|
Sermayedarlar Gerçekten Demokrasi İstiyorlar Mı?
Demokrasi
bir araçtır. Bu araç, ekonomik kaynakların toplumda
hakça dağıtılması, sosyal dengenin sağlanabilmesi
için ele geçirilmesi gereken bir uygulamadır. Şu
halde, demokrasi bağlamında iki nokta önemli
olmaktadır. Bunlardan birincisi, demokrasinin,
kendi başına bir amaç değil, fakat bir araç olduğu,
ikincisi ise, hak gibi, demokrasinin de, kapitalist
sistem içinde, verilmeyip, alındığıdır. Diğer bir
ifade ile demokrasi, bu hakkı kullanarak yarar
sağlayacak gruplarca kazanılır.
Demokrasiyi, en yalın ve basit anlamı içinde,
ekonomik kaynakların dağılımında toplumun karar
sahibi olması diye tanımlarsak, bu bozuk gelir
dağılımında, kaynaklara sahip olanlarla olmayanların
demokrasiye yaklaşımları da farklı olacaktır.
Kaynaklara sahip olanlar, diğer grupları şekilsel
demokrasi söylemleri ile avutmaya ve uyutmaya
çalışacaktır. Nitekim, bugün yapılan da aynen
budur. Bunun kanıtı ise, şudur: Demokrasi söylemini
baş tacı yapanlar, ekonomide kaynak dağılımına
kimlerin karar vereceğinden söz dahi açmadıkları
gibi, özelleştirme gibi bir sürece karşı çıkmayarak,
ekonomik kararları kimlere teslim etmeye niyetli
olduklarını açıkça ortaya koymaktadırlar.
Peki, bu inanılmaz servet sahibi demokrasi
havarileri niçin şimdilerde bu kavrama bu denli önem
verir oldular? Çünkü, artık ekonomi zorluyor.
Deprem, derinden duyulmaya başladı. İşte Başbakan'ın
Samsun'da karşılanışı, işte Başbakan Yardımcısı'nın
yukarıda Güneydoğu illerimizde karşılanışı, işte
Aras Kargo firmasındaki durum! Tüm bu manzaralar ne
kadar acı ise, o kadar da öğreticidir. Artık
insanlar bilinçleniyor, etrafında olup-bitenleri
öğreniyor, siyasileri tanıyor, sendikaları tanıyor,
toplumsal yapılanmaları, medyayı vb. yorumlayıp,
artık her şeyi yavaş yavaş yerli yerine oturtmaya
başlıyor, insanlar. İşte bu insanları hem yakalamak,
hem de kanalize etmek gerekiyor. Bu arada, demokrasi
söylemi ile siyasal boşluğu doldurmaya çalışmak da,
kendi amaçlan.
Bu aldatmacanın yeni bir öğesi de, bugünlerde ileri
sürülen "kalite çemberleri"dir. Nedir bu kalite
çemberleri denen şey. Japonya'da ortaya atılmış,
oradan ABD ve Avrupa ülkelerine yayılmış ve
Türkiye'de de bir-iki çok büyük holdingde
uygulamaya koyulmuş kalite çemberleri şudur. Bir
üretim ünitesinde çalışanlar, belirli aralıklarla
toplanıp, üretimin nerede aksadığını, verimliliği
artırmak için ne yapılması gerektiğini, fevkalade
"demokratik" usuller içinde tartışıp, bazı kararlar
alırlar. Aynı grup, bir müddet sonra tekrar
toplanıp, almış oldukları kararların uygulama
sonuçlarını değerlendirirler. Tüm bu kararlarda
herkes fevkalade özgür davranır. Buraya kadar her
şey çok güzel Ne var ki, tüm bu toplantılarda bir
konu, ilke olarak, kesinlikle görüşülemez. O da,
ücretlerdir. İşte demokrasi burada biter.
Demokrasi böylesine ciddi ve havarilerini yakacak
kadar tehlikeli bir konudur. Bu tehlikeyi sezenler,
sadece demokrasiden söz edeler, ekonomiyi hiçbir
şekilde gündeme getirmezler. Demokrasi,
başkalarının hayatlarını yönlendirmeye çalışanların
değil, kendi hayatlarını düzenlemek için yola
çıkanların elleri üzerinde yükselir.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|