|
Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna
Küreselleşme
aşamasının açıklanmasında kullanılan en önemli
argümanlardan birisi hiç şüphesiz bilişim devrimi
ve buna bağlı olarak ortaya çıkan bilgi çağı ve
bilgi toplumudur. On dokuzuncu yüzyılın genel
açıklayıcı teorilerinde gözlenen bütüncü bir
anlayış burada da egemendir. Dünyanın nasıl
modernleşmeye, aydınlanmaya, pozitif duruma,
kapitalizme ve hatta sosyalizme gittiğini
öngördükleri gibi, bugünkü yaşanmakta olan süreçte
de insanlığın küreselleşmeye, bilişim devrimine,
bilgi ve uzay çağma girdiği öngörülmektedir. Bu
iddianın gerçekliğini destekleyen gelişmeler ise
ciddi anlamda dünyanın yeni ve değişik bir sürece
girdiğini ortaya koymakta ve desteklemektedir. Her
halükarda on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllara
damgasını vuran sosyal süreç aşılmış ve yeni bir
sürece girilmiş olduğu kabul edilmektedir. Bu
sürecin ne olduğu, nasıl gelişmekte olduğu ve
adlandırılması konusunda bilim adamları arasında
tartışmalar devam etmektedir. On dokuzuncu yüzyılda
yaşanan sosyal sürecin ve olayların genel olarak
adlandırılmasında dayanılan
temel argümanlar farklı
teorilerin ve bilgilerin doğmasına yol açmış idi.
Yeni gelmekte olan süreç de benzer şekilde temele
alman kriterlere göre farklı isimlendirilmekte ve
değerlendirilmektedir. Örneğin modernleşmeyi temele
alan düşünürlere göre içinde yaşadığımız dönem
"modern sonrası" (post-modern) veya "yeni modernizm"
olarak görülmektedir.
Modernizm olarak adlandırılan sürecin genel
özellikleri birinci bölümde açıklandığı üzere,
geleneksel olanın yerine ikame edilen yenileşmeye ve
rasyonaliteye dayanmaktadır. Modernleşme sürecinin
çok genel özellikler taşıması ve geniş bir zaman
dilimine yayılması ister istemez daha özel
değerlendirmelerin yapılmasını gerektirmiştir.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilim
ve teknolojideki gelişmelerin de etkisiyle meydana
gelen sosyal ve kültürel değişmeler artık dünyada
yeni bir sürecin işaretleri olarak kabul
edilmiştir. Egemen olan kapitalizm ve sanayileşme
sürecinin doğurduğu modern sanayi toplumu
özellikleri gittikçe hızlanarak değiştiği
gözlenmektedir. Sanayi toplumu sanayileşme
sürecinin özelliklerini taşımakta iken, bu yeni
süreçte ortaya çıkmakta olan toplumun özellikleri
tanımlanmaya çalışılmaktadır. Yeni bir toplum yapısı
ve yeni bir süreç yaşanmakta olduğu sosyal
bilimciler tarafından genel kabul görmektedir.
Tarihsel ve toplumsal gelişme sürecini genel
hatlarıyla açıklama eğiliminde olan düşünürlerin
tercih ettikleri anahtar kavramlardan birisi dalga
ve dalgalanma ifadeleridir. Günümüzde bilgi toplumu
ya da sanayi toplumuyla ilgili olarak dalga
kuramından yararlanan ve öngörüleri büyük yankılar
uyandıran düşünür Alvin Toffler'dir. Bütün tarihsel
süreci dikkate alarak analiz yapan Alvin Toff-ler
gibi düşünürler toplumları tarım, sanayi ve sanayi
sonrası şeklinde genel olarak
sınıflandırmaktadırlar. Gelecek bilimci olarak
tanınan Alvin Toffler, tarih boyunca
görülen önemli dönüm noktalarından bahsederken, ana
hatlarıyla iki önemli dönüşümün gerçekleştiğini ve
üçüncü dönemin fiilen yaşanmakta olduğunu iddia
etmektedir. (Toffler 1981: 34) Bu yaklaşıma göre,
toplumsal gelişmenin ilk dönüm noktası insanlığın
tarım ekonomisi sürecine girmesi, ikincisi ise
sanayileşmenin ortaya çıkmasıdır. Ona göre bunları
tarihin belli bir anında olup bitmiş iki ayrı olay
olarak değil, belirli hıza sahip değişiklik
dalgaları olarak görmek daha doğrudur.
