|
Romen-Türk Dostluğunun Tarihî Temelleri
Prof. Dr. Tahsin Cemil
Son yıllarda, Romanya ve Türkiye arasında yapılan
resmi görüşmelerde, bu iki ülke ilişkilerinin bölge
çapında, tam manasıyla, bir örnek, daha doğrusu bir
model oluşturduktan dile getirilmektedir. Gerçekten,
Romanya ve Türkiye arasındaki münasebetler tarihî
veyahut siyasî bir engele takılmadan, sürekli
gelişme kaydetmişlerdir. Özellikle Aralık 1989
Devriminden sonra, Romanya Parlamento-su'nun Meclis
başkanı Adrian Nastase, Türkiye Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ile bir görüşme sırasında "biz iş
ortağı ve dostuz" diyerek, Romen-Türk ilişkilerinin
esas manasını özetlemiştir. Bu iki ülkeyi bir birine
yakınlaştıran ve bağlayan siyasî, ekonomik ve
askerî sebep ve faktörlerin yanısıra, tarihten
gelen bir ruhî kuvveti de hesaba katmak gerektir.
Romen-Türk ilişkileri tarihin derinliklerine
dayanmaktadır. Eski Türk kavimleri olan Peçenekler,
Oğuzlar (Uzlar), Kıpçaklar (Kılınanlar) ve sonra
birçok Türk boylarına verilen genel adla tanılan
Tatarlar, Romen tarihini önemli bir derecede
etkilemişlerdir. Bu kavimlerden, yani X-XIV. y.y.
'dan kalan çok yer ve su adları Romanya'nın her
vilayetinde hâlen rastlanmaktadır. (Örneğin: Baragan,
(Barasiir-Baraşov), Borca, Bucak, Buçeci, Elanul (Yi-lan)
Karakal, Karayman, Katlabuga (Kutlu, buğa),
Komana, Kozla, Peçenedya, Suhuli Tekuçı, Tigina
(Tekin), Turbata (Tört-aba), Yalpug vs. Ortaçağda,
Romen aristokrasisinin önemli bir kısmı Türk menşeli
adlar taşıyordu. (Örneğin: Akbaş, Akus, Balaban,
Burak, Beli-liman, Boldur, Boııl, Buga, Buzdugan,
Çolpan, Çortan, Çurea, Dozman, Edumen, Gaman,
Gürhan, Karaba, Kazan, Ötemiş, Şişman, Tınkaba,
Tokmak, Toksaba, Tarkan vs.) Hattâ, Eflâk devletinin
kurucusu (1330) Tokte-miroğlu Basaraba halis Türk
adı taşımakta idi. Kıpçak menşeli Basarab hanedanı
XVI. yy. 'a kadar Eflâk'ta hüküm sürmüştür. Diğer
Romen prensliği Moldova'nın adı da XIII. y.y'da
yaşayan Tatar Prensi Moldayla bağlanmaktadır.
Halen Romencede 2000'den fazla Türk menşeli
sözcükler kullanılmaktadır; bunlardan önemli
bir kısmı Romence'ye Osmanlılardan önce girmiştir.
(Örneğin: buzdugan, çoban, düşman, kurgan, odaie,
oina, olat, salaş, toi, yatak v.s.) Değerli Romen
tarihçileri (Jorga, Xenopol, Filitt, Giurescu v.s.)
