Sermaye Pazarlarına Genel Bakış
Bu Ayrımda sermaye pazarlarına genel olarak
bakılacaktır. Bir bakış, sermaye pazarı türleri, fon
sunucularının fon sunusu karşılığında isteyecekleri
finansal varlık türleri, fon isteminde bulunan
bireylerin pazara çıkardıkları fınansal varlıkların
türleri, aracı kurumlar ve pazarın işleyişini
düzenleyen mevzuat olarak ele alınabilir. Daha
sonraki Ayrımlarda yeterli genişlikte tekrar ele
alınacak konuların burada özetlenmesinde yarar
görülmektedir.
Sermaye Pazarı Çeşitleri
Sermaye pazarları çeşitli kıstaslara göre
sınıflandırılabilir:
a. Pazarda işlem gören finansal varlıkların
pazara ilk defa sunulmuş olup olmamalarına göre:
Sermaye pazarları birincil ve ikincil sermaye
pazarları olarak ikiye ayrılırlar. Birincil sermaye
pazarları, dolaşıma ilk defa çıkartılan uzun süreli
fınansal varlıkların el değiştirdiği pazarlardır. Bu
pazarlarda fon istemcileri, genellikle en uçtaki fon
kullanıcılarıdırlar. İkincil pazarlar ise birincil
sermaye pazarına daha önce sunulmuş ve halen
dolaşımda olan uzun süreli fınansal varlıkların
alınıp satıldığı pazarlardır. Bu pazarlar sermaye
pazarına yeni fınansal varlık sunulması sonucu
değil, fakat mevcut finansal varlıkların el
değiştirmesi ile varolmaktadır. Birincil ve ikincil
pazarlara ek olarak, üçüncül ve dördüncül pazarların
varlığından da bahsedilmektedir. Üçüncül pazarlar
borsaya kote edilmiş fınansal varlıkların borsa
dışında alınıp satılması halinde oluşmaktadır.
Dördüncül pazar ise fınansal varlığın aracısız
alınıp satılması ile oluşan pazar olarak
tanımlanmaktadır. Bu pazarda kurumsal yatırımcılar
ve
varlıklı bireyler, bloklar halinde fınansal varlık
alım ve satımında bulunurlar. Fiatı doğrudan doğruya
pazarlıkla oluştururlar ve alım satım işleminin
maliyetini en düşük tutmayı amaçlarlar. Blok
satışların yapıldığı bu pazar yakın gelecekte
sermaye pazarının önemli bir kesimini oluşturacak
gibi görünmektedir. Pazarda faaliyet gösteren aracı
kurumlar, işlemleri telefonla veya kurdukları
bilgisayar ağı ile yürütmektedirler.
b. Sermaye pazarlarının, işleyiş biçimleri ve
belirli bir pazar yerinin olup olmamasına göre:
iki tür sermaye pazarından söz edilebilir: Organize
sermaye pazarları (Menkul Kıymet Borsaları) ve
serbest sermaye pazarları.
Menkul kıymet borsaları pay senedi ve tahvil alım ve
satımı için bir pazar yeri oluştururlar. Kendi
işleyiş kuralları ve biçimleri vardır. Bu kurallar
ya hukuksal bir düzenleme sonucudur ya da kendi ana
sözleşmesinde ifade edilmişlerdir. Ülkemizde Menkul
Kıymet Borsalarının kuruluş ve işleyişi bir yasa ile
düzenlenmişken A.B.D.'de örneğin, New York Esham ve
Tahvilât Borsası kendi ana sözleşmesi ile kurulmuş
bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Serbest sermaye pazar türünde belirli bir fiziki
pazar yeri bulunmamaktadır. Pazarın işleyişi ve
kuralları kendine hastır. Doğaldır ki bu pazarlar
genel hukuksal düzenleme ilkelerine göre
işlemektedirler. Bütün birincil pazar işlemleri
serbest sermaye pazarlarında olmaktadır. İkincil
pazar işlemlerinin yeri ise organize ve serbest
sermaye pazarlarından biri veya ikisidir.
c. Pazarın yurt çapına yayılmış olup olmamasına
göre
de bir sınıflandırma yapmak söz konusudur. Bu
kıstasa göre ülke düzeyinde pazarlar ve yöresel
pazarlar olmak üzere sermaye pazarları ikiye
ayrılabilir. Yöresel pazarlar bir yörenin sınırları
içinde işlerlerken, ülke düzeyinde işlerlik gösteren
pazarlarda fınansal varlık alım satım işlemleri ülke
çapında yapılmaktadır.
