Rusya'nın Faşizm Siyaseti
Mustafa A. Kırımoğlu (Cemiloğlu)
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından
sonra, dünyayı kaplayan bahar havası çabuk bitti.
Moskova'daki iktidar bir kaç yıllık bir
duraklamadan sonra yine gerçek kimliğine uygun bir
şekilde davranmaya başladı ve bağımsız Çeçe-nistan
Cumhuriyeti'ne saldırdı. Onun güzel başşehri
Grozni'yi harabeye çevirdi. Rusya'nın nükleer
silahlar hariç, elindeki bütün silah gücüyle,
Kafkasya'nın kahraman, bağımsızlığına düşkün halkı
olan Çeçenlere karşı yürüttüğü ve katliama varan
savaşına karşı hala, pek çok ülke SSCB sonrası
baharın rehaveti içerisindeler. Ya da Rusya'nın
gerçek yüzünü görmezden gelmekte veya gafil
haldedirler.
Halbuki eski SSCB'de yaşayan pek çok kimse için
Moskova'nın, masum insanlara, milletlere, hatta
kendi halkına karşı böyle faşist saldırı yapması
beklenilen, hiç de şaşırtıcı olmayan bir durumdu.
Çünkü tarihi boyunca demokratik hiç bir geleneğe
sahip olmayan Kremlin iktidarı, asırlar boyunca
sadece şekil olarak değişmiştir. Çarlık Rusyası,
Sovyetler Birliği ya da Rusya Federasyonu daima aynı
emperyalist siyasetin takipçileri olmuşlardır.
Totaliter Sovyet rejimi altında yaşayan, aydınlar,
insan hakları savunucuları ve halklarının milli
hareketlerini yöneten ve yönlendirenlerin ortak
gayeleri, totaliter sovyet rejiminin yıkılması idi.
Onlar SSCB ülkesinde her halkın kendi mukadderatını
belirlediği, hür ve demokratik prensiplerle
kurulmuş cumhuriyetlerin bir arada barış içerisinde
yaşadığı günleri hayal ederlerdi. Rus işgali ve
esareti altına düşmüş milletlerden milli
hareketlerine sahip olanların temsilcileri, SSCB'nin
yıkılmasından sonra kendi devletlerini hemen
kurabileceklerini düşünürlerdi. Çünkü, Hür Dünya'nm
en önem verdiği olgu, insan hakları, demokrasi ve
her milletin kendi mukadderatını kendilerinin tayin
etme hakkı idi.
Ama ne var ki SSCB içerisindeki milletler, daha da
çok küçük milletler Hür Dünya'nın başka yüzünü görüp
büyük hayal kırıklıkları yaşamaktadırlar. Hür Dünya,
üç yıl önce yaptığı seçimlerle kendi bağımsız
cumhuriyetini kuran ve kendi hükümetini, devlet
başkanını göreve getiren Çeçen halkının bu en tabii
ve mutlaka saygı gösterilmesi gereken kendi
mukadderatını belirleme hakkını gözleri önünde
çiğnenmesine seyirci kalmaktadır. Hatta bu işgale
"Rusya'nın İç işidir" diyerek, bir bakıma bu
cinayete ortak olmaktadır.
Kırım Tatarları, buna en başta tepkilerini ortaya
koymuş, işgalin başladığının ertesi günü Akmescit'de
protesto mitingi yapılmıştır. Bu miting sonunda bazı
Kırını Tatar gençleri gönüllü olarak Çeçenistan'a
savaşa gitmişlerdir.
