|
Siyasiler Karşısında Sermaye Gücü
Sayın
Aydın Güven Gürkan Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı iken, bilindiği gibi, sanayici kesimle bir
anlaşmazlığa girmişti ve bu tartışmalar sürerken,
bir televizyon kanalında bir sanayici ile karşı
karşıya gelmiş idi. Konuşmaların bir yerinde,
sanayici, Sayın Gürkan "a "Siz kimi temsil
ediyorsunuz? Buna cevap verin." demiş idi. Sayın
Gürkan'ın cevabını bir tarafa bırakalım, önce soruyu
tahlil edelim, ondan sonra da, hiç çekinmeden,
nasıl cevap verilebileceğini tartışalım.
Soru, özü itibariyle fevkalade doğru idi. Zira,
sınıflı toplumlarda hükümetler ağırlıklı olarak bir
sınıfı temsil eder. Bunun anlamı, diğer sınıfların
tepki ve davranışlarının hiçbir şekilde dikkate
alınmaması demek değildir. Ancak, çok sıkışmadıkça,
diğer gruplara içi boş demokrasi ırkçılık ya da
dincilik tabanı sunulur ve böylece onların
aldatılmış oyları alındıktan sonra, kaynaklar, asıl
taban olan sermaye gruplarına yönlendirilir. İşler
çok sıkıştığında ya da sermayenin yararına olan bir
durumda, diğer gruplara da bir miktar kaynak
aktarımı yapılabilir.
İşte soru, bu noktayı açığa çıkarıyordu. Yani,
hükümet bir gruba hizmet ve kaynak götürür,
diğerlerine de vaat ve umut pompalar. Bu noktada iki
ilginç alt-konu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi,
sermaye grubuna yapılan aktarmaların meşru olarak
görülmesi, diğer gruplara yapılan aktarımların ise
israf, popülizm ve gereksiz olarak algılanmasıdır.
Nitekim, sermaye grubuna yapılan aktarmalar teşvik
adını alırken, emekçi paylarının yükseltilmesi ya da
taban fiyatları popülist politikalar olarak ve
olumsuz bir çerçevede topluma sunulmaktadır. İşin
garibi, bizzat bu politikalardan yararlananlar dahi
bunu böyle algılanmaktadır!
Bu bağlamdaki ikinci önemli alt-konu ise, seçim
meydanlarında siyasilerin, kimlere ve nasıl
gerçekten kaynak sağlayacağını söylemeyip,
kaynaklarına saldırılacak gruplara umut dağıtıyor
olmasıdır. Yani siyasiler, gerçekten yaptıkları ve
yapacaklarını değil de, yapmadıklarını ve yapmaya
niyetli olmadıklarını söylerler. Bunu bir tür
siyasal-narkoz olarak niteleyebiliriz. Siyasal
narkozla kendinden geçirilen kütlelerin kandırılmış
oyları alındıktan sonra, esas operasyon olan kaynak
dağıtım işine geçilir.
Sayın Gürkan emekçilerin hakkını koruma pozisyonuna
geçme eğilimi gösterdiğinde, doğal olarak bu som.
tüm psikolojik denetim süreçlerini aşarak, bilinç
düzenine ulaştı. Kısacası, som doğru idi. Sorunun
cevabına gelince, o da sorunun soruluş nedeninde
saklı idi. İnsanlar farklılığı algılar. Farklılık
ise şurada idi: Bu sistemsel yapılanmada sosyal
tabanı, yeri ve rolü belli olan bir hükümet içinde
bir kişi bu "olması gereken" gidişe biraz farklı
yaklaşıyordu. İşte algılanan şey. bir yönde yürüyen
bir vagonun içinde ters yönde adım atmaya çalışan
bir insanın davranış garipliği idi!
Söz konusu gariplik, çok temel bir sorundan ortaya
çıkmaktadır. Bu temel sorun da yine, sözü edilen
televizyon programında gizli idi. Soruyu soran
"Hükümet'in Bakan'ı" değil idi. Soruyu soran
"sermaye sahibi"' idi. İşte kapitalizm budur.
Kapital, anamal demektir. Kapitalizm ise, toplumsal
hakimiyetin anamal sahibinde olduğunu niteleyen bir
ifadedir. Bunun hürriyetle, serbestlikle, demokrasi
ile bir ilişkisi yoktur.
Hükümet üyelerine zaman zaman emekçi liderler de
sert çıkmaktadır. Ama, eylem gibi yasal hakların
kullanımı dışındaki çıkışları incelediğimizde,
emekçilerle büyük sanayicilerin çıkışlarındaki derin
içerik ve üslûp farkını ve bu çıkışların kırılma
noktalarındaki ayrılıkları derhal fark ederiz.
Bundan da önemlisi, bu çıkışlara hükümetin tavrı ve
tepkisi de ortadadır.
Bu noktaları dikkate alarak, yukarıda sözünü ettiğim
temel garipliğe dönersek, şunu görüyoruz. Siyasal
güç, hiç kuşkusuz bir güç kaynağıdır. Ancak bu güç
gerçek bir tabana dayanmadıkça, ne liberallerin
savunduğu gibi sermayeyi dengeleyici ve denetleyici
bir işlev görür, ne de sosyal demokratların inandığı
gibi sermayenin gücünü törpüler. Zaten "cin
liberaller" işin farkındalar, fakat sosyal
demokratlar sanırım o kadar değil. Mağara devri çok
geride kaldığına göre, günümüzdeki her türlü gücün
kaynağı ekonomidir, yani sermayedir. Sermaye
mülkiyeti özel kesimde olduğu sürece, siyasal güç,
sermaye grubuna dayanmak mecburiyetindedir. Çin
liberallerin savunduğu liberalizmin de, demokrasinin
de özü, işte budur. Bu özün değiştirilmesi, siyasal
iktidarın altında, özel sermayeyi dengeleyecek,
ekonomik güç kaynağı oluşturmayı gerektirmektedir.
Özel kesimin özelleştirmede diretmesinin nedeni,
gerçek demokrasi ve gerçek liberalizm amacı
güdenlerin de, tersinden, gerekçesini
oluşturmaktadır. Özel kesim, özelleştirme ile sadece
tüm kaynaklara değil, fakat siyasal güce de hakim
olmak istemektedir. Sermaye dışı kesimler ise,
siyasal gücü gerçek anlamda bir güce dönüştürebilmek
ve özel sermaye ile mücadele edebilmek için
özelleştirmeye karşı olmak, kamulaştırma
yanlısı.'olmak durumundadır. Bu, onların hayat ve
gelişme suyudur. TRTnın TÜSİAD'la elele program
yapması boşuna mı!
|