|
Osmanlı Devletinde Dış Borçlar
ve Borçlanma Politikaları
Osmanlı
Devleti, 19uncu yüzyılda genel olarak bir çöküş dönemi. yaşamış
ve Avrupa devletlerinin askeri, siyasi ve ekonomik alanlarda
ağır baskısı altında kalmıştır. 1987'de Navarin'de İngiliz,
Fransız ve Rus Filoları Osmanlı Donanmasını yakmış, 1929'da
Ruslar Edirne'yi alıp İstanbul’a yaklaşmış, Mehmet Ali Paşa
Kütahya'ya kadar ilerleyip İstanbul’u tehdit etmeye başlamıştır.
Bu gelişmeler üzerine 2nci Mehmet, Ruslardan yardım istemiş ve
1833 Hünkar iskelesi Anlaşması ile Osmanlılar Rus himayesine
girmiştir. Bu durumdan telaşlanan İngiltere, Mehmet Ali ve Rus
tehlikelerine karşı Osmanlıları destekleyip, bu hizmetine
karşılık 1838 Ticaret Anlaşmasını imzalamıştır. Anlaşma ile
getirilen dış ticaret liberalizmi, o sırada Avrupa'nın hiçbir
ülkesinde uygulanmıyordu. Anlaşma sonucunda Osmanlı 'Devleti,
kapitülasyonların da ötesine geçerek Avrupalılara son derece
liberal ekonomik haklar tanımış, böylece ülke açık pazar
durumuna gelmiştir. Türkiye, bu Anlaşmanın yürürlüğe girmesinden
yaklaşık bir asır sonra, ancak yılında gümrüklerine egemen
olabilmiştir.
1838 Ticaret
Anlaşması ile Osmanlı, devletinin iç pazarı önce İngilizler,
daha sonra tüm yabancılara açıldıktan sonra, devletin dış
ticaretten 'sağladığı vergi gelirleri de ortadan kalkmıştır. Bu
gelişmeler karşısında hükümet, önce Galata Bankerleri'nden
borçlanma yoluna gitmiştir. 1inci Abdülmecit döneminde (1850)
İspanya ve Hollanda'dan 100 bin kese akçe tutarında dış
borçlanma için anlaşmaya varılmış, fakat bundan daha sonra
vazgeçilmiştir.
Osmanlılar döneminde ilk dış borç alma işlemi, 1854
yılında Kırım. Savaşı devam ederken yapılmıştır. Borçlanma,
devlet tarafından çıkartılan tahvillerin Avrupa’da satılmasıyla
yapılmış' ve elde edilen g€lirler ülkenin kalkınmasına yönelik"
harcamalar yerine tüketim giderlerinin finansmanında
kullanılmıştır. Krediler, üretken yatırımlara yönelmediği için
eski borçların vadesinde Bununla beraber, alınan dış borçlar
ile azda olsa bazı alt yapı yatırımları yapılmıştır. Rumeli,
Bağdat, Soma-Bandırma demiryolları, Konya ovası sulaması ile
'bazı liman ve tersane gibi tesisler bu arada sayılabilir. Bu
dönemdeki borçlanmadan devletin önde gelenleri de hoşlanmaya
başlamışlar ve bir tanesi,"bu devlet istikrarsız yaşamaz"
diyecek kadar ileri gitmiştir.
1863 yılında
Osmanlı Bankası kurulmuş ve devletin banknot çıkarma, iç ve dış
borçların ödenmesi ile borç tahvillerinin satışı gibi çok önemli
yetkileri bu yabancı sermayeli Avrupa bankasına verilmiştir.
Banka,' Galata Bankerleri ile birlikte, hükümete borç vermeye de
başlamıştır.
