Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Parmakucu Toplumu 

Doç. Dr. Nurdoğan Rigel 

Giriş 

Enformasyon (Information) ile bilgi (knowledge) kelimeleri arasındaki derin an­lam farkına rağmen, İngilizce'deki information society, teriminin dilimize sürekli "bilgi toplu­mu" olarak çevrilmesi konusundaki duyarsızlı­ğı tekrarlamak istemiyorum. Bu nedenle çalış­ma içerisinde, enformasyon toplumu kavramı­nı kullanacağım. Çünkü enformasyon, ticari-leştirilmiş ve beyinsel etkisi yerini duygusal et­kiye bırakılmış veridir.

Kanada hükümeti için 1979 yılında ha­zırlanan bir raporda da, "enformasyon toplu­mu, enformasyon ekonomisine dayanan bir sosyal ilişkiler bütünüdür." şeklinde tanımlan­maktadır^1' Bu tanımlamadaki enformasyon ekonomisi kavramı, ticarileşmiş bilgi deyimi­nin, enformasyonu açıklarken neden anahtar sözcük olarak kullanıldığını ortaya koymakta­dır. 

Daniel Bell'e göre her toplumun bütün­leştirici üç tür alt yapısı vardır: Ulaşım, enerji şebekesi ve iletişim. Enformasyon toplumunda alt yapıların görece önemlerinde bir değişiklik olmuş ve telekomünikasyon, bir toplumu bir arada tutan temel alt yapı haline gelmiştir. Telekomünikasyondan, teknoloji olmadan söz edemeyeceğimize göre, enformasyon toplu­munun iç dinamiklerinden birini teknolojinin oluşturduğunu kabul etmemek mümkün de­ğildir. Webster'a göre enformasyon toplumu­nun diğer dinamikleri ise analitik olarak, eko­nomik, kültürel, mekansal ve meslekidir.''' 

Biz burada enformasyon toplumunun teknolojik dinamiklerini ele alacağız ve her türlü enformasyona ulaşmak için sadece par­mak uçlarını kullanan bireylerden oluşan yeni bir toplumun, alt yapısını oluşturan iletişim teknolojisinden söz edeceğiz. 

İletişim şebekelerindeki hızlı gelişimi ve gelecekteki muhtemel gelişmeleri de dikkate alarak, yeni bir toplum yaratılmakta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Parmakucu toplumu. 

İnsanlar artık TV'nin bir düğmesine ba­sarak dünyanın herhangi bir yerindeki yayınla­rı alabilmekte, telefonun bir tuşuna dokunarak kendisinden on binlerce kilometre uzakta in­sanlarla konuşabilmekte, bilgisayar terminalin­de yine bir iki tuşlama ile ansiklopedi dolusu bilgilere ulaşabilmektedir. Zaman ve yer ile il­gili sınırlamalar ortadan kalkmış, dünyanın her yerindeki insanlar birbirleriyle serbestçe enfor­masyon alışverişinde bulunur hale gelmiştir. 

Enformasyonun Dolaşımı 

Bu arada haber, eğlence ve bilgi, içinde bulunduğumuz post endüstriyel dönemin en çok ihtiyaç duyulan (ya da ihtiyaç olarak gös­terilen) ürünleri oldu. Eğlenerek bilgilenmek için (eğlenceli bilgi; infotainment) binlerce dergi, yüzlerce kanal seçeneği ile kablolu TV sistemleri, düzinelerce radyo istasyonu, binler­ce kitap, basılı ve elektronik gazete, filmler, vi­deo kasetler, izlediğin kadar öde TV'leri (Pay per viewTV), direkt uydu yayınları ve internet, enformasyon toplumunun ya da  Neil Postman'ın deyişiyle, eğlenerek ölen bir toplumun bireyleri için sonsuz seçenekler sunuyor. 

Japonya'da yapılan bir araştırma her 8 yılda dünyada enformasyon yükünün iki kat arttığını ve 4 kez daha hızlı bir şekilde enfor­masyon tüketildiğini gösteriyor. Bazı düşünür­ler bu durumun bireyleri "enformasyon oburu" durumuna getirdiğini, insanların bireysel ola­rak bu enformasyon sağanağıyla nasıl baş ede­ceklerini bilemediklerini söylüyorlar, insanlar en kısa zamanda enformasyonu rasyonel ola­rak yönetmeyi öğrenemezse, enformasyon in­sanı yönetmeyi sürdürecek. 

