Özerk Demokratik Yerel Yönetim
Doğan Taşdelen
Türkiye dünyanın en hızlı kentleşen ülkelerinden
biridir. Özellikle 1950'lerden sonra uygulanan
ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda,
milyonlarca köylü tarım kesiminden kopmuş, Batı ve
Orta Anadolu'nun büyük merkezlerine sürüklenmiştir.
1990 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına
göre, toplam ülke nüfusunun % 59'u kentlerde, % 4l'i
köy ve bucaklarda yaşamaktadır. Hızlı nüfus artışı
ve köyden kente göç bu şekilde devam ettiği takdirde
2000 yılında ülke nüfusunun % 70'i kentlerde
yaşayacaktır.
Hızla büyüyen ve gelişen kentlerimiz hâlâ 50 yıl
önce çıkarılan Belediye Yasası ile yönetilmektedir.
Bu yasada daha sonra yapılan değişiklikler ise
yetersiz kalmıştır. 1983 yılında çıkarılan anakent
yönetimi ile ilgili yasada da yeni bir yönetim
anlayışı öngörülmemiştir.
Yürürlükteki yerel yönetim yasası, eski olmasının
yanısıra farklı ölçeklerdeki kentleri eşit olarak
değerlendirdiğinden başanlı bir yönetim için
elverişli değildir.
Dar, güçsüz, bağımlı, merkezi iktidarın tekelinde
bir yerel yönetim anlayışı, belediyelerde
bürokratik işleyişi artırmış ve yeni anlayışın
filizlenmesinin önüne geçmiştir. Bu yapı nedeniyle
ülkemizde yerel yönetimlerde bir gelenek eksikliği
olmuştur. Deneyimlerini birbirine aktaran
belediyeler yerine, yerel yönetime gelen partinin
merkezi iktidarla paralel ya da karşıt olmasına göre
farklı anlayışlar ve ilişkiler sergilenmiş,
objektif davranılmamıştır.
Kentlinin sorunlarının çözülebilmesi ve kent
kültürünün oluşturulabilmesi için uygu-
mesi zoaınludur. Özerk, demokratik katılımcı,
deneyim aktaran bir belediye sistemini yaratmak
zorundayız. Aksi taktirde 21. yüzyılda kentlerimizi
büyük birer köy görüntüsünden kurtaramayız.
Hükümet programında, yerel yönetim yasasının
değiştirilerek yerel parlamentoların ağırlık
kazanacağı bir sistemin oluşması eğilimi göze
çarpıyor. Bu kuşkusuz sevindirici bir gelişme...
Yeni yerel yönetim yasasında üç temel öge esas
alınmalıdır.
1) Demokrasi ve katılım gerçek anlamda ve en geniş
şekilde sağlanmalıdır.
2) Belediyeler üzerindeki idari ve mali vesayet
kaldırılmalıdır. Ayrıca metropollerde anakent ile
ilçe belediyeler arasındaki ilişkiler rasyonel bir
şekilde oluşturulmalıdır.
3) Belediye gelirleri yeniden düzenlenmelidir.
Kendi kaynaklarını kendi kullanan bir belediye
sistemi anlayışı yaşama geçirilmelidir.
Demokrasinin ve katılımın gerçek anlamda
sağlanabilmesi için öncelikle belediye meclislerinin
yeniden ele alınması gerekmektedir. Belediye
Meclislerinde Esnaf ve Sanatkar Odalarının, sivil
toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin,
meslek odalarının, sendikalann temsilcileri vb.
bulunmalıdır.
Biz her zaman yerel yönetimlerin de-mokratikliğini
ve özerkliğini savunduk. Çağımızda hızla gelişen
kentlerimizde en hızlı ve sağlıklı kararlar ancak
bağımsız, güçlü ve
özerk bir yerel yönetim anlayışıyla işlerlik
kazanır. "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartında da yer aldığı gibi, yerel yönetimlere
verilen yetkiler tam ve yalnızca yerel yönetimlere
ait olmalıdır. Bu yetkiler, yasalarca belirlenenin
dışında, merkezi ya da bölgesel her hangi bir
otorite tarafından zayıflatılmamalıdır. Aynı
şekilde, herhangi bir otoritenin siyası, mali ve
idari güç kullanarak yerel yönetimlere müdahalesi
söz konusu olmamalıdır. Seçimle gelenler, ya seçimle
halk tarafından, ya da yargı yoluyla görevden
alınmalıdır. Bunun dışında İçişleri Bakanı'nın
ya.da valinin seçilmiş kişileri görevden alması
doğru değildir.
