Rusya Krizi
Rusya'nın 1990'ın ikinci yarısından itibaren bir tür
potemkin ekonomisi haline geldiğini söylemek
mümkündür. Potemkin ekonomisi, gerçekte olmayan,
gerçekte arkasında yatanlarla hiçbir ilişkisi
bulunmayan, yalnızca bir görünüşten ibaret şeyleri
ifade etmek için kullanılmaktadır. ( Krugman, 1999,
s. 139)
Hiç kimse sosyalizmden kapitalizme geçmenin kolay bir şey olduğunu
düşünmemektedir ama Rusya bunun çok zor olduğunu en
çok düşünen ülkedir. Bunun nedeni çoğunlukla merkezi
planın sağladığı yönlendiriciliği kaybetmiş ama hala
piyasa sistemini çalıştırmayı başaramamış bir
ekonominin bir tür sallantıya yakalanmış olmasıdır.
Düşük kaliteli ürünler üreten fabrikalar artık
hiçbir şey üretememektedir, kolektif çiftlikler
geçmişte olduklarından daha verimsizdir. Üstün
vasıflı yüz binlerce yetenekli programcı, mühendis,
bilim adamı ve matematikçi artık mütevazi bir iş
bile bulamamaktadır. Ama ülkede hala kaynaklar
mevcuttur, doğal gaz petrol ve altın hala istikrarlı
bir sağlam döviz girdisi sağlamaktadır ve yabancı
yatırımcılar hala ülkenin potansiyel bir biçimde
serbest kaldığında edinilebilecek servetlerin
hayalini kurmaktadır. Ancak bu hayaller
kaybolmaktadır. Boris Yeltsin Rusya'yı hiç değilse
bir süre demokrasiye dönüştürmüş ama aynı zamanda
onu bir kleptokrasiye de çevirerek hırsızlar
yönetimi haline getirmiştir. Ekonomik anlamda
imtiyazlar elde etmek ve politikacı satın almak için
siyasal nüfuzunu kullanan küçük bir grup oligark'ın
ekonominin para kazanan bölümlerindeki egemenliği
ülkenin özelleştirme programından kaçırdıklarını
servetlerine katmalarının ertesinde sona ermişti. Bu
oligarkların ülkeyi soyup soğana çevirdikten sonra
bu paraları hiç değilse iş alanları kurarak
değerlendirmeleri beklenirdi ama bunlar kısa vadeli
yağmacılar olarak hareket etmiş, bulabildikleri her
yerden aldıkları paralan ülke dışına
çıkarmışlardır.( Krugman, 1999, s.139-140)
Rusya'da meydana gelen krizin kökenleri eskilere dayanmaktadır.
Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra Rusya'nın
yeni bir sistemi benimsemeye çalışması ülkeyi
ekonomik zorluklarla karşı karşıya getirmiştir. Bu
zorluklan aşmak için çeşitli ekonomik tedbirler
uygulayan Rusya'da enflasyon 1995-1997 döneminde
%20-30' lara kadar düşürüldü. Ruble dolar
koridorunun haziran / 1995'te kurulmasıyla Rusya'ya
uluslararası sıcak para akmaya başladı. Borsa
yükselmiş, ancak ödenmemiş borçlar da artmaya
başlamıştı. (Akdiş, 2000, s.84)
Rusya'daki krizin kaynağı geniş mali açıklar ve
Rusya'nın yerli ve yabancı yatırımcılara olan
borçlanndaki büyük artışlardır. Bağımsız
derecelendirme kuruluşlarının notları düşürüp
Rusya'yı iyimser tahminle altı aylık dönem için
yatırım
yapılabilir düzeyde görmeleri üzerine ülkeden yurtdışına sermaye
çıkışı da hızlanmıştır. Bu gelişmeler Rusya'nın 1992
yılında uygulamaya koyduğu şok programın bir sonucu
olarak görülmektedir. Bu program ile fiyatların
serbest bırakılması amaçlanmış ancak yüksek
enflasyon ortamındaki rublenin değer kaybı döviz,
gayrimenkul değerli madenlere olan talebi artırarak
ekonomiyi spekülasyona açık hale getirmiştir. Makro
istikrarın sağlanmasına yönelik tedbirler sanayideki
daralmayı artırmış, piyasa sistemine geçme ve
özelleştirme gayretleri ise sorunları gidermekten
çok sistemin elitlerine yaramıştır.(Akdiş, 2000,
s.85)
1997 yılı sonunda başlayan Güneydoğu Asya krizi Rusya'yı giderek
daha olumsuz etkilemeye başlamıştır. Asya
