|
Rekabetçi Mücadele Araçları ve Devlet Gücü
Son kısımda ele alınan rekabetteki gelişme, o düzeye
gelir ki küçük ekonomik birimler arasındaki
rekabetin sürekli olarak azalması büyük ekonomik
birimler arasındaki mücadelenin daha da
şiddetlenmesini gerektirir. Bu süreç, mücadele
metotlarında meydana gelen önemli değişmelerle
birlikte ortaya çıkar.
Tekil olarak sahip olunan işletmelerin mücadelesi
çoğunlukla düşük fiyatlar yoluyla yapılır. Küçük
dükkânlar yaşam standartlarını minimuma düşürerek
ucuz satış yaparlar. Kapitalistler ise,
kullandıkları teknikleri geliştirerek ve ücretleri
düşürerek vs. üretim maliyetlerini azaltmaya
çalışırlar. Tekil olarak sahip olunan işletmeler
arasındaki mücadele yerini, tröstler arasındaki
mücadeleye bıraktığında, mücadele metotları dünya
pazarında gerçekleştiği ölçüde belli değişikliklere
uğrar. İç piyasadaki düşük fiyatlar yerini dünya
pazarında mücadeleyi kolaylaştıracak yüksek
fiyatlara bırakır. Dünya pazarına, dış fiyatların
ülke içi fiyatlardan daha düşük tutulmasıyla
ulaşılır. Devlet gücünün önemi artar: Gümrük
tarifelerinden, nakliye tarifelerinden
yararlanırlar. Hem iç hem de dış piyasalarda
birbirlerine rakip olan tröstlerin büyük ekonomik
güçleri, belli" koşullarda, kendilerine başka
metotları da uygulama imkânını verir. Bir tröst
karma bir işletme şeklinde ortaya çıktığında,
örneğin demiryollarına, buharlı gemilere, elektrik
gücüne vs. sahip olduğunda, devlet içinde devlet
haline gelerek, rakiplerine göre devlet
tarifelerini, deniz nakliye tarifelerini düzenleme,
elektrik gücünü kullanmada fiyatlamaya vs. gitmek
yoluyla çok komplike bir politika izleyebilir. Daha
önemli bir yol, rakiplerine kredi vermeyi kesme ve
hammadde ve sürüm pazarlarını kapamaktır. Karma bir
kartelin olduğu durumda hammaddelere yollarının
çoğunlukla kapatılmasıdır. Kartele ait bir işletme
tarafından üretilen hammaddeler "prensip itibarıyla"
(güya ausschliesslicher Verbandsverkehr denmektedir)
kartelin dışındakilere satılmaz.
Satış piyasasında ise, kartele bağlı örgütler
kartelin dışındakilerden hiçbir şey almama
konusunda anlaşılırlar. Bunun ötesinde, kartelin
baskısı altında, çoğu zaman kartelden mal satın alan
üçüncü kişiler (ki bunun için kendilerine prim
verilir, iskonto vs. yapılır) bu anlaşmaya uymaya
zorlanır. Son olarak rakibi batırmak için
fiyatların düşürülmesi ve zararına yapılan
satışları belirtmek yararlı olacaktır. Bu durumda
tröstün yapmak istediği, işletme olarak kâr elde
etmek değil ama rakibi yenmektir ve dolayısıyla
artık mücadele işletmenin üretim masrafları
düzeyinde sürdürülmeyecektir. Alt sınır üretim
maliyetleriyle değil kartelin sermaye ve kredi
gücüyle oluşturulur. Sorun artık kartelin
üyelerinin, o anda, kendilerine hiç kazanç
sağlamayan mücadeleyi daha ne kadar
sürdüreceklerdir. İç pazarda bu metot rakibin son
direncini kırmak için kullanılır. Dış pazarda ise bu
metot dampingi arttırır. Bununla beraber daha
çarpıcı bir mücadele örneği vardır. Amerikan
tröstleri arasındaki mücadeleyi unutmamamız gerekir.