1875 yılında Osmanlı Devleti, moratoryum ilan ederek
borçlarını ödeyemeyeceğini açıklamıştır. 1874-1875 döneminde
devlet gelirleri 25 milyon Osmanlı Lirası olarak görünürken
gerçek gelir ancak 17 milyon' civarındadır. 1879 yılında
hükümet iç borç sağlayan Galata Bankerleri ve Osmanlı Bankası
ile 'alacaklılar arasında Rüsumu Sitte olarak bilinen bir
anlaşmaya varılmıştır. Bunun sonucunda hükümet, tütün, şeker,
ispirto vb. temel maddelerden sağlanacak gelirleri, borçlarını
ödemek amacıyla kullanmayı kabul etmiştir. İç. alacaklılara
sağlanan 'bu avantaj, Osmanlı devletine borç veren. Fransa,
Almanya, İngiltere, Avusturya ve İtalya’yı harekete geçirmiş- ve
20 Kanuni evvel 1881 tarihli Meşhur Muharrem Kararnamesi
yayınlanmıştır. Kararname "ile tuz ve tütün tekelleri, pul,
müskirat ve balık resimleri, bazı şehirlerin ipek öşürleri dış
borçların ödenmesi amacıyla yabancı
alacaklılara
devredilmiştir. Bu vergileri toplayıp dış borçları ödemek için,
yukarıda belirtilen ülkelerin temsilcilerinden oluşan ve Düyunu
Umumiye idaresi olarak bilinen bir "yönetim birimi"
oluşturulmuştur. Bu İdare'nin kurul masıyla, iç borçların
ödenmesi amacıyla Galata Bankerleriyle yapılan, anlaşmadan
vazgeçilmiş ve tüm iç borçların yönetimi ve ödenmesi, Düyunu
Umumiye İdaresi'ne bırakılmıştır."İdare,görünürde Osmanlı
Devletinin bir yönetim, birimidir. Fakat gerçekte, tamamen
bağımsız bir nitelikte devlet içinde adeta ikinci bir "Maliye
Bakanlığı" olarak görev yapmıştır. Başlangıçta 2 milyon 552 bin
Osmanlı lirası tutarında bir geliri kontrol ederken, 1911-1912
yıllarında bütün .devlet gelirlerinin yüzde' 33"nü (8 milyon
258 bin lira) denetim altına almış, kendine ayrılan
gelirlerde.bilgi5.i dışın_a bir değişiklik yapılmasına da karşı
çıkmıştır. Bunun sonucunda devletin mali politikası da büyük
ölçüde Düyunu Umumiye'ye bağımlı;kalmıştır.' Ayrıca, alacağından
fazla kaynağa el koyarak, elde ettiği gelirleri Avrupa'nın
tahvil piyasasına aktarmıştır. Bu durumun garip bir sonucu
olarak İtalya, Düyunu Umumiye_den aldığı borç ile Trablus
harbini finanse etmiştir. Kısacası bu İdare, Osmanlı Devletinin
başında bir Demokrasi Kılıcı olarak 72 yıl asılı durmuş,. devlet
bu süre içinde geniş bir "mali esaret" altında kalmıştır
1923 yılında
Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, yeni yönetim Osmanlı Devletinin
dış borçlarını kabul etmekle beraber, Düyun-u Umumiye
İdaresi’nin varlığını bağımsızlıkla. bağdaştıramamıştır. Lozan
Barış Konferansı sırasında ele alınan Osmanlı ,borçları, uzun
görüşmelere konu olmuştur. Tür_iye Konferans sırasında,
Cumhuriyet sınırları dışında kalan 1'6 bağımsız ülke
bulunduğunu, Osmanlı, Devleti zamanında alınan borçların bir
kısmının bu yeni bağımsızlığını ,kazanan Ülkelere harcandığını
belirterek, borçların ilgili ülkelerarasında dağıtılmasını
istemiştir. Daha sonra 1925'de toplanan Paris Konferansı
sonucunda Osmanlı Borçlarının, bu ülkelerden toplanan vergi ve
resim gelirleri esas alınarak bölüştürülmesi uygun bulunmuş ve
Osmanlıların 1912 yılından önceki borçlarının yüzde 62'ni,
1912'6en sonraki , borçlarının ise yüzde 77'ni Türkiye
Cumhuriyeti üstlenmiştir.
Sonuç olarak
161.303.833 TL'lık OSMANLI borçlarından 84.597.490 TL’si
Türkiye'nin payına düşmüş ve Cumhuriyet Hükümeti de bunu ödemeyi
kabul etmiştir. Son Osmanlı borcu, 25 Mayıs 1954tarihinde
ödenmiş, böylece Kırım Savaşı dolayısıyla 4 Ağustos 1854'tie
başlanılan dış borç tuzağında 100 yıl sonra kurtulunmuştur.
|