Türk unsurunun ve özellikle, Türk soyundan Altın
Ordu ve Osmanlı imparatorluklarının Romen
devletlerinin kurulmasında ve gelişmesinde
oynadıkları önemli rolleri eserlerinde
açıklamışlardır. Gerçekten, XIII - XIV. yy'da Altın
Ordu ve sonraki asırlarda da Osmanlı İmparatorluğu,
Romen halkını ve devletlerini Macar, Polon ve Rus
istilâlarından korumuşlardır. 500 yıla yakın süren
Osmanlı hâkimiyetinde, Romen prensliklerinin siyasî
mevcudiyeti korunmuştur ve Romen ulusunun manevî,
ruhî ve millî varlığına dokunulmamıştır. Tatarlar ve
Osmanlılar olmasaydı, Romen ulusu belki yok olup
gidecekti diye düşünen Romen tarihçileri de
vardır. Ne var ki, diktatörlük dönemlerinde bu
tarihî gerçek unutulmaya ve değiştirilmeye
mahkum edilmiştir. Hele, Çavuşesku'nun koyu
milliyetçi döneminde, rejimin ekonomik
beceriksizliğini örtmek için suç tarihte
aranmıştır. Yani, o yıllarda milletin yemek, sıcak,
ışık v.s. sıkıntıları için Osmanlı, Rus ve Habsburg
im-paratorluklar'ın ve Batı emperializminin
"sömürgesi" sorumlu tutulmuştur. Okul kitaplarında
Romen-Osmanlı münasebetleri hakkında yalnız haraç
ve savaşlardan bahsetmekle yetinilmiştir. Bundan
dolayıdır ki, günümüzde Türk devlet adamları tarihî
Türk-Romen dostlusundan söz ettiklerinde, Romen
devlet adamları tedirgin olurlar.
Böyle bir propagandaya rağmen, Romen halkının
Türklere sempati beslediği aşikârdır. Bence, bu his
- belki şuuraltı olarak tarihten kaynaklanmaktadır.
Eski çağlardan beri, Romenler Türklere
güvenmişlerdir. -"Türk dürüsttür ve sözünde durur"
deyimi tarihî tecrübeye dayanmaktadır. Maalesef,
son vakitte Romanya'ya akın eden bazı Türk "iş
adamları" bu inancı sarsmaya uğraşıyorlar.
1878 yılında, Türkiye Romanya'nın millî
bağımsızlığını İtalya, Fransa, İngiltere ve
Almanya'dan önce tanımıştır. Bu tarihten sonra,
Romanya ve Türkiye'nin birbirlerine yakınlaşması
sürat kazanmıştır. Romanya sınırları içinde kalan
Türk soyu azınlığın bazı soamlanna rağmen,
Romen-Türk ilişkileri öyle bir sıcak hava içinde
gelişmiştir ki, 1891 yılında İstanbul'daki Romen
maslahatgüzarın saraya kabulü esnasında, bizzat
padişah iki ülkenin de çıkarları ve tehlikeleri
müşterek olduğunu dile getirerek, Türkiye ve Romanya
arasında ittifak gereksinimini ileri sürmüştür.
1. 1897 savaşı sırasında, Romanya'nın dostane
tutumu Türkiye için çok önemli olmuştur. Sadrazamın
ifade etttiği gibi: "Romanya Türkiye'nin yanında
bulunduğu takdirde, Bulgaristanın ve Sırbistanın bir
önemi kalmaz".
2. Romen hükümeti Türkiye ile ittifaka o zaman
girmemiş ise de, Bab-ı Alî'nin aleyhine hiçbir
harekete ve teşebbüse katılmayacağı için garanti
vermiştir. Kasım 1907'de, Romanya Kralı 1. Karol'un
mesajında Romen-Türk ilişkilerinin güvence içinde
geliştiği vurgulanmıştır. Bundan dolayıdır ki, bir
kaç ay sonra, Padişah Türkiye'ye davet etmiştir.
