Sermaye Hareketliliği ve Sıcak Para
Uluslararası düzlemde sermaye hareketliliği iki
şekilde olmaktadır. Birisi doğrudan yatırım
şeklinde sermaye girişi olup; diğer ülkelerde maden
sektörüne ve altyapıya yatırım yapan, büyük üretim
hatlarını satın alan veya kuran yatırımlardır ve
uzun vadelidir. Diğeri ise kısa vadeli ve vurkaç
taktiği ile hareket eden fonlardır ve daha çok
"finans kapitali" veya "sıcak para" olarak
adlandırılır. Sıcak para gittiği ülkede borsada,
devlet tahvillerinde veya dış borçlanma senetlerine
yatırım yaparak belli bir süre durup kâr ettikten
sonra geri çıkar. Bu açıdan spekülatif özellikleri
ağır basar.
1980'li yıllara gelinceye kadar doğrudan yatırımlar
daha ön plandaydı, çünkü sıcak para hareketleri
kısıtlanıyordu. Örneğin Fransa'da bile 80'li
yılların başında bir Fransız'ın ülke dışına
çıkarabileceği döviz sınırlıydı. Döviz cinsinden
mevduat hesabı açılması yasaktı.
Son 25 yılda elektronik devrimin de etkisiyle sıcak
paranın dünya üzerindeki hareketliliği büyük ölçüde
artmış bulunuyor. Doğrudan yatırımlar bu derece
hareketli değildir. Çünkü sabit bir yatırım bir
firmayı yatırım yaptığı ülkeye bağlar. O ülkeden
sadece elde ettiği kârı transfer eder. Tamamen
çıkması ise üretim hattını tamamen satması veya
tasfiye etmesi ile olur.
Dünyada doğrudan yabancı yatırımlar 1999-2000
yıllarında 1 trilyon doları aşarken, 2002 yılında
651 milyar dolara düşmüştür. Aynı dönemde kısa
vadeli sıcak para miktarının ise 1 trilyon dolar
olduğu tahmin edilmektedir. Sıcak para yapısı gereği
dünyanın herhangi bir bölgesinde mutlaka gidecek
yer bulmak durumunda olduğu için bu rakamın altına
pek düşmemektedir.
Sıcak para kısa dönemli canlılık konjonktürü
getirebilir ama onu izleyen dönemlerde ekonominin
sıcak paraya bağımlı hale gelmesi beraberinde her
an çıkabilecek bir kriz riskini de taşımaktadır.
1997 Asya krizi bu yüzden çıkmıştır. Uluslararası
fonların bölgeye fütursuzca akıttığı sıcak para bu
ülkelerde borsa ve gayrimenkul balonu oluşturmuş,
durumun devam ettirilemeyeceğini anladığında da bir
gecede bu ülkeleri terkederek büyük bir krize neden
olmuştur. Devreye yine IMF sokulmuştur.
Fakat bu noktada bütün suçun batı rantiyesinde
olduğunu söyleyereR ulusal ekonomileri de temize
çıkarmamak gerekir. Yerel ekonomilerdeki
tedbirsizlikler ve fonların üretim yerine rant
ekonomisine yönlendirilmesi krizin en önemli
sebeplerindendir aslında.
Türkiye'ye baktığımızda aslında ithalatı finanse
etmek için gerekli olan dövizle dış borçlanmanın iç
finansmanda kullanıldığı dönemlere şahit olduk, ki
halen kısmen devam etmektedir. Ülkemizde devlet,
belediyeler, ve hatta KİT'ler bile yatırımlarını
finanse etmek, maaş ödemek gibi amaçlarla kısa
vadeli dış borçlanmaya gitmişlerdir. Böylece dış
borçlanma iç finansmanda kullanılmıştır.
|