Otomotiv Endüstrisi ve Ekonomideki Yeri
Çalışmanın
bu bölümünde ilk olarak otomotiv endüstrisinin
tanımı, kapsamı ve yapısı açıklanmaya
çalışılacaktır. Endüstriyle ilgili olarak yapılacak
bu genel açıklamalardan sonra çeşitli iktisadi
veriler kullanılarak söz konusu endüstrinin
Dünya’daki ve Türkiye’deki gelişimi ve mevcut durumu
üzerine analizler yapılacaktır.
Otomotiv Endüstrisi
İktisat biliminin varoluş
mantalitesine göre toplumu oluşturan bireylerin
ihtiyaçları sınırsız; bunu doğada karşılayacak
kaynaklar ise sınırlıdır. İnsanlar varolduğu günden
bugüne bir noktadan diğer noktaya çeşitli araçlarla
hareket etmeye çalışmışlar ve daha hızlı nasıl
gidilebileceği yönündeki istekler ile teknolojik
yönlü gelişmeler, sürekli yenilik üretimini
beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda karayolları da
iktisadi birimlerin belirli noktalar arasında
hareket edebilme sürelerini azaltabilen bir ulaşım
metodu olarak görülmüştür. Böylece motorlu kara
taşıtları geliştirilmiş, çeşitli marka ve modeli
içerisinde barındıran bir endüstrinin temelleri
atılmaya başlanmıştır.
Otomotiv Endüstrisinin
Tanımı ve Kapsamı
Otomotiv endüstrisi genel
olarak, motorlu kara taşıtı araçları ve bu araçların
yapımıyla ilgili bir endüstri dalıdır (Seyidoğlu,
2002: 472). Uluslararası Sanayi Sınıflandırması (ISIC)
kapsamında ise otomotiv endüstrisi; çekici, kamyon,
kamyonet, karavan, minibüs, midibüs, otomobil,
otobüs, treyler, iki ve üç tekerlekli araçlar ve yan
sanayi ürünlerini içermekte olan, karayolu taşıtları
imalat sanayisi veya motorlu taşıtlar imalat
sanayisi olarak da adlandırılan endüstri olarak
tanımlanmıştır (Bedir, 1999: 3). Diğer bir
tanımlamaya göre ise, otomotiv endüstrisi, farklı
ülkelerde üretilen parçaların farklı bir ülkede
birleştirildiği bir montaj endüstrisidir (Ayoğlu ve
Seyfettinoğlu, 2008: 394).
Bu tanımlardan hareketle
bir tanımlama yapılmak istendiğinde otomotiv
endüstrisi; özelliği, malzeme yapısı, üretim süreci,
tekniği ve yeri birbirinden farklı olan çok sayıda
girdinin ortak kalite yönetimi, verimlilik ve
etkinlik anlayışı ile bir araya getirilip nihai
ürünün meydana getirilmesi süreçlerine hakim bir
montaj endüstrisidir.
Otomotiv Sanayi
denildiğinde, genellikle Otomotiv Ana Sanayi ifade
edilmeye çalışılmaktadır. Ancak temelde otomotiv
sanayi, otomotiv ana ve yan sanayinden oluşmaktadır.
Ana sanayi, bir yanmalı veya patlamalı motorla
tahrik edilen, yük veya yolcu taşımak ve karayolu
trafiğinde seyretmek üzere belirli teknik mevzuata
göre dört veya daha fazla tekerlekli taşıt
araçlarının üretiminin yapıldığı sanayidir. Otomotiv
yan sanayi ise, hem ana sanayiye hem de parktaki
araçların parça yenileme talebine yönelik ana sanayi
tarafından belirlenen teknik donanımlara uygun
aksam, parça, modül ve sistem üreten sanayi koludur
(Karbuz, Silahçı ve Çalışkan, 2008: 3).
Otomotiv ana sanayinde
üretilen motorlu kara taşıtları, aşağıdaki
uluslararası sınıflandırmaya göre tanımlanmaktadır
(DPT, 2007: 1).
> M Kategorisi:
En az dört tekerlekli ve motorlu yolcu taşıma
araçları.
M1 Kategorisi: Sürücü
dışında en fazla sekiz kişilik oturma yeri olan,
yolcu taşımaya yönelik motorlu araçlar.
M2 Kategorisi:
Sürücü dışında sekizden fazla oturma yeri olan,
yolcu taşımaya yönelik ve azami yük kapasitesi beş
tonu aşamayan motorlu araçlar.
M3 Kategorisi:
Sürücü dışında sekizden fazla oturma yeri olan,
yolcu taşımaya yönelik ve azami yük kapasitesi beş
tonu aşan motorlu araçlar.
> N Kategorisi:
En az dört tekerlekli, motorlu yük taşıma araçları:
N1 Kategorisi: Azami
kapasitesi 3,5 tonu aşmayan, motorlu yük taşıma
araçları.
N2 Kategorisi:
Azami kapasitesi 3,5 tonu aşan, 12 tonu aşmayan
motorlu yük taşıma araçları.
