Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yeni Binyılda Özgür ve Demokratik Türkiye 

Rıdvan Budak 

iki yıl sonra yeni bir yüzyıla gireceğiz. Sadece yeni bir yüzyıla değil aynı zamanda ye­ni bir binyıla gireceğiz. Bu yeni binyılın neler getirip götüreceğini herkes tartışıyor. Herkes yeni binyıla ilişkin planlar yapıyor. Gerek mensup olduğumuz toplulukla gerekse birey­sel olarak geleceğimizi tasarlamaya çalışıyo­ruz. 

Yapacaklarımızı tasarlarken, yaşadığı­mız koşulları da çok iyi anlamamız gerekiyor. Dünyada ve ülkemizde son yıllarda yaşananlar oldukça çarpıcı. Büyük bir değişim sürecinin içinden geçiyoruz; deyim yerindeyse, kartlar yeniden dağıtılıyor, roller yeniden paylaşılıyor.

Bütün dünyada "küreselleşme" adı veri­len bir süreç yaşanıyor. Bu süreç bizim için ne­ler getiriyor, neler götürüyor? Bu süreçte karşı­mızda duran tehlikeler ve fırsatlar nelerdir? Ya­şadığımız gezegeni ve topraklan nasıl bir gele­cek bekliyor? 2000 yılı evrensel bir demokrasi ve barış çağının kapısını mı aralayacak, yoksa evrensel bir barbarlık dönemini mi başlatacak? Önümüzdeki sorular bunlar. 

"Bu sorunlardan bana ne" diye düşüne­meyiz. Çünkü geleceğin nasıl olacağını bu soruların yanıtları belirleyecek. 

İçinde bulunduğumuz dönemde üç te­mel değişim sözkonusu. Birincisi bilgi ya da elektronik devrim; nasıl tanımlanırsa tanımlan­sın, ama bilgisayar ve haberleşme teknolojisi­nin yol açtığı olağanüstü bir gelişme söz konu­su. 

Peki bütün bunlar dünyadaki bütün in­sanların demokratik katılımına olanak tanıyan evrensel bir demokratikleşme sürecine mi yol açacak? Yoksa bilgi teknolojisini ve bilginin kendisini egemenliği altında tutan, böylece dünyaya hakim olan büyük biraderler mi yara­tacak?

ikinci önemli unsur, nükleer enerji. Pe­ki bu nükleer enerji, üretimi daim kılacak mut­lak bir enerji kaynağı mı olacak? Yoksa dünya­yı defalarca kez yokedecek silahlanmaya mı dönüşecek? 

Üçüncü yenilik, biyoteknoloji; yani ge­netik devrimi, buna tarımsal patlamaya yol açan ürünler gibi kopyalanan canlılar da dahil. Bu, dünyada açlığı ve kıtlığı yok edecek, bol­luk toplumuna imkan sağlayacak bir gelişme mi? Yoksa bu süreçte canavarlar, frankeştayn-lar mı yaratılacak? 

Bütün dünya bu soruları tartışıyor, gele­cek planlarını buna göre kuruyor. Özellikle sermaye kendi içinde bu tartışmayı sürekli ya­pıyor. Bunun için de sermayenin dünya üze­rindeki egemenliği, emekçiler, yoksullar ve ezilenler aleyhine alabildiğine artıyor. Mali ser­mayenin dünya ekonomisi üzerindeki belirle­yiciliği devam ediyor. Bir günlük mali sermaye hareketlerinin tutarı 1.5 trilyon doları buluyor.

Bugün dünya ekonomisini 200 çokulus­lu şirket kontrol ediyor. Bir çokuluslu şirketin yıllık kazancı, pekçok azgelişmiş ülkenin milli gelirlerinin toplamından daha fazla. 

Durup düşünmek zorundayız: nereye gidiyomz? Bu sermaye egemenliği daha ne ka­dar sürecek, bu gelişmeler karşısında emek ne yapacak? Teknolojik gelişmenin yarattığı artı değeri, sosyal devletin kurumlaşmasna aktarabilecek miyiz? Yoksa teknoloji sadece işsizlik mi doğuracak? 

