|
Osmanlı’dan Bugüne Bilim ve Coğrafya
Selçuklu devletinin ardından ortaya çıkan Anadolu
beyliklerinden biri, Bilecik'in Söğüt kasabası ve
yakın çevresinde, 1299 tarihinde, Kayı aşiretinin
kurmuş olduğu Osmanlı Beyliği'dir. Bu beylik, kısa
sürede gelişmiş ve çağının en önemli İmparatorluğu
olmuştur. Büyük medeniyetlerin kuruluşları,
gelişmeleri, duraklamaları ve yıkılışları da büyük
zaman dilimlerini kapsar. İşte Osmanlı
İmparatorluğu'nun da hayat çizgisi 600 yıllık bir
süreyi içine almaktadır. Öyle ki, Cihan
İmparatorluğu ünvanını alan bu devlet, en geniş
sınırlarını 400 yıl elinde tuttuğu bilinmektedir.
Gerileme dönemi dediğimiz son 200 yıl içinde bile
fazla toprak kaybetmemiş, topraklarının büyük
bölümünü, yıkılış dönemlerini oluşturan 20.
Yüzyılın başlarına kadar koruyabilmiştir. Bu
özellikleri ile Osmanlı, dünya medeniyetleri
arasında ilk sıralarda yerini almaktadır.
Cihan İmparatorluğu'nun kurulması ve uzun ömürlü
olmasında önemli sırlar yatmaktadır. Herşeyden önce
koskoca bir dünya devletinin ortaya çıkmasındaki
sırları, devletin kurucusu Osman Gazi'nin
kayınbederi olan Şeyh Edebali' nin damadına vermiş
olduğu nasihatinde aramak gerekir. Şeyh Edebali,
Osman Gazi' ye vermiş nasihatin bir bölümünde şu
sözleri söyler;" Oğul,
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler,
görülmeyenler, Ancak; senin fazilet ve erdemlerinle
gün ışığına çıkacaktır..."
Bu nasihat sözlerinden de anlaşılacağı üzere,
koskoca imparatorluğun temelleri; dünyayı tanımak
ve onu gözünde fazla büyütmeden, gizemlerini,
bilinmeyenlerini ve görünmeyenlerini fethetme
idealleri ile atılmıştır.
Osmanlı İnsanı; toprağı, bir ana, bir yar bilmiş ve
ona kavuşmak için, kanını ve canını ortaya
koymuştur. Kuruluş yıllarında, Güney Marmara
bölgesini kapsayan topraklar, hızlı bir şekilde
genişlemiştir. Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u
fethetmesinden sonra, gelişme Avrupa'ya doğru olmuş
ve Fatih Sultan Mehmed Han ölümü sırasında,
Anadolu'yu, Kırım'ı ve' Balkanların büyük bir
bölümünü devlet sınırları içine dahil etmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman'ın padişah olduğu yıllarda
ise, İmparatorluk sınırları, doğuda İran içlerine,
güneyde Mısır ve Hicaz bölgesine kadar uzanmıştır.
Osmanlı Devleti'nin toplam yüzölçümü, kuruluş
yıllarına denk gelen 1300 yılında, sadece 5.631 Km2,
kadar iken, 1402 yılında 430.407 Km2,
olmuş ve 1595 yıllarında ise 1.567.970 Km2.ye
yükselmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu ilk olarak toprak kaybı,
Sultan II. Mustafa döneminde yapılan Avusturya
Seferi'nin yenilgisinin ardından imzalanan Karlofça
antlaşmasıyla (26 Ocak 1699) olmuştur. Gerileme
döneminin başlangıcı olan bu tarihten itibaren 200
yıl içinde, devletin yüzölçümü peyderpey küçülmüş,
ancak bu küçülme; çok yavaş gerçekleşmiştir. 1913
yılına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun
yüzölçümü; 180.000 Km2.'si Avrupa-i
Osmaniye'de, 1.800.000 Km2.'si Asya-i
Osmaniye'de, 3.000.000 Km2.'si Afrika-i
Osmaniye'de olmak üzere, toplam 4.980.000 Km2.yi
buluyordu. Görülüyor ki, 4 milyon Km2.den
fazla bir toprak, 1913 ile 1923 yılları arasını
kapsayan sadece 10 yıl içinde kaybedilmiştir. Bu
yönüyle, Cihan İmparatorluğu olan Osmanlı Devleti,
azametini ve ihtişamını yıkıldığı yıllara kadar
koruduğu görülür.
Bugün, Osmanlı İmparatorluğu'nun hükmettiği
topraklar üzerinde, toplam 45 ayrı ülke vardır. Bu
ülkelerden 27'si, As-ya-i Osmaniye'de (Osmanlı
Asyası), 13'ü Avrupa-i Osmaniye'de (Osmanlı
Avrupası) ve 5'i Afrika-i Osmaniye'de (Osmanlı
Afrikası) yer almaktadır. Bunların toplam
yüzölçümleri 11.437.706 Km2.yi bulmakta
ve bu ülkelerin hepsinde bugün . için toplam
373.957.000 kişi yaşamaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu topraklan üzerinde kurulmuş
olan ülkelerden biri de, Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Anadolu yarımadası ve kısmen Trakya toprakları
üzerinde, 1923 yılında kurulmuş olan Türkiye
Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin kültür
mirasına konmuştur.
