeni enerji kaynakları gereksinimleri
yoktur. Eski Sovyetler Birliği devletlerinden ve
Kuzey Denizinden büyük miktarlarda petrol ve
doğalgaz temin edebilme imkanına sahiptir. Öte
yandan kurulu nükleer güç santralleri enterkonnekte
sistemde bütün Avrupa'yı kapsamaktadır. Fransa
elektrik üretiminin 80%'ini nükleer santrallerden
elde etmekte ve fazla üretimini de diğer ülkelere
satabilmektedir. İsveç 50%, Almanya 30% nükleer
enerji kullanmaktadır. Özetle Baü Avrupa'nın mevcut
elektrik enerji si üretim kapasitesini arttırmaya
ihtiyacı yoktur. Çevrecilerin Çernobil kazasından
soma yarattıkları kamuoyu baskısının da etkisi
altında nükleer enerjiye mesafeli bir politika
izlediği görülmektedir. Ancak Avrupa'da hiçbir
nükleer santral kapatılmamış ve çalışan
santrallerin ömürlerini uzatmak için araştırmalar
hızlandırılmıştır.
Nükleer enerji, doğası nedeniyle, sürekli bilimsel ve teknolojik
araştırmalar gerektiren bir konudur. Nükleer
araştırmalar bu gerçeği kavrayan ülkelerde,
lokomotif görevi görmüş, teknolojilerini en üst
düzeye yükseltmiş; dolayısıyla da endüstrilerini
dünyada öncü yapmıştır. Nükleer enerji üreten
ülkeler politik ve ekonomik yönden Dünya'yı yöneten
ülkelerdir. Dünya'da belli güç olmak isteyen
ülkeler yüksek teknolojiye geçmek zorundadır.
Nükleer teknoloji ise yüksek teknolojinin
kullanıldığı en geniş uygulama sahasıdır. Nükleer
enerjiye elektrik üretimi amacıyla başlamak hem
ekonomik hem de yüksek teknolojiye geçiş için en
önemli adım olacaktır. Türkiye'de nükleer santraller
mutlaka kurulmalıdır.
Türkiye'de kişi başına düşen elektrik yılda 1300 KW civarında iken
bu rakam Yunanistan'da 4000 KW, Bulgaristan'da 4500
KW, Batı Avrupa ülkelerinde 7000 KW
mertebesindedir. Kendisine Avrupa birliğine girmeyi
hedef seçen ülkemizin bu tüketim seviyesine
ulaşması amaçlanmalıdır. Türkiye, elektrik üretimini
hidrolik, termik ve doğalgaz satrallerinden
sağlamaktadır. Bu enerji kaynaklarını tek tek
inceleyelim.
Hidroelektrik, akarsuların barajlarla tutulması
sonucu biriken suyun elektrik enerjisine
dönüştürülmesidir. İlk bakışta en ucuz enerji gibi
gözüküyorsa da derinlemesine bir analiz hidro
enerjinin gerçekten böyle olmadığını gösterir.
Türkiye; Fırat, Dicle, Seyhan, Ceyhan.Kızılırmak,
Yeşilırmak, Sakarya nehirleri üzerine yaptığı
barajlar ve hidroelektrik santrallerle hidrolik
enerji potansiyelinin büyük kısmını devreye
sokmuştur. İnşaatı devam eden ve planlanan diğer
santraller ile de bu kapasiteyi maksimum düzeyde
kullanacaktır. GAP Projesi Cumhuriyetin en büyük
projesi olarak hepimize gurur vermektedir. Ancak
getirdiklerini ve götürdüklerini akıllı bir analize
tabi tutmakda zorunludur. Binlerce kilometre kare
bereketli toprak sular altında kalmış, insanlığın
en eski uygarlıkları gömülmüştür. GAP'a yapılan
harcamaların kronik enflasyonun sebeplerinden biri
olduğu da bazı ekono-, mistler tarafından dile
getirilmektedir. Düri-ya'nın bir yerinde ortalama
yılda bir baraj patlamaktadır ve büyük can ve mal
kaybına neden olmaktadır. Yani hidrolik kaynaklarda
da bir risk her zaman mevcuttur.