Uygulanan ilkeler örgütlü bir hükümetin vereceği
iznin dışında gerçekleşen bir durumun ötesinde
gelişir. Demiryollarını tahrip edecek, petrol
borularına zarar verip havaya uçuracak gangsterler
kiralanır, kundaklama ve adam öldürme yoluna
gidilir. Tüm hukuk katmanları da dahil olmak üzere
hükümet büyük ölçüde ahlaki çöküşe sürüklenir.
Rakipler arasına casuslar yerleştirilir vs. Bu
bağlamda dev Amerikan işletmeleri tarihinde bu
konuda çok sayıda örnek vardır.
Rekabet en üst düzeyine ulaştığında yani rekabet
kapitalist devlet tröstleri arasında geçen bir
rekabete dönüştüğünde, devlet gücünün kullanımı ve
bununla ilgili olarak devletin kullanabileceği
olanaklar, çok büyük bir rol oynamaya başlar.
Devlet aygıtı her zaman hakim sınıfının elinde bir
araç olmuştur ve dünya pazarında her zaman onların
"savunulması ve korunması" görevini üstlenmiştir.
Bununla beraber, hiçbir zaman fınans kapital ve
emperyalist politikalar çağının sahip olduğu öneme
sahip olmamıştır. Kapitalist devlet tröstlerinin
oluşumuyla birlikte, rekabet hemen hemen tümüyle
yabancı ülkelere kaymıştır. Dışarıda sürdürülmesi
gereken mücadele araçlarının özellikle devlet
gücünün büyük ölçüde artması gerektiği açıkça
ortadadır. Dünya pazarında kapitalist devlet
tröstlerinin mücadele kapasitesini artıran yüksek
tarifelerin, kapitalizm için önemi daha da artar.
"Ulusal sanayiin korunmasında" çeşitli yollar
bulunur. Sadece "ulusal" firmalar devlet düzeninin
yerine geçer. Riskli alanlarda çalışan fakat sosyal
açıdan "yararlı" olan her çeşit işletmenin geliri
garanti altına alınır. Yabancıların faaliyetleri
çeşitli yollarla felce uğratılır. (Örneğin, Fransız
Hükümetinin II. Kısımda belirtilen borsa
politikasıyla karşılaştırın). Ticari anlaşmaları
değiştirme konusunda ne zaman bir sorun ortaya
çıksa, kapitalistlerin karşıt gruplarının
oluşturduğu devlet gücü sahnede görünür ve bu
devletlerin karşılıklı ilişkileri -bu ilişkiler son
analizde silahlı kuvvetleri arasındaki ilişkiye
indirgenir- anlaşmayı belirleyen husustur. Bir ülke
diğerine borç verdiğinde, arkasını askeri güce
dayayan hükümet, mümkün olan en yüksek faiz oranını
kabul ettirir. Mecburi alışverişleri garanti altına
alır, kendine ayrıcalık sağlar, yabancı
rakipleriyle mücadele eder. Finans kapital kimsenin
resmi olarak ele geçirmediği topraklan sömürmek
üzere mücadeleye başladığında, devletin askerî gücü
yine bu alana kimin sahip olacağına karar verir.
"Barış" zamanında askerî devlet aygıtı, işlevinin
hiçbir zaman sona ermeyeceği sahnenin arkasına
saklanır. Savaş zamanında ise sahnede görünür. Dünya
mücadele arenasındaki durum ne kadar gerginse,
finans kapitalin "ulusal" -grupları arasındaki çok
yoğun rekabet çağımızın karakteri haline gelir
-devlet yumruğunun gücüne o kadar sık başvurulur.
Eski lais-sezfaire, laissez passer ideolojisinin son
izleri ortadan kalkar yeni "merkantilizm", yani
emperyalizm, çağı başlar.
