Türkiye Ekonomisi
Dünya Ekonomisi
Osmanlı Ekonomisi
Finansal Ekonomi
İşletme Ekonomisi
Hizmet Ekonomisi
Kalkınma Ekonomisi
Tarım Ekonomisi
Borsa ve Yatırım
Ekonomi Sözlüğü
Ekonomi Ders Notları
Ekonomi Düşünürleri
Genel Ekonomi Soruları
Özel İstatistik Arşivi
Özel İktisat Konuları
Açık Öğretim İktisat
Ekonomi Kurumları
Kamu Yönetimi
Kamu (Devlet) Maliyesi
Sigortacılık Konuları
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Siyasiler Karşısında Sermaye Gücü 

Sayın Aydın Güven Gürkan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba­kanı iken, bilindiği gibi, sanayici kesimle bir anlaşmazlığa gir­mişti ve bu tartışmalar sürerken, bir televizyon kanalında bir sanayici ile karşı karşıya gelmiş idi. Konuşmaların bir yerinde, sanayici, Sayın Gürkan "a "Siz kimi temsil ediyorsunuz? Buna cevap verin." demiş idi. Sayın Gürkan'ın cevabını bir tarafa bırakalım, önce soruyu tahlil edelim, ondan sonra da, hiç çekin­meden, nasıl cevap verilebileceğini tartışalım. 

Soru, özü itibariyle fevkalade doğru idi. Zira, sınıflı toplum­larda hükümetler ağırlıklı olarak bir sınıfı temsil eder. Bunun anlamı, diğer sınıfların tepki ve davranışlarının hiçbir şekilde dikkate alınmaması demek değildir. Ancak, çok sıkışmadıkça, diğer gruplara içi boş demokrasi ırkçılık ya da dincilik tabanı sunulur ve böylece onların aldatılmış oyları alındıktan sonra, kaynaklar, asıl taban olan sermaye gruplarına yönlendirilir. İşler çok sıkıştığında ya da sermayenin yararına olan bir durumda, diğer gruplara da bir miktar kaynak aktarımı yapılabilir. 

İşte soru, bu noktayı açığa çıkarıyordu. Yani, hükümet bir gruba hizmet ve kaynak götürür, diğerlerine de vaat ve umut pompalar. Bu noktada iki ilginç alt-konu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ser­maye grubuna yapılan aktarmaların meşru olarak görülmesi, diğer gruplara yapılan aktarımların ise israf, popülizm ve gereksiz olarak algılanmasıdır. Nitekim, sermaye grubuna yapılan aktarmalar teşvik adını alırken, emekçi paylarının yükseltilmesi ya da taban fiyatları popülist politikalar olarak ve olumsuz bir çerçevede topluma sunul­maktadır. İşin garibi, bizzat bu politikalardan yararlananlar dahi bunu böyle algılanmaktadır! 

Bu bağlamdaki ikinci önemli alt-konu ise, seçim meydanla­rında siyasilerin, kimlere ve nasıl gerçekten kaynak sağlayacağını söylemeyip, kaynaklarına saldırılacak gruplara umut dağıtıyor olmasıdır. Yani siyasiler, gerçekten yaptıkları ve yapacaklarını değil de, yapmadıklarını ve yapmaya niyetli olmadıklarını söy­lerler. Bunu bir tür siyasal-narkoz olarak niteleyebiliriz. Siyasal narkozla kendinden geçirilen kütlelerin kandırılmış oyları alın­dıktan sonra, esas operasyon olan kaynak dağıtım işine geçilir. 

Sayın Gürkan emekçilerin hakkını koruma pozisyonuna geç­me eğilimi gösterdiğinde, doğal olarak bu som. tüm psikolojik denetim süreçlerini aşarak, bilinç düzenine ulaştı. Kısacası, som doğru idi. Sorunun cevabına gelince, o da sorunun soruluş nede­ninde saklı idi. İnsanlar farklılığı algılar. Farklılık ise şurada idi: Bu sistemsel yapılanmada sosyal tabanı, yeri ve rolü belli olan bir hükümet içinde bir kişi bu "olması gereken" gidişe biraz farklı yaklaşıyordu. İşte algılanan şey. bir yönde yürüyen bir vagonun içinde ters yönde adım atmaya çalışan bir insanın dav­ranış garipliği idi! 

Söz konusu gariplik, çok temel bir sorundan ortaya çıkmak­tadır. Bu temel sorun da yine, sözü edilen televizyon programında gizli idi. Soruyu soran "Hükümet'in Bakan'ı" değil idi. Soru­yu soran "sermaye sahibi"' idi. İşte kapitalizm budur. Kapital, anamal demektir. Kapitalizm ise, toplumsal hakimiyetin anamal sahibinde olduğunu niteleyen bir ifadedir. Bunun hürriyetle, ser­bestlikle, demokrasi ile bir ilişkisi yoktur. 

Hükümet üyelerine zaman zaman emekçi liderler de sert çık­maktadır. Ama, eylem gibi yasal hakların kullanımı dışındaki çıkışları incelediğimizde, emekçilerle büyük sanayicilerin çıkışlarındaki derin içerik ve üslûp farkını ve bu çıkışların kırılma noktalarındaki ayrılıkları derhal fark ederiz. Bundan da önemlisi, bu çıkışlara hükümetin tavrı ve tepkisi de ortadadır. 

Bu noktaları dikkate alarak, yukarıda sözünü ettiğim temel garipliğe dönersek, şunu görüyoruz. Siyasal güç, hiç kuşkusuz bir güç kaynağıdır. Ancak bu güç gerçek bir tabana dayanma­dıkça, ne liberallerin savunduğu gibi sermayeyi dengeleyici ve denetleyici bir işlev görür, ne de sosyal demokratların inandığı gibi sermayenin gücünü törpüler. Zaten "cin liberaller" işin far­kındalar, fakat sosyal demokratlar sanırım o kadar değil. Mağara devri çok geride kaldığına göre, günümüzdeki her türlü gücün kaynağı ekonomidir, yani sermayedir. Sermaye mülkiyeti özel kesimde olduğu sürece, siyasal güç, sermaye grubuna dayanmak mecburiyetindedir. Çin liberallerin savunduğu liberalizmin de, demokrasinin de özü, işte budur. Bu özün değiştirilmesi, siyasal iktidarın altında, özel sermayeyi dengeleyecek, ekonomik güç kaynağı oluşturmayı gerektirmektedir. Özel kesimin özelleştir­mede diretmesinin nedeni, gerçek demokrasi ve gerçek liberalizm amacı güdenlerin de,  tersinden, gerekçesini oluşturmaktadır. Özel kesim, özelleştirme ile sadece tüm kaynaklara değil, fakat siyasal güce de hakim olmak istemektedir. Sermaye dışı kesimler ise, siyasal gücü gerçek anlamda bir güce dönüştürebilmek ve özel sermaye ile mücadele edebilmek için özelleştirmeye karşı olmak, kamulaştırma yanlısı.'olmak durumundadır. Bu, onların hayat ve gelişme suyudur. TRTnın TÜSİAD'la elele program yapması boşuna mı!

 

 

Anasayfa - İktisat - Makale - Ekonomi - Borsa - İstatistik - Türkiye Ekonomisi - Ekonomi Sözlüğü

Since 2005