Serbest Ticaret Üzerine Yedi Ahlâkî İlke
ABD'nin ticaret politikası her zaman "iktisadî fayda" açısından ele
alınır; yani serbest ticaret gelirleri artırıyor mu,
azaltıyor mu? İstihdam mı yaratıyor, işyerlerini mi
kapatıyor? Birleşik Devletler endüstrisine yararlı
mı, yoksa zararlı mı? Fakat istatistiklerin ve
anekdotların ardında, insan doğası hakkındaki ahlâkî
varsayımlar, bireyin bağımsızlığı ve özgür bir
toplumda hükümetin görevi konuları yatıyor. Serbest
ticaret üst düzey bir verimle ürün ve ürün artışım
sağlayabilir, fakat bu durum ahlâkî olarak
korumacılıktan üstün müdür?
Nisan ayında Quebec'te yapılan Amerika Kıtası zirvesi sırasında
serbest ticaret, onu, demokrasinin altını oyan ve
fakirleri sömüren bir araç olarak görüp lanetleyen
anti-kapitalist bir kitle tarafından protesto
edildi. Bazı inançlı muhafazakârlar ise serbest
ticareti şeytanın bir oyunu olarak tarif ediyor.
Reformist Parti'nin başkan adayı Pat Buchanan 1998
yılında çıkan Büyük İhanet (The Great Betrayal) adlı
kitabında, serbest ticaret öğretisini, "din dışı
anlayışın (secularist faith), kilise ve kraliyete
başkaldırının ilk adımı" olarak tanımlıyor. Aile
Araştırma Konseyi eski müdürü ve Birleşik
Devletler'in yenik başkan adayı Gary Bauer ise
Amerikan ticaretini, Sovyet kontrolü altındaki Çin
ticareti ile karşılaştırıyor.
Başkan Bush, Amerikan Konseyi toplantısından önce katıldığı bir
müzakeredeki konuşmasında, "Serbest ticaret,
yalnızca ekonomik bir fırsat değil, aynı zamanda
ahlâkî bir zorunluluktur. Ticaret istihdam yaratır.
Serbest pazarları benimsediğimiz zaman dünyanın
yoksul kesimine yeni umutlar taşımış; serbest
ticareti teşvik ettiğimiz, yaygınlaştırdığımız zaman
ise siyasî özgürlüğü teşvik etmiş oluruz. Sınırlar
ötesi ticareti olumlayan toplumlar, bir çırpıda ve
hatasız bir şekilde olmasa da, iyi bir zamanlamayla
demokrasiyle kucaklaşacaklar" demişti.
Serbest ticaret yanlıları, görüşlerini açıklarken, ahlâkî
tartışmalara girmekten kaçınmamalıdır; böylesi
tartışmaların kültürümüzdeki yeri çok eskilere
dayanır. Yunanlı ozan Homeros, Odessa destanını
ticaretin etkilerinden bahsederek güçlendirir.
Cyclopsların bir tek gemileri yok diye Burnu koyu vişne çürüğü
Hiçbir tersaneli de bulunmaz orada. Eli ayağı düzgün
bir gemi mimarı Uzak limanların çağrısına doğru
Onları götürecek bir tek gemileri bile yok Oysa
kalmadı kendilerinden gayrı Ticareti kendilerinden
gayrı yapan insan
İşte böylesi ustalar
İçinde yaşamanın doyumsuz olduğu
Bir cennete çevirmelidirler bu adayı
İncil, zenginliğin beraberinde kibiri de getirebileceği uyarısında
bulunmakla birlikte uluslararası ticareti
yasaklamaktadır. İlk krallıklarda, ticaretin Kral
Solomon' un yarattığı uygarlığın bir parçası olduğu
gerçeği aktarılıyor: "Solomon, denizlerde ticaret
yapan bir filoya sahipti. Her üç yılda bir ülkeye
dönen gemiler, çeşitli hayvanların yanı sıra
fildişi, gümüş ve altın getirirdi." İncil'in ikinci
kısmında, İsa henüz bebekken ona çeşitli hediyeler
getirmek üzere Arabistan'a ve hatta Pers
topraklarına kadar gitmiş olan, Doğu'nun en zeki
adamının hikâyesini okuruz. (Tanrı'ya şükür hava
alanında uyulması gereken kurallarla veya Arapların
İsrail protestosuyla başları ağrımamış.)