"Jön Türkler" hükümeti Romanya'ya daha sıcak bir
bakışla, iki taraf arasında işbirliği sağlamaya
gayret sarfetrniştir. Bu meyanda,
Romanya savunma bakanı general Cernaia-nu'nun,
1910'da, Türkiye'ye yaptığı resmî ziyareti
olağanüstü törenlerle onurlanmıştır. Bu ziyaret
fırsatıyla, Türk hükümeti Türk-Romen ilişkilerinin
ittifak ile gelişmesini gelecek olaylar zarurî
kıldığını tekrarlamıştı. Sadrazam Hakkı Paşa'nın,
aynı yıl Bükreş'e yaptığı ziyareti sırasında, iki
ülke arasında bir gizli askerî andlaşma imzalandığı
söylentisi yayılıp, Türkiye aleyhine o zaman savaşa
hazırlanan Balkan devletlerini ve İtalya'yı
kuşkulandırmıştır. I. Balkan Savaşında, Romanya
Türkiye aleyhine kurulan cephede yer almasına
rağmen, eski dostluk unutulmamıştır. 4 Kasım 1912'de
Bab-ı Alî Romen hükümetine başvurarak Bulgarların
İstanbul üzerine hazırladıkları hücumun önlenmesini
rica etmiştir. II. Balkan Savaşında, Romanya
Türkiye'nin yanında bulunmuştur. 28 Temmuz 1913'te,
V. Mehmet Reşat Kral I. Karol'e gönderdiği
mesajında, Balkanlar'da istikrarın ancak Türk-Romen
dostluğunun sayesinde garanti altına
alınabileceğini bildirerek, bu ilişkilerin bölgede
dostluk örneği olacağına inandığını da ifade
etmiştir.
3.1. Dünya Savaşından sonra, Romanya ve Türkiye
arasında tam manasıyla işbirliği ve dostluk devri
açılmıştır. Bu yeni dostluk ilişkilerinin temelinde
iki ülkenin de en büyük zaferleri bulunmaktadır.
1918 yılında, Romanya tarihî bölgelerine kavuşarak,
1 Aralık 1918'de toprak ve millî bütünlüğünü
sağlamıştır. Atatürk'ün liderliğinde Türkiye
İstiklâl Savaşını kazanarak, ulusal varlığını ve
toprak bütünlüğünü korumuştur; Türkiye modern ve
gelişmeye elverişli ülkeler sırasına katılmıştır.
Lozan Konferansı yeni Rornen-Türk dostluğunun ilk
sınavı olmuştur. İki ülke de bu sınavı parlak başarı
ile kazanmışlardır. Romanya Türkiye'yi tüm gücü ile
desteklemiştir, çünkü dostluğun ötesinde Boğazlar,
Romanya için bir can damarı olarak gözüküyorlardı.
Romanya delegasyonunun üyesi olan C. Dia-mandy'nin
dediğine göre: "Türkler'in Lozan'da kazandıkları
parlak zaferin normal olarak karşılanması
gerekiyor, çünkü onlar konferansa iki defa galip
olarak gelmişlerdir: ülke içinde devrim zaferi ile
ve ülke dışında Rumları mağlub etmeleriyle."
4. Aynı zamanda, iki ülke arasındaki diplomatik
ilişkiler de yeniden kurulmuşlardır. Cevat Bey'in
Bükreş'e atanmasına değinerek, 6 Mayıs 1923 tarihli
"İkdam" gazetesi Cevat Bey'in baş görevini iki ülke
arasındaki dostluğu pekiştirmek olduğunu
vurgulayarak, bu meyanda Romanya'da bulunan Türk
kökenli azınlığın önemli derecede katkısı olacağını
da eklemekte idi. Aynı zamanda, Romanya'nın
dışişleri bakanı J. G. Duka da Romen-Türk
dostluğunu Karadeniz ve Boğazların zaruri
kıldığını açıklamıştır.
5. Romen-Türk münasebetleri gerçekten karşılıklı
saygıyla gelişiyordu. Haziran 1924'te, Meclis'te
yaptığı konuşmasında Başbakan İsmet İnönü, yalnız
Romanya'da Türk elçisinin dostça kabul edildiğini
takdirle açıklamıştır.