Sanayi devrimi ve etkileri üzerinde sosyoloji
literatüründe çok sayıda tahlil, değerlendirme ve
teori vardır. Sanayi devrimi aynı zamanda dünya
tarihinin en önemli dönüm noktası olarak kabul
edilir ve bu dönüm noktasının toplumsal
yansımalarının incelenme ihtiyacı sosyoloji
biliminin doğmasında etkili olmuştur. Sanayi
Devriminin etkileri sürerken, çok daha başka ve
önemli bir süreç ortaya çıkmış ve yayılmaya
başlamıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı
sonrasındaki yıllarda Toffler'ın sınıflandırmasıyla
sanayileşme dalgası en üst noktasına vardığında,
tam olarak ne olduğu anlaşılamayan, ancak her şeyi
etkisi altına alan bir Üçüncü Dalga başlamıştır.
Bunlar birbirinden belirgin sınırlarla ayrılmayıp
iç içe süreçler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
anlamda net bir tarih verilemese de bazı
özellikleri bakımından üçüncü Dalga, 1950'li
yılların ortalarında ABD'de güç toplamaya başlamış,
daha sonra farklı hızlarda diğer sanayileşmiş
ülkelerin bir çoğuna ulaşmıştır. Bugün, ileri
teknoloji ülkeleri, üçüncü dalga ile İkinci dalganın
gereksizleşmiş, kabuk bağlamış ekonomileri ve
kurumları arasındaki çarpışmanın etkisi altında
mücadelelerini sürdürmektedirler. (Akın 1999: 2)
Sanayi devrimi geleneksel tarım ekonomisi yerine
bütün alışılmış yapıları alt üst eden bir dönüşüm
meydana getirerek 'sanayi toplumu' kavramının
doğmasına yol
açmıştı. Üretimin sanayileşmesi sonucunda sosyo-ekonomik
yapıların ve ilişkilerin buna göre şekillendiği bir
toplum yapısı ortaya çıkarmıştır. Sanayi toplumu
adı verilen ve kapitalist ekonomik sistemin bir
parçası olan yeni tarihi süreç, iletişim ve bilgi
teknolojilerindeki gelişmelerin sonucunda gittikçe
eskimeye başlamıştır. Bu anlamda meydana gelen
değişmeler toplumların sosyal ve ekonomik yapısında
da gözlenebilir değişmelere yol açmıştır. Bunu
gözleyen bilim adamı ve sosyal düşünürler ortaya
çıkmakta olan sosyal süreci çeşitli isimlendirmeler
ile açıklama yoluna gitmişlerdir. Bunlardan Peter
Drucker, İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya
çıkmaya başlayan gelişme sonucu oluşan toplumu
"Kapitalist Ötesi Toplum" (Post Business Society)
olarak adlandırmaktadır. Drucker kapitalist sonrası
topluma doğru bir kayış olduğunu İkinci Dünya
Savaşı sonrasında gözlemlediğini belirtir.