Emperyalizm eğilimi, ekonomik olayları büyük politik
güçlerle uzlaşma içine sokar. Her şey geniş ölçekte
organize edilir. Çok uzun süre önce değil ama yakın
zamanlarda düşünürleri ve işadamlarını cezbeden
ekonomik güçlerin ser-.best hareketi sona ermiştir.
Her tarafa göçmen akımı ve kaçış yaşanmakta ve bu
süreç devlet tarafından gözetilmektedir. Yeni
ekonomik ve sosyal güçler hem ülke içinde ve hem de
ülke sınırları dışında güçlü bir korumaya ihtiyaç
duymaktadırlar. Bu amaç için devlet yeni organlar,
çok sayıda memur ve kurumları ortaya çıkarır. Devlet
faaliyetleri her yerde yeni işlevleriyle
genişletilir. Bunun ülke içindeki gerçekler ve
uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi çok
çeşitlenir. Hükümet halkının menfaatlerini, bu
menfaatler dünyanın neresinde ortaya çıkarsa
çıksın, direkt olarak korumaktan geri kalmaz
("halk" kelimesi, doğal olarak, burjuva
iktisatçıların yazdıkları okunurken izafi olarak
anlaşılmalıdır). Ulusal ekonomi ve politika iç içe
girer. Bu çağ ve serbestiyi savunan ve çıkar uyumu
doktrinine sahip eski liberalizm çağı arasındaki
farklılıklar daha da artar. Bu durum karşısında
insanın bir bütün olarak dünyada gaddarlık ve savaş
arzularının giderek arttığına inanası geliyor. Dünya
yaşamadığı kadar bir bütünleşme sürecinden
geçmektedir. Her şey her şeye sınırdır, her şey her
şeyden etkilenmektedir ve aynı zamana herkes
herkesle, itişip kakışmakta ve sağa sola
savrulmayla ilgilenmektedir.
Devlet gücü genellikle önemli bir şekilde artıyorsa,
kara ve deniz kuvvetlerinden oluşan askeri örgütünün
gelişimi özellikle çarpıcı bir hale bürünür.
Kapitalist devlet tröstleri arasındaki mücadele
öncelikle silâhlı kuvvetleri arasındaki ilişkiler
tarafından belirlenir. Çünkü bir ülkenin silâhlı
kuvvetleri, kapitalistlerin silahlı kuvvetlerinin
mücadelesindeki son çaredir. Çok büyük artışlar
gösteren devlet bütçesinin giderek artan bir bölümü
"savunma amacına" ayrılır. Militarizmin hüsnü
tabiatı da budur işte.
Aşağıdaki tabloda askeri harcamalardaki olağanüstü
artış ve bunların devlet bütçesi içindeki payları
gösterilmiştir.
KARA ve DENİZ KUVVETLERİNİN MALİYETLERİ
|
|
|
Kişi |
Askeri |
|
|
|
Askeri |
|
|
Kişi |
harcama- |
|
|
Kişi |
harcama- |
|
|
başına |
başına |
ların |
|
Kişi |
başına |
ların |
|
|
düşen askeri |
düşen toplam |
Toplam harcama- |
|
başına düşen askeri |
düşen toplam |
toplam harcama- |
|
|
harca |
|
lar için- |
|
|
harca- |
lar |
Devletler |
Yıllar |
malar |
harcamalar |
deki payı |
Yıllar |
harcamalar |
malar |
içindeki payı |
İngiltere |
1875 |
16.10 |
41.67 |
38.06 |
1907-08 |
26.42 |
54.83 |
48.60 |
Fransa |
1875 |
15.23 |
52.71 |
29.00 |
1908 |
24.81 |
67.04 |
37.00 |
Avusturya |
|
|
|
|
|
|
|
|
Macaristan |
1873 |
5.92 |
22.05 |
26.80 |
1908 |
8.49 |
37.01 |
22.80 |
İtalya |
1874 |
6.02 |
31.44 |
19.10 |
1907-08 |
9.53 |
33.24 |
28.70 |
Rusya |
1877 |
5.24 |
15.14 |
34.60 |
1908 |
7.42 |
20.81 |
35.60 |
Japonya |
1875 |
0.60 |
