Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Restorasyon Mu, Yoksa Yeni Siyaset Mi? 

İsmail Çavuş 

1989 kışının heyecanlı günleri çoktan arkada kaldı. Yarım yüzyıl boyunca kanlı kızıl çizme altında inim inim inleyen halk, o derece hürriyete susamış, özlemini çekmişti ki, de­mokrasinin bir kaç ay, bilemedin bir iki yıl içinde herşeyleri yoluna koyacağını zannet-mişti. Çünkü yarım yüzyıl boyunca böyle alda­tılmışlar, "öteki halkların" yüz yılda aştıkları yolu 15-20 yılda aşacaklarına inandırılmalardı. Oysa yarım'yüzyıl süren bir tahribatı beş yılda kapatmak ne mümkündü! 

Doğu Avrupa ve Balkanlarda esen deği­şim rüzgarları belki de en önce buralarda ikti­dar olan komünist parti liderleri tarafında his­sedilmişti. Daha doğrusu onların hazırladıkları bir senaryoydu bu. Bu itibarla onlar gereken önlemleri zamanından önce almayı ve "Yeraltı Hayatı" için hazırlık yapmayı başarmışlardı. Örneğin, 80'li yılların ortalarında BKP MK ve Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen 56. Kararname uyarınca gelişmiş sanayili ülkeler­de bir şıra karma veya Bulgar firmaları açılmış, Komünist Partisi ve devletin elindeki döviz ye­dekleri buralara aktarılmıştı. Dışarı çıkarılan bu para orada yıkanacak, paklanacak, gerisin geriye getirilmek için müsait zamanını bekle-yecekti.

Bundan başka BKP MK Politbü rosunca kabul edilen bir başka gizli kararname gereğince  devlet,  parti  ve milis  kodamanlarının kızları ve oğullan da dışarıya aşırılarak bu firmaların başına getirilecek; oralarda "kader toplayıp" deneyim sahibi olacaklar; gerektiği zaman, yani parti yeniden toplan borusunu çaldığı an, tekrar memlekete döneceklerdi. Fa­kat bu defa hem para babaları, hem de dene­yim sahibi genç ve güçlü kapitalistler olarak geleceklerdi! Bu şekilde "Kapitalizmin mezar kazıcılığını yapmaya çağrılı bir parti" olarak ik­tidardaki komünist parti bu sefer büsbütün bir kapitalistler partisi olarak hem politik ve hem de iktisadi iktidarı ele alıp idare edecekti. 

Bu yüzden bugün Doğu Avrupa ülkele­rinde ve bunlardan Bulgaristanda herşeyin ön­ceden hazırlanmış bir senaryo olduğuna kana­at getirmemiş bir kimse bulmak olanaksız de­ğilse bile zordur. 

Öyle ki, dış dünyada Sovyet İmparator­luğunun çöktüğüne dair nutuklar atan sayın siyaset adamlarının biraz ölçülü olmaları gere­kir kanaatindeyim. O kadar sevinmeye, bay­ram etmeye acele etmesinler! Zira arzularını gerçek olarak görmeleri kimseye hiç bir şey kazandırmayacaktır. Sovyet İmparatorluğunu ve Doğu Blokunu yıkılmış kabul etsek dahi kafalardaki kalıntıları kürüyüp temizleyebil­mek için bize en az çeyrek yüzyıl gerekecek­tir. Bir kere komünist ideolojisinin doğrudan doğruya etkisini duymamış yeni, genç kuşak­ların yetişmesi, betonlaşmış kafalı iktidar no-menklatürünün tarih sahnesinden çekilip git­mesi gerekecektir.

Pek doğaldır ki, bu yıllar içinde komü­nist parti ve onun tüyünü değiştirip huyunu değiştirmemiş devamcısı olan Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) tekrar ve hem de bu sefer de­mokrasi kurallarından faydalanarak iktidarı el­de etme deneyimlerinde bulunacaktı. Nasıl ki, bulundu da! 