Bu çerçevede, bizlere bir parmakucu uzaklıkta olan enformasyonun, iletişim tekno­lojisi alt yapısı ile gelişini hızlandıran sistemle­rin bir bölümünü, bu bağlamda da TV teknolo­jisini; kablolu yayın, fiber optik sistem, pay per view TV, interaktif yayın, uydu yayın teknolo­jisi ve direkt yayın uyduları şeklinde ele alaca­ğız. Daha sonra da bu enformasyon ağının ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etkilerine değineceğiz. 

Kablolu Yayın Teknolojisi 

Kablo ile TV yayını, vericilerden uzakta bulunan veya dağlık, yüksek binaların bulun­duğu yerlerde görüntünün daha iyi alınmasını sağladı. Öyle ki yüksek binalar TV dalgalarını yansıttıkları için ekranda "hayalet görüntü" de­nilen gölgeli resimler oluşmaktadır. Söz konu­su sistemde bütün aboneler belli bir bölge içinde, bir merkeze kablo aracılığıyla bağlan­maktadır. Ulusal ve uluslararası TV ağından alman yayınlar, kablolar aracılığıyla her bir aboneye sanki telefon hattı bağlanıyormuş gi­bi verilir. 

Sık sık kablolu yayın teknolojisi ile uy­du yayın teknolojisinin karşı karşıya getirildiği­ni görürüz. Oysa, bu iki teknoloji de birbirinin tamamlayıcısıdır. 

Kablolu yayın teknolojisinin tarihsel ge­lişimine baktığımız zaman, ilk kablolu TV sis­teminin ABD'nin Pennsylvania eyaletinde Mahanoy kasabasında 1948 yılında başladığını görürüz. Bu kasabada TV yayınlarını iyi alama­yan bir mühendis, kenti gören bir yüksekliğe yerleştirdiği antenini, TV'sine bir kablo şebe­kesi ile bağlamayı düşündü. Böylece kablolu yayın ağı fikri doğdu. Mahanoy'deki ilk kablo­lu TV sistemini 1949 yılında California ve Ore-gon izlemiştir. Çok geçmeden kendi TV sis­temleri olmayan kasabalar da, ortak antenleri­ni kurmaya başlamıştır. 

Kablolu sistemler, ilk olarak TV hizmet­lerinden yoksun olan bölgelere çevredeki sin­yallerin getirilmesini, bölgeye ulaşan zayıf sin­yallerin güçlendirilmesini ve yeni kurulan kentlerde bina tepelerindeki çirkin anten gö­rüntülerinin giderilmesini sağlayacak şekilde geliştirilmiştir, ikinci aşamada en az bir TV is­tasyonunu nitelikli olarak alan bölgelere, uzak istasyonların sinyalleri getirilerek, izlenen ka­nal sayısı artırılmış ve abonelere yeni seçenek­ler sunulmuştur. Uygulama sadece kentlerle sı­nırlı kalmamış, yayın olanakları sınırlı olan ül­keler, aynı dili konuşan komşularından yayın alarak, kablo ile dağıtmışlardır, ikinci aşamada ise kablonun yarattığı sayısız kanal kapasite­sinden ve geleneksel TV yayınlarında görül­meyen, konulu (tematik) yayın anlayışından yararlanılmıştır. 

Özünde ortak eksenli bakır kablodan geliştirilen ve yüze yakın TV kanalının taşın­masını sağlayan bu sistem giderek yerini fiber optik (cam elyaf) kablo kullanan sistemlere bı­rakmaktadır. 

