Sosyal Demokrasi Kimin Savunucusu?
Sosyal
demokrasi, tarihsel kökleri ve hatta günümüzdeki
söylemi ne olursa olsun, sol bir sistemin sözcüsü
gibi görülemeyeceği gibi, emekçi haklarının gerçek
savunuculuğu rolüne de soyunamaz. Bu sonuca şöyle
varmak olasıdır. Üretim biçimine ve/veya sermaye
mülkiyetine müdahele etmeden bazı temel sosyal
hakların savunulması, bir boyutu ile bizzat
kapitalist sistemin rasyonalizasyon amacına yönelik
bir çaba olduğu gibi, diğer boyutu ile de sözde
kalmaya mahkum aldatmaca niteliğinde bir savdan
öteye geçemez.
Eğitim ve sağlık emeğin verimliliğini yükselterek,
sermayenin getirişini artırır ve özel kârları
yükseltir. Bu tür hizmetlerin kamusal finansmanla
yürütülmesi, bunların maliyetlerinin sosyalize
edilmesi, yani tüm topluma yayılması anlamına
gelmektedir. Böylece, sermayenin yararlandığı
kaynakların maliyeti kâr üzerine yıkılmamış
olmaktadır.
Kaldı ki, eğitim ve sağlık gibi hizmetlerden
yararlananların doğrudan emekçi olmadığı durumda da,
sistem çelişkileri törpülenmiş ve olumsuzlukları
yumuşatılmış olduğundan, ideolojik tabanda yine
sermaye kazançlı çıkmaktadır. Bu kazanç tüm
maliyete katlanılmadan sağlanmaktadır.
Böyle bir felsefenin ajanları, iktidar ortağı olur
ve sistemin özüne katkıda bulunabilir. Şaşırtıcı
olan iktidar ortağı bir sosyal demokrat partinin
uyumlu bir performans sergilemesi ve koalisyon
ortağı ile kavga etmemesidir. Böyle uyumlu bir
ortaklık ancak iki sağ parti arasında olabilir. Eğer
koalisyon ortağı bir sosyal demokrat parti, sistemin
sivrilik ve olumsuzluklarını törpüleyecekse,
koalisyon ortağı ile ara sıra çatışmaya girmek
durumundadır. Böyle bir çatışma, hem işin koşulu
hem de gereğidir. Zira, eğer çatışma olmadan sosyal
demokratların dediği olacaksa, böyle bir ortaklığa
gerek yok, demektir.
Kapitalist bir dokunun hakim olduğu sistemde sosyal
demokrasi hareketi, sistemin koruyucu tabakasını
oluşturur. Bu anlamda, hareket sistemle
bütünleşmiştir ve sistemin sivriliklerini
törpüleyerek, ideolojik bir koruma sağlamaktadır.
Bu nedenle, böyle bir parti emekçi haklarını
korumaktan uzaktır. Bu partinin yapabileceği en
büyük destek bazı tüketim alanında ufak çaplı fırsat
eşitlikleri oluşturmaktan ibarettir.
Demokrasi, halk yönetimi olarak, her grubun siyasal
arenada doğru olarak ve kendi temsilcileri eli ile
temsil edilmesi demektir. Eğer siyasal arenada bir
ya da birkaç grup, kendi temsilcileri tarafından
doğrudan temsil edilmeyip, birilerinin marifeti ile
seslerini duyuyorlarsa, buna demokrasi değil, güler
yüzlü ve tavize dayalı otoriter bir sistem demek
daha doğru olur.
Grupların temsili, yine bizzat grupların kendi
organizasyonu ile olur. Yoksa durmadan karşıt
grupları ya da sistemi suçlamak ne doğrudur ne de
haklıdır. Ezilen grupların artık belirli bir bilinç
düzeyine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu bilinç
düzeyi onları, siyasal kararlar platformuna
taşıyacak örgütlerini oluşturmaya teşvik
edecektir.
Kaynak: İzzettin Önder – İstanbul Üniversitesi
Maliye Bölümü
|