Günümüzde iletişim araçlarının çok gelişmiş olması
yöresel pazarların işlevini oldukça azaltmış, hatta
pazar sınırlarını ülke sınırlarının dışına dahi
taşırmıştır.
d. Pazarda alınıp satılan fınansal varlık türüne
göre
de sermaye pazarları sınıflandırılmaktadır. Sadece
ortaklık pay senetlerinin işlem gördüğü pay
senetleri pazarları, şirket tahvillerinin işlem
gördüğü tahvil pazarları veya sadece devlet
tahvillerinin işlem gördüğü devlet tahvili pazarları
vbg. bu kıstasa göre adlandırılmış pazarlar
olmaktadırlar. Ancak, her tür fınansal varlığın
alınıp satıldığı karma pazarların da bulunduğunu
söylemek gerekir.
Sermaye Pazarında istem ve Sunular
Uzun süreli fon gereksinmesi duyan bireyler (özel
veya tüzel) kendi fınansal varlıklarını pazara
çıkararak fon isteminde bulunabilirler. Pazar
işlemlerinin yoğunluğu açısından olaya bakıldığında
fon isteminin tüzel kişiler (firmalar ve devlet
kurumları) üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir.
Firmalar fon gereksinmelerini çoğunlukla pay senedi
ve tahvil çıkararak gidermektedirler. Ancak, anonim
ortaklık statüsüne sahip olmayan firmalar ile bazı
anonim ortaklıkların özel borçlanma anlaşmaları
çerçevesinde uzun süreli borçlanma senedi vererek
fon sağlama yoluna gittikleri gözlenmektedir. Devlet
kuruluşlarının sermaye pazarlarından fon tedarikleme
aracı ise tahvil ve çeşitli borçlanma araçlarıdır.
Özel kişilerin tüketim ve/veya dayanıklı tüketim
malı edinme (konut vbg.) amacı ile sermaye
pazarlarına istemci olarak çıkmaları kendi borç
senetlerini fon sunucusuna vermeleri ile sonuçlanır.
Ellerinde gelir fazlası olan özel ve tüzel kişilerin
bu fonlarını fon gereksinmesi bulunan kişilere
vermeleri karşılığında isteyecekleri fınansal
varlıkların türleri kişinin özelliğine ve kişiliğine
göre farklılık göstermektedir. Bilindiği gibi fon
fazlası olan bireyler bu fazla fonlarını doğudan
doğruya sermaye pazarlarına sunabildikleri gibi
fınansal aracı kurumların çıkardıkları fınansal
yatırım araçlarına (sigorta poliçesi, emeklilik
sandığı üyeliği, yardımlaşma sandığı üyeliği vbg.)
yatırım yapmak sureti ile de dolaylı yoldan sermaye
pazarına fon sağlayabilmektedirler. Keza, yatırım
ortaklıkları da kendi pay senetleri veya
tahvillerini tasarrufçulara satmak ve bu yolla
sağladıkları fonları sermaye pazarına fınansal
varlık satın almak için tekrar sunmak sureti ile
aracılık görevi görmektedirler.
Gelir fazlası olan özel kişiler sermaye pazarına
yatırımcı olarak girdiklerinde fınansal varlıklardan
özellikle ikisine özel ilgi duymaktadırlar. Bu
varlıklar ortaklık pay senetleri ve işletme
veya devlet
tahvilleridir. Ancak son yıllarda yaratılan ve
bundan önceki Ayrımda anlatılan finansal varlıklara
yatırım istekleri artmaktadır.
Ellerinde sermaye pazarlarında plase edilebilir fon
fazlası bulunan firmalar, fazla fonlarının niteliği,
süreleri ve firmanın fonları kullanma niyetine bağlı
olarak bu fonları iki şekilde kullanabilirler.
Birinci yol geçici olarak biriken fonları daha sonra
başka amaçlarla kullanmak üzere verimli ve her zaman
nakde dönüştürülebilir finansal varlıklara
yatırmaktır. Bu finansal varlıklar pay senedi,
tahvil ve diğer finansal varlıklar olabilir. Ancak
bu varlıkların az riskli yüksek verimli ve her
şeyden önce menkul kıymetler borsasına kote edilmiş
olmalarına bakılır. Bu amaçla sermaye pazarına fon
sunan firmalar ikincil pazara ilgi gösterirler.