ülkelerindeki krizin resesyona dönüşmesi ve petrol
talebinin daralmasıyla zaten varil başına 10 dolara
kadar düşmüş olan petrol fiyatlarının daha da
gerileyeceği düşünülüyordu. The Economist dergisi
petrol fiyatlarının 5 dolara düşeceği beklentisini
kapak yapıyordu. Petrol ve diğer emtia fiyatları 90
milyar dolarlık ihracatının yaklaşık üçte biri
sadece petrol olan ve 33 milyar dolarlık bütçe
gelirlerinin %40'ı petrol satışlarından gelen Rusya
için çok büyük anlam ifade ediyordu. Petrol
fiyatlarının hızla gerilemesiyle, Rusya'nın önemli
bir finansman kaynağı azalmış ve 1997 yılı sonunda
GSYİH 'sının %7,5 'u (25 milyar dolar) büyüklüğüne
gelmiş olan bütçe açığını finanse edebilmek için
hükümet tahvil bono piyasasından çok daha fazla
borçlanmak zorunda kalmıştır.(Özel, 2005, s.93)
Asya'daki krizinin bir sonucu da yeni gelişen
piyasalara karşı güvensizliğin oluşmasıdır. Rusya'da
finansal varlık bulunduran yabancılar artan şekilde
tedirgin olmaya başlamışlardır. Vadeli işlem riski
ruble dolar koridorunun baskı altında olması
nedeniyle artışa geçmiş, bankacılık kesimi için de
kötümser bir hava yayılmıştır. Çünkü bu dönem
itibariyle sektörün toplam sermaye yapısı 50-60
milyon dolar iken, toplam aktifleri 1 milyar dolar
civarındadır. Rusya'nın ekonomik sistemi ayağa
kaldırmayı amaçlayan EVIF'nin 22.6 milyar dolarlık
yardımı 1998 yılımın temmuz ayında onaylanmış ancak
geç kalmıştır. IMF'den gelen bu fon devalüe olmuş
rublenin desteklenmesinde kullanılmıştır. Sadece
hazine bonosu faizleri, o da geçici olarak
düşmüştür. Sıcak paranın kaçışı için bu olaylar son
fırsat olarak değerlendirilmiştir. Krediler ne kadar
büyük olursa olsun Rusya'nın devlet ağırlıklı
ekonomisini düzeltmeye yetmemiş, kriz sinyalleri
alan dış yatırımcılar kredilerini geri
çağırmışlardır. Uluslararası sermayenin ülkeden
çıkışı ile birlikte Imperial Bank kapanmış, iki
büyük tasarruf bankası olan SBS Agro ve Inkombank
zor duruma düşmüştür. Bankalardan mevduat
çekilişinin hızlanması üzerine Rusya merkez bankası
piyasaya likidite enjekte etmiş ancak bu durum
rezervleri eritmiştir. Daha sonra ise ruble dolara
karşı devalüe edilmiş ve 1 ruble 6 dolardan 9.5
dolara çıkmış, döviz üzerine sermaye hareketlerine
sınırlama getirilmiş ve sonuç olarak 90 günlük
moratoryum ilan edilmiştir. Ödeme sistemleri
durdurularak Lehman Brothers, Inkombanj, Unexim ve
SBS Agro bankaları hesaplan dondurulmuştur.(Akdiş,
2000, s.85)
1998 yılında Rusya ekonomisi %5,3 seviyesinde küçülmüştür. Krizden
sonra hiç de beklenmeyen bir hızla büyüme sürecine
girmiştir. Krizin bir tetikleyicisi olan düşük
petrol fiyatlarının yeniden yükselmeye başlaması bu
büyümede önemli etkenlerden biri olmuştur. Kriz
döneminde varil başına 10 dolara kadar gerileyen
brent cinsi petrol fiyatları 1999 yılı başından
itibaren global ekonomik büyümenin yeniden
hızlanmasıyla artmaya başlayarak 2000 yılı sonunda
35 dolara kadar yükselmiştir. Rusya merkez
bankası'nın döviz rezervleri de 25 milyar dolara
çıkmıştır. 1998 yılında rublenin değer kaybı sonrası
%85'e kadar yükselen enflasyon ise 2000 yılı sonunda
%20 ye gerilemiştir. 2000 yılı başında %20
getirilerle yeniden GKO satabilmeye başlamıştır.
Yine kriz döneminde vade sonu değerlerinin beşte
birine kadar gerileyen Eurobond fiyatları 2001
yılına gelindiğinde yeniden vade sonu değerlerine
yükselerek kriz döneminde kendine güvenip de düşük
fiyatlardan bu Eurobond'lan alabilen yatırımcıları
zengin etmiştir.(Özel, 2005, s. 101)
|