BSP'nin Taktiği 

Demokrasi rüzgarlariyle silkinip uyku­dan uyanan halk yığınlarının görülmedik gale­yanı karşısında BSP çok ilginç ve sinsi oyunlar tezgahlauıayı başarmıştır.  Bir kere kendisini en demokratik örgütlerden biri olarak göster­meye muvaffak olmuştur. Bu amaçla uzun sü­re önce birtakım "Disident Grupları" (Güya »Başka türlü düşünen aydınlar") hazırlamıştır. Bu gruplar sayesinde memlekette sözüm ona bir "Loyal Muhalefet" yaratılmış, toplumsal ha­yatta sezilen büyük gerginliğin biraz olsun yu­muşatılması görevi bu gruplara yükletilmişti.

Bu "Loyal Muhalefet Gruplarının "Tem­silcileri belli bir süre halk yığınlarını oyalayıp aldatmaya muvaffak olmuşlardır. Büyük bek­lentiler içinde aç, soğuk ve karanlık bir kış ge­çiren Bulgar halkına aynı zamanda sinsi sinsi su telkinlerde bulunuluyordu: Demokrasi isti­yordunuz, öyle mi? İşte, alın şimdi size de­mokrasiyi! Hani iş güvenceniz? Hani mal ve can güvenliğiniz? Hani parasız tıp yardımları? Hani mağazalardaki bolluk? Bakın, durmaksı­zın artan fiyatlara! Başkaldıran azınlıklara ba­kın! O azınlıklar ki, yıllardır bunca özel hakla­ra sahiptiler! Şimdi devletimizi parçalamak isti­yorlar! Bulgaristanı Bosna'ya çevirmek istiyor­lar! Bütün bu tehditler, yalanlar çok geçmeden meyvasını vermeye başlayacaktı ve nitekim verdi de! 

Demokrasi gelince Komünist Partinin bir numaralı represif baskı aracı olan DS (Dev­let Emniyeti) organları ve özellikle azınlıklara ve aydınlara karşı yürüttüğü Hitlercileri aratan yöntemleriyle "6. Şube" güya ortadan kaldırıl­dılar. Fakat hemen arkasından sokakta çocuk­ların dahi diline düşen "6. Şube yok? Fakat 5. 'A' var!" ifadesi dolaşmaya başladı! Devrin Cumhurbaşkanı yardımcılığını yapan General Atanas Semerciev "6. Şube" dosyalarının açıl­ması veya yokedilmesi sorunu tartışılırken hiç bir dosyaya dokunulmamasını emretmişti.

DS ve 6. Şubenin kapatılmasıyle sokağa atılan sabık kadroların bir kısmı - ki, Komünist partinin en sağlam ve güvenilir kadrolarıdır! -Bu defa yığınsal bir şekilde koruma firmaları tesis ve tescil etmeye başladılar! Böylece yeni yeni iş çevirmeyi öğrenen ufak işadamları ve tüccarların ister istemez ve zorla "korumaları altına" alarak onlardan önemli miktarda para sızdırmaya ve böylece kanlanmaya başladılar. Bugün memlekette sayıları 4.200'ü aşan bu firmaların adeta insanları yıldıran bir terör örgü­tü, bir mafya ordusu haline geldiği söylenebi­lir!

Yine o soğuk, karanlık ve aç kış gecele­ri ve günlerinde devrin bakanlar kurulu baş­kanlığını yapan Andrey Lukanov bütün et stoklarının mağaralara gizlenilmesini ve el al­tından dışarıya satılmasını emretmiş, bu şekil­de yapay bir açlık ve zoraki zamlara neden ol­muştur. Bu deneyim zaman zaman öteki tüke­tim mallarını da kapsamına almış; ayçiçeği ya­ğı, şeker, un, pirinç vs, birer birer pazardan el ayak çekerek karaborsaya düşmüşlerdir. Bu şekilde başlatılan yapay zamların tırmanmasıy-le yeni türeyen, zenginler, yani kendi adamla­rı, büyük paralar yığmışlardır. Bu siyaset in­sanların içme suyunu dahi etkilemiş, Sofya'ya su veren "İskır" barajı gizli gizli boşaltılarak su­ni su krizi yaratılmış, su gibi bir tabiat nimeti dahi siyasete alet edilmiştir ki, bugün hala üç günde bir su verilmektedir. 