İkinci kullanım ise iştirak amacı ile finansal
varlık edinmektir. Bu durumda firmanın ilgi duyacağı
finansal varlık türü sadece adi pay senedidir ve
genellikle fon sunusu birinci sermaye pazarınadır.
Finansal aracı kurumların ellerindeki uzun süreli
nitelikli fonları sermaye pazarlarına sunmaları,
finansal kurumun türüne, işlevine ve hukuksal
düzenlemenin verdiği olanaklara bağlı olarak pay
senedi veya tahvil satın almak yolu ile olabilir.
Veya bu kurumların bazıları esham ve tahvilat
edinmeye ek. olarak çeşitli amaçlarla uzun süreli
borç da verebilmektedirler.
Hayat sigorta ortaklıkları ile kaza ve yangın
sigorta işlemleri yapan sigorta ortaklıkları biriken
fonlarını her türlü pay senedi ve tahvil satın almak
için kullanabilmektedirler. Ancak, bu ortaklıkların
toplam yatırımları içinde pay senetlerine yatırım
oldukça düşük kalmaktadır. Hayat sigorta
ortaklıklarının biriken fonları, çalıştıkları iş
kolunun özelliği nedeni ile, daha uzun süreli
olabilmekte, bu nedenle de bu sigorta ortaklıkları
daha çok birincil pazara fon sunmaktadırlar. Kaza ve
yangın sigorta ortaklıkları ise, çalışma koşullarına
bağlı olarak, fonlarını daha likit tutma
gereksinmesi duymaktadırlar. Bu nedenle bu
ortaklıklar portföy oluştururken hemen nakde
dönüştürebilecekleri finansal varlıklara kaymakta ve
portföyün riskini azaltmak için de çeşitlendirmeye
gitmektedirler. Bu özellikler nedeni ile yangın ve
kaza sigortası işlemleri ile uğraşan ortaklıkların
fonlarını ikincil pazarlara sundukları
gözlenmektedir.
Ticaret bankaları para pazarlarında çalışan aracı
kuruluşlar olmaları nedeni ile, bu firmaların
sermaye pazarına sundukları fonlar göreceli olarak
oldukça azdır.
Kanunla kurulmuş veya özel emeklilik ve yardımlaşma
kurumlarının biriken fonlarının niteliği uzun süreli
yatırımlara olanak vermektedir. Bu kurumların
fonlarını sermaye pazarlarına sundukları, her tür
finansal varlığa yatırım yaptıkları gözlenmektedir.
A.B.D.de ortaklıklara ait sosyal yardım sandıkları
daha çok özel sektör tahvillerine ve pay senetlerine
yatırım yapmaktadırlar. Devlete ait emeklilik
fonları ile yardımlaşma sandıklarının fonları ise
federal devlet ve eyalet tahvilleri ile özel sektör
tahvillerine yatırılmaktadır.
Kollektif yatırım kurumları olarak bilinen yatırım
ortaklıkları ve yatırım fonları tasarrufçuların
tasarruflarını finansal varlık yatırımlarına
dönüştüren önemli aracı kurumlar olarak son yıllarda
önem kazanmışlardır.
Tasarruf edilen fonların sermaye pazarına
yönlendirilmesi işlevini gören önemli bir kurum
niteliğindeki yatırım ortaklıkları birincil pazara
kendi finansal varlıklarını sürerek topladıkları
fonlarla oluşturdukları portföyü yönetirler. Böylece
tasarruf sahiplerinin fonlarının daha etkin
yönetimine katkıda bulunurlar.
Yatırım fonları da yatırım ortaklıklarının işlevini
gören, hukuksal yapıları farklı kurumlardır.
Bu ortaklıklar ve folarla ilgili daha ayrıntılı
bilgi bu Bölümün diğer bir Ayrımında verilmiştir.
Yurdumuzda finansal aracı kuruluşların sermaye
pazarına sundukları fon miktarları ve bu fonların
pazara sunuş biçimleri yıllar itibarı ile bir
gelişme göstermektedir. 1986 yılında istanbul Menkul
Kıymetler Borsası faaliyete geçtikten sonra hızlı
bir gelişme gösteren organize pazar kesimi, daha
önceleri fon fazlalarını doğrudan reel aktif
yatırımlarına tahsis etmeyi tercih eden, zorunlu ve
gönüllü sosyal güvenlik kurumlarının portföy
yönetimine yönelmelerine neden olmuştur. Bu yönelme
gelecek yıllarda daha yoğun hale gelecektir.
