Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Rekabetçi Mücadele Araçları ve Devlet Gücü 

Son kısımda ele alınan rekabetteki gelişme, o düzeye gelir ki küçük ekonomik birimler arasındaki rekabetin sürekli olarak azal­ması büyük ekonomik birimler arasındaki mücadelenin daha da şiddetlenmesini gerektirir. Bu süreç, mücadele metotlarında mey­dana gelen önemli değişmelerle birlikte ortaya çıkar. 

Tekil olarak sahip olunan işletmelerin mücadelesi çoğunlukla düşük fiyatlar yoluyla yapılır. Küçük dükkânlar yaşam standartla­rını minimuma düşürerek ucuz satış yaparlar. Kapitalistler ise, kul­landıkları teknikleri geliştirerek ve ücretleri düşürerek vs. üretim maliyetlerini azaltmaya çalışırlar. Tekil olarak sahip olunan işlet­meler arasındaki mücadele yerini, tröstler arasındaki mücadeleye bıraktığında, mücadele metotları dünya pazarında gerçekleştiği öl­çüde belli değişikliklere uğrar. İç piyasadaki düşük fiyatlar yerini dünya pazarında mücadeleyi kolaylaştıracak yüksek fiyatlara bıra­kır. Dünya pazarına, dış fiyatların ülke içi fiyatlardan daha düşük tutulmasıyla ulaşılır. Devlet gücünün önemi artar: Gümrük tarife­lerinden, nakliye tarifelerinden yararlanırlar. Hem iç hem de dış piyasalarda birbirlerine rakip olan tröstlerin büyük ekonomik güç­leri, belli" koşullarda, kendilerine başka metotları da uygulama im­kânını verir. Bir tröst karma bir işletme şeklinde ortaya çıktığında, örneğin demiryollarına, buharlı gemilere, elektrik gücüne vs. sahip olduğunda, devlet içinde devlet haline gelerek, rakiplerine göre devlet tarifelerini, deniz nakliye tarifelerini düzenleme, elektrik gücünü kullanmada fiyatlamaya vs. gitmek yoluyla çok komplike bir politika izleyebilir. Daha önemli bir yol, rakiplerine kredi ver­meyi kesme ve hammadde ve sürüm pazarlarını kapamaktır. Kar­ma bir kartelin olduğu durumda hammaddelere yollarının çoğunlukla kapatılmasıdır. Kartele ait bir işletme tarafından üretilen hammaddeler "prensip itibarıyla" (güya ausschliesslicher Verbandsverkehr denmektedir) kartelin dışındakilere satılmaz.  

Satış piyasasında ise, kartele bağlı örgütler kartelin dışındakilerden hiç­bir şey almama konusunda anlaşılırlar. Bunun ötesinde, kartelin baskısı altında, çoğu zaman kartelden mal satın alan üçüncü kişiler (ki bunun için kendilerine prim verilir, iskonto vs. yapılır) bu an­laşmaya uymaya zorlanır. Son olarak rakibi batırmak için fiyatla­rın düşürülmesi ve zararına yapılan satışları belirtmek yararlı ola­caktır. Bu durumda tröstün yapmak istediği, işletme olarak kâr el­de etmek değil ama rakibi yenmektir ve dolayısıyla artık mücadele işletmenin üretim masrafları düzeyinde sürdürülmeyecektir. Alt sı­nır üretim maliyetleriyle değil kartelin sermaye ve kredi gücüyle oluşturulur. Sorun artık kartelin üyelerinin, o anda, kendilerine hiç kazanç sağlamayan mücadeleyi daha ne kadar sürdüreceklerdir. İç pazarda bu metot rakibin son direncini kırmak için kullanılır. Dış pazarda ise bu metot dampingi arttırır. Bununla beraber daha çar­pıcı bir mücadele örneği vardır. Amerikan tröstleri arasındaki mücadeleyi unutmamamız gerekir. Uygulanan ilkeler örgütlü bir hü­kümetin vereceği iznin dışında gerçekleşen bir durumun ötesinde gelişir. Demiryollarını tahrip edecek, petrol borularına zarar verip havaya uçuracak gangsterler kiralanır, kundaklama ve adam öldür­me yoluna gidilir. Tüm hukuk katmanları da dahil olmak üzere hükümet büyük ölçüde ahlaki çöküşe sürüklenir. Rakipler arasına ca­suslar yerleştirilir vs. Bu bağlamda dev Amerikan işletmeleri tari­hinde bu konuda çok sayıda örnek vardır. 