Fiber Optik Kablo (Cam Elyaf) 

Diğer adıyla cam elyaf kablo, yaklaşık bir saç teli kalınlığında, saydam camdan yapıl­mış bir kablodur. Sinyal kablo üzerinde özel bir ışıkla taşınır. Işık kaynağı çoğunlukla lazer­dir. Sinyal zayıflamasının en aza indirilmesinin ve çok sayıda kanal imkanı yaratmasının yanı sıra (500 kanala kadar), cam elyaf sistemleri koaksiyel kablo ile karşılaştırıldığında şu üs tünlüklere sahiptir: Girişim ve sızma sorunu yoktur. Kaçak sinyal almak çok zordur. Hafif ince ve esnektir. Alüminyum ve bakır, camdan pahalı olduğu için, yoğun üretime geçildiğinde canı elyaf, koaksiyel kablodan daha ucuz ola­caktır, ilk olarak 1976'da ABD'de cam elyaf kablo projesini geliştiren Teleprompter adlı şirket, bu kablo üzerinde 167 TV kanalını taşı­mayı başarmıştır. Birkaç yıllık bir gelecek için­de TV kanal kapasitesinin 1000'e kadar çıkma­sını sağlayacak olan iletişim teknolojisinin alt yapısını da fiber optik kablo sistemi oluştura­caktır. 

Pay Per View TV (izlediğin Kadar Öde) 

Kablolu TV'nin karlı bir çeşididir. Özel programlar canlı yayında izleyiciye sunulur. Aboneler belli bir ücret karşılığı bu sunulan özel programlar arasından seçim yaparak programlan izlerler. Bu programlar; şampi­yonalar, önemli spor karşılaşmaları, konserler, müzikaller gibi geniş bir yelpazeyi kapsar. 

Ancak Pay Per View TV, bazı teknik ve sosyal sorunlarla karşı karşıyadır: Birincisi, in-teraktif (etkileşimli) bir kablo sistemi gerekti­rir. Müşteri tek tek seçim yapabilmeli ve bede­lini ödemelidir. Milyonlarca aboneyi tek tek değerlendirmek, teknik açıdan oldukça güç­tür. İkincisi, belki de en önemlisi, aboneyi ödediği bedelin karşılığında tatmin edici bir program sunduğuna ikna etmektir. 

Yıllar, seyircinin TV'yi hep bedava izle­meye alıştığını göstermiştir. Bu duaımda hal­kın hangi programa para ödemeye razı oldu­ğuna karar vermek, pay per view TV girişimci­lerine kalmıştır. Abone izlediği programa para ödemeye istekli midir? Programlara devamlı ödeme yapmak isteyecek midir? Ne zaman pa­ralı program izleyecektir? 

Tüm bu soruların tam karşılığının bu­lunması gerekir. Kablolu TV alt yapısı ile oluş­turulan Pay Per View TV sistemi, TV program-cılannın hedeflerini değiştirmiştir. Eskiden da­ha çok izleyiciye, çok çeşitli programlarla ulaşmak hedef iken, pay per view TV'de amaç, te-matik yayınlarla daha fazla izleyicinin dikkati­ni çekmek olmuştur. 

İnteraktif Yayın Sistemi 

Interaktiflik (etkileşimli) yeni medya ça­ğının üzerinde en fazla konuşulan hedefi oldu. İnteraktif yayın düşüncesi 1950'lere kadar uza­nır. Ancak interaktif yayın bilgi otoyolunun oluşturulmasında önemli bir köşe taşı olmuş­tur. Fakat halen gerçek interaktifliğin ne oldu­ğu konusunda bir anlaşma, tek bir görüş yok­tur. Bir çok yayın interaktifliği, bir mönü için­deki seçeneklerden izleyicinin kendi ilgi alan­larına göre onları seçebilme yeteneği olarak ta­nımlar. Telekomünikasyonun, TV'nin ve bilgi­sayarların gelişimi sayesinde süper bilgi oto­yollarına hem bir kaynak, hem de alıcı olarak katılacağı fikri ileri sürülüyor. Telefon hattı olan herkes bu otoyola çıkabilir. Telekomüni­kasyonun içeriğinde interaktivitenin anlamı, kaynakla alıcı arasındaki çift yönlü iletişimdir. Ya da daha geniş anlamı ile çok yönlü iletişim­dir.

Yeni medya sistemi, alıcıları daha aktif hale getirmek istemektedir. Bu nedenle seçe­neklerini artınrken, alıcılan ilgi alanlarına, ihti­yaç duydukları verilere göre seçim yapabilme hakkı tanımaktadır. Ancak şimdiye kadar pasif alıcı durumunda olan medya tüketicinin kısa sürede aktif alıcı haline gelip, kendisine yeni bir medya tüketim ya da bilgi tüketim mönüsü çıkarması şimdilik güç görünmektedir. En azından interaktif yayının kısa sürede kitlesel-leşmesi zordur. Ancak interaktiflik izleyiciye seçme özgürlüğü tanıdığı gibi, bir kontrol duy­gusu da verir. 