Sermaye Pazarlarının Yapısı
Sermaye pazarlarına sunulan fonların kaynağı,
çoğunlukla, özel bireylerin tasarruflarıdır. Bu
tasarruflar ya doğrudan doğruya bireyler tarafından
fınansal varlık alımı için sunulurlar ya da bu sunu
sigorta ortaklıkları, emeklilik ve diğer sosyal
içerikli fonlar, ticaret bankaları ve yatırım
ortaklıkları ve yatırım fonları aracılığı ile
dolaylı olarak yapılır. Tasarrufların sermaye
pazarına sunusu firmalar, bireyler veya devlet
tarafından yeni çıkarılmış finansal varlıkların
edinilmesine, yani birincil pazara dönük olabileceği
gibi daha önceden çıkarılmış finansal varlıkların
satın alınması sureti ile de olabilir. Bu durumda
baş vurulan pazar ikincil pazardır.
Birincil sermaye pazarında işlemler tasarruf üstesi
olan birey veya bireylerle tasarruf açığı olan birey
veya bireylerin dolaysız karşı karşıya gelmeleri ile
gerçekleştirilebileceği gibi bir aracı kurumun
aracılığı ile de gerçekleştirilebilir. Birinci yol,
genellikle finansal varlık alıcısının fon fazlası
olan bir kurum (bir sigorta ortaklığı, sosyal
tasarruf fonu vbg.) olması halinde kullanılmaktadır.
Fon gereksinmesi olan anonim ortaklık veya devlet
kuruluşu pazara çıkaracağı pay senedi veya tahvil
şeklindeki fınansal varlıklarını pazarlıkla ya da
arttırma yolu ile gelir üstesi bulunan bireye satar.
Finansal varlık alıcısının birden çok sayıda olması
halinde, alıcı ile satıcının karşılaşmasındaki
güçlükler, fon gereksinmesi olan ortaklığın fınansal
varlıklarını çok daha iyi koşullarla satma olanağına
kavuşma ve fınansal varlık satımından süratle
kasasına fon girişi sağlama arzusu, satışın bir
aracı aracılığı ile yapılmasını istenilir
kılmaktadır. Çıkarıma aracılık eden kurum genellikle
bir yatırım bankasıdır (investment bank). Ülkemizde
bu görevi Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan
aracı kurumlar yapmaktadırlar.
İkincil pazarda fınansal varlıkların el
değiştirmesi, kote edilmiş olanlar için esham ve
tahvilat borsalarında, mutlak surette aracılar
aracılığı ile olur. borsaya kote edilmiş veya
edilmemiş fınansal varlıkların borsa dışında alım ve
satımına aracı kurumlar aracılık ettikleri gibi alım
satım aracısız da yapılabilir.
Menkul kıymetler borsalarında alım ve satım, mutlak
surette borsaya kayıtlı üyeler tarafından yapılır.
Organize sermaye pazarını serbest pazardan ayıran en
önemli özellik, gerçekte bu pazarın işleyişinde
aracıların görev almalarıdır.
Sermaye pazarlarında fınansal varlıkların el
değiştirmesine aracılık, komisyonculuk veya kendi
nam ve hesabına alıp satma şeklinde olmaktadır.
Komisyoncular belirli bir orandaki komisyon ücreti
ile aracılık yaparlar ve bu görevleri nedeni ile
alıcının riski ile ilgili bir sorumluluk altına
girmezlerken, kendi hesaplarına alım ve satım yapan
tüccarlar bu işlemlerle ilgili riskleri de
üzerlerine alırlar.
Sermaye pazarlarında komisyonculuk veya alıp satma
esasına göre aracılık görevi gören firmalar şahıs
firmaları ve ortaklıklar şeklinde organize
olmaktadırlar.56 Aracı kurumlan
komisyoncular, tüccarlar ve esham tahvilat
borsasında üye acentalar şeklinde kesin bir ayırıma
tabi tutmak olanaksızdır. Zira bir aracı firma bir
menkul kıymetler borsasına üye olabilir ve bu
suretle acentelik görevi görürken serbest sermaye
pazarında komisyonculuk veya tüccarlık da yapabilir.
Bu arada birincil pazara fınansal varlık
çıkarımlarına aracılık yapmak sureti ile yatırım
bankası olarak da çalışabilir.
Sermaye pazarında alım satım işlemleri kendi yöntem
ve kurallarına göre yapılır. Bu yöntem ve kurallar
sermaye pazarlarının gelişmesine paralel olarak
ortaya çıkmışlardır ve alım ve satım işlemlerinin
etkin bir biçimde sürdürülmesine dönüktürler. Menkul
kıymetler borsasında alım satımın kuralları serbest
pazarın kurallarından farklıdır. Örneğin, serbest
pazarda alım ve satım pazarlıkla yapılırken menkul
kıymetler borsasında fiat teklifi yöntemi uygulanır.