Coğrafya, daha doğrusu coğrafî faktörler, tarihin en
eski devirlerinden itibaren insan topluluklarını ve
bu toplulukların sosyal, siyasal, ekonomik, dinî ve
kültürel yaşantılarını değişik şekillerde
etkilemişlerdir. Başka bir tabirle, coğrafî
faktörler, tarihin gelişimine yön vermişlerdir. Bu
durum, Osmanlı İmparatorluğu'nun coğrafyasında da
açıkça görülmektedir. Herşey-den önce, Osmanlı
İmparatorluğu, sahip olduğu cihan hakimiyetinde,
Anadolu ve sahip olduğu diğer toprakların coğrafî
şartları büyük rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan yıkılışına
kadar geçen 600 yıllık bir süre içinde, zamanın en
ileri düzeyde ilmi seviyesine ulaşmıştır. Çünkü
ülkelerin gelişmiş düzeyleri ile bilim ve teknik
gelişmeleri arasında sıkı bir bağlantı
bulunmaktadır.
İmparatorluğun kuruluş ve gelişme dönemlerinde,
belirlenen hedefler doğrultusunda, yeni
fethedilecek toprakların özellikleri hakkında
ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır. Özellikle
yer-yüzü-insan ilişkisi önemli ölçüde ele
alınmıştır. Yeni ülkeler ve bölgeleri tanıma ve
oraları fethetme duygusu ile ele alınan bu eserler,
zamanın önemli coğrafî araştırmaları arasında
dikkati çeker. Pirî Reis'in (1470-1559) Dünya
Haritası (1517) ve "Kitâb-ül-Bahriye"si (1521)
önemli coğrafî eserlerdir. Yine Seyit Ali Reis
(Ö.1562)'in Güney Asya kıyıları ve Hint Okyanusu
hakkında çok geniş bilgiler içeren "El-Muhît" adlı
eseri önemlidir. Seyit Ali Reis, bu kitabında
Amerika kıtasının keşfi ile ilgili kısa bilgiler de
vermektedir.
Kâtip Çelebi, "Tuhfetü' l-Kibâr fî esfâril B i har"
adlı eserinde de coğrafya ilminin önemini ve
gereğini şu şekilde vurgular; "Hafî olmaya ki,
devlet işlerini üzerlerine almış olanlara bilinmesi
lazım olan işlerden biri coğrafya fennidir. Bütün
yeryüzü ahvalini bilmek kolay olmazsa, bari Osmanlı
ülkesinin şekli ve etrafta sınırdaş olan
memleketlerin tasviri bilinmek gerektir ki, bir
yere sefer etmek ve asker göndermek lazım geldikte,
ona göre tedarik oluna. Düşman vilayetine girmek ve
sınır boylarını korumak tedbirlerini almak anında
kolay olur. Bu babta fenden habersiz kimseler ile
meşveret yetmez, yerli dahi olursa. Zira çok yerli
vardır ki, kendi diyarını iyice bilip anlatmaktan
acizdir. Ve bu ilmin lüzumuna şu delil yeter:
Yerebata-sı küffar, ol ilimlere ehemmiyet ve değer
vererek, Yeni Dünya'yı bulup Sind ve Hind
limanlarına yayıldı. Venedik taifesi gibi bir hor
hakir kavim ki, küffar hükümdarları arasında
rütbesi duka pâyesi'nden ibarettir ve aralarında
balıkçı unvanı ile meşhurdur, Osmanlı
İmparatorluğu'nun boğazına gelip ve garba
hükmeyleyen şanlı devlete karşı kodu..."
Kâtip Çelebi'nin eserlerinde vurguladığı noktalar
bugün için de geçerlidir. Coğrafya ilminden yoksun
yöneticiler, ülkeyi gereği gibi yönetmekte zorluk
çekmektedirler. Gerek ülkenin iyi yönetilmesi ve
gerekse dünya ülkeleri arasında özlenen yerini
alması bakımından, coğrafya ilmine gereken önem
verilmelidir. Yoksa geçmişte Balıkçı unvanıyla
meşhur Venedik taife-si'nin, Osmanlı
İmparatorluğu'nun boğazına gelip ve garba
hükmeyleyen şanlı devlete karşı koyduğu gibi; bugün
de her tarafında hazır bekleyen düşman, genç
Türkiye Cumhuriyeti'nin boğazını sıkıverir.
Boğazının sıkılmaması için Türkiye Cumhuriyeti,
bütün bilimlere ve bu arada Coğrafya ilmine gereken
önemi vermelidir.
Doç. Dr. Ramazan OZEY
|