Tevrat'ta adı geçen peygamberlerden Ezekiel Akdeniz'in hareketli
liman şehri Tyre halkına, ticaretteki üstün
yetenekleri sayesinde ulaştıkları zenginliğin,
onları kibirli insanlar haline getirdiği uyarısında
bulunuyor. Buna karşın İncil tüccarlardan sert bir
şekilde bahsederken bile, uluslararası ticareti
değil, tüccarların karakterini ve açgözlülüklerini
lanetliyor. Günah olarak nitelenen ticaret yapmak
değil, ayarsız teraziler kullanmak, açgözlülük,
haddinden fazla lüks içinde yaşamak, zenginliğin
beraberinde getirdiği kibirden payını almaktır. Bu
bakımdan, bilimsel buluşlar ve çalışkanlık ne kadar
günahsa, ticaret de o kadar günahtır.
Milattan sonraki birkaç yüzyıl içinde yaşamış kimi teologlar ve
filozoflar ulusların kendi aralarında yürüttüğü
ticareti Tanrı'nın bir armağanı olarak
adlandırmışlardır. Dartmouth Koleji
profesörlerinden Douglas Irvin 1996'da çıkan Against
the Tide: An Intellectual History of Free Trade*
adlı kitabında, ticaretin bu ilk zamanlardaki
algılanışını, "Uluslararası Ekonomi Öğretisi" olarak
kabul eden bir dönem olarak açıklamıştır. Bu
öğretiye göre, Tanrı uluslararası ticareti teşvik
etmek için ürünleri ve kaynakları düzensiz olarak
dünyanın farklı yerlerine dağıtmıştır.
Milattan sonraki 4.yy'da, pagan yazar Libanius daha da ileri
gitmiştir:
Tanrı her millete her üründen vermemiştir; bunları dünyanın değişik
bölgelerine dağıtmıştır ki, ihtiyacı olanın
diğerinden yardım alabilmesiyle insanlar arasında
sosyal ilişkiler gelişsin. Bu da sonunda ticareti
yarattı ve herkes her ürünü, nerede üretilirse
üretilsin, satın alabilme olanağına sahip oldu.
Batı'nın etik düşüncesi serbest piyasa politikasıyla ilgili sağlam
temelli görüşler sunar. İşte bu geleneği gözeten
ülkeler arasındaki serbest ticarete temel olacak
yedi ahlâkî kural:
Bir: Serbest Ticaret Bireysel Onuru ve Bağımsızlığı Gözetir
Dürüstçe çalışan bir insanın en temel haklarından biri emeğinin
karşılığını almasıdır. Hükümetin, insanların kendi
ürünlerini, ister farklı kentlerde, ister okyanus
aşırı bir yerde üretilen başka ürünlerle
değiştirmesini engellemesi, bu temel hakkın ihlâli
anlamına gelir.
Korumacılık bir çeşit hırsızlıktır ve On Emir'den sekizincisinin ve
hırsızlığı yasaklayan yasaların ihlâlidir.
Genellikle tüketicilerin geniş bir kısmından alır ve
bunu, paraya yönelik tek iddiaları "serbest rekabet
ortamının çöküş getireceği" olan bir grup üreticiye
verir.
Serbest ticaret, bireye, kendisine ait olan bir şeyin kontrolünü
teslim ederek adaletin en temel hususunu karşılamış
oluyor. Bu konuda Frederic Bastiat 1849 yılında
çıkan Korumacılık ve Komünizm adlı makalesinde
şunları söylüyor:
"Bir şey üreten veya edinen herkes, onu kendi yararı doğrultusunda
kullanma veya dünyanın neresinde olursa olsun
ihtiyacını karşılayacak ürüne sahip olan kişiye
yoUayabilme şansına sahip olmalıdır. Toplumsal
düzene ve ahlâka aykırı hiçbir faaliyette bulunmayan
ve yaptığı tek şey, diğerlerinin ihtiyaçlarını
karşılamak olan birini bu haktan yoksun bırakmak,
yağmanın ve temel hak ve özgürlüklerin ihlalinin
meşrulaştırılması demektir.