1960'larda 'bilgi işi' ve 'bilgi işçisi' terimlerini
ilk defa kullanan yazar, 1969'da Süreksizlik Çağı (The
Age of Discontinuity) adlı kitabında 'örgütsel
toplum' kavramından söz eder. Yeni ve farklı bir
topluma geçmekte olduğumuzu gören Drucker, bunun
komünizmin çökmesinden sonra daha kesin belli
olduğunu iddia eder. Buna göre, yeni toplumun temel
ekonomik kaynağı, yani iktisatçıların deyimiyle
üretim araçları sermaye, emek ya da doğal kaynaklar
değil bilgidir ve bilgi olacaktır. (Drucker 1994:
16)
Daniel Bell ise 1970'lerde gelmekte olan toplumu
tanımlamak için "Sanayi Sonrası Toplum" (post-industrial
society) ifadesini kullanmıştır. 1973 yılında
yayınladığı Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi (The
coming of post-industrial Society) ve 1976'da
yayınladığı Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri (Cultural
Contradiction of Capitalism) isimli çalışmalarında
Bell, sanayi sonrası toplumun toplumsal yapısı ve
bunun politik sonuçları konusunda kendi teorisini
geliştirir. Batı dünyasının sanayi toplumundan,
sanayi sonrası
topluma geçiş sürecinde olduğu görüşü Bell'in temel
tezidir. (Poloma 1993: 326) Sanayi sonrası toplum
üzerine çalışmalarıyla tanınan Bell ve Alain
Touraine, gelişmiş ülkelerde artık sanayi
toplumunun yer almadığını düşünmektedirler. Bell'e
göre, sanayi sonrası toplum, profesyoneller,
mühendisler, teknisyenler ve bilim adamlarının
oluşturduğu hakim bir smıf eşliğinde teorik
bilginin merkezileşmesi ve ekonomide hizmetlerin
payının artması ile tanımlanmaktadır. Touraine ise
yeni bürokratik ve uzman sınıfların ortaya çıkması,
bilgi ve organizasyona dayalı yeni iş trendleri ve
boş zaman faaliyetleri ile tanımlanan programlı bir
toplumdan söz etmektedir. (Akın 1999: 3) Bilgi
toplumu, işgücünün önemli bölümünün bilişimle
ilgili işlerde çalıştığı ve ekonomide en etkili
faktörün bilginin kullanılması ve uygulanması
olduğu toplumdur.
Yeni doğmakta olan bu toplum yapısına Fritz Machlup
"Bilgi Ekonomisi", Zbignev Brezenski "Teknotronik
Çağ" (The Tecnotronic Era), Alvin Toffler "Üçüncü
Dalga" (Third VVieve), Amitta Etzoni "Modernlik
Sonrası Çağ" (Post-modern Era), Ralf Dahrendorf
"Hizmet Sınıflı Toplum" (The Service Class Society)
adını kullanmışlardır. Günümüz toplumuna "Bilgi
Toplumu" demek için henüz zamanın erken olduğu
söylenmesine rağmen, Elektronik sanayiinde dünyada
söz sahibi olan Japon araştırmacılar ve özellikle
Yoneji Masuda yeni ortaya çıkmakta olan topluma
"Enformasyon Toplumu" (Information Society)
adını kullanmış ve yeni oluşan toplumun
tanımlanmasında son zamanlarda bu tanımlama daha
fazla kabul görmüştür. (Bozkurt 2000a: 21; Çoban
1996: 11)
Ralf Dahrendorf, "Endüstriyel Toplumda Sınıf
Çatışması" (Class Conflict in Industrial Society)
adlı eserinde kapitalist toplumdaki sınıf
yapılarıyla ilgili Marks' m değerlendirmeleri
üzerine birtakım analizler yapar. Marks'ın sınıflar
kavrayışını modern toplumların yapısına göre
yetersizliğini gösterir. Kapitalizmin alt-tipjerin-den
birisi olarak endüstri toplumunun Marks'ın bildiği
kapitalizmden çok farklılaştığını ve modern toplum
biçimi olarak, hala 'endüstri toplumu' olmasına
rağmen aynı zamanda "kapitalist sonrası bir
toplum"dur. (Giddens 1999: 67) Dahrendorf'un ifade
ettiği kapitalist sonrası toplum, kesinlikle bir
sınıf toplumudur. Fakat eşit oranda açıktır ki,
kapitalist sonrası toplumun sınıf sistemi
kapitalizmin-kinden çok farklıdır. Dahrendorf'un
kapitalizmi, kapitalizm sonrasından ayırt etme
gayreti kapitalizm ve sanayi toplumu süreçlerinin
değiştiğini göstermesi bakımından
Önemlidir.