Buraya kadar sıraladıklarımızla -ki, da-ha neler neler var!- hep 'halk' yığınlarının nez-dinde demokrasi ilkelerini kötü göstermeyi hedef bilmişler ve eni sonu istenilen sonucu elde etmişlerdir. Halk, safdil köylüler "eskiden, düzenin çok daha iyi olduğuna" inandırılmış-tır. Böylece 1994 Aralığında yapılan meclis se­çimlerinde sabık BKP -Bugünkü BSP - en fazla oy toplayarak mecliste başlıbaşına bir çoğun­luk grubu oluşturmaya muvaffak olmuştur. 

Ya Muhalefet? 

Yukarıda BKP'nin "Loyal bir muhalefet yaratma" gayretinden bahsetmiştik. Bu amaçla işe girişenlerin yanısıra  antikomünist güçler demokratik güçler birliği anlamına gelen SDS koalisyonunu kurmuşlardır. Fakat Komünistler onu  istediği  biçimde  yönlendirebilmek  için koalisyona çeşitli yollarla ve her türden ajanla­rını sokmaya muvaffak olmuşlardır. Bu suretle , bu ajanlar bir yandan koalisyonun çalışmaları- nı baltalıyor, bir yandan da halkın gözünde  SDS'yi demokrasinin getirdiği bütün kötülük-  lerin biricik suçlusu olarak göstermeye çalışı yordu. Fakat şeytan şişeden çıkmıştı bir kere ve artık tekrar yeniden geriye tıkılması müm­kün olmayacaktı. SDS içindeki aklıselim sahibi aydınlar, tezgahlanan bütün oyunları anlaya­rak aralarından ajanları birer birer atmaya, saf­larını temizlemeye başladılar. Fakat bu hem zaman gerektirdi, hem de büyük ve ağır ka­yıplara yol açtı! Zira Komünist parti sistemi ya­ratmaya muvaffak olmuştu. 

Güçlü Bir Dördüncü Kuvvet 

Eskiden BKP MK'nin basın organı olan "Rabotniçesko Delo" gazetesi dahi adını değiş­tirerek "Duma" ("SÖZ") gibi silik bir ad almış; dolayında bir sıra güya bağımsız gazeteler be­lirmiştir. Sofyada yayınlanan "24 saat", "168 sa­at" ve bütün renkleriyle "TRUD" ("EMEK"), "Kontinent", "Novinar" vs. gazeteleriyle vilayet merkezlerinde basılan onlarca ve yüzlerce ga­zete radyo ve televizyon harıl harıl beyinleri yıkamaya giriştiler. 

Bu gazete sayfalarında muhalefet lider­lerinin en küçük bir hatası dev boyutlara ka­dar şişiriliyor; 50 yıl boyunca komünist partisi­nin memlekete ve millete verdiği zararlara göz yumuluyor, unutturulmaya çalışılıyor, adeta o "şanlı günlerin!" özlemi yaşatılıyordu! 

Komünist Parti Değişti mi? 

Bu sorunun kesin cevabı bugün sadece ve yalnız "Hayır!" olabilir. Arkada kalan beş yıl içinde tek bir defa olsun adını -pardon! tüyü­nü! - değiştiren bu partinin liderleri halkın hu­zuruna çıkarak yaptıkları yarım asırlık tahribat­tan, binlerle masum insanın canlarına kıymış olmalarından dolayı af dilemediler! 