İki: Serbest Ticaret Devletin Gücünü Sınırlar
Serbest ticaret dürüstlüğü, merkezileşmiş endüstri politikasının
insan odaklı sistemine nazaran, Adam Smith'in
deyişiyle "özgürlüğün doğal sistemine" oturttuğu
için korumacılıktan daha etkilidir. Bu sayede
bireylerin yaratıcı ve üretici güçlerini
kullanmalarına da olanak verilir.
Bireyin ne alıp satacağına, hangi hizmetlerden yararlanacağına,
nerede üretim yapılacağına bir grup politikacının
karar vermesinin inandırıcı hiçbir ahlâkî nedeni
olamaz. Ekonomik karar alma sürecine mümkün olan
herkesi katmak suretiyle, serbest ticaret, sürekli
hata yapma riski bulunan ve iktidarın çekiciliğine
ve suistimaline eğilimli olan iktidar seçkinlerinin
toplumu zarara uğratan güçlerini kısıtlıyor.
İktisatçıların iki yüzyıldır üzerine basa basa belirttiği gibi;
korumacılığın, üreticilerin belli bir kesimine ve
hükümet kasasına bahşettiği miktar, tüketici
kitlesinin üzerine bindirilen kayıplardan hep daha
azdır. Bu ağır yükün, serbest ticaret mekanizmasının
bireylere sunabileceği olanaklar düşünüldüğüne,
ülkenin üretim kapasitesini bir bütün olarak zarara
uğratacağı söylenebilir.
Korumacılık yanlısı politikaları benimseyen üreticiler,
vatandaşların gelirlerini, seçme haklarını gasp
etmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumun ekonomik
gücünü de zayıflatıyor. Korumacılar,
vatanseverlik ve yardımseverlik gibi lafları
ağızlarından düşülmüyorlar ama amaçları tamamen
ben-merkezci, bencilcedir.
Üç: Serbest Ticaret Bireylerin Etik Değerleri Geliştirmesine Zemin
Hazırlar
Serbest pazar ortamında başarılı olmak isteyen üreticilerin
diğerlerinin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek
ürünler sunması gerekmektedir. Fakat en büyük
ekonomik başarının sahipleri küçük bir kesimin
değil, çoğunluğun ihtiyaçlarını
karşılayabilenlerdir.
Papa 2. Jean Paul 1991'deki konuşmasında; pazar sisteminin,
toplumun menfaati için çıkarılmış zahmetli, fakat
gerekli yasaların uygulanmasında olduğu gibi,
kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinde de
sadakat, güvenilirlik ve karşılıklı risk alma
hususlarının gözetilmesinde zeka, azim ve
çalışkanlık gibi erdemlerin belirleyici olmasına
önayak olduğuna dikkat çekmiştir. Bu özelliklere ek
olarak, ticaret diğerlerinin de dürüst ve ahlâklı
davranmalarını sağlar.
Ticaret, işini dürüstçe yapanları uzun vadede ödüllendirir.
Mallarım zamanında ihraç edemeyen satıcı veya
kredisi az olan alıcı, daha sonra bu eksiklerini
telafi edebilir. Bir başka deyişle, iyi iş ile iyi
ahlâk arasında doğal bir çelişki yoktur. Serbest
pazar, birbirinin tamamlayıcısı olan bu iki unsurun
(iş ve ahlâk) yasaları çerçevesinde hüküm sürer.
Dört: Serbest Ticaret İnsanları Biraraya Getirir
Ticaret, iktisadî faaliyetlerin ötesinde insan ilişkilerine yeni
boyutlar katar. Birbirleriyle ticaret yapan
uluslar, sınırlarından içeri ticarete konu olan
maddelerden başka şeyler de alır. Bunların arasında
insanların ve fikirlerin de olması kaçınılmazdır.
Fax makineleri, cep telefonları ve internet yalnızca
uluslararası ticaretin değil, aynı zamanda
arkadaşlığın ve evangelizmin1 de araçları
olarak yeryüzünde hızla yayılıyor.