Rekabet en üst düzeyine ulaştığında yani rekabet kapitalist dev­let tröstleri arasında geçen bir rekabete dönüştüğünde, devlet gücü­nün kullanımı ve bununla ilgili olarak devletin kullanabileceği ola­naklar, çok büyük bir rol oynamaya başlar. Devlet aygıtı her za­man hakim sınıfının elinde bir araç olmuştur ve dünya pazarında her zaman onların "savunulması ve korunması" görevini üstlen­miştir. Bununla beraber, hiçbir zaman fınans kapital ve emperya­list politikalar çağının sahip olduğu öneme sahip olmamıştır. Kapi­talist devlet tröstlerinin oluşumuyla birlikte, rekabet hemen hemen tümüyle yabancı ülkelere kaymıştır. Dışarıda sürdürülmesi gere­ken mücadele araçlarının özellikle devlet gücünün büyük ölçüde artması gerektiği açıkça ortadadır. Dünya pazarında kapitalist dev­let tröstlerinin mücadele kapasitesini artıran yüksek tarifelerin, ka­pitalizm için önemi daha da artar.  

"Ulusal sanayiin korunmasında" çeşitli yollar bulunur. Sadece "ulusal" firmalar devlet düzeninin yerine geçer. Riskli alanlarda çalışan fakat sosyal açıdan "yararlı" olan her çeşit işletmenin geliri garanti altına alınır. Yabancıların faaliyetleri çeşitli yollarla felce uğratılır. (Örneğin, Fransız Hükü­metinin II. Kısımda belirtilen borsa politikasıyla karşılaştırın). Ti­cari anlaşmaları değiştirme konusunda ne zaman bir sorun ortaya çıksa, kapitalistlerin karşıt gruplarının oluşturduğu devlet gücü sahnede görünür ve bu devletlerin karşılıklı ilişkileri -bu ilişkiler son analizde silahlı kuvvetleri arasındaki ilişkiye indirgenir- anlaş­mayı belirleyen husustur. Bir ülke diğerine borç verdiğinde, arka­sını askeri güce dayayan hükümet, mümkün olan en yüksek faiz oranını kabul ettirir. Mecburi alışverişleri garanti altına alır, kendi­ne ayrıcalık sağlar, yabancı rakipleriyle mücadele eder. Finans ka­pital kimsenin resmi olarak ele geçirmediği topraklan sömürmek üzere mücadeleye başladığında, devletin askerî gücü yine bu alana kimin sahip olacağına karar verir. "Barış" zamanında askerî devlet aygıtı, işlevinin hiçbir zaman sona ermeyeceği sahnenin arkasına saklanır. Savaş zamanında ise sahnede görünür. Dünya mücadele arenasındaki durum ne kadar gerginse, finans kapitalin "ulusal" -grupları arasındaki çok yoğun rekabet çağımızın karakteri haline gelir -devlet yumruğunun gücüne o kadar sık başvurulur. Eski lais-sezfaire, laissez passer ideolojisinin son izleri ortadan kalkar yeni "merkantilizm", yani emperyalizm, çağı başlar. 

Emperyalizm eğilimi, ekonomik olayları büyük politik güç­lerle uzlaşma içine sokar. Her şey geniş ölçekte organize edilir. Çok uzun süre önce değil ama yakın zamanlarda dü­şünürleri ve işadamlarını cezbeden ekonomik güçlerin ser-.best hareketi sona ermiştir. Her tarafa göçmen akımı ve ka­çış yaşanmakta ve bu süreç devlet tarafından gözetilmekte­dir. Yeni ekonomik ve sosyal güçler hem ülke içinde ve hem de ülke sınırları dışında güçlü bir korumaya ihtiyaç duy­maktadırlar. Bu amaç için devlet yeni organlar, çok sayıda memur ve kurumları ortaya çıkarır. Devlet faaliyetleri her yerde yeni işlevleriyle genişletilir. Bunun ülke içindeki gerçekler ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkisi çok çeşitle­nir. Hükümet halkının menfaatlerini, bu menfaatler dünya­nın neresinde ortaya çıkarsa çıksın, direkt olarak korumak­tan geri kalmaz ("halk" kelimesi, doğal olarak, burjuva ik­tisatçıların yazdıkları okunurken izafi olarak anlaşılmalı­dır). Ulusal ekonomi ve politika iç içe girer. Bu çağ ve serbestiyi savunan ve çıkar uyumu doktrinine sahip eski libera­lizm çağı arasındaki farklılıklar daha da artar. Bu durum karşısında insanın bir bütün olarak dünyada gaddarlık ve savaş arzularının giderek arttığına inanası geliyor. Dünya yaşamadığı kadar bir bütünleşme sürecinden geçmektedir. Her şey her şeye sınırdır, her şey her şeyden etkilenmekte­dir ve aynı zamana herkes herkesle, itişip kakışmakta ve sa­ğa sola savrulmayla ilgilenmektedir.