Uydu Yayın Teknolojisi 

Yapay uydularla ilgili fikir, 1869 yılında ortaya atılmıştır. Amerikalı rahip yazar Edward Everett Hale, "The Brick Moon" adlı eserinde gökyüzüne yerleştirilen bir yörüngedeki uzay gemisinin okyanuslarda seyir halindeki gemi­lere yardımcı olacağını anlatmıştır. 

Uyduya sürekli izleyebileceği bir yol, bir yörünge bulabilmek ve dünyaya düşmeme­si için de saniyede 8 kilometre gibi bir hızla ona yol aldırabilmek, oldukça güç ve karmaşık bir dizi işlemi gerektirir. En uygun yörünge dünyanın kaç kilometre uzağından geçenidir. Bu sonınun yanıtını bir radyo mühendisi, bilim kurgu yazarı Arthur Clarke bulmuştur. Clarke 1945 yılında dünyadan 36 bin 500 kilometre uzaklıkta bir yörüngede uyduların saniyede 3 kilometre hızla hareket edebilmelerinin yeterli olabileceğini, böylece bir tam turunu, dünya­nın dönüş hızına eşit sürede tamamlayacağını hesaplamıştır. Günümüzde bu yörüngeye de "Clarke Yörüngesi" adı verilmiştir. Clarke yö­rüngesine yerleştirilen bir uydu dünya ile aynı hızda döndüğünden uydunun dünyaya göre yeri devamlı sabit kalmaktadır. Clarke yörün­gesindeki uydular, havada asılı gibi göründü­ğünden, yeryüzünde yüksek dağların engel ol­duğu haberleşme işini rahatlıkla yerine getire­bilmektedir. Mesaj iletimi için ideal nakil araç­ları olmaktadır. 

Uzayda yapay uydu sayfası Sputnik l'in SSCB tarafından 4 Ekim 1957'de fırlatılmasıyla başlamıştır. ABD ise ilk uydusu Explorer l'i, 31 Ocak 1958 tarihinde uzaya fırlatmıştır. Yine ABD'nin fırlattığı Early Bird ise kıtalararası ve ülkelerarası yayını gerçekleştiren ilk iletişim uydusu olmuştur. 

1960'larda tamamen boş olan Clarke yö­rüngesinde günümüzde onlarca iletişim uydu­su yer almaktadır. 1988 yılında bu yörüngede­ki uydu sayısı 117 iken 1990-1995 yıllan arasın­da 78 yeni iletişim uydusu daha Clarke yörün­gesindeki yerini almıştır. 

Uydu yayınlarının temelindeki teknolo­ji, radyo elektrik işaretlerini kullanma teknolo­jisidir. Doğrusal yayılma nedeniyle TV yayınla­rı doğal engelleri aşamaz, köşe dönemez, at­mosferden yansıyamazlar. Oysa radyo yayınla­rında, kıtalar, ülkelerarası yayınlar için atmos­fer bir yansıtıcı ortam olarak kullanılır. TV ya­yınlarını taşıyan VHF ve UHF bandındaki elektromanyetik titreşimler atmosferin üst kat­manlarından yansımazlar, ya emilir ya da uza­ya yönelirler. Bu durumda TV yayınları ancak yoğun bir link ve aktarıcı ağı ile ülke çapında ya da ülkelerarası dağıtılabilir. Ancak iki link arasına doğal ya da yapay bir engel çıkarsa link görevini yapamaz, iki link arasındaki uzaklık da sinyalin zayıflamasına neden olur. Linklerin bir sorunlarına çözüm için iletişim uyduları devreye sokulmuştur. Uydular hem link, hem de verici görevi üstlenmiştir. 

