|
Sıfır Ücret Artışı
Hep
düşündüğüm şöyle bir model var. Önce bu modeli bir
gözden geçirelim. İstanbul'dan Erzurum'a doğru yola
çıkarsak, deniz seviyesinden başlayarak, yaklaşık
1950 metre yüksekliğe doğru yol alıyoruz demektir.
Yola koyulduğumuzda İstanbul'daki iklim koşullarına
göre giyinirsek, Ankara dolaylarına geldiğimizde
ürpermeye başlarız. İşte bu anda bu değişikliği
geçici olarak algılarsak, ciddi bir yanılgıya
sürüklenmiş oluruz. Çünkü, Ankara dolayındaki
ürperme, gidiş yönümüzün sonucu hakkındaki ilk
belirtidir. Hatta, bu ürperme, yolculuk ilerledikçe
artacak ve üşümeye dönüşecektir.
Ekonominin gidişi de böyledir. Eğer gidiş yönümüzü
değiştiremez isek, bugün karşılaştığımız sonuçların
daha ağırları ile yarın karşılaşacağımızı bilmemiz
gerekmektedir. İşte, sıfır zam önerisi, Ankara
dolaylarında hissettiğimiz ürpermedir. Erzurum'a
doğru gitmeye devam edersek, ürpermeyi bir tarafa
bırakalım, üşümeye belki de donmaya başlayacağız.
Bu yöndeki seyahatimizin nedenini bir yana
bırakarak, önce bu seyahatin niçin böyle bir sonuç
ortaya koyduğunu araştıralım. Ekonomi iki
boyunduruk altında bulunuyor. Bunlardan birincisi,
ağır dış borç nedeni ile dış boyundurluk, ikincisi
ise, içerideki tekelci yapılanma nedeni ile iç
boyunduruk. Bu iki boyunduruk birbirini
destekleyerek, güçlenmektedir. Finans çevreleri ve
oligopolistik üretici yapılar, ekonomideki üretici
kapasiteleri etkin olarak harekete geçirmediği
gibi, bir yandan kâr, diğer yandan faiz maliyetleri
ile ekonomiden yoğun kaynak çekmektedir. Dış
kaynaklardan da genelde bu çevreler yarar
sağlamışlardır. Şimdi bu borçların yükü ile toplum
karşı karşıya bulunmaktadır.
Söz konusu dış ve iç kaynakların ekonomi üzerindeki
bu yükü birilerinin taşıması gerekmektedir. İşte
emekçiler üzerindeki yük, böyle bir oluşumun
sonucudur. Ekonomideki eksik rekabet koşulları
düzelmeyip daha da ağırlaştığı sürece, emekçiler
üzerindeki yük de hafiflemeyecektir.
Bu süreci örgütsüzlük vb. gibi aldatıcı üst-yapı
kuramları ile açıklayanlayız. Bugün ekonomiden büyük
kaynak çeken sermaye grubunun, adedi de ufaktır,
güçlü bir örgütü de yoktur. Bu grubun örgüte
ihtiyacı da yoktur. Çünkü bu grup, üretim güçlerinin
çok büyük bölümünü elinde tutmaktadır. Bu güç, hem
pazarlık yapma, hem de emekçiye iş verme
olanaklarından kaynaklanmaktadır. Bunun da
ötesinde, bu güç siyasal karalarda ciddi derecede
belirleyici olma olanağına da sahiptir. Çünkü, kamu
kesiminin kaynaklarını da bu güç sağlamaktadır.
O zaman, bu süreci kabul etmeyip, çevirmek
gerekiyorsa, şu iki konuya dikkat etmek
gerekmektedir. Bunlardan birincisi, mutlaka siyasal
karar süreçlerine girmek, ikincisi ise, sermaye
mülkiyetinin, hiç değilse, bir bölümünü elden
çıkamamaktır. Birincisi politikaya girmek,
politikada aktif olmak; ikincisi ise, özelleştirmeye
karşı çıkmak anlamına gelmektedir.
Bu gidiş tersine döndürülmediği sürece, emek daha
ağır yüklerle karşı karşıya kalacaktır. Bugün sıfır
zam olmasa da, yarın olacaktır. Böyle bir ortamın
psikolojisi de fevkalade önemlidir. Özal'dan beri
politikacılarımıza,, "doğru bildiklerini yüreklice
ortaya koyma" hastalığı yapıştı. Memurun işini
bileceği, bazı insanların işsiz kalabileceği, buna
karşılık bazılarının yatlarda gezebileceği, hiç
utanılmadan söylenegeldi. Şimdilerde de ücretlerin
dondurulabileceği söylenmektedir. Söyleyen de
bilmektedir ki, bu olmayacaktır. O zaman niçin böyle
bir davranış sergilenmektedir? Bunun iki nedeni
vardır. Bunlar: (1) şiddetli ve karalı bir yönetici
görüntüsü sergileyerek ve böylece sistemin
bekçiliğini daha güçlü bir biçimde yerine
getirerek, bir yandan kendi tabanına güven vermek,
diğer yandan da diğer grupları sindirmek; ve (2)
önce sıfır zam sözünü ortaya attıktan, eşeği
kaybettirdikten sonra, % 20-30 gibi bir zam (!)
vererek, eşeği buldurtup atılan her adımı oya tahvil
etmektir.
Bu oyuna gelenlerin kimseye gücenmeye hakkı yoktur.
Bu tren değil Erzurum'a kutuplara dahi rahatlıkla
gider.
|