Romen-Türk dostluğunun bölge istikrarının temeli
olduğu çok zaman geçmeden meydana çıkmıştır. Bu
iyi ilişkiler sayesinde, bir taraftan Türk-Yunan
münasebetleri, diğer taraftan Romen-Sovyet
münasebetleri düzelmeye yön almışlardır. Aynı
zamanda, Romen-Türk dayanışması büyük güçlerin
Balkanları tekrar bir "barut fıçısına" çevirme
gayretlerini de engellemiştir. 21 Aralık 1926
tarihli "İkdam" gazetesi Romanya'nın önerisi
üzerine, güneydoğu Avrupa'da barışın korunması
için bir Balkan Andlaşmasmın (bir nevi "Balkan Lo-karno'su")
acil bir gereksinim olduğunu açıklamıştır. Romen
dışişleri bakanı, meşhur diplomat Nikolae Titulescu
ile Türkiye dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Araş
"Balkan anlaşmasının" ruhu olmuşlardır.
Gerek Türk gazeteleri ("Hâkimiyet-i Millîye",
"Cumhuriyet"), gerek romen gazeteleri ("Dimineata",
"Universul"), 17 Ekim 1933'te, Ankara'da imzalanan
Romen-Türk dostluk antlaşmasının tüm bölge istikran
için büyük önem taşıdığını vurgulamışlardır.
Lozan'da olduğu gibi, Montreux (1936) Konferansında
da Romanya Türkiye'nin yanın- da bulunmuştur.
Andlaşmanın tasdikinden sonra, İsmet İnönü
Romanya'ya minnettarlığını, konferansın iki ülke
arasındaki dostluk ve ittifakın kuvvetlenmesine
tesiri olacağını açıklamıştır. Ertesi sene, 1937'de
Romanya'nın yeni Dışişleri Bakanı Victor
Antonescu'nun Türkiye ziyareti esnasında bizzat
Atatürk, "Romanya hakkında düşünce ve hislerini
açıklamak ihtiyacını duymuştur: Romanya'nın
güçlenmesi, bizim güçlenmemiz sayılır, çünkü
Romanya bizim müttefikimizdir demiştir." Atatürk'ün
vefatı Romanya'da üzüntü yaratmıştır; 21 Kasım 1938
Romanya'da ulusal matem günü ilân edilmiştir.
Barışın ve Romanya'nın büyük dostu Atatürk'ün
ölümünden sonra, Avrupa üzerine karabulutlar
çökmeye başlamıştır. Bu defa, Romanya'nın
Türkiye'ye büyük ihtiyacı olmuştur. 25 Mart
1939'da, Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü
Saraçoğlu'nun "Romanya'nın herhangi bir çağrısına
Türkiye anında cevap verecektir" demesinin. Romen
Hükümetini çok etkilediği Romanya Başbakanı Armand
Calinescu ifade etmiştir. Bununla kalmadan
Macaristan ve Bulgaristan'ın Romanya aleyhine
istilacı tutumlarına karşı, Türkiye Dışişleri
Bakanı Saraçoğlu, Bulgar Dışişleri Bakanına
gönderdiği uyarıda, Bulgar Ordularının Romen
topraklarına girdikleri takdirde, Türk ordusu da
müttefiki Romanya'nın yardımına koşarak derhal
Bulgaristan'a gireceğini kesin bir şekilde
bildirmiştir. Bu uyarı üzerine Romen topraklarının
parçalanması bir yıl gecikmiştir.
Ağustos 1939'da imzalanan Alman-Sovyet Paktı,
Türkiye'yi tarafsızlılığa sevket-miştir. Eylül
1940'ta, Romanya'ya askeri-faşist rejimin
yerleşmesiyle Türk-Romen ilişkileri soğuk bir
safhaya girmiştir. Buna rağmen İkinci Dünya
savaşında, Romen liderleri Birleşmiş Milletler ile
bağlantılarını Ankara vasıtasıyla sağlamışlardır.