3.48 |
17.20 |
1908 |
4.53 |
18.08 |
25.10 |
Almanya |
1881-82 |
9.43 |
33.07 |
28.50 |
1908 |
18.44 |
65.22 |
28.30 |
A.B.D. |
1875 |
10.02 |
29.89 |
33.50 |
1907-08 |
16.68 |
29.32 |
56.90 |
Askeri bütçelerin bugünkü durumu şunları
göstermektedir: Birleşik Devletler (1914),
173.522.804 dolar kara kuvvetleri ve 139.682.186
dolar deniz kuvvetleri için olmak üzere toplam
313.204.990 dolar; Fransa (1913) 983.224.376 frank
kara kuvvetleri ve 467.176.109 frank deniz
kuvvetleri için olmak üzere toplam 1.450.400.485
frank, (1914'de 1.717.202.233 frank); Rusya (1913,
sadece her zaman yapılan harcamalar) 581.099.921
ruble kara kuvvetleri ve 244.846.500 ruble deniz
kuvvetleri için olmak üzere toplam 825.946.421
ruble; İngiltere (1913-14) 28.200.000 pound kara
kuvvetleri ve 48.809.300 pound deniz kuvvetleri için
olmak üzere toplam 77.029.300 pound; Almanya (1913,
her zamanki, hem de olağanüstü harcamalar)
97.845.960 pound vs. harcamışlardır.
Silahlanmanın karada, denizde ve havada çok büyük
bir hızla geliştiği bir dönemden geçiyoruz. Askeri
tekniklerdeki her gelişme askeri mekanizmanın
yeniden örgütlenmesini ve yeniden yapılmasını
gerekli kılar. Her icat, bir ülkenin silahlı
kuvvetlerindeki her gelişme diğer ülkeleri de uyaran
bir husustur. Burada gözlemlediğimiz şey, bir
ülkede meydana gelen artışın diğer ülkelere de
yansıyıp genel bir artışın meydana geldiği gümrük
politikalarındaki olguya benzemektedir. Tabii ki,
burada da, elimizde olan sadece genel rekabet
ilkesidir. Çünkü, kapitalist devlet tröstlerinin
silahlı gücü, ekonomik mücadelede kullanılacak bir
silahtır. Silahlanmanın artması, metalürji
sanayinin ürünlerine talep yaratacak, ağır
sanayinin özellikle Krupp gibi "top krallarının"
önemini büyük ölçüde artıracaktır. Bununla beraber,
savaşların nedeninin "mühimmat" sanayii olduğunu
söylemek yüzeyseldir. Mühimmat sanayii kendi için
var olan bir üretim dalı değildir. "Ülkelerin
savaşımına" yol açan suni olarak yaratılmış bir
şeytan da değildir. Yapılan açıklamalardan da
çıkarsanacağı gibi, silahlanma devlet gücünün
kaçınılmaz bir niteliğidir. Bu öyle ki bir
niteliktir ki kapitalist devlet tröstleri
arasındaki mücadelede çok belli bir takım işleve
sahiptir. Tıpkı savaşmayan bir kapitalist toplum
düşünmek nasıl ki mümkün değilse, silahlanmanın
olmadığı bir kapitalist toplum da düşünülemez. Nasıl
ki, rekabete neden olan şey düşük fiyatlar olmayıp
aksine rekabetin fiyatları düşürdüğü bir gerçekse,
savaşların çıkmasındaki birincil neden de orduların
mevcudiyeti değil (ordular olmadan savaş mümkün
olmasa da) aksine ekonomik çelişkilerin kaçınılmaz
oluşu orduların kurulmasına neden olur. Bu nedenle
günümüzde ekonomik çelişkiler alışılmamış ölçüde
yoğunluk kazandığında, lanet olası bir silahlanma
yarışına tanık oluyoruz. Böylece finans kapitalin
kuralı hem emperyalizmin ve hem de militarizmin var
olmasıdır. Bu anlamıyla militarizm, finans kapital
kadar tipik tarihsel bir olgudur.