N3 Kategorisi:
Azami kapasitesi 12 tonu aşan motorlu yük taşıma
araçları.
> O Kategorisi:
Römorklar (Yarı römorklar Dahil):
O1 Kategorisi: Azami
kapasitesi 0,75 tonu aşmayan römorklar.
O2 Kategorisi:
Azami kapasitesi 0,75 tondan büyük, 3,5 tondan küçük
römorklar.
O3 Kategorisi:
Azami kapasitesi 3,5 tondan büyük, 10 tondan küçük
römorklar.
O4 Kategorisi:
Azami kapasitesi 10 tonu aşan römorklar.
Otomotiv Endüstrisinin
Yapısı
Otomotiv endüstrisinde az
sayıda üretici olmasının karşısında sınırsız sayıda
tüketicinin var olması bu endüstrinin oligopolistik
bir piyasa yapısına sahip olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte endüstride farklı çeşit ve
modellerde ürünler üretiliyor olması endüstrinin
farklılaştırılmış yani heterojen bir oligopol
yapısının varlığını yansıtır. Oligopol piyasalarda
firmaların fiyatı etkileme veya belirleme işlemleri
anlaşmalı veya anlaşmasız olarak gerçekleşebilir
(Uysal ve Yiğitbaşı, 2009: 491). Otomotiv
endüstrisindeki firmaların satış sürecinde daha
fazla müşteriye sahip olmak için birbirlerinin
uyguladıkları stratejilere veya taktiklere tepki
göstermeleri endüstride anlaşmasız bir oligopol
yapının olduğunu göstermektedir.
Endüstride yeni üretilmiş
araçların alınıp satıldığı sıfır kilometre araç
piyasasının yanı sıra güçlü bir ikinci el piyasası
bulunmaktadır. Sıfır kilometre araç piyasasında
alıcı ile satıcının simetrik bilgiye sahip olması,
şeffaf bir piyasa yapısının olduğunu göstermektedir.
Ancak limon piyasası olarak da tabir edilen ikinci
el araç piyasasında tarafların ticarete konu olan
araç hakkında simetrik ve tam bilgiye sahip
olmaması, ilgili piyasada şeffaf nitelik taşımayan
bir yapıyı da beraberinde getirmektedir.
Otomotiv Endüstrisinin
Ekonomideki Yeri
Otomotiv endüstrisi,
gelişmiş ve hatta gelişmekte olan ülkelerin
birçoğunda ekonominin lokomotif sektörü olarak
nitelendirilmektedir. Ekonominin lokomotifi olarak
nitelendirilmesindeki temel faktör, endüstrinin
tedarik, üretim ve satış süreçlerinde kendisiyle
birlikte birçok sektörü hareketlendirmesidir.
Tedarik sürecinde demir çelik, petro kimya, boya,
tekstil, plastik, cam, elektrik elektronik ve makine
sanayi gibi alanlarda iş potansiyeli oluştururken;
satış sırası ve sonrasında da bankacılık,
sigortacılık gibi alanlarda iş hacmi yaratmaktadır.
Ayrıca endüstride üretilen araçların çeşitli
alanlarda kullanılması anlamında söz konusu
endüstri; savunma sanayi, turizm, inşaat, tarım,
ulaştırma ve altyapı sektörlerinde de canlılık
meydana getirmektedir.
Sanayileşmiş ülkelerin
tamamına yakınında otomotiv sanayi firmaları,
ülkelerin büyük şirketleri arasında üst sıralarda
yer almaktadır. Ayrıca, üretim büyüklüğü ve
yarattığı katma değer itibariyle endüstri, toplam
imalat sanayi üretimi içerisinde yine ilk sıralarda
yer almaktadır. Örneğin 1914 yılında ABD imalat
sanayi üretimi içerisinde 14. sırada bulunan
otomotiv endüstrisi, yüzyılın ilk çeyreğinden sonra
birinci sıraya yükselmiş ve bu durumunu uzun yıllar
sürdürmüştür. AB’de imalat sanayi katma değerinin
yüzde 9,3’ü, Japonya’da ise imalat sanayi üretiminin
yüzde 10’undan fazlası otomotiv endüstrisince
sağlanmaktadır (Bedir, 2002: 13).
Otomotiv endüstrisi,
birçok endüstri kolunda iş hacmini genişleterek
ekonomide bir dinamizm yarattığı gibi istihdam alanı
olarak da önemli faydalar sağlamaktadır. Dünya
genelinde sekiz milyondan fazla kişinin doğrudan
otomotiv endüstrisinde istihdam edildiği
belirtilmektedir. Bu sayı, dünyada gerçekleşen
istihdamın yaklaşık yüzde 5’ine tekabül etmektedir.
Ayrıca, otomotiv endüstrisinde doğrudan istihdam
edilen bir kişi, beş dolaylı istihdamı da
beraberinde getirmektedir.
Dolayısıyla otomotiv
endüstrisi vasıtasıyla dünyada yaklaşık 50 milyon
kişi çalışma alanı bulmaktadır (OICA, 2006: 1).