East Gates International başkanı, Billy Graham'ın oğlu Ned Gratham
1999'da Cato Politika Forumu'nda genişleyen ticari
mekanizmanın örgütünün Çin'de yürüttüğü misyonerlik
faaliyetleri üzerindeki etkisi hakkında yaptığı
konuşmada şunları söylüyor:
On yıl önce, herhangi bir Çinliyle bilgi teknolojisinden
yararlanarak iletişim kurmak neredeyse mümkün
değildi. Çin 'de bulunan arkadaşlarımızdan biriyle
görüşmek istediğimizde, eğer özel bir telefon
numarası yoksa, ki iç bölgelerde çok nadir telefon
bulunuyordu, ona posta yoluyla ulaşıyorduk. Bugün
ise, zorluklara rağmen, bir çok şey değişti. Fax,
cep telefonu ve e-posta yoluyla Çin 'in dört bir
tarafındaki arkadaşlarımızla rutin görüşmeler
yapıyoruz. Bilgi teknolojisinin yaygınlasması Çin
Halk Cumhuriyeti'ndeki faaliyetlerimizin
organizasyonu ve gelişimini daha etkin bir hale
getirdi.
Bugün Çin'de, 100'den fazla misyoner grup, Hristiyanlığı yaymak
üzere yasal olarak çalışıyor veya çalışma başvurusu
yapıyor. 1992'den beri Ned Graham'ın örgütü Çin'de
kayıt altına alınmamış insanlara yasal yollardan iki
buçuk milyondan fazla İncil ulaştırmıştır. Bu
faaliyetler, Çin'in 20 sene önce başlattığı ve
Amerika tarafından siyaseten de karşılık bulan
dünya pazarına açılma sayesinde
yürütülebilmektedir. Bugün 20 milyondan fazla Çinli
internet kullanıyor ve bu sayı her geçen gün
artıyor. Çin'deki telefon hatları ve cep telefonu
kullanıcı sayısı geçen on yıla nazaran on kat arttı.
Özgür toplum anlayışının çağımızdaki en etkin
savunucularından biri olan Hayek'in çalışmaları
günümüzde ana karada yasal olarak yaygınlaşmış
durumdadır. Serbest ticaret Çin'e ve eskinin kapalı
diğer toplumlarına yeni fikirler ve yeni ilişkiler
sunmuştur.
Beş: Serbest Ticaret Diğer Temel İnsan Haklarını da Destekler
Bu madde, herhalde diğerlerinin içinde en çok tartışılandır; Çin
ile yapılan ticari faaliyetlerin ve insan hakları ve
demokrasi adıyla uygulanan yaptırımlara dair süren
tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Genel yaşam
standardını yükseltmek suretiyle serbest ticaret,
insanların daha kuvvetli eğitim olanaklarına
kavuşmasına da, bilgi birikiminde alternatif
kaynaklar kullanma imkanı kazanmasında ve temsil
gücü daha yüksek olan hükümet yapılarını
oluşturabilecek bağımsızlık anlayışına sahip orta
sınıfın yaratılmasında önayak olur. Genişleyen
ticaret olanakları sayesinde ulaşılan zenginlik,
hükümeti dışarıdan etkileyen ve fikir üretebilen
sivil toplum örgütlerini ayakta ve diri tutar. Sivil
özgürlüklere ve temsil gücü daha yüksek hükümetlere
acil ihtiyaç duyan Tayvan, Güney Kore ve Meksika
gibi ülkelerde bu ihtiyaçlar pazara ilişkin
yeniliklerin ve serbest ticaretin desteğiyle oluşan
ekonomik gelişmeler yoluyla karşılanabilir.
Bilindiği üzere, ekonomik olarak daha serbest uluslar diğer
özgürlüklerden de paylarını alıyor. Son 25 yıldır
dünya, merkezi ekonomik kontrolleri bırakıp, serbest
global pazarları benimsediğinden, siyasi ve sivil
özgürlükler de arttı. Bağımsız bir topluluk olan "Freedom
House" 1975 yılında sadece 42 ülkede insanların
sivil ve siyasi özgürlüklere sahip olduğunu
belirtmişti. Bugün bu sayı 85'i buldu. Dünyada
siyasal ve sivil özgürlüklere sahip insanların oranı
%18'den %40'a çıkmıştır.