(Giddens 1999: 72)
Amitta Etzioni, hayatının çalışması olarak
nitelendirdiği Aktif Toplum (The Active Society,
1968) isimli eserinde insanların içinde yaşadıkları
toplumsal dünyanın sorumluluğunu daha çok
üstlendikleri bir yapının doğmakta olduğunu
anlatır. Bu durum Etzioni'nin sınıflandırmasına göre
insanların dış güçler ya da aktif olan diğer
faktörler tarafından kontrol edildikleri pasif
topluma bir tezat oluşturur. Aktif toplumda toplumu
dönüştürebilecek özgüven sahibi ve bilen aktörler,
bilerek hareket etmek için bilgi ve enformasyona
ihtiyaç duyarlar. Bilgi bu anlamda aktivitenin temel
dinamiklerinden birisi olarak anahtar konumundadır.
(Poloma 1993: 308) Etzioni, bir toplumun kendini
yönlendirmesinde asli bir öge olduğunu
vurgulamaktadır. Bilgi aktif bir toplumda toplumsal
bilinç ve eylemi mümkün kılmaktadır. Aktif olmak
bilgiyi, karar alma sürecini, ve güce sahip olmayı
gerektirir. Bilgi toplumunda bilginin güç haline
gelmesi bunu destekler görünmektedir.
İki binli yıllarda ise karşımıza çıkan bu yeni
dönemi tanımlamak için "sanal toplum", "dijital
kültür", "bilişim çağı", "enformasyon ekonomisi", ve
"yeni ekonomi" gibi kavramlar kullanılmaya
başlamıştır. Sanayi toplumunun genel özelliklerinin
artık değiştiğini gözlemleyen sosyal bilimciler,
toplumsal değişme sürecinin yeni bir evreye girdiği
konusunda hemen hemen hemfikir görünmektedirler.
(Bozkurt 2000a: 21) Aralarında yeni dönemin
tanımlanması konusundaki ayrıntılarda farklılıklar
vardır. Fakat öz olarak ortak noktaları
çoğunluktadır. Toplumsal değişme süreci özellikle
bilişim alanındaki gelişmelerin etkisiyle önemli
değişimler yaşamaktadır. Özellikle yeni milenyumla
birlikte bilgi ve iletişim teknolojisinin toplumsal
hayatımızı her yönden etkilemeye başladığı
gözlenmektedir. Bunun teorik açıklaması yapılırken
modernleşme döneminin genellemeci,
evrenselleştirici ve ilerleme-ı yaklaşımları ile
yapılması noktasında problem ortaya çıkacaktır.
İnsanlık yine bütün toplumsal birimleriyle birlikte
determinist bir ilerleme içinde görülecek olursa,
henüz sanayi toplumu ile dahi tanışmamış sayısı
hayli kabarık kesimlerin şimdi bilişim
teknolojileri ile nasıl tanıştığını izah etmekte
zorlanırız. Aynı şekilde teknoloji her toplumu
benzer şekilde etkilemesine rağmen değişim aynı
biçimde sonuçlanmayabilir. Toplumların köklü
geleneksel yapılarının içinde varolan birtakım
delerler, görgüler, biçimler bu değişmenin sonucu
olarak diğer toplumlardaki biçimde dönüşmeyebilirler
ve kendine özgü sonuçlar doğurabilirler. Türk
toplumunda televizyonun girişinde yaşanan
olaylardakine benzer şekilde teknoloji her yerde yer
zaman aynı dönüşümü meydana getirmez ve
farklılıklar yaratabilir. Fakat sonuçta bir dönüşüm
yaşandığı, toplumsal hayatımızda köklü değişimler
meydana geldiğini de kabul etmek zorundayız.