Zaten demokrasi, insan ve millet haklarını temel
prensip olarak kabul etmiş olan Kırım Tatar Milli
Hareketi, asla tepkisiz kalamazdı. Kırım Tatar
Milli Hareketi ve onun temsilcileri, 18 Mayıs
1944'de çok ağır bir sürgün faciası yaşamalarına
rağmen ve içinde bulundukları siyasi, sosyal ve
kültürel yönden çok ağır vaziyetlere bakmadan, başka
halkların başka milletlerin dertlerine,
sıkıntılarına ortak olmaya çalışmışlardır. Başka
milletlerin veya mensuplarının uğradıkları
haksızlıklara karşı, totaliter rejim altında bile
cesaretle karşı koymuşlar, seslerini
yükseltmişlerdi. Çekoslavakya'nın, Afganistan'ın
işgali, Bulgaristan'daki Türklere yapılan baskılar,
SSCB'nin son dönemlerinde Litvanya'ya karşı
yürüttüğü abluka, Ahıska Türklerinin Fergana'da
başlarına gelen felaketler ve daha pek çok misaller
getirebileceğimiz hadiseler karşısında gerekenler
korkusuzca yapılmıştır.
Kırım Tatarları ile Çeçenler, tarihte ortak bir
kadere sahiptirler. Her iki milletin ülkeleri
Çarlık Rusya tarafından işgal edildikten sonra,
halkı zorla göç ettirilmiş, çok büyük miktarda
diasporoda yaşayan nüfusa sahip olmuşlardır.
İkinci Dünya Savaşı esnasında her iki millet
topyekün olarak Orta Asya Çöllerine sürgün edilmiş,
Çeçenler daha sonra yurtlarına dönebilmiştir. Fakat
Kırım Türkleri, Kırım Yarımadası'nm stratejik önemi
yüzünden hala Vatan'a dönme mücadelesi
vermektedirler. Çeçenistan'ı işgal eden ve büyük
katliamlar yapan Rus emperyalizmi elbette Kırım'dan
vazgeçmemiştir. Ancak Çeçenistan'da olduğu gibi
açıktan açığa saldırma durumunda değildir. Çünkü,
siyasi olarak Kırım bugün Ukrayna Cumhuriyeti'ne
bağlıdır. Rus emperyalizmi burada doğrudan bir
saldırı yerine, Kırım'da çoğunluğu meydana getiren
Rus nüfusu içindeki şovenist güçleri kullanarak,
Kırım Tatar Türklerinin asırlardır vatanı olan
Kırım'da Rusya1 dan göç ettirilmiş slav
dili konuşan çoğunluğun "demokratik faşizmi"ni
kullanarak emeline ulaşmaya çalışmaktadır.
Kırım'daki Rus şovenistler, açıkça Kırım'ı Rusya'ya
bağlamak için mücadele etmektedirler. Bu
maksatlarını
referandumla gerçekleştirmeye çalıştılar. Çeçenler,
kendi vatanlarında kendi geleceklerini seçimle
belirlediler. Bu Kremlin'e göre yasal değil, böyle
bir hak olamaz. Kırım'da sonradan göçmen gelenler,
oranın asıl sahiplerinin isteklerini ve haklarını
hiç bir şekilde dikkate almaksızın, Kırım'ın
geleceğini "demokratik" olarak belirleyecekler. Bu
da Kremlin bakımından Kırım'da söz hakkı olması
için "milletlerarası normlara uygun" bir hak
olacak.
Kırım'da gerginliği öteden beri tırmandıran Rus
şovenistler ile Kırım'daki Rus Kazaklarının Birlik
kurarak silahlı çeteler oluşturma girişimleri kaygı
vericidir. Elbette Kırım Tatarları gelişmelere
karşı kayıtsız kalmayacak, kendi imkanları içersinde
tedbirlerini almaya çalışacaktır.
Kırım Türkleri için elzem olan konu, Vatan Kırım'a
dönebilmiş 250.000 civarında ve çoğunluğu çok kötü
şartlar altında yaşayan nüfusun durumlarının
iyileştirilmesi; halen sürgün yerlerinde,
Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya
Federasyonu ve Tacikistan'da yaşayan, sayılarını
250.000 ila 300.000 olarak tahmin ettiğimiz
vatandaşlarımızın Vatan Kırım'a döndürülmesidir.
|