Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
Türkiye İktisat Tarihi
Yeraltı Ekonomisi

Kredi Kartı Piyasası

Gelişmekte Olan Ülkeler

Finansal Piyasalar

Kent Ekonomisi

Liberalizm

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Romen-Türk Dostluğunun Tarihî Temelleri

Prof. Dr. Tahsin Cemil 

Son yıllarda, Romanya ve Türkiye ara­sında yapılan resmi görüşmelerde, bu iki ülke ilişkilerinin bölge çapında, tam manasıyla, bir örnek, daha doğrusu bir model oluşturduktan dile getirilmektedir. Gerçekten, Romanya ve Türkiye arasındaki münasebetler tarihî veya­hut siyasî bir engele takılmadan, sürekli geliş­me kaydetmişlerdir. Özellikle Aralık 1989 Devriminden sonra, Romanya Parlamento-su'nun Meclis başkanı Adrian Nastase, Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile bir gö­rüşme sırasında "biz iş ortağı ve dostuz" diye­rek, Romen-Türk ilişkilerinin esas manasını özetlemiştir. Bu iki ülkeyi bir birine yakınlaştı­ran ve bağlayan siyasî, ekonomik ve askerî se­bep ve faktörlerin yanısıra, tarihten gelen bir ruhî kuvveti de hesaba katmak gerektir.  

Romen-Türk ilişkileri tarihin derinlikle­rine dayanmaktadır. Eski Türk kavimleri olan Peçenekler, Oğuzlar (Uzlar), Kıpçaklar (Kıl­ınanlar) ve sonra birçok Türk boylarına veri­len genel adla tanılan Tatarlar, Romen tarihini önemli bir derecede etkilemişlerdir. Bu kavim­lerden, yani X-XIV. y.y. 'dan kalan çok yer ve su adları Romanya'nın her vilayetinde hâlen rastlanmaktadır. (Örneğin: Baragan, (Barasiir-Baraşov), Borca, Bucak, Buçeci, Elanul (Yi-lan) Karakal, Karayman, Katlabuga (Kutlu, buğa),  Komana,  Kozla,  Peçenedya,  Suhuli Tekuçı,   Tigina (Tekin),   Turbata (Tört-aba), Yalpug vs. Ortaçağda, Romen aristokrasisinin önemli bir kısmı Türk menşeli adlar taşıyordu. (Örneğin: Akbaş, Akus, Balaban, Burak, Beli-liman, Boldur, Boııl, Buga, Buzdugan, Çol­pan, Çortan, Çurea, Dozman, Edumen, Ga­man,  Gürhan, Karaba, Kazan,  Ötemiş, Şiş­man, Tınkaba, Tokmak, Toksaba, Tarkan vs.) Hattâ, Eflâk devletinin kurucusu (1330) Tokte-miroğlu Basaraba halis Türk adı taşımakta idi. Kıpçak menşeli Basarab hanedanı XVI. yy. 'a kadar Eflâk'ta hüküm sürmüştür. Diğer Romen prensliği Moldova'nın adı da XIII. y.y'da yaşa­yan  Tatar Prensi Moldayla  bağlanmaktadır. Halen Romencede 2000'den fazla Türk menşe­li    sözcükler    kullanılmaktadır;    bunlardan önemli bir kısmı Romence'ye Osmanlılardan önce girmiştir. (Örneğin:  buzdugan,  çoban, düşman, kurgan, odaie, oina, olat, salaş, toi, yatak v.s.) Değerli Romen tarihçileri (Jorga, Xenopol, Filitt, Giurescu v.s.) Türk unsurunun ve özellikle, Türk soyundan Altın Ordu ve Os­manlı imparatorluklarının Romen devletlerinin kurulmasında   ve   gelişmesinde   oynadıkları önemli rolleri eserlerinde açıklamışlardır. Ger­çekten, XIII - XIV. yy'da Altın Ordu ve sonraki asırlarda da Osmanlı İmparatorluğu, Romen halkını ve devletlerini Macar, Polon ve Rus is­tilâlarından korumuşlardır. 500 yıla yakın sü­ren Osmanlı hâkimiyetinde, Romen prenslik­lerinin siyasî mevcudiyeti korunmuştur ve Ro­men ulusunun manevî, ruhî ve millî varlığına dokunulmamıştır. Tatarlar ve Osmanlılar ol­masaydı, Romen ulusu belki yok olup gide­cekti diye düşünen Romen tarihçileri de var­dır. Ne var ki, diktatörlük dönemlerinde bu ta­rihî gerçek unutulmaya ve değiştirilmeye mah­kum   edilmiştir.   Hele,   Çavuşesku'nun   koyu milliyetçi döneminde, rejimin ekonomik bece­riksizliğini örtmek için suç tarihte aranmıştır. Yani, o yıllarda milletin yemek, sıcak, ışık v.s. sıkıntıları için Osmanlı, Rus ve Habsburg im-paratorluklar'ın ve Batı emperializminin "sö­mürgesi" sorumlu tutulmuştur. Okul kitaplarında Romen-Osmanlı münasebetleri hakkın­da yalnız haraç ve savaşlardan bahsetmekle yetinilmiştir. Bundan dolayıdır ki, günümüzde Türk devlet adamları tarihî Türk-Romen dost­lusundan söz ettiklerinde, Romen devlet adamları tedirgin olurlar. 