Termik enerji; linyit, petrol, doğalgaz yakılarak elde
edilmektedir. Petrol ve doğalgaz özkaynaklarımızdan
karşılanamadığı için dışa bağımlılık zorunluluğu
vardır. Her zaman kaynakların kesilme durumu ile
karşılaşılabilir. Linyit yatakları çok düşük
enerjili olduğundan ancak elektrik üretimi için
çıktığı bölgede yakılınca ekonomik olabilmektedir.
Afşin-Elbistan Termik Santrali bu mantıkla
planlanmıştır. Termik santrallerin çevreye olumsuz
etkileri ise aşikardır. Afşin-Elbistan Santrali
civannda ekolojik denge şimdiden bozulmaya başlamış;
bir çok bitki türü yok olmak üzeredir. Gökova
Santrali ile ilgili yaşananlar ise halen
hafızalanmızdadır.
Rüzgar ve Güneş enerjisi ise henüz araştırma aşamasında olup ancak
sınırlı bir katkı sağlamaktadır. Büyük çapta
kullanılabilmeleri kısa vadede öngörülmemektedir.
Türkiye enerji ihtiyacını karşılayacak özkaynak
rezervine sahip değildir. Zaman zaman enerji
kısıntısına gidildiğini görüyoruz. Elektrik üretimi
çok hızlı şekilde devreye sokulan doğalgaz
santralleri ve gecikmeli olsa da devreye sokulan
hidrolik ve termik santrallerle karşılanmaktadır.
Bir siyasi krizin dogalgaz kaynaklanm kesebileceği,
kurak geçen bir yıl barajlardaki su seviyesinin
düşerek hidroelektrik santrallerin devre dışı
kalabileceğini düşünürsek Türkiye'nin enerji
güvenliği sağlanmıştır diyemeyiz.
Yılda 300 gün süreyle devamlı enerji üretebilen
nükleer santraller Türkiye'nin gelecekteki enerji
güvenliğini sağlayacaktır. Global baktığımız zaman
da Dünya'nm gelecek yıllarda kullanacağı^enerji de
artan bir hızla nükleer kökenli olacaktır. Mevcut
nükleer santraller halen 40 yıl önceki ilk
teknolojileri kullanmaktadır. Yeni nesil reaktörler
20 yıldır geliştirilmektedir. Mevcut reaktörlerin
bakımı sırasında "yeni nesil reaktör" dizayn
ilkeleri kullanılmaktadır. Bir reaktörün ömrü 25 yıl
olarak hesaplanırken şimdi 40 yıla çıkanlmış-tır.
Füzyon enerjisini kullanabilme araştır-malan ABD,
Rusya, Almanya, Japonya ve İngiltere'nin
öncülüğünde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)
şemsiyesi altında yürütülmektedir. Gelecekte bu
enerjinin kullanılacağına kesin gözle
bakılmaktadır. Hızlı üretken reaktörlerle nükleer
yakıü daha verimli yakarak atık problemini asgariye
indiren prototip reaktör Fransa'da Avrupa Atom
Birliği tarafından işletilmektedir. Gelişmiş ülkeler
nükleer enerji kullanarak enerji ihtiyacını
karşılayabilmek teknolojiye sahiptir. Şimdi
basiretli bir tüccar gibi Üçüncü Dünya Ülkelerinin
petrol ve dogalgaz kaynaklanm kullanmayı daha
kazançlı bulmaktadır.
Nükleer enerji güvenli ve temizdir. Güvenlik kriterleri olağanüstü
sıkıdır. Batı tipi reaktörlerde Çernobil türü kaza
olması ihtimali yoktur. Bir nükleer santralden
çevreye salınan su ve hava sürekli izlenerek belli
düzeyin üzerinde radyoaktif madde salınmasına izin
verilmez.
Nükleer enerjiye geçiş Türkiye'nin hem enerji
güvenliği hem de bilim ve teknolojide büyük bir
hamle yapması için gereklidir.
|