Devlet gücünün önem kazanmasıyla birlikte, iç yapısı
da değişikliğe uğrar. Devlet her zamankinden daha
çok "hakim sınıfların sorumlu komitesi" haline
gelir. Devlet gücünün her zaman "üst tabakaların"13
çıkarlarını yansıttığı doğru olmakla beraber, bu üst
tabakalar aşağı yukarı şekilsiz bir kütle olduğu
ölçüde, örgütlü devlet aygıtı menfaatlerini
taşıdığı örgütlenmemiş bir sınıfla veya sınıflarla
karşı karşıya kalıyordu. Meseleler şimdi tümüyle
farklıdır. Devlet aygıtı sadece genel olarak hakim
sınıfın çıkarlarını değil fakat aynı zamanda
onların kolektif olarak ifade ettikleri
geleceklerini de temsil eder. Hakim sınıfın dağınık
üyeleriyle değil ancak örgütleriyle karşı
karşıyadır. Böylece hükümet de facto müteşebbis
örgütlerinin temsilcilerince seçilen bir "komite"
haline dönüşür ve kapitalist devlet tröstlerinin en
üst yönetici gücü haline gelir. Bu
parlamentarizm krizlerinin temel nedenlerinden
biridir. Daha önceleri parlamentarizm hakim
grupların çeşitli fraksiyonları (burjuvazi ve
toprak sahipleri ve burjuvazinin çeşitli katmanları
arasında) arasındaki mücadele için bir arena olma
özelliğini taşıyordu. Finans kapital, merkezileşmiş
bir çok örgütte tüm bu fraksiyonları tek bir "somut
reaksiyoner kütle" halinde bütünleştirmiştir.
"Demokratik" ve "liberal" duygular yerini her zaman
devlet diktatörlüğüne gereksinim duyan modern
emperyalizmde, açık monarşik eğilimlere bırakmıştır.
Bugünlerde parlamento dekoratif bir kurum
niteliğindedir. Sadece önceden işadamlarının aldığı
kararlar parlamentodan geçmekte ve bir bütün olarak
bir araya gelmiş burjuvazinin ideali haline
gelmiştir. Bazı gözlemcilerin düşündüğü gibi, bu
duygular "feodalizmin kalıntıları" ve günümüzde
yaşayan eskinin yıkıntıları değildir. Bu tamamıyla
finans kapitalin gelişimiyle ortaya çıkan yeni
sosyopolitik bir formasyondur. "Eti ve kemiğiyle
kendini adayan" feodal politika bir model
olabilseydi, bu sadece modem ekonomik yaşamı
harekete geçiren güçlerin sermayeyi tüm sosyal
yaşamın saldırgan politikasına ve militarizmine
itmesiyle mümkün olabilirdi. Bu en iyi şekilde
sadece İngiltere, Fransa, Belçika (Belçika'nın
koloni politikasına bakınız) ve Birleşik Devletler
gibi "demokratik" ülkelerin dış politikalarıyla
değil fakat aynı zamanda bunların iç
politikalarında meydana gelen değişmelerle de
ispatlanabilir (Fransa'da militarizasyon ve
monarşinin gelişim-ci, tüm ülkelerde işçi
örgütlerinin özgürlüklerine yönelen saldırılar vs.).
Modern devlet, kapitalist devlet tröstünde çok büyük
bir paya sahip bir paydaş olmakla onu en üst düzeyde
örgütün her şeyini elinde tutanı haline getirmiştir.
Böylece, devasa gücü elinde tutar.
Kaynak: Nikolay Buharin
Çeviren: Uğur Selçuk Akalın
|