Böyle bir propagandaya rağmen, Ro­men halkının Türklere sempati beslediği aşikârdır. Bence, bu his - belki şuuraltı olarak tarihten kaynaklanmaktadır. Eski çağlardan beri, Romenler Türklere güvenmişlerdir. -"Türk dürüsttür ve sözünde durur" deyimi ta­rihî tecrübeye dayanmaktadır. Maalesef, son vakitte Romanya'ya akın eden bazı Türk "iş adamları" bu inancı sarsmaya uğraşıyorlar.

1878 yılında, Türkiye Romanya'nın millî bağımsızlığını İtalya, Fransa, İngiltere ve Al­manya'dan önce tanımıştır. Bu tarihten sonra, Romanya ve Türkiye'nin birbirlerine yakınlaş­ması sürat kazanmıştır. Romanya sınırları için­de kalan Türk soyu azınlığın bazı soamlanna rağmen, Romen-Türk ilişkileri öyle bir sıcak hava içinde gelişmiştir ki, 1891 yılında İstan­bul'daki Romen maslahatgüzarın saraya kabu­lü esnasında, bizzat padişah iki ülkenin de çı­karları ve tehlikeleri müşterek olduğunu dile getirerek, Türkiye ve Romanya arasında ittifak gereksinimini ileri sürmüştür. 

1.   1897 savaşı sırasında, Romanya'nın dostane tutumu Türkiye için çok önemli ol­muştur. Sadrazamın ifade etttiği gibi: "Roman­ya Türkiye'nin yanında bulunduğu takdirde, Bulgaristanın ve Sırbistanın bir önemi kal­maz". 

2.  Romen hükümeti Türkiye ile ittifaka o zaman girmemiş ise de, Bab-ı Alî'nin aleyhi­ne hiçbir harekete ve teşebbüse katılmayacağı için garanti vermiştir. Kasım 1907'de, Roman­ya Kralı 1. Karol'un mesajında Romen-Türk ilişkilerinin güvence içinde geliştiği vurgulan­mıştır. Bundan dolayıdır ki, bir kaç ay sonra, Padişah Türkiye'ye davet etmiştir.