Dünya’da Otomotiv
Endüstrisi
Otomotiv endüstrisi, reel
anlamda 1900’lü yılların başlarında kurulmuştur. Bu
yıllara kadar çeşitli üretim denemeleri yapılmış;
ancak seri üretime geçiş 20. yüzyılın başlarında
gerçekleşmiştir. Otomotiv endüstrisinin kurulduğu
yıllardan günümüze kadar iki önemli gelişme endüstri
için dönüm noktaları niteliği taşımaktadır.
Bunlardan ilki Ford firmasının önderliğinde emek
yoğun üretimden seri üretime geçiş dönemidir. Bu
dönemle birlikte maliyetler düşürülmüş ve gittikçe
büyüyen bir piyasanın varlığı gündeme gelebilmiştir.
İkinci önemli gelişme ise, 1970’li yıllarda yaşanan
krizle birlikte seri üretimin önem kaybedip, Japonya
tarzı yığın ve esnek üretimin gündeme gelmesidir.
Otomotiv endüstrisi
çerçevesinde seri üretimin başlangıç dönemi olan 20.
yüzyılın başlarından günümüze kadar Amerika Birleşik
Devletleri ve Batı Avrupa ülkeleri, özellikle
Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya; gerek üretim,
tüketim gibi büyüklükler olarak gerekse de üretim
sistemleri, ürün geliştirilmesi ve teknolojideki
değişim açısından öncü ülkeler olmuşlardır. Japonya,
1950 yılından sonra otomotiv endüstrisinde çok hızlı
bir gelişme göstererek, 1970’li yıllardan sonra
Dünya’nın en büyük motorlu araç ihracatçısı ülke
konumuna gelmiştir. 1980’li yılların ortalarından
itibaren ise Japonya’ya benzer bir gelişme Güney
Kore’de gözlenmiş, ülke söz konusu endüstride
ihracata dayalı bir büyüme başarısı sağlamıştır
(Bedir, 1999: 11). Japonya ve Güney Kore’yi takiben
2000’li yıllarda Çin, otomotiv ürünleri ihracatında
önemli gelişmeler yaşamıştır. 1995 yılında yaklaşık
600 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Çin
Otomotiv Endüstrisi, 2000 yılında 1,5 milyar
dolarlık, 2008 yılında ise, yaklaşık 30 milyar
dolarlık ihracat gerçekleştirmiştir.
Dünya’da otomotiv üretimi,
ilgili endüstrinin gelişmiş olduğu ülkelerden
transplant üretim ile diğer ülkelere doğru
yayılmaktadır. Maliyetlerin gittikçe birbirine
yaklaştığı günümüz ortamında firmalar rekabet
güçlerini kaybetmemek ve artırmak için optimal
maliyetle üretim yapabilecekleri ülkelerde tesis
kurma yolunu tercih etmektedirler. Böylece her bir
parça farklı bir ülkede üretilip, farklı bir ülkede
montaj edilmektedir. Yaşanan bu gelişmeler
bağlamında otomotiv üreticisi ülkelerin üç sınıfta
toplandığı söylenebilir. Birinci sınıf ülkeler,
teknoloji ve girdi üretimini gerçekleştiren ve marka
üretebilen merkez ülkelerdir. İkinci sınıf ülkeler,
teknolojiyi ithal ederek, araç üretimini
gerçekleştiren üretim merkezi şeklindeki ülkelerdir.
Üçüncü sınıf ülkeler ise, teknoloji ve araç
üretemeyen, teknoloji ithal edemeyen ve araç
bakımından dışa bağımlı ithalatçı ülkelerdir (Ertekin
vd., 2008: 19).
Dünya
Otomotiv Endüstrisi’nde yaşanan diğer bir önemli
gelişme ise, şirket birleşmeleri ve satınalma yolu
ile ana sanayi firmalarının sayısının gün geçtikçe
azalmasıdır. Birleşmeler ya sektörden tamamen
ayrılma ya da üretim ünitesinin bir bölümünü satarak
diğer bölümler üzerinde yoğunlaşma şeklinde
olmaktadır (Ayoğlu ve Seyfettinoğlu, 2008: 395). Bu
doğrultuda kaydedilen önemli birleşme ve satın
almalar şunlardır: General Motor ve Opel, Saab’ın
yüzde 50’sini; Ford, Mazda’yı; Hyundai, Kia’yı;
Toyota, Daihatsu’yu; Volkswagen, Scania’nın yüzde
34’ünü, Rolls Roysce ve Lamborghini’yi; General
Motor, Fiat’ın yüzde 20’sini, Tata Motor, Jaguar ve
Land Rover’i satın almıştır. Ancak 2007 yılının
Mayıs ayında Daimler’in Chreysler’i satmasıyla
Daimler – Chreysler grubunun ayrılması, bu küresel
eğilime ters düşen bir gelişme olmuştur (Sönmez ve
Sarı, 2009: 13)
|