Michael Novak, Business as a Calling (Dinî Bir Vecibe Olarak İş
Hayatı) adlı kitabında "Wedge Teorisi" adını verdiği
görüşlerini açıklıyor:
"Teorinin katalizörü olan kapitalist pratikler, özgür toplumun
pratik ve fikriyatıyla temas halindedir, nicel
olarak artış gösteren orta sınıfın siyasi olarak
güven duyacağı ekonomik büyümenin yar atlasıdır;
orduya ve parti liderlerine alternatif olacak
başarılı iş adamlarını yüceltir. Yani, kapitalist
şirketler otoritenin etkisi altındaki demokrasinin
arasına sıkışmıştır. "
Çin'le geliştirilen ticari ilişkilerin durdurulmasını isteyen
dindar muhafazakârlar, Çin toplumu ile bugüne kadar
ulaşılan en olumlu ilişkiyi ortadan kaldırarak
insan hakları sürecini aksatabilirler. Kuşkusuz, Çin
hükümeti baskıcı, otoriter bir rejim olarak
muhalefeti zindanlarda çürütmekte ve vatandaşlarının
özel yaşamlarına bile müdahale etmektedir. Bu,
herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Söz konusu
yanlışlar olmasaydı bugünkü Çin hükümeti, totaliter
Mao Tse Tung devrinde Kültür Devrimi ve İleri Atılım
Hamlesi ile toplumsal düzenin yerle bir olduğu ve
sayısız insanın öldürüldüğü yönetimden sonraki en
kötü yönetim olmazdı. Çin halkı henüz biz Batılılar
gibi siyasî ve sivil haklardan yararlanma olanağına
sahip değil; fakat 30 yıl öncesine göre daha özgür
ve fiziksel olarak daha iyi durumda. Tam da bu
sebepten dolayı ekonomik ve ticari liberalizasyona
minnet duyabilirler.
Altı: Serbest Ticaret Barışı Destekler
Richard Cobden, 1845 yılında İngiliz Avam Kamarası'nda yaptığı bir
konuşmada serbest ticareti, ticari ilişkiler
dolayısıyla oluşan barışçıl bağların ülkeleri daha
da yakınlaştırması için tasarlanmış bir gelişme
olarak adlandırmıştı. Serbest ticaret barışın
garantisi değildir elbette, fakat savaş giderlerini
olağanüstü boyutlara çıkartarak insanları ve
hükümetleri barışa yönlendirir. Uluslar büyümekte
olan pazarlar dolayısıyla daha da iç içe geçmiş
olduklarından, en büyük kayba ticaret engellendiği
zaman uğrarlar.
Geçtiğimiz yıllarda, globalizmin ve demokrasinin aynı paralelde
ilerlemesi, en çok barışa yaradı; 1987'den bu yana
tüm dünyadaki silahlanma harcamaları 1/3 oranından
fazla geriledi. Soğuk savaşın sona ermesiyle
birlikte, süper devletlerin birbirleriyle savaşma
tehlikesi kayboldu. Bugün, silahlar ülkeler arasında
değil, ülkelerin içlerinde patlıyor.
1930'lardan itibaren sanayileşmiş ülkeler birbirleriyle ticari
savaş halindeydiler. Ulusal sanayinin korunması
amacıyla gümrük vergileri yükseltildi ve kotalar
koyuldu. Sonuç olarak, diğer ülkeler de önlemlerini
artırınca, global ticaret tıkandı ve dünya derin ve
uzun süreli bir ekonomik bunalımla yüz yüze geldi.
Bu dehşet verici ekonomik buhran, sonu İkinci Dünya
Savaşı'na varan çatışmaları doğurdu. Bu nedenle
Amerika çok taraflı ticari antlaşmalara dayalı,
serbest ticaretin teşvik edilmesi yönündeki savaş
sonrası politikasını zenginliği olduğu kadar,
barışı da gözetecek şekilde belirlemiştir.