"Jön Türkler" hükümeti Romanya'ya da­ha sıcak bir bakışla, iki taraf arasında işbirliği sağlamaya gayret sarfetrniştir.  Bu  meyanda, 

Romanya savunma bakanı general Cernaia-nu'nun, 1910'da, Türkiye'ye yaptığı resmî ziya­reti olağanüstü törenlerle onurlanmıştır. Bu zi­yaret fırsatıyla, Türk hükümeti Türk-Romen ilişkilerinin ittifak ile gelişmesini gelecek olay­lar zarurî kıldığını tekrarlamıştı. Sadrazam Hakkı Paşa'nın, aynı yıl Bükreş'e yaptığı ziya­reti sırasında, iki ülke arasında bir gizli askerî andlaşma imzalandığı söylentisi yayılıp, Türki­ye aleyhine o zaman savaşa hazırlanan Balkan devletlerini ve İtalya'yı kuşkulandırmıştır. I. Balkan Savaşında, Romanya Türkiye aleyhine kurulan cephede yer almasına rağmen, eski dostluk unutulmamıştır. 4 Kasım 1912'de Bab-ı Alî Romen hükümetine başvurarak Bulgarların İstanbul üzerine hazırladıkları hücumun ön­lenmesini rica etmiştir. II. Balkan Savaşında, Romanya Türkiye'nin yanında bulunmuştur. 28 Temmuz 1913'te, V. Mehmet Reşat Kral I. Karol'e gönderdiği mesajında, Balkanlar'da is­tikrarın ancak Türk-Romen dostluğunun saye­sinde garanti altına alınabileceğini bildirerek, bu ilişkilerin bölgede dostluk örneği olacağına inandığını da ifade etmiştir. 

3.1. Dünya Savaşından sonra, Romanya ve Türkiye arasında tam manasıyla işbirliği ve dostluk devri açılmıştır. Bu yeni dostluk ilişki­lerinin temelinde iki ülkenin de en büyük za­ferleri bulunmaktadır. 1918 yılında, Romanya tarihî bölgelerine kavuşarak, 1 Aralık 1918'de toprak ve millî bütünlüğünü sağlamıştır. Ata­türk'ün liderliğinde Türkiye İstiklâl Savaşını kazanarak, ulusal varlığını ve toprak bütünlü­ğünü korumuştur; Türkiye modern ve geliş­meye elverişli ülkeler sırasına katılmıştır. 

Lozan Konferansı yeni Rornen-Türk dostluğunun ilk sınavı olmuştur. İki ülke de bu sınavı parlak başarı ile kazanmışlardır. Ro­manya Türkiye'yi tüm gücü ile desteklemiştir, çünkü dostluğun ötesinde Boğazlar, Romanya için bir can damarı olarak gözüküyorlardı. Ro­manya delegasyonunun üyesi olan C. Dia-mandy'nin dediğine göre: "Türkler'in Lozan'da kazandıkları parlak zaferin normal olarak kar­şılanması gerekiyor, çünkü onlar konferansa iki defa galip olarak gelmişlerdir: ülke içinde devrim zaferi ile ve ülke dışında Rumları mağlub etmeleriyle."

4. Aynı zamanda, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler de yeniden kurulmuşlardır. Cevat Bey'in Bükreş'e atanmasına değinerek, 6 Mayıs 1923 tarihli "İkdam" gazetesi Cevat Bey'in baş görevini iki ülke arasındaki dostlu­ğu pekiştirmek olduğunu vurgulayarak, bu meyanda Romanya'da bulunan Türk kökenli azınlığın önemli derecede katkısı olacağını da eklemekte idi. Aynı zamanda, Romanya'nın dı­şişleri bakanı J. G. Duka da Romen-Türk dost­luğunu Karadeniz ve Boğazların zaruri kıldığı­nı açıklamıştır. 

5. Romen-Türk münasebetleri gerçek­ten karşılıklı saygıyla gelişiyordu. Haziran 1924'te, Meclis'te yaptığı konuşmasında Baş­bakan İsmet İnönü, yalnız Romanya'da Türk elçisinin dostça kabul edildiğini takdirle açık­lamıştır. 