Savaş sonunda Romanya'ya Komünist rejimin
yerleşmesiyle, "Soğuk Savaş" yıllarında Romen-Türk
ilişkileri de etkilenmiş ise de, tarihî dostluk
unutulmamıştır. 1957 yılında, resmî münasebetlerin
tekrar bağlanmasıyla, bir an kopan dostluk
ilişkileri süratle gelişmiştir. 60 'lı ve 70 'li
yıllarda Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanları
seviyesinde karşılıklı sık sık görüşmeler ve
ziyaretler olmuştur. Kısa süre içinde, siyasî rejim
farklılığına rağmen,
Romanya ve Türkiye arasındaki bağlantılar tekrar
mükemmel dostluk seviyesine ulaşmıştır. Bu
yakınlığın somut bir neticesi olarak, yalnız
1971-1976 yılları arasında, ekonomik ilişkiler
yaklaşık 13 misli artmıştır, yani 49.8 milyon
Ley'den 645 milyon Ley'e (serbest döviz hesabıyla).
Bu rakam devamlı artış göstermiştir, hele 1990
yılından bu yana. 1994 Kasım'a ait Romen Resmî
rakamlarına göre Romanya ile Türkiye arasındaki
ticaret rakamı 333,1 milyon Amerikan dolarına
ulaşarak, Romanya'nın dış ticaret ilişkilerinde
Türkiye yedinci yerde bulunmaktadır. Türkiye'nin
ithalatında ise Romanya dördüncü yeri işgal
etmiştir, Almanya, İran ve İtalyadan sonra. 31
Aralık 1994 tarihinde, Romen makamlarında 3639 Türk
veyahut Türk-Romen firması kaydedilmiş bulunuyor.
Bunların toplam sermayesi 55-4 milyon dolar
değerindedir. Sayıları çok olmasına rağmen bu
firmaların bir kısmı ciddiyetten ve hattâ namustan
bile uzakta kalan kişilere aittir. Bunlara benzer
bir çok Türk "iş adamı" Romanya'da Türk onurunu
baltalamaktadırlar. Allah'a şükür! Son vakitte
büyük ve sağlam Türk firmaları da Romanya'da
yatırım yapmaya başlamışlardır. Bunların sayısı
günden güne artmaktadır. Zira, Romanya istikrarı
sağlamıştır ve özellikle 1994 yılında, dünyada
itibannı artırmıştır. 1 Şubat 1995'den itibaren
Romanya Avrupa Topluluğu'na ortak statüsü ile
alınmıştır. Ro-° manya'nın kabiliyetli elemanlara,
zengin tabiî kaynaklara ve potansiyelli bir pazara
sahip olması muhakkak büyük sermayecilerin ilgisini
çekmektedir. Bir çok nedenden dolayı, Türk
yatırımcıları için Romanya çok ilginç bir ülkedir.
Romen-Türk ilişkilerinin geçmişinde çok defa olduğu
gibi, Aralık 1989 Devriminden hemen sonra,
Romanya'ya ilk yardım elini uzatan ülkeler arasında
Türkiye de bulunmuştur. Rahmetli Turgut Özal yeni
Romanya'yı ziyaret eden ikinci Cumhurbaşkanı
olmuştur (Birincisi Fr. Mitterand). Romanya ile
Türkiye arasındaki karşılıklı resmî ziyaretler
öylesine artmıştır ki, yaklaşık her ay ve bazen her
hafta, hükümet düzeyinde bir görüşme oluyor.
Romanya'da veyahut Türkiye'de Cumhurbaşkanlarımız
arasında da görüşmeler çok sıklaşmış-tır. Sayın İon
Iliescu ve Sayın Süleyman Demi-rel birbirleriyle
yalnız iki dost ülke liderleri gibi değil aynı
zamanda iki dost devlet adamı olarak ta
görüşmektedirler. İon Iliescu Eylül 1993'te ve Eylül
1994'te Türkiye'de, Süleyman Demirel Mart 1994'de ve
Mart 1995'te Roman-yada çok sıcak karşılanmaları
elbetteki bu tarihi dostluğun verdiği kuvvete de
dayanmaktadır. Zaten, 1994'ten itibaren Romanya ve
Türkiye Cumhurbaşkanları 6 ayda bir görüşme yapmak
kararıyla aralarındaki dostluğu ve güvenliği
pekiştirmektedirler. İkili ilişkilerin dışında,
Romanya'ya ve Türkiye'ye eskiden de olduğu gibi,
bölgenin istikrarını da sağlamak sorumluluğu
düşmektedir. Gerçekten, Balkanların barışını
garanti altına alabilecek bölge ülkeleri yalnız
Romanya ile Türkiye'dir. Er ya da geç bu tarihî
hakikatin tanınması gerektir.