Yatırımcı birey fınansal varlık edinirken veya
portföyündeki fınansal varlıkların tümünü veya bir
bölümünü elden çıkarırken aracılara başvurduğunda
aracının satım ve alım için yetkili kılınması, diğer
bir deyimle aracıya "emir" verilmesi zorunludur. Bu
verilecek yetkinin sınırları ve boyutları farklı
olabilir. Bu farklılıklar sermaye pazarında "emir
türlerinin" oluşmasına neden olmuştur.
Doğaldır ki her ülkenin sermaye pazarının işleyişi,
diğer ülkelerdeki uygulamalardan etkilenmekle
birlikte, kendi tarihsel gelişmesinin verdiği
deneyimler sonucunda oluşan kurallar ve yöntemlere
göre olmaktadır. Bu yöntem ve kuralların oluşmasında
hukuksal düzenlemelerin rolünü de gözden uzak
tutmamak gerekir.
Sermaye pazarlarının işleyişi, tüm ülkelerde
yasalarla düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemelerin
boyutları ülkeden ülkeye farklılıklar göstermekle
beraber düzenlemelerden beklenen sonuçlar aşağı
yukarı her ülkede aynıdır: Sermaye pazarı
yatırımcılarının korunması, pazarın işleyişinin
ekonominin işleyiş ve yönüne ters düşmesinin
önlenmesi.
Yasal düzenleme, ilke olarak yatırımcıların
korunmasını amaçlar. Yatırımcıların korunmaması,
sermaye pazarına yatırılabilir fonların sunusunu
azaltarak ekonomik faaliyetlerin önemli bir fon
kaynağının tıkanmasına neden olabilir. Nitekim,
pazarda kap-kaçcı firmaların fırsat kolladıkları,
yatırımcıları aldatma yolu ile büyük paralar kazanma
olanaklarının bulunduğu bir ülkede, bir iki kötü
deneyimden sonra, gelir fazlası bulunan bireyler
birikmiş fonlarını sermaye pazarına sunma yerine, ya
nakit olarak saklamaya ya da ekonomiye katkısı
olmayan diğer alanlara -kıymetli madenler, arsa vbg.-
yatırmaya başlayabilirler. Bu davranışların ekonomik
olumsuz etkilerinin neler olabileceği ise,
açıklamaya gerek göstermiyecek kadar belirgindir.
Keza, sermaye pazarlarının denetimlerden yoksun
tutulması veya bu konuda denetime olanak veren
hukuksal ve örgütsel düzenlemelerin yapılmamış
olması, yatırımcı fonlarının ülke ekonomisinin
gereksinme ve gidiş yönlerine ters düşen biçimlerde
kullanılma sonuçlarını verebilir.
Yasal düzenleme çeşitli yasalara gerekli hükümleri
koymak yolu ile yapılabileceği gibi, özel yasalar
yolu ile de gerçekleştirilebilir. Bir çok ülke
ikinci yolu seçmiş, sermaye pazarını özel yasalarla
düzenleme ve denetlemeyi uygun görmüştür. Ülkemizde
sermaye pazarına ilişkin özel yasa "Sermaye Piyasası
Kanunu" olarak 28.7.1981 tarihinde yürürlüğe girmiş,
daha sonraki yıllarda sermaye piyasasını düzenleyici
KHK ve tebliğler uygulamaya konulmuştur.
Sermaye pazarları pazar ekonomisinin var olduğu
kapitalist ekonomilerde ekonomik sistemin
vazgeçilmez bir öğesi niteliğindedirler. Bu
pazarların sağlıklı işlemesi, ülke ekonomisine kendi
işlevi çerçevesinde katkıda bulunması örgütsel ve
yasal düzenlemelerin kusursuz olması kadar
ekonominin sağlıklı işlemesine de bağlıdır. Ekonomik
ortamın uzun dönemde bireylere güvence vermediği,
belirsizlik ve buna bağlı olarak risklerin yüksek
olduğu ülkelerde reel varlık yatırımlarının
yavaşlaması ile birlikte sermaye pazarlarında
canlılık da ortadan kalkmaktadır. Ekonomik bozukluğa
bağlanabilen bazı nedenlerle pazarın bir kesimi
aşırı canlılık gösterirken diğer kesimi veya
kesimleri aktivitelerini kaybedebilmektedirler.