Romen-Türk dostluğunun bölge istikra­rının temeli  olduğu  çok  zaman geçmeden meydana çıkmıştır. Bu iyi ilişkiler sayesinde, bir taraftan Türk-Yunan münasebetleri, diğer taraftan Romen-Sovyet münasebetleri düzel­meye yön almışlardır. Aynı zamanda, Romen-Türk dayanışması büyük güçlerin Balkanları tekrar bir "barut fıçısına" çevirme gayretlerini de engellemiştir. 21 Aralık 1926 tarihli "İkdam" gazetesi Romanya'nın önerisi üzerine, güney­doğu Avrupa'da  barışın korunması için bir Balkan Andlaşmasmın (bir nevi "Balkan Lo-karno'su") acil bir gereksinim olduğunu açık­lamıştır. Romen dışişleri bakanı, meşhur diplo­mat Nikolae Titulescu ile Türkiye dışişleri ba­kanı Tevfik Rüştü Araş "Balkan anlaşmasının" ruhu    olmuşlardır.    Gerek   Türk   gazeteleri ("Hâkimiyet-i Millîye",   "Cumhuriyet"),  gerek romen gazeteleri ("Dimineata",  "Universul"), 17 Ekim 1933'te, Ankara'da imzalanan Romen-Türk dostluk antlaşmasının tüm bölge istikran için büyük önem taşıdığını vurgulamışlardır. 

Lozan'da olduğu gibi, Montreux (1936) Konferansında da Romanya Türkiye'nin yanın- da   bulunmuştur.   Andlaşmanın   tasdikinden  sonra, İsmet İnönü Romanya'ya minnettarlığı­nı, konferansın iki ülke arasındaki dostluk ve ittifakın kuvvetlenmesine tesiri olacağını açık­lamıştır. Ertesi sene, 1937'de Romanya'nın ye­ni Dışişleri Bakanı Victor Antonescu'nun Tür­kiye ziyareti esnasında bizzat Atatürk, "Ro­manya hakkında düşünce ve hislerini açıkla­mak ihtiyacını duymuştur: Romanya'nın güç­lenmesi, bizim güçlenmemiz sayılır, çünkü Ro­manya bizim müttefikimizdir demiştir." Atatürk'ün vefatı Romanya'da üzüntü yarat­mıştır; 21 Kasım 1938 Romanya'da ulusal ma­tem günü ilân edilmiştir.

Barışın ve Romanya'nın büyük dostu Atatürk'ün ölümünden sonra, Avrupa üzerine karabulutlar çökmeye  başlamıştır.   Bu  defa, Romanya'nın Türkiye'ye büyük ihtiyacı olmuş­tur. 25 Mart 1939'da, Türkiye Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu'nun "Romanya'nın herhangi bir çağrısına Türkiye anında cevap verecektir" demesinin. Romen Hükümetini çok etkilediği Romanya Başbakanı Armand Calinescu ifade etmiştir. Bununla kalmadan Macaristan ve Bul­garistan'ın Romanya aleyhine istilacı tutumları­na karşı, Türkiye Dışişleri Bakanı Saraçoğlu, Bulgar Dışişleri Bakanına gönderdiği uyarıda, Bulgar Ordularının Romen topraklarına girdik­leri takdirde, Türk ordusu da müttefiki Ro­manya'nın yardımına koşarak derhal Bulgaris­tan'a gireceğini kesin bir şekilde bildirmiştir. Bu uyarı üzerine Romen topraklarının parça­lanması bir yıl gecikmiştir. 

Ağustos 1939'da imzalanan Alman-Sovyet Paktı, Türkiye'yi tarafsızlılığa sevket-miştir. Eylül 1940'ta, Romanya'ya askeri-faşist rejimin yerleşmesiyle Türk-Romen ilişkileri soğuk bir safhaya girmiştir. Buna rağmen İkin­ci Dünya savaşında, Romen liderleri Birleşmiş Milletler ile bağlantılarını Ankara vasıtasıyla sağlamışlardır. Savaş sonunda Romanya'ya Komünist rejimin yerleşmesiyle, "Soğuk Savaş" yıllarında Romen-Türk ilişkileri de etkilenmiş ise de, tarihî dostluk unutulmamıştır. 1957 yı­lında, resmî münasebetlerin tekrar bağlanma­sıyla, bir an kopan dostluk ilişkileri süratle ge­lişmiştir. 60 'lı ve 70 'li yıllarda Bakan, Başba­kan ve Cumhurbaşkanları seviyesinde karşılık­lı sık sık görüşmeler ve ziyaretler olmuştur. Kı­sa süre içinde, siyasî rejim farklılığına rağmen, 