Dünyada bütün insanlığı toplumsal değişme
bakımından derinden etkileyen belli başlı
dönüşümler kabul edilir. Sosyologların genel
kabulüne göre ilk önemli dönüşüm insanlığın ilkel
toplumsal yapıdan medeniyete ilk
adım olarak kabul edilen tarım toplumuna geçiştir.
Tarım toplumuna geçiş insan türünün gelişmesinde
önemli bir devrim olarak görülür. İlkel Toplumda
tabiatın verdikle-riyle yetinen insanlık; tarım
toplumunda ekip-biçerek daha çok üretmeyi başardı.
Tarımsal üretimin ana girdisi topraktır. İnsanlık
elindeki sınırlı teknolojik imkanlarla toprağı
işleyerek varlığını sürdürdü ve refahını artırdı.
İnsanlar yerleşik hayata geçerek ilk medeniyet ve
kültür ürünlerini vermeye başlamışlardır. Tarım
toplumunun genel özellikleri uzun yıllar dünyadaki
bütün toplumlarda egemen olmuş ve hüküm sürmüştür.
Toplumdan topluma bazı farklılıklar gösterse de
temel karakteristiği birbirine benzer üretim
süreçlerini sürdürmeleri olmuştur.
İkinci önemli dönüşüm tarımsal üretim tarzının
yerine fabrikalaşmaya dayalı bir üretime
geçilmesiyle yaşanmıştır. Sanayi devrimi adı
verilen bu köklü değişimin sonucunda mevcut sosyal
süreçler ve sosyal yapılar çok hızlı bir şekilde
değişmeye başlamıştır. Bu dönemde meydana gelen
hızlı ve köklü değişim sosyoloji biliminin
kurulmasını ve gelişmesini de etkilemiştir. Artık
üretim geleneksel yollarla değil, seri ve standart
üretim yapabilen fabrikalar yoluyla yapılıyor,
farklı sınıfların ortaya çıkmasına, bürokratik
yapılanmaya ve mevcut pazarların genişletilmesine
yol açıyordu. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan
topluma modernleşmeye de paralel olarak 'sanayi
toplumu' adı verilmiştir. Avrupa'da yaşanan sanayi
devrimi toplumların kültürel, ekonomik ve sosyal
hayatlarını aniden ve çok hızlı olarak
değiştirmişti. Bu değişim dalga dalga diğer
toplumlara ve ülkelere de yayıldı. Yayılma hızı
diğer ülkelerde aynı derecede olamadı fakat
etkilenmeyen ülke ve toplum kalmadı.
Sanayi toplumunun dünya üzerindeki egemenliği ve
yaygınlaşma eğilimi 1970'lere kadar devam etmiştir.
Bütün toplumlar henüz tam anlamıyla sanayi toplumu
haline gelemediği halde, ileri teknoloji geliştiren
ve belli bir zenginlik ve refah düzeyi sağlamış
toplumlarda yeni süreçler değer kazanmaya
başlamıştır. Özellikle nükleer silahlar ve uzay
çalışmalarının iki kutuplu siyasi yapısı olan bir
dünyada yoğunluk kazanması ve rekabetin artması
dünyanın artık yeni bir döneme girmekte olduğu
kanaatini güçlendirmiştir. Büyük çoğunluk bu yeni
çağın uzay çağı olacağını düşünürken, gözlerden uzak
yaşanan gelişmeler değişmenin farklı boyutunu
ortaya koymuştur. Artık insanlık şöyle veya böyle
sanayi sonrası bir dönem yaşamaktadır ki, bu ister
uzay çağı, isterse bilgi çağı olarak
adlandırılabilir. Önümüzde açılan bu yeni devrim de
sanayi devrimine benzer şekilde bütün toplumları
etkileyecek biçimde ilerlemektedir.