Spekülatif işlemler normal pazar işlemlerinin yerini
almakta, fınansal varlıkların pazar fıatlarında
aşırı inip çıkmalar gözlenebilmektedir.
Sermaye
pazarlarının normal işleyişi, işlemlerin normal
koşullarda ve kurallara uygun biçimde olması,
ekonominin sağlıklı ve istikrarlı olması ile
yakından ilgilidir. Bu genel kurala ek olarak
sağlıklı bir pazarın işleyişini sağlayıcı özel
koşulların da hazırlanması gerekir. Sağlıklı ve
etkin bir pazarın varlığı şu koşulların yerine
getirilmesine bağlıdır.
1. Pazarda fiatlar etkin bir biçimde değişmeler
gösterebilmelidir.Bu fıat değişmeleri yeni ve daha
iyi mamulleri üretime koyan, ekonomik ve fınansal
yapılan sağlam, riskleri yüksek olmayan firmaların
pay senetlerinin pazarda prim yapması, etkin yatırım
ve üretim yapamayan ve yönetim etkinliği
gösteremeyen firmaların pay senetlerinin fiatlarının
ise düşmesi şeklinde kendini göstermelidir.
2. Pazarda bilgi akışı kısıntısız, kesintisiz ve
doğru bilgilerin kısa sürede iletilebilmesini
sağlayacak nitelikte olmalıdır. Böylece yatırımcılar
pazarla ilgili bilgilere her an sahip
olabilmelidirler.
3. Pazarda alım satım en düşük masrafla
gerçekleştirilebilmelidir. Böylece yatırımcılar
fınansal varlık satın alırken veya satarken büyük
masraflar yapma zorunda kalmadan fonlarını
kullanabilmelidirler.
4. Yatırımcılar rasyonel olmalıdırlar. Fonlarını
bilinçli olarak yatırım araçlarına yatırmalı,
pazarın koşullarındaki değişmeleri, yatırım
kararları alırken etkin olarak
yargılayabilmelidirler. Bu konuda, sözlü veya yazılı
bilgilenmeden kaçınmamalıdırlar.
Yukarıda sayılan dört koşulun tam rekabet
şartlarında oluşan pazar için vazgeçilmez oldukları
bir gerçektir. Bu, öyle bir pazardır ki, tasarruf
fonlarının etkin kullanılmasına olanak verir ve
böylece tasarrufların ülke kalkınmasını sağlayıcı
yatırımlara tahsisini gerçekleştirebilir. Bu
koşulların sağlanamadığı bir ülkede ise sermaye
pazarlarının ülke ekonomisine büyük yararlar
sağlayabileceği kuşkuludur. Örneğin, fınansal
varlık alım satım komisyonlarının çok
yüksek olması,
yatırımcıları alım satıma karşı isteksiz duruma
getirebilir ve sonuçta pazarın hareketliliği
kaybolur. Pazarla ilgili bilgilerin doğu, güvenilir
ve yeterli olmaması, yatırımcıların yanlış yatırım
kararları almalarına veya aracıların sözleri ile
yatırım yapmalarına neden olabilir; sonuçta yanlış
yatırım kararlarının kötü etkileri bütün pazarı
olumsuz etkiler.
Sermaye pazarlarına geniş açıdan bakmaya
çalıştığımaz bu Ayrımda kısa kısa değindiğimiz
konuları bundan sonraki ayrımlarda, kitabımızın el
verdiği derinlikte inceleme olanağı bulacağız.
Burada özet olarak şu hususu söylemek gerekir ki
sermaye pazarları ekonomik yaşamın kaçınılmaz bir
ögesidirler. Ekonomik koşullardan ve ortamdan
soyutlanmaları olanaksızdır. Siyasi otoritenin
sermaye pazarlarının işlerlik kazanmaları ve
sağlıklı işleyişleri için hukuksal ve ekonomik
önlemleri alması büyük önem taşır. Zira sermaye
pazarlarının etkin işleyişini sağlamadan ekonominin
etkin işleyişini sağlamak söz konusu olamaz.
Özellikle gelişme sürecini tamamlamamış ve
tasarrufları yetersiz ülkelerde sermaye
pazarlarının, yatırımları fınanslamaya yeterli
fonların sağlandığı ortam olmaktan da öte, fon
birikimini özendiren ve olanaklı kılan bir araç olma
niteliği daha da önem kazanmaktadır.
|