Romanya ve Türkiye arasındaki bağlantılar tekrar mükemmel dostluk seviyesine ulaşmış­tır. Bu yakınlığın somut bir neticesi olarak, yal­nız 1971-1976 yılları arasında, ekonomik iliş­kiler yaklaşık 13 misli artmıştır, yani 49.8 mil­yon Ley'den 645 milyon Ley'e (serbest döviz hesabıyla). Bu rakam devamlı artış göstermiş­tir, hele 1990 yılından bu yana. 1994 Kasım'a ait Romen Resmî rakamlarına göre Romanya ile Türkiye arasındaki ticaret rakamı 333,1 mil­yon Amerikan dolarına ulaşarak, Romanya'nın dış ticaret ilişkilerinde Türkiye yedinci yerde bulunmaktadır. Türkiye'nin ithalatında ise Ro­manya dördüncü yeri işgal etmiştir, Almanya, İran ve İtalyadan sonra. 31 Aralık 1994 tarihin­de, Romen makamlarında 3639 Türk veyahut Türk-Romen firması kaydedilmiş bulunuyor. Bunların toplam sermayesi 55-4 milyon dolar değerindedir. Sayıları çok olmasına rağmen bu firmaların bir kısmı ciddiyetten ve hattâ na­mustan bile uzakta kalan kişilere aittir. Bunla­ra benzer bir çok Türk "iş adamı" Romanya'da Türk onurunu baltalamaktadırlar. Allah'a şü­kür! Son vakitte büyük ve sağlam Türk firma­ları da Romanya'da yatırım yapmaya başlamış­lardır. Bunların sayısı günden güne artmakta­dır. Zira, Romanya istikrarı sağlamıştır ve özel­likle 1994 yılında, dünyada itibannı artırmıştır. 1 Şubat 1995'den itibaren Romanya Avrupa Topluluğu'na ortak statüsü ile alınmıştır. Ro-° manya'nın kabiliyetli elemanlara, zengin tabiî kaynaklara ve potansiyelli bir pazara sahip ol­ması muhakkak büyük sermayecilerin ilgisini çekmektedir. Bir çok nedenden dolayı, Türk yatırımcıları için Romanya çok ilginç bir ülke­dir. 

Romen-Türk ilişkilerinin geçmişinde çok defa olduğu gibi, Aralık 1989 Devrimin­den hemen sonra, Romanya'ya ilk yardım elini uzatan ülkeler arasında Türkiye de bulunmuş­tur. Rahmetli Turgut Özal yeni Romanya'yı zi­yaret eden ikinci Cumhurbaşkanı olmuştur (Birincisi Fr. Mitterand). Romanya ile Türkiye arasındaki karşılıklı resmî ziyaretler öylesine artmıştır ki, yaklaşık her ay ve bazen her hafta, hükümet düzeyinde bir görüşme oluyor. Ro­manya'da veyahut Türkiye'de Cumhurbaşkanlarımız arasında da görüşmeler çok sıklaşmış-tır. Sayın İon Iliescu ve Sayın Süleyman Demi-rel birbirleriyle yalnız iki dost ülke liderleri gi­bi değil aynı zamanda iki dost devlet adamı olarak ta görüşmektedirler. İon Iliescu Eylül 1993'te ve Eylül 1994'te Türkiye'de, Süleyman Demirel Mart 1994'de ve Mart 1995'te Roman-yada çok sıcak karşılanmaları elbetteki bu tari­hi dostluğun verdiği kuvvete de dayanmakta­dır. Zaten, 1994'ten itibaren Romanya ve Tür­kiye Cumhurbaşkanları 6 ayda bir görüşme yapmak kararıyla aralarındaki dostluğu ve gü­venliği pekiştirmektedirler. İkili ilişkilerin dı­şında, Romanya'ya ve Türkiye'ye eskiden de olduğu gibi, bölgenin istikrarını da sağlamak sorumluluğu düşmektedir. Gerçekten, Balkan­ların barışını garanti altına alabilecek bölge ül­keleri yalnız Romanya ile Türkiye'dir. Er ya da geç bu tarihî hakikatin tanınması gerektir.