Oysa yapılanlar gerçekten de canlar acı-tıcı! Bunları birkaç örnekle açıklayalım. 1944 güzünde Moksova'dan alınan bir talim üzere "Meşum 'Halk Mahkemesi' düzenlenmesine dair bir karar" kabul ediliyor! Bu karara göre 1.1.1941 ile 9.9.1944 tarihleri arasındaki hükü­metlerde bakanlık yapanların hepsi; XXV. Halk Meclisi mebusları ve Çar ailesinin üyeleri mahkemeye veriliyorlar. Bunun neticesi ola­rak on binin üstünde insan hüküm giyiyor, 2.730 mebus, bakan vs. ileri gelen aydınlar kurşunlanıyor. Sadece 1 Şubat 1945 tarihinde yüksek mahkemenin 1 terkibi 106 ölüm karan okuyor. Burada mukayese için Nürnberg mah­kemesi sonucu ancak 7 kişinin ölüme mah­kum edildiğini söyleyebiliriz. Tek bir mahke­mede hükümsüz öldürülüp yok edilen 20.000 kişiyi hesaba koymayalım. Sözümona vatan harbine katılan Bulgar ordusundan Almanlara karşı savaşta ölenlerin ve yaralananların sayısı hâla kesinleşmiş değildir. Fakat 30 binin üs­tünde gösteriliyor.

Geçen elli yıl içinde yüz bin dolayında insan çeşitli kamplardan, hapislerden geçmiş­tir. 

İkinci Dünya Savaşı arifesinde Balkan­ların İsviçre'si diye anılan Bulgaristan'ın tarımı sosyalizm yıllarında çökertilmiş, köylerde Bul­gar nüfusu hemen hemen yok denilecek sayı­da düşmüş, millî azınlıklara karşı çeşitli baskı yöntemleri uygulanmış; "Tek Bulgar ulusu ya­ratmak" sevdasına düşülmüştür. Hiç bir türlü ufukta görülmeyen "Parlak Komünist Toplum" hayalini yaşatabilmek için yıllar yılı "Olgun Sosyalizm", "Gelişmiş Sosyalizm" gibi laflar üretilmiş, memleketin parası çar çur edilmiş, 12 milyar dolar dış borca girilmiştir.

Ve nihayet adeta bir vatandaş harbin­den farksız 1989 yazına gelinmiştir. O yaz 350 bin Türk asıllı Bulgar vatandaşı evlerinden, iş­lerinden, yerlerinden edilerek Türkiye'ye ko­yulmuşlardı. 

Ve ne iyi ki, Türkiye bu insanları gerçek bir Anavatan olarak bağrına basmayı bildi. Oy­sa aynı yıl Batı Almanya doğudan giden bin Almanı barındıramadı. Geçen yıl sonunda Amerikaya sığınmak isteyen Kübalılar ABD'ye problem oldular.

Bu yapılanlar Komünist ülkeler için ye­ni bir şey değildi. Stalin Sovyetler Birliği'nde daha korkuncunu yapmıştı. Onun Bulgaristan-daki çömezleri 991944 tarihinden soma top­lama kamplarını astığım astık, kestiğim kestik diyerek istediklerini geriye koyanların mahke­mesi hala sürüncemededir... 

Türk azınlığrna karşı dünyada benzeri olmayan soykırım politikasını uygulayan Jiv-kov ve yakın çevresiyle iş ortaklarının bir gün bundan dolayı hüküm giyecekleri şüphelidir. 

Memleketin suları, toprağı kirletilmiş, öz milletini-hırpalamışlar, genetik olanaklarını zorlamışlar, azınlıkları kovmuşlardır.

Ve bütün bunlardan dolayı komünist parti bugüne kadar kendi milletinden af dile-mem iştir!

Bütün bunlar neyi gösteriyor? Demek ki, yeni sosyalistler de babalarının, dedelerinin bilinçli olarak yaptıklarını onaylıyor, doğru buluyor ve af dilemek lüzumunu hissetmiyor­lar! Şu halde sosyalist partinin "Yepyeni Bir Parti Olduğuna" inanmak ne mümkün.