Doğrudan Yayın Uyduları (Direct Broadcasting Satellites-DBS) 

Doğrudan uydu ile yayın, uydu ile izle­yici arasında herhangi bir röle, aktarıcı, verici olmaksızın, kişisel antenler ile veya kollektif antenlerle TV yayınlarının doğrudan izlenmesi yöntemidir. DBS sistemi TV yayınlarının yanı sıra yüksek kaliteli ses, teletex ve diğer hizmet­ler için de elverişlidir. Maliyeti ve tesis sorunla­rını azaltmak için DBS yayınlarının, normal uy­du sistemlerinde kullanılan yayın gücünün yüz misline sahip olması gerekir. DBS sistemlerin­de anten boylarında küçülme, izleyicinin alıcı set kurma maliyetini de düşürmektedir. Ancak sinyal nakli gücündeki artış, uydulardan yapı­lacak yayınların, kanal sayısını sınırlamaktadır. DBS'nin yer yayın istasyonlarına oranla mali­yeti kilometre başına daha düşüktür. Bununla birlikte DBS'in yer istasyonları ve uyduları çok pahalıya mal edilmektedir. 

DBS sistemi, ulaşabildiği geniş izleyici kitlesi nedeniyle çok büyük program avantaj­larına sahiptir. DBS sistemi işletmecileri, çeşitli konulara ilişkin yayınların yanı sıra, uluslarara­sı konferanslarını, üniversite yayınlannı, elekt­ronik oyunlarını, video programlarını, teletex hizmetlerini ve diğer iletişim servislerini de bu sistemle sunmaya çalışmaktadır. 

iletişim teknolojisinin, özellikle de TV yayın teknolojisinin alt yapısını oluşturan kablolu yayın ve uydu yayın sistemlerinin temelle-rini kısaca ele aldıktan sonra bu teknolojik gelişmelerin kitleler üzerinde yarattığı etkileri şu ana başlıklar altında görelim: 

1. Ekonomik Etkiler 

Enformasyonun dolaşımı ve gereksi­nim duyana erişimi hızlanıyor. Böylece hızla bilgilenmeye dayalı olarak kazanılan paranın devir hızı da artıyor.

Teknolojinin yarattığı yeni yatırım alan­ları beraberinde ekonomik bir canlılık getiriyor.

1950'lerde şehirlerarası otoban ağı ya­pımının getirdiği ticari canlılık, iletişim tekno­lojisinin altı yapısıyla oluşturulan enformasyon otoyoluyla tekrarlanıyor.

2. Sosyal Etkileri

Global köy değil, sanal koloniler yara­tılıyor.

iletişim teknolojisi, sağladığı enfor­masyon selinden yararlananlarla, yararlanma­yanları ayırarak, sosyal tabakalaşmayı hızlan­dırıyor. (Knovvledge Gap Hypothesis)

İletişim teknolojisinin yarattığı sanal koloniler, kitleden aynlarak kendilerini elit ve kitleden korunmuş pozisyonlara çekiyor.

Sosyal ve siyasi gelişmeler hızlanır­ken, gerçek zamanlı iletişimle dünyada aktif bir etkileşim başlıyor. Uluslararası alanda etki tepki mekanizması da hız kazanıyor. 

3- Psikolojik Etkileri 

Enformasyon sağanağı altındaki birey, bir süre sonra, "enformasyon oburu" haline geliyor. İhtiyacı olmayan verilere ulaşmak için çabalıyor. 

Hızla gelen her enformasyonu, takip etmek ve verimli kullanım içine almak güçleşi­yor.

ihtiyaç duyulandan çok, ihtiyaçmış gi­bi gösterilen enformasyona talep artıyor.

Gereksiz enformasyon insanı yönet­meye başlıyor. Öncelikli zamanı ve teknolojiyi verimli kullanım disiplinini ortadan kaldırı­yor.*5

Görüldüğü gibi iletişim teknolojisindeki gelişmenin üç yönlü etkisinde olumlu yanların ağır bastığı bölüm, ekonomik etkiler üzerinde yoğunlaşıyor. Sosyal ve psikolojik etkiler için aynı şeyi söylemek pek mümkün gözükmü­yor. En azından şimdilik. Bu nedenle bir is­panyol atasözünü hatırlatmakta yarar var: "Ok­yanus kıyısında oturuyorsanız, suya set çeke­mezsiniz, yüzmeyi öğreneceksiniz".

Teknolojinin bu debisi yüksek akıntısı­na kapılmış bizlerin yapacağı da sonuçta aynı, bu ileti, bilgi, veri, enformasyon selinin içinde, gideceğimiz yönü bilerek yüzmeyi öğrenmek.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005