Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Özelleştirmenin Geldiği Nokta 

Et ve Balık Kurumunun, bir sendikaya satışı tartışmaları sü­rüp gidiyor. Bir yandan fiyat, diğer yandan devlete yüklenen yükler ve nihayet Kurumun arsaları ile ilgili beklentiler çok yönlü şüphe ve tartışma konusu gibi gözüküyor. 

Bir sendikanın ticari bir faaliyete girmesinin hukuksal boyu­tu, fevkalade önemli olmakla beraber, benim konum olmadığın­dan, burada ele alınmayacaktır. Ancak umuyorum ki, bu konu üzerinde ciddi araştırma sonuçlan ortaya çıkar ve toplum olarak aydınlanırız. 

Bu satış işinin ekonomik boyutu ve sonucuna gelince, şu noktalara açıklık getirilmesi kaçınılmaz görülmektedir. 

Bir defa, sendika, özünde, emek ile sermaye arasındaki mü­cadelede yer alan bir tarafın örgütüdür. Bu satış işlemi ile, bugü­ne kadar emekçi örgütü olan bu kuruluşun, bundan böyle, çatış­manın öbür tarafını da barındıran bir görüntü kazanmaktadır. Bu tarihsel çatışmada emekçiler korundukça kâr zarar görecek, kâr korundukça, emekçiler zarar görecektir. 

İkinci olarak, bu satış sonucunda işçi çıkartılmayacağı sözü geçerli olamaz. Zira eğer fazla işçi varsa, bu durum işletme ve­rimliliğine ters olduğundan, işçi çıkartma gündeme gelir. Aksi takdirde ulusal ve uluslararası piyasalarda tutunmak olası ola­maz. O zaman, işçi çıkartmama sözü, böyle bir satışı kamuoyu ve çalışanlar vicdanında aklamaya yönelik bir göz boyamacadır. 

Özellikle satış koşullarına baktığımızda, böyle bir kuruluşun yok denecek fiyata kapatılmasının, sendikaya ideolojik ve siyasal güç sağlama eğilimi taşıdığı sezilmektedir. Büyük varlıkların satışından önemli servetler ele geçirmiş olan bir sendika, hem kendi hem de diğer çalışan grup üzerinde önemli potansiyel bir güç oluşturur. 

Sendikaların emekçiler örgütü olarak, şimdiye kadar ki mü­cadele ve deneyimleri ve teknolojinin oluşturduğu yeni üretim teknikleri çerçevesinde, sermayenin mülkiyet biçimi üzerinde daha bir toplumsalcı düşünceye sahip olmaları gerekir. Bugüne kadar ki mücadele, patronların acımasızlığına karşı verilmiş bir mücadele değildir. Bu mücadele sistemin işleyiş biçimine karşı verilmiş bir mücadeledir. Böyle bir mücadele bilincine ulaşmış olan bir örgütün temel amacı mülkiyet biçimini değiştirmek ol­malıdır. Oysa, bu satış işleminde, mülkiyet biçimi hiçbir sendi­kanın isteyebileceği bir biçimde değişmiyor. Bu değişim ters bir mülkiyet değişimidir. Sendika ile patronluk arasındaki fark derin bir zihniyet farkıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu sistemde her şey çok fazla iç içe geçmiş ve sağlıklı düşüncenin tabanı kaymıştır. 

Bazı kuruluşların özelleştirilmesi esnasında, bunların yöre halkı tarafından ya da bizzat orada çalışanlar tarafından satın alınması, bazı çevrelere galiba biraz sempatik geliyor. Oysa, bu satışta da mülkiyet biçimi özel mülkiyete dönüştürülmektedir. Çok ortaklı bir özel mülkiyet ile bir ailenin sahip olduğu özel mülkiyet arasında bir fark yoktur. Bugün gelişmiş ülkelerin he­men hepsinde şirket hisseleri oldukça geniş bir tabana yayılmış bulunmaktadır. Ama bu şirketler tekelci davranış sergiler ve kamu çıkarını gözetmekten uzaktır. Zaten bir toplumda doğuştan kapitalist ya da emekçi kategorisi, hiç değilse teorik olarak, söz konusu olamaz. Dolayısıyla, bir dönemde emekçi olan, başka bir dönemde kapitalist olabilir. İki dönemde farklı statüde bulunan böyle bir kişi, iki dönemde de farklı dürtülerle, farklı davranışlar gösterir. Böyle bir değişimin iyi niyet ya da ahlak gibi duygularla fazla bir ilgisi yoktur. O nedenle, kanaatimce, ilgili sendikanın tutumu dikkatlice ele alınıp, demokratik olarak tartışılmalıdır. 

Geniş bir bakış açısı geliştirilecekse, belki soruna daha farklı yaklaşılmak idi. O da şu olabilir, KİT'leri hükümet ne pahasına olursa olsun elden çıkaracağına, KİT'lerin böyle bir siyasal yapı içinde kamu sektöründe kalması zaten çalışanlara fazla bir yarar sağlamadığına göre, bunlara sahip çıkılabilir. O zaman, tüm emekçiler ve sermaye karşıtı grupların örgütü, bir ücret ya da çalışanlar fonu oluşturup, bu kuruluşlara, kısmen ve kollektif mülkiyet biçimi içinde iştirak edip, buradan gelecek geliri de emekçilerin eğitim, sağlık, sosyal yardım gibi işlerinde kullana­bilir. Böyle bir model geliştirilebilir, dünya örnekleri incelenebi­lir. Belirli amaçlar doğrultusunda, bu modelin olumlu ve olum­suz yönleri tartışılabilir. Fakat, çalışanları da kendi içinde böl­meye aday, tek bir sendikanın özel mülkiyet biçimindeki girişimi böyle bir model oluşturmamaktadır.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005