Devlet gücü genellikle önemli bir şekilde artıyorsa, kara ve deniz kuvvetlerinden oluşan askeri örgütünün gelişimi özellikle çar­pıcı bir hale bürünür. Kapitalist devlet tröstleri arasındaki mücade­le öncelikle silâhlı kuvvetleri arasındaki ilişkiler tarafından belirle­nir. Çünkü bir ülkenin silâhlı kuvvetleri, kapitalistlerin silahlı kuv­vetlerinin mücadelesindeki son çaredir. Çok büyük artışlar göste­ren devlet bütçesinin giderek artan bir bölümü "savunma amacına" ayrılır. Militarizmin hüsnü tabiatı da budur işte. 

Aşağıdaki tabloda askeri harcamalardaki olağanüstü artış ve bunların devlet bütçesi içindeki payları gösterilmiştir.

KARA ve DENİZ KUVVETLERİNİN MALİYETLERİ 

 

 

 

Kişi

Askeri

 

 

 

Askeri

 

 

Kişi

 

harcama-

 

 

Kişi

harcama-

 

 

başına

başına

ların

 

Kişi

başına

ların

 

 

düşen askeri

düşen top­lam

Toplam harcama-

 

başına düşen askeri

düşen toplam

toplam harcama-

 

 

harca

 

lar için-

 

 

harca-

lar

Devletler

Yıllar

malar

harca­malar

deki payı

Yıllar

harca­malar

malar

içindeki payı

İngiltere

1875

16.10

41.67

38.06

1907-08

26.42

54.83

48.60

Fransa

1875

15.23

52.71

29.00

1908

24.81

67.04

37.00

Avusturya

 

 

 

 

 

 

 

 

Macaristan

1873

5.92

22.05

26.80

1908

8.49

37.01

22.80

İtalya

1874

6.02

31.44

19.10

1907-08

9.53

33.24

28.70

Rusya

1877

5.24

15.14

34.60

1908

7.42

20.81

35.60

Japonya

1875

0.60

3.48

17.20

1908

4.53

18.08

25.10

Almanya

1881-82

9.43

33.07

28.50

1908

18.44

65.22

28.30

A.B.D.

1875

10.02

29.89

33.50

1907-08

16.68

29.32

56.90

Askeri bütçelerin bugünkü durumu şunları göstermektedir: Birle­şik Devletler (1914), 173.522.804 dolar kara kuvvetleri ve 139.682.186 dolar deniz kuvvetleri için olmak üzere toplam 313.204.990 dolar; Fransa (1913) 983.224.376 frank kara kuvvetleri ve 467.176.109 frank deniz kuvvetleri için olmak üzere toplam 1.450.400.485 frank, (1914'de 1.717.202.233 frank); Rusya (1913, sadece her zaman yapılan harcamalar) 581.099.921 ruble kara kuv­vetleri ve 244.846.500 ruble deniz kuvvetleri için olmak üzere top­lam 825.946.421 ruble; İngiltere (1913-14) 28.200.000 pound kara kuvvetleri ve 48.809.300 pound deniz kuvvetleri için olmak üzere toplam 77.029.300 pound; Almanya (1913, her zamanki, hem de olağanüstü harcamalar) 97.845.960 pound vs. harcamışlardır. 

Silahlanmanın karada, denizde ve havada çok büyük bir hızla geliştiği bir dönemden geçiyoruz. Askeri tekniklerdeki her gelişme askeri mekanizmanın yeniden örgütlenmesini ve yeniden yapılma­sını gerekli kılar. Her icat, bir ülkenin silahlı kuvvetlerindeki her gelişme diğer ülkeleri de uyaran bir husustur. Burada gözlemledi­ğimiz şey, bir ülkede meydana gelen artışın diğer ülkelere de yan­sıyıp genel bir artışın meydana geldiği gümrük politikalarındaki olguya benzemektedir. Tabii ki, burada da, elimizde olan sadece genel rekabet ilkesidir. Çünkü, kapitalist devlet tröstlerinin silahlı gücü, ekonomik mücadelede kullanılacak bir silahtır. Silahlanma­nın artması, metalürji sanayinin ürünlerine talep yaratacak, ağır sa­nayinin özellikle Krupp gibi "top krallarının" önemini büyük ölçü­de artıracaktır. Bununla beraber, savaşların nedeninin "mühimmat" sanayii olduğunu söylemek yüzeyseldir. Mühimmat sanayii kendi için var olan bir üretim dalı değildir. "Ülkelerin savaşımına" yol açan suni olarak yaratılmış bir şeytan da değildir. Yapılan açıklamalardan da çıkarsanacağı gibi, silahlanma devlet gücünün kaçınılmaz bir niteliğidir. Bu öyle ki bir niteliktir ki kapitalist dev­let tröstleri arasındaki mücadelede çok belli bir takım işleve sahip­tir. Tıpkı savaşmayan bir kapitalist toplum düşünmek nasıl ki mümkün değilse, silahlanmanın olmadığı bir kapitalist toplum da düşünülemez. Nasıl ki, rekabete neden olan şey düşük fiyatlar ol­mayıp aksine rekabetin fiyatları düşürdüğü bir gerçekse, savaşların çıkmasındaki birincil neden de orduların mevcudiyeti değil (ordu­lar olmadan savaş mümkün olmasa da) aksine ekonomik çelişkile­rin kaçınılmaz oluşu orduların kurulmasına neden olur. Bu nedenle günümüzde ekonomik çelişkiler alışılmamış ölçüde yoğunluk ka­zandığında, lanet olası bir silahlanma yarışına tanık oluyoruz. Böylece finans kapitalin kuralı hem emperyalizmin ve hem de mi­litarizmin var olmasıdır. Bu anlamıyla militarizm, finans kapital kadar tipik tarihsel bir olgudur. 