Yirminci yüzyılda insanoğlu teknoloji alanında her
geçen gün farklı bir yenilikle karşı karşıya
gelmiştir. Bu anlamda elektronik alanındaki
gelişmeler insanoğlunu bilgisayar teknolojisiyle
tanıştırmış ve yüzyılın ikinci yarısından itibaren
önceleri sadece araştırma ve savunma amaçlarıyla
kullanılırken, sonraki yıllarda mikro
bilgisayarların geliştirilmesi ve maliyetlerinin
azalmasıyla daha geniş bir alana yayılmıştır. Bunun
yanı sıra bilgisayar sistemlerini birbirlerine
bağlayan sistemin 'internet' adıyla insanoğlunun
dünyasına girmesi global-küresel iletişimin
kapılarını açmıştır. Bu anlamda ortaya çıkan
gelişmeler bu teknolojilerin hayatına girdiği
toplumların ekonomilerinden eğlencelerine,
kültürlerinden eğitimlerine, haberleşmelerinden
bilimsel araştırmalarına, hukuklarından
siyasal/bürokratik yapılarına kadar birçok değişimi
yaşamalarına sebep olmuştur. Teknoloji devriminin
somut olarak görüldüğü dönem 1970'Ii ve 1980'li'
yıllar olarak kabul edilebilir. Bir yandan silah
sanayisi ve diğer yandan uzay teknolojisi alanında
çalışmalar devam ederken bunlara alt yapı sağlayacak
ve destek olacak bilgi ve iletişim teknolojisi hızlı
bir gelişme göstermiştir. Bu dönüşümün 'bilişim
devrimi' veya 'bilgi çağı' gibi adlandırmaları
olmuştur. Özellikle telekomünikasyon ve bilgi işlem
teknolojisindeki hızlı ve yaygın gelişmeler
insanların kurumsal veya bireysel olarak anında
haberleşmelerine ve veri transferine imkan
sağlamıştır. Yaygınlaştırman elektronik iletişim ağı
(network) sayesinde sesli, görüntülü ve yazılı
veriler anında bir noktadan çok sayıda noktaya
dijital olarak ulaştırabilmektedir. İnternet adı
verilen bir sistem ile bu hızlı ve pratik iletişim
ağı gittikçe dünyada yaygınlaşmaktadır.
Bilgisayarların kablolu telefon hatlarıyla birbirine
bağlanmasından oluşan internet ağı toplumların
hayal edilemeyecek derecede farklı yönlerinden
hayatlarına girmiştir. Bu gelişme uzay çağı ifadesi
yerine bilgi toplumu ve bilişim devrimi ifadelerini
destekleyerek yeni bir olguya işaret etmektedir.
Bugün hayatımızın her alanına girmiş olan
bilgisayarlar ve internet bağlantıları, bankalardan
marketlere, basından televizyonlara, eğitimden
eğlenceye, evlerden karakollara, polisten suç
örgütlerine kadar, hayatımızın her alanına girmiş ve
artık hepimizin ayrılmaz bir parçası haline
gelmiştir. Günümüz toplumları hiçbir sınır tanımayan
internet ağının etkisinde kalarak benzer durumlarla
karşı karşıya gelmektedirler. İnternetin dünya
çapında yaygınlık kazanması ile mekan kavramı bir
anlamda ortadan kalkmış, kıtalararası iletişim ve
bilgi aktarımı bir tuşa basmaktan ibaret hale
gelmiştir.