Yeni binyıla doğnı sistemin iç çelişkile­ri durmadan artıyor. Bugün yoksulluk evrensel bir sorun niteliği taşıyor; yoksulluğun doğur­duğu göç gibi sosyal sorunlar dünyanın başına bela. İşsizlik başlıbaşına bir sorun. Avrupa Bir-liği'nde 20 milyon işsiz bulunuyor.

Bloklar arası rekabet toplumsal barışı tehdit ediyor. Rekabeti tek düzenleyici kural olarak gören, her tür sosyal düzenlemenin yok edilmesini savunan yeni liberal sağ düşünce, Asya'da, Latin Amerika'da, dünyanın diğer az­gelişmiş bölgelerinde vahşi bir emek sömürü­süne yol açıyor.

ideolojik planda bireyselleşme ve tüke­tim toplumu öne çıkarılırken, toplumsal buna­lımın artması insanların en kolay ulaşılabilir ideolojilere sapmasına neden oluyor; bu ide­olojiler de, insanları ve toplumları bölen, birbi­rine düşman eden köktendincilik ye aşırı milli­yetçilik olarak öne çıkıyor. 

Peki bu gelişmeler karşısında, emek ve demokrasi güçleri, yani sendikalar, toplumsal muhalefet hareketleri, sol siyasal partiler ne yapıyor? Oturup olanı biteni izliyor mu? Hayır. Yeterli olmasa da bizi umutlandıran gelişmeler var. 

Dünyada emekten yana, soldan yana politikalar yeniden gündeme geliyor. Yeniden tam istihdam, sosyal devlet, sosyal adalet, sö­mürünün ortadan kalkması, kamusal düzenle­menin ve planlamanın yaşama geçirilmesi gibi emekten yana politikalar güç topluyor; iktida­ra geliyor ya da en güçlü iktidar adayı oluyor.

Bu yönde ciddi gelişmeler sözkonusu. Uluslar­arası sendikal hareket de yeni gündemler oluş­turuyor.

Sermayenin küreselleşmesi karşısında, emek hareketlerinin de küreselleşmesi gerekli­liği artık daha iyi anlaşılıyor. Uluslararası ör­gütlenme, uluslararası toplu sözleşme ve niha­yet uluslararası grev tartışmaları yaşanıyor. 

Avrupa grevi ve Avrupa eylem günü dünyada sosyal adaletin son dayanak noktala­rından biri sosyal Avrupa çekirdeğinin korun­ması için de çok önemli. Gerçekten de Avrupa sosyalliğin ve kamusallığın geliştirilmesi için önemli bir imkan ve bu imkana sıkı sıkı sarılan kesim de Avrupa işçi sınıfı. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu'nun hazırladığı Sosyal Avru­pa Manifestosu'nda bu birkez daha vurgulanı­yor.

Bu manifesto'da Sosyal bir Avmpa'nın güvencesi olan Avrupa sosyal vatandaşlığının ve kamunun rolünün yeniden tanımlandığı ve öne çıkarıldığı Avrupa kamu alanının yaratıl­ması gerektiği söyleniyor. Herşeyin özel ser­mayenin çıkarlarına göre düzenlenemeyeceği gerçeği bugün toplumların büyük bir çoğunlu­ğu tarafından daha iyi görülüyor; buna göre tu­tum alınıyor. 

Bu açıdan bakıldığında, dünyadaki ge­lişmelerin yarattığı fırsatlar nasıl kullanılacak sorusu da yanıt buluyor. Dünyanın bizim iste­diğimiz bir yönde evrilmesinin yolu, sermaye­ye evrensel bir bedelin ödetilmesinden geçi­yor; sermayenin bu bedeli, ekonomik, politik ve ideolojik düzeylerin bütününde ödemesi gerekiyor. Bunu yapacak güç ise uluslararası emek ve demokrasi güçlerinden başkası değil

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005