Devlet gücünün önem kazanmasıyla birlikte, iç yapısı da deği­şikliğe uğrar. Devlet her zamankinden daha çok "hakim sınıfların sorumlu komitesi" haline gelir. Devlet gücünün her zaman "üst ta­bakaların"13 çıkarlarını yansıttığı doğru olmakla beraber, bu üst ta­bakalar aşağı yukarı şekilsiz bir kütle olduğu ölçüde, örgütlü dev­let aygıtı menfaatlerini taşıdığı örgütlenmemiş bir sınıfla veya sı­nıflarla karşı karşıya kalıyordu. Meseleler şimdi tümüyle farklıdır. Devlet aygıtı sadece genel olarak hakim sınıfın çıkarlarını değil fa­kat aynı zamanda onların kolektif olarak ifade ettikleri gelecekleri­ni de temsil eder. Hakim sınıfın dağınık üyeleriyle değil ancak ör­gütleriyle karşı karşıyadır. Böylece hükümet de facto müteşebbis örgütlerinin temsilcilerince seçilen bir "komite" haline dönüşür ve kapitalist devlet tröstlerinin en üst yönetici gücü haline gelir. Bu parlamentarizm krizlerinin temel nedenlerinden biridir. Daha ön­celeri parlamentarizm hakim grupların çeşitli fraksiyonları (burju­vazi ve toprak sahipleri ve burjuvazinin çeşitli katmanları arasın­da) arasındaki mücadele için bir arena olma özelliğini taşıyordu. Finans kapital, merkezileşmiş bir çok örgütte tüm bu fraksiyonları tek bir "somut reaksiyoner kütle" halinde bütünleştirmiştir. "De­mokratik" ve "liberal" duygular yerini her zaman devlet diktatör­lüğüne gereksinim duyan modern emperyalizmde, açık monarşik eğilimlere bırakmıştır. Bugünlerde parlamento dekoratif bir kurum niteliğindedir. Sadece önceden işadamlarının aldığı kararlar parla­mentodan geçmekte ve bir bütün olarak bir araya gelmiş burjuva­zinin ideali haline gelmiştir. Bazı gözlemcilerin düşündüğü gibi, bu duygular "feodalizmin kalıntıları" ve günümüzde yaşayan eski­nin yıkıntıları değildir. Bu tamamıyla finans kapitalin gelişimiyle ortaya çıkan yeni sosyopolitik bir formasyondur. "Eti ve kemiğiyle kendini adayan" feodal politika bir model olabilseydi, bu sadece modem ekonomik yaşamı harekete geçiren güçlerin sermayeyi tüm sosyal yaşamın saldırgan politikasına ve militarizmine itme­siyle mümkün olabilirdi. Bu en iyi şekilde sadece İngiltere, Fransa, Belçika (Belçika'nın koloni politikasına bakınız) ve Birleşik Dev­letler gibi "demokratik" ülkelerin dış politikalarıyla değil fakat ay­nı zamanda bunların iç politikalarında meydana gelen değişmelerle de ispatlanabilir (Fransa'da militarizasyon ve monarşinin gelişim-ci, tüm ülkelerde işçi örgütlerinin özgürlüklerine yönelen saldırılar vs.). 

Modern devlet, kapitalist devlet tröstünde çok büyük bir paya sahip bir paydaş olmakla onu en üst düzeyde örgütün her şeyini elinde tutanı haline getirmiştir. Böylece, devasa gücü elinde tutar. 

Kaynak: Nikolay Buharin

Çeviren: Uğur Selçuk Akalın 

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005