Dalgalar halinde iç içe geçmiş süreçlerin dünyayı
yeni bir toplumsal sürece getirdiği artık genel
kabul görmektedir. Yirminci yüzyılın son on
yıllarında etkisini -iyice gösteren bilişim
teknolojisinin tarihte önümüze yeni bir süreç açtığı
ve bu sürecin nasıl adlandırılacağı tartışmaları
yanı sıra, bu sürecin dünyayı nasıl
küreselleştireceği
ve kültürler arası
etkileşimi nasıl etkileyeceği önemli problemlerden
birisi olarak görünmektedir. Kitle iletişim ve
bilgiye ulaşım teknolojilerindeki hızlı gelişme,
dünya üzerindeki kültürlerin varlıklarını koruma,
diğer kültürleri etkileme mücadelelerini elektronik
otoyollara hâkimiyet mücadelesine indirgemiş,
üçüncü dünya savaşı, internet savaşlarına
dönüşmüştür. İnternette gezinti, Web sayfası ve
sitesi, elektronik posta kavramları, teknolojik alt
yapının mevcut olduğu yer ve bölgelerde yabancı
kavram olmaktan çıkmış, günlük sohbetlerin eksenine
oturmuştur. Devlet sınırlarını eriten bu teknoloji,
gün geçtikçe ucuzlayan, daha geniş kitlelerin
faydalanmasına gittikçe açılan bir hâl alırken,
kültürlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. (Özönder
1999:2) Bir taraftan egemen kültürlerin yayılmasıyla
kültürel homojenleşme yaşanırken, diğer yandan
farklı ve köklü kültürlerin kendilerini tanıtma ve
ortaya koyma imkanı doğmaktadır.
Teknolojik alandaki mevcut gelişmeler yeni bir çağa
girilmekte olduğu izlenimini vermektedir. Bu çağ
bilgi bolluğunca damgalanan bir çağdır. (Schiller
1993: 274) Açılan yeni çağ bilgi çağı, oluşan yeni
toplum bilgi toplumu olarak adlandırılmaktadır.
Adını çağa veren milyonlarca veri internet ortamında
kurulu ağla bütün dünyayı kapsayan bir bilgi
okyanusu oluşturmaktadır. Bu bilgi okyanusunda
boğulmadan, hedefe ulaşmak, istenilen ölçüde ve
şekilde bilgiden faydalanmak ayrı bir teknoloji
gerektirmektedir. Ancak yeni teknolojilerin, sanayi
toplumundaki teknolojilere göre çok hızlı
üretiminin yapılması ve hayat tarzımızı etkilemesi
bilgi toplumuna dönüşümün çok daha kısa sürede
gerçekleşmesi yönünde bir sonuç doğurmaktadır.
(Çoban 1996: 6)
Bilgisayar ve Internet teknolojisi yeryuvarlağını
bir "elektronik köy"e dönüştürdü. Sanayi toplumunda
yeryüzünün en zenginleri ya büyük sanayiciler, ya
bankacılar ya da petrolcüler idi. Ama şimdi
yeryüzünün en zengin adamı, artık bir petrolcü
değil, yazılımcı Bili Gates. On bin yıl önceki
tarım, 250 yıl önceki endüstri devriminden sonra,
insanoğlu şimdi 'bilişim devrimi'ni yaşıyor.
Japonların 1960'larda "johoka shakai" adını
verdikleri yeni toplum biçimine 1970'ten bu yana
"bilişim toplumu" diyoruz. (Koksal 2002: l) Bilgi
Çağına kapı açtığı tarihsel süreç son on beş yılda
dinamik bir görünüm almıştır.
1990'lara tekellerin hızla etkisini yitirdiği ve
rekabete tam olarak açılmış bilgisayar donanım
(özellikle kişisel bilgisayarlar), yazılım ve
telekomünikasyon endüstrilerinin daha da hızlanması
ile girilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda bilgi
teknolojisi yeni dönemin liderliğini ele
geçirmiştir. Son yıllarda elektro-mekanik ve
elektronik sanayilerindeki hızlı gelişmeler , bilgi
teknolojisi olanaklarının hızla gelişmesine olanak
tanımaktadır. Bilgi teknolojisi alanında ABD ve
Japonya öncü durumundadır. Sınırlı alanlar dışında,
bütün önemli buluşlar ve yeni ürünler bu iki ülkede
ortaya çıkmaktadır. ABD'nin ve kısmen Japonya ile
birlikte donanım alanında mutlak hakimiyeti, diğer
ülkelerin sürekli net ithalatçı olmasına yol
açmıştır . Yazılım alanında ise, ABD dünyanın tek
net ihracatçı ülkesi konumundadır.
|