Romen-Türk işbirliğinin önemli bir eseri de 1992 ve
1993 yıllarında kurulan Karadeniz Ekonomik
İşbirliği (KEİ) ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin
Parlamenter Asamblesi (KEİPA) olmuştur. KEİPA'nın
tüzük tasarısını hazırlama seviyesinden katıldığım
bu kuruluşun Türkiye ile Romanya'nın işbirliğiyle
meydana çıktığını bilmekteyim. Bazı ülkelerin KEİ-PA'ya
yan bakmalarına rağmen, Karadeniz işbirliği
yakınlaşması tüm bölge halklarına yararlılığını
gösterecektir. Bu kuruluşun amacı yalnız bir ortak
pazar kurmak değil, aynı zamanda bölgede barışı ve
istikrarı da sağlamaktır. Karadeniz işbirliği de
tarihin tecrübesine dayanıyordu. Zira, çok eski
zamanlardan itibaren, Karadeniz dünya ticaret
yollan arasındaki bağlantıları sağlamıştır ve
uygarlıkları birbirlerine yakın kılmıştır. Demek
istediğim, KEİ ve KEİPA yalnız üye ülkeler için
değil, aynı zamanda daha birçok ülke için de
yararlı olacaktır. KEİ ve KEİPA diğer benzer
kuruluşlar için alternatif olmaksızın tamamlayıcı
nitelikler taşımaktadır.
Söz ettiğim Romen-Türk dostluğu, Romanya'da yaşayan
Türk soyu azınlığa da dayanmaktadır. Tatar ve
Rumeli gruplarından oluşan bu Türk azınlığın sayısı
70.000 civarındadır. Hürriyet havasından baş ve
vicdanlarını kaybeden bazı kişilerin yüzünden bu
Türk topluluğu ikiye bölünmüş ise de, şu anda
ikisini bir Federasyon şemsiyesi altında yeniden
toplamak gayretleri epey ilerleyip, sonuçlanmak
üzeredir. Kanaatimce, bu yıl bu Federasyonun sağlam
bir temele oturma yılı olacaktır. Bu geçici bölünme,
daha doğrusu teşkilat düzeyindeki bölünme, iki
grubu da Türk ve İslam varlıklarından ayırmamıştır.
Bilakis, 1990'dan bu yana Romanya'daki Türk azınlığı
sesini ülke çapında ve hatta dünya çapında bile
duyurmuştur. Ülkemiz Romanya'nın sadık vatandaşları
olarak, millî ve dinî varlıklarımızı korumak baş
gayemizdir. Vatanımız Romanya ve Anavatanımız
Türkiye arasındaki dostluğu pekiştirmek için bir
köprü vazifesini görmek
bizim onur görevimizdir. Romanya'daki Türk azınlığı
toplum olarak Dobruca bölgesinde yaşıyor. İşte bu
bölgede bulunan çeşitli millî azınlıklar ve Romenler
çok iyi geçinmektedirler. Eylül 1994'te Köstence'de
düzenlenen bir sempozyumda bu iyi geçinme tüm
Romanya için "Dobruca etnikler arası iyi geçinme
modeli" olarak adlandırılmıştır. Sempozyum'a
sunduğum tebliğimde bu modelin Dobruca'da çoktan
mevcut olduğunu ve kaynağının da 500 yıl süren
Osmanlı idaresi çağında bulunduğunu ispatladım.
İşte tam "Dobruca Modeli" gibi, Ro-men-Türk dostluğu
tüm dünya için de bir model oluşturabilir. Bu
dostluk, tarihi tecrübeye dayanarak, iki ülkenin
yararına ve tüm bölgenin istikrar ve barışı için
gelişmektedir.
|