Bir de biliyorsunuz; illerde il genel meclisleri
bulunmaktadır. 11 genel meclisinin başkanlığını
vali yapmaktadır. Vali doğrudan merkezi otoritenin
o ildeki temsilcisidir. Valinin görevi, gözlem,
bilgilendirme, merkezi otorite ile il genel meclisi
arasındaki ilişkiyi sağlamak olmalıdır. İl genel
meclisinin de başkanı kendi içinden seçilmelidir.
Kısacası yasada tam bir demokratikleşme
sağlanmalıdır.
Bir başka önemli sorun da metropollerde anakent ile
ilçe belediyeleri ilişkilerinin rasyonel bir
şekilde düzenlenmesidir. Bugün yasa anakent
belediyelerine ilçe belediyeleri üzerinde vesayet
kurma hakkını vermektedir. Dolayısıyla ilçe
belediyeleri üzerindeki kambur ikiye
katlanmaktadır. Aynı partiye mensup belediye
başkanlarının görevde olduğu metropollerde bile
iyiniyet ilişkisine dayanan vesayet anlayışı, hele
o metropolde ayrı partinin belediye başkanları
görevde ise büyük sorunlara yol açabilmektedir. Bu
nedenle yapılacak düzenlemede görev ayrımı net ve
sağlıklı bir şekilde belirlenmelidir.
Yeni yapılacak yasal düzenlemede anakent
belediyelerinin görevi, kenti ilgilendiren konularda
eşgüdümü sağlamak, makro düzeyde plan ve program
hazırlamak, kaynak planlaması yaparak kaynak temin
etmek olmalıdır. Bunun dışında yerel hizmetlerin
tümü ilçe belediyeleri tarafından yerine
getirilmelidir.
Belediyelerde özerkliğin oluşmasının temel
koşulu mali bakımdan güçlü olmasıdır. Bu nasıl
olacak? Öncelikle devlet gelirlerinden alınan paylar
artırılmalı, bu payların dağılımında belediyelerin
durumları göz önünde bulundurulmalıdır. Devletten
alınan paylar devletin bir lütfü olarak değil,
belediyenin ve orada yaşayan halkın hakkı olarak
algılanmalıdır. Örneğin; Çankaya halkının ödediği
vergilerin % 10'u belediyeye aktarılırsa, belediye
bugün yaşadığı sıkıntıları yaşamaz. Bunun yanısıra
yine "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında
belirtildiği gibi yerel yönetimlerin mali
kaynaklarının belirli bir kısmı da yerel vergi ve
harçlardan sağlanmalı ve bu oranların saptanmasında
belediyeler yetkili olmalıdır. Örneğin Taşıt
Vergisi... Biliyorsunuz yollan, otoparkları,
kaldırımlan belediyeler yapmaktadır. Oysa Taşıt
Vergisi Maliye Bakanlığı'nca toplanmaktadır.
"Kullanan öder" anlayaşıyla yaklaştığımızda, Taşıt
Vergisi'nin belediyelerce toplanması gerekmektedir.
Aynı şekilde Emlak Alım Satım Vergisi de
belediyelere aktarılmalıdır.
Ayrıca, yerel yönetimler üstün nitelikli personel
istihdamına, alımına imkan verecek durumda
olmalıdır. Bunun için yeterli eğitim olanakları
sağlanmalı, ücret ve kariyer beklentileri
karşılanmalıdır. Nitelikli personel ihtiyacının
karşılanması için yerel yönetimler yüksek okulu
açılmalıdır.
Vatandaş gündelik yaşamındaki ilişkilerinde merkezi
otoriteden koparılmalıdır. Yani vatandaşın merkezi
otorite ile birebir ilişkisi olmamalı, bütün
ihtiyaçları yerel yönetimler tarafından
karşılanmalıdır. Pasaport almaktan, tiyatro açmaya,
kent içindeki trafiğin düzenlenmesine kadar
gündelik yaşamın tüm sorunlarını yerel yönetimler
taşımalı ve çözmelidir.
Kültürü bir yaşam biçimi olarak algılıyorsak, kent
kültürünün yaratılmasında belediyelere büyük bir
sorumluluk düştüğünün bilincinde olmalıyız. Oysa
yerel yönetimlerin, kültürü gündelik yaşamın bir
parçası haline getirebilme çabalarının önünde ciddi
engeller bulunmaktadır.
|