Gerçi, bugün eski Todor Jivkov devri yönetici kadrosu işbaşından çekilmiş bulunu­yor. Zaten çoktan emekliye ayrılmaları gerek­liydi. Bugün ise, iktidarı oğullarına devretmiş bulunuyorlar. 

Örneğin Sosyalist hükümetin Dışişleri Bakanı Georgi Pirinski "Üç Nesil Komünist Ol­makla" övünenlerdendir. Daha önceki Sosya­list Başbakan Andrey Lukanov hakeza bunun­la övünürdü. Şimdiki kadroya girenlerin çoğu eski kodamanların adamları, oğulları; Mosko-vada eğitilmiş, batı görmüş kimselerdir. Ama bu onların kendi öğretilerine sadık kalmalarını engellemez.

Şimdiki hükümette milli eğitim, öğretim ve teknoloji bakanı Prof. İlço Dimitrov, değil sadece komünist dönemde, hatta komünistle­rin seslerini kıstıkları demokratik değişimler döneminde dahi kanlı kalemini elinden bırak­mayarak komünist partiyi aklamaya çalışmış, var kuvvetiyle şoven güçlere hizmet etmekten geri durmamıştı. Mükâfat olarak da "Laik Bir Bulgar Aydını" sıfatıyle Sosyalist Hükümete alınmıştır! BKP'nin bu adımı sadece HÖH Mil­letvekillerini çileden çıkarmakla kalmamış, hatta Bulgar Bilimler Akademisi çevrelerinden unvanlı bilim adamları sosyalistlerin bu haya­sızca hareketini kınamışlardır.

Bunlar, politik alanda yapılanların bir kısmı. 

İktisadî alana gelince BSP bu yönde de bildiğini okumaktan şaşmamış, şaşmayacaktır. Bund an önce de toprağın sahiplerine çevril­mesine karşı koyuyorlardı. Bundan böyle de eski Sovyet usûlü Kooperatiflerin benzerlerini yaşatmaya gayret göstereceklerdir. 

Sanayi alanında herhangi bir özelleştir­meye yanaşacaklarından şüphe edilmektedir. Şimdiye kadarki hükümetlerin perde arkasın­dan iplerini çeken onlar, bütün çarelere baş­vurarak memleketin en büyük kapitalisti olan devletin elinden tek bir fabrikanın alınıp özel­leştirilmesine yanaşmadılar. Bereket 11 ay sü­ren SDS iktidarı devrinde, insanlar önceden sahip oldukları ufak dükkanlarını, evlerini, iş­yerlerini geriye almaya muvaffak oldular da bu sayede memleketin ticareti biraz canlandı. 

Fakat daha dün iktidar olan Sosyalist Partisi 1946'da insanların ellerinden alınan dai­relerinin, dükkanlarının, mülklerinin restutis-yonu yani geri verilmesi yasasının kaldırılması yasasını meclisten geçirdiler. İyi ki, Cumhur­başkanı yasayı yeniden görüşülmek üzere meclise çevirdi.

Bilim alanına gelince daha önceleri meclisten geçirilen "Panev Yasası"na göre Ko­münist rejimde akademik çevrelerde, yüksek okullarda parti görevlerinde bulunmuş kimse­lerin sadece sorumlu vazifelere getirilmeyece­ği öngörülüyordu. Komünistler bunu "bilime indirilen büyük bir silledir" diyerek daha ilk anda değiştirmeye kalktılar. Oysa 1946 yılında onların babaları hiç acımasız memleketin en parlak zekalarını bir çırpıda üniversitelerden, enstitülerden kovmuşlardı. 

Bütün buraya kadar söylenilenlerden sonra BSP'nin değiştiğini iddia etmek büyük saflık olur. Unutmamalı ki, Bulgarların ve Bul­gar komünistlerinin kalbinde yatan bir arslan vardır : Ruslara sadece yazıyı ve kültürü değil, komünizmi de biz verdik, biz öğrettik. Öyle ki, Komünizm Mekkesi'nde çökmüş olabilir, fakat bizde dipdiri yaşamaktadır, yaşayacaktır!

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005