Yedi: Serbest Ticaret Yoksulları Besler ve Giydirir
Serbest ticaret, yoksulları, onlara ailelerini geçindirebilme ve
zenginleşebilme konusunda geniş olanaklar sunarak
güçlendirir. Ekonomik potansiyeli mümkün olduğunca
her kesime dağıtan serbest ticaret bu sayede az
gelişmiş toplumlarda elit kesimin ülkenin
kaynaklarını yağmalamasının önüne geçerek yoksulları
kollar. Buna kanıt olarak tüm dünyada göç halindeki
yoksulların tutumlarını gösterebiliriz. Milyonlarca
yoksul, ekonomisi kapalı ve kontrol altındaki
ülkelerden kaçıp, açık ve daha az kontrollü
ekonomiye sahip ülkelere gelmek istiyor. Her ne
kadar Batı'daki "avukatları" halen anlamamış olsa
da, yoksullar, serbest ekonominin ihtiyaçlarını
karşılayan bir sistem olduğunun farkına vardılar.
Ticarete açık ülkeler zenginliğe daha çabuk ulaşma olanağına
sahiptir; tıpkı ücra ve iç bölgelerde bulunan
yerleşimlere nazaran liman kentlerinin veya
üzerinde gemilerin işleyebildiği nehirlerin
bulunduğu şehirlerin zenginliğe daha yakın olması
gibi.. James Gwartney ve Robert Lavvsori'un imzasını
taşıyan "Dünya'da Ekonomik Özgürlük" adlı son
çalışma, 1980-1998 arası serbest ekonomiyi
benimsemiş ülkelerin, kapılarını ticarete kapayan
diğer ülkelere göre neredeyse beş kat daha fazla
geliştiği gerçeğini ortaya koymuştur. Bu ticaret
anlayışı hatırı sayılır oranda yoksulları da refaha
kavuşturmuştur. Bunun en dramatik örneği şudur:
Dünya Bankası'nın tahminine göre yoksulluk sınırının
altında yaşayan Çinlilerin sayısında 1978'den bu
yana 200 milyon civarında azalma olmuştur. Çin'in
normal ticaret statüsünün iptali, diğer tüm olumsuz
sonuçlar arasında, insanlık tarihinin gelmiş geçmiş
en başarılı yoksulluğu önleme programının
geciktirilmesi anlamına gelir. Öte yandan, Güney
Asya ve Afrika'nın aşağı Sahra bölgesi gibi,
yoksulluğun kontrol edilemez bir hale geldiği
bölgeler ticarete ve yabancı yatırımlara en az açık
bölgeleridir.
Tüm bu sebeplerden dolayı, ticari ambargoların yükü en çok hedef
ülkelerin yoksul kesimlerinin üstüne biniyor. Kurban
edilen insanlara yardım etme amacıyla uygulanan
Birleşik Devletler politikalarının sonuçlarından
yoksullar mağdur olurken, siyasi liderler abartılı
yaşam tarzlarını koruyan otoritelerine sıkı sıkıya
sarılırlar. Emin olun, ABD ticaretine ve
yatırımlarına ambargo konulması sonucuyla
milyonlarca yoksul mağdur edilirken, Küba'daki
komünist liderler ve Burma'da hüküm süren cunta
zengin sofralarının, özel şöförlü arabalarının
keyfini çıkarıyor.
Buraya kadar yapılan tüm açıklamalar göstermektedir ki, serbest
ticaret politikası gerekli olduğu kadar etkilidir
de. Serbest ticaret devlet otoritesini kısıtlar ve
özgürlüğün, otonominin ve bireyin sorumluluğunun
önünü açar. Erdemli ve sorumlu kişi davranışlarını
teşvik eden insanları, sınırların ve kültürlerin
ötesine ulaşan "iş birlikteliği" kavramının
etrafında toplar. Fikrin ve evangelizmin gireceği
kapıları aralar. Kontrol edilmeye çalışılan
insanların bağımsızlıklarım, haklarını ve
özgürlüklerini geliştirerek, diktatörlüklerin
otoritesinin mezarını kazar. Ülkeler arası barışı
destekler; yoksulların gıda ve sağlık harcamalarına
katkıda bulunur, çocuklarına daha iyi bir gelecek
hazırlamada yardımcı olur. Peki bu anlatılan
erdemlerden hangisi bizim serbest ticareti
reddetmemize sebep olabilir.
Çeviri:
Emrah Akkurt
Kaynak: Daniel T. Griswold
|