|
Özelleştirmenin Geldiği Nokta
Et ve Balık Kurumunun, bir sendikaya satışı
tartışmaları sürüp gidiyor. Bir yandan fiyat, diğer
yandan devlete yüklenen yükler ve nihayet Kurumun
arsaları ile ilgili beklentiler çok yönlü şüphe ve
tartışma konusu gibi gözüküyor.
Bir sendikanın ticari bir faaliyete girmesinin
hukuksal boyutu, fevkalade önemli olmakla beraber,
benim konum olmadığından, burada ele
alınmayacaktır. Ancak umuyorum ki, bu konu üzerinde
ciddi araştırma sonuçlan ortaya çıkar ve toplum
olarak aydınlanırız.
Bu satış işinin ekonomik boyutu ve sonucuna gelince,
şu noktalara açıklık getirilmesi kaçınılmaz
görülmektedir.
Bir defa, sendika, özünde, emek ile sermaye
arasındaki mücadelede yer alan bir tarafın
örgütüdür. Bu satış işlemi ile, bugüne kadar emekçi
örgütü olan bu kuruluşun, bundan böyle, çatışmanın
öbür tarafını da barındıran bir görüntü
kazanmaktadır. Bu tarihsel çatışmada emekçiler
korundukça kâr zarar görecek, kâr korundukça,
emekçiler zarar görecektir.
İkinci olarak, bu satış sonucunda işçi
çıkartılmayacağı sözü geçerli olamaz. Zira eğer
fazla işçi varsa, bu durum işletme verimliliğine
ters olduğundan, işçi çıkartma gündeme gelir. Aksi
takdirde ulusal ve uluslararası piyasalarda tutunmak
olası olamaz. O zaman, işçi çıkartmama sözü, böyle
bir satışı kamuoyu ve çalışanlar vicdanında aklamaya
yönelik bir göz boyamacadır.
Özellikle satış koşullarına baktığımızda, böyle bir
kuruluşun yok denecek fiyata kapatılmasının,
sendikaya ideolojik ve siyasal güç sağlama eğilimi
taşıdığı sezilmektedir. Büyük varlıkların satışından
önemli servetler ele geçirmiş olan bir sendika, hem
kendi hem de diğer çalışan grup üzerinde önemli
potansiyel bir güç oluşturur.
Sendikaların emekçiler örgütü olarak, şimdiye kadar
ki mücadele ve deneyimleri ve teknolojinin
oluşturduğu yeni üretim teknikleri çerçevesinde,
sermayenin mülkiyet biçimi üzerinde daha bir
toplumsalcı düşünceye sahip olmaları gerekir. Bugüne
kadar ki mücadele, patronların acımasızlığına karşı
verilmiş bir mücadele değildir. Bu mücadele sistemin
işleyiş biçimine karşı verilmiş bir mücadeledir.
Böyle bir mücadele bilincine ulaşmış olan bir
örgütün temel amacı mülkiyet biçimini değiştirmek
olmalıdır. Oysa, bu satış işleminde, mülkiyet
biçimi hiçbir sendikanın isteyebileceği bir biçimde
değişmiyor. Bu değişim ters bir mülkiyet
değişimidir. Sendika ile patronluk arasındaki fark
derin bir zihniyet farkıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu
sistemde her şey çok fazla iç içe geçmiş ve sağlıklı
düşüncenin tabanı kaymıştır.
Bazı kuruluşların özelleştirilmesi esnasında,
bunların yöre halkı tarafından ya da bizzat orada
çalışanlar tarafından satın alınması, bazı çevrelere
galiba biraz sempatik geliyor. Oysa, bu satışta da
mülkiyet biçimi özel mülkiyete dönüştürülmektedir.
Çok ortaklı bir özel mülkiyet ile bir ailenin sahip
olduğu özel mülkiyet arasında bir fark yoktur. Bugün
gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde şirket hisseleri
oldukça geniş bir tabana yayılmış bulunmaktadır. Ama
bu şirketler tekelci davranış sergiler ve kamu
çıkarını gözetmekten uzaktır. Zaten bir toplumda
doğuştan kapitalist ya da emekçi kategorisi, hiç
değilse teorik olarak, söz konusu olamaz.
Dolayısıyla, bir dönemde emekçi olan, başka bir
dönemde kapitalist olabilir. İki dönemde farklı
statüde bulunan böyle bir kişi, iki dönemde de
farklı dürtülerle, farklı davranışlar gösterir.
Böyle bir değişimin iyi niyet ya da ahlak gibi
duygularla fazla bir ilgisi yoktur. O nedenle,
kanaatimce, ilgili sendikanın tutumu dikkatlice ele
alınıp, demokratik olarak tartışılmalıdır.
Geniş bir bakış açısı geliştirilecekse, belki soruna
daha farklı yaklaşılmak idi. O da şu olabilir,
KİT'leri hükümet ne pahasına olursa olsun elden
çıkaracağına, KİT'lerin böyle bir siyasal yapı
içinde kamu sektöründe kalması zaten çalışanlara
fazla bir yarar sağlamadığına göre, bunlara sahip
çıkılabilir. O zaman, tüm emekçiler ve sermaye
karşıtı grupların örgütü, bir ücret ya da çalışanlar
fonu oluşturup, bu kuruluşlara, kısmen ve kollektif
mülkiyet biçimi içinde iştirak edip, buradan gelecek
geliri de emekçilerin eğitim, sağlık, sosyal yardım
gibi işlerinde kullanabilir. Böyle bir model
geliştirilebilir, dünya örnekleri incelenebilir.
Belirli amaçlar doğrultusunda, bu modelin olumlu ve
olumsuz yönleri tartışılabilir. Fakat, çalışanları
da kendi içinde bölmeye aday, tek bir sendikanın
özel mülkiyet biçimindeki girişimi böyle bir model
oluşturmamaktadır.
|