Romen-Türk işbirliğinin önemli bir ese­ri de 1992 ve 1993 yıllarında kurulan Karade­niz Ekonomik İşbirliği (KEİ) ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin Parlamenter Asamblesi (KEİPA) olmuştur. KEİPA'nın tüzük tasarısını hazırlama seviyesinden katıldığım bu kurulu­şun Türkiye ile Romanya'nın işbirliğiyle mey­dana çıktığını bilmekteyim. Bazı ülkelerin KEİ-PA'ya yan bakmalarına rağmen, Karadeniz iş­birliği yakınlaşması tüm bölge halklarına ya­rarlılığını gösterecektir. Bu kuruluşun amacı yalnız bir ortak pazar kurmak değil, aynı za­manda bölgede barışı ve istikrarı da sağlamak­tır. Karadeniz işbirliği de tarihin tecrübesine dayanıyordu. Zira, çok eski zamanlardan itiba­ren, Karadeniz dünya ticaret yollan arasındaki bağlantıları sağlamıştır ve uygarlıkları birbirle­rine yakın kılmıştır. Demek istediğim, KEİ ve KEİPA yalnız üye ülkeler için değil, aynı za­manda daha birçok ülke için de yararlı olacak­tır. KEİ ve KEİPA diğer benzer kuruluşlar için alternatif olmaksızın tamamlayıcı nitelikler ta­şımaktadır. 

Söz ettiğim Romen-Türk dostluğu, Ro­manya'da yaşayan Türk soyu azınlığa da da­yanmaktadır. Tatar ve Rumeli gruplarından oluşan bu Türk azınlığın sayısı 70.000 civarındadır. Hürriyet havasından baş ve vicdanlarını kaybeden bazı kişilerin yüzünden bu Türk topluluğu ikiye bölünmüş ise de, şu anda iki­sini bir Federasyon şemsiyesi altında yeniden toplamak gayretleri epey ilerleyip, sonuçlan­mak üzeredir. Kanaatimce, bu yıl bu Federas­yonun sağlam bir temele oturma yılı olacaktır. Bu geçici bölünme, daha doğrusu teşkilat dü­zeyindeki bölünme, iki grubu da Türk ve İs­lam varlıklarından ayırmamıştır. Bilakis, 1990'dan bu yana Romanya'daki Türk azınlığı sesini ülke çapında ve hatta dünya çapında bi­le duyurmuştur. Ülkemiz Romanya'nın sadık vatandaşları olarak, millî ve dinî varlıklarımızı korumak baş gayemizdir. Vatanımız Romanya ve Anavatanımız Türkiye arasındaki dostluğu pekiştirmek için bir köprü vazifesini görmek bizim onur görevimizdir. Romanya'daki Türk azınlığı toplum olarak Dobruca bölgesinde ya­şıyor. İşte bu bölgede bulunan çeşitli millî azınlıklar ve Romenler çok iyi geçinmektedir­ler. Eylül 1994'te Köstence'de düzenlenen bir sempozyumda bu iyi geçinme tüm Romanya için "Dobruca etnikler arası iyi geçinme mode­li" olarak adlandırılmıştır. Sempozyum'a sun­duğum tebliğimde bu modelin Dobruca'da çoktan mevcut olduğunu ve kaynağının da 500 yıl süren Osmanlı idaresi çağında bulun­duğunu ispatladım.

İşte tam "Dobruca Modeli" gibi, Ro-men-Türk dostluğu tüm dünya için de bir mo­del oluşturabilir. Bu dostluk, tarihi tecrübeye dayanarak, iki ülkenin yararına ve tüm bölge­nin istikrar ve barışı için gelişmektedir.

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005