|
Sosyal Demokrat Partilerin Örgüt
Yapıları İle İlgili Bir Öneri
Nasıl bir Türkiye, nasıl bir sol örgütlenme ve nasıl
bir iktidar soruları, sosyal demokratların yanıt
aradığı güncel sorunlardır. Nasıl bir Türkiye
sorusunun yanıtı; özgür birey, örgütlü toplum,
sürdürülebilir kalkınma ve hakça paylaşım başlıkları
altında, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve
dayanışma ilkeleri ışığında irdelenebilir. Nasıl bir
sol örgütlenme sorusuna yanıt aranırken de sosyal
demokrasinin, değinilen evrensel ilkeleri özenle göz
önünde bulundurulmalı ve parti yapısı
oluşturulurken, halkımızı siyasete özendiren, ülke
için örnek bir demokratik model ortaya
konula-bilmelidir. Burada özellikle üzerinde
durulması gereken, halkın siyasete ilgisini yeniden
yaratacak katılımcı bir modele duyulan ihtiyaçtır.
Temel sorun buradadır. Gerçektende günümüzde geniş
halk yığınlarının temsili demokrasiden beklentileri
giderek aşınmaya başlamıştır. Çünkü sosyal devlet ve
popülizm anlayışı liberal ve muhafazakar
iktidarlarca terk edilme yolundadır, her şeyin
piyasa talebine göre belirlenmesi, piyasanın ve
karlılığın temel ilke olarak benimsenmesi, geniş
halk kitlelerinde olumsuz etkiler yaratmıştır.
Siyasi partilerimizde siyasi demokrasi yoktur ama
geniş halk yığınları yeterli bulmasa da ülkemizde
temsili bir demokrasinin varlığı inkar edilemez. Bu
nedenle, siyasi partilerin, demokrasinin önce kendi
örgütleri içerisinde uygulandığını göstermeleri
demokrasinin işlerliği konusunda halka güven
verilebilmesi için şarttır. Bunun için de siyasi
partilerin iç yapılarının demokratikleşmesi ve
halkla siyasi partiler arasındaki örgüt duvarının
kaldırılması gerekir.
Bu bağlamda, sosyal demokrat bir partinin
yapılanmasında gerçek demokrasinin gerçekleşmesine
imkan verecek bir düzenin oluşumuna öncelik
verilmelidir. Böylesi bir yapı oluşturulurken,
yalnızca sol sayılabilecek her düşüncenin teşkilat
organlarına adil ve dengeli bir biçimde yansıması
değil aynı zamanda bu yapının, ülkenin tüm kurumları
için örnek bir model oluşturması da amaçlanmalıdır.
Ayrıca bu yapı, birey olarak, toplumsal grup ve
sosyal kesimler olarak yurttaşların siyaset
yapmalarını da özendirici olmalıdır. Bunun için
parti, sivil toplum örgütleriyle sıkı bir diyalog
sürecine girmeli ve ilişkiler olabildiğince açık ve
karşılıklı geçişe imkan verir bir yapıda
tasarlanmalıdır.
Bu yapılanma çalışmalarında, Sosyal Demokrat
Partinin, çalışan toplumsal kesimlerin örgütü olduğu
gerçeği hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu
bağlamda olmak üzere, Partinin tüm hiyerarşik
kademelerinde, çalışan kesimlerin temsilcilerine
doğal üyelikler ihdası öngörülebilir. Böylesi bir
yaklaşımın felsefi bir yaklaşım olmaktan öteye
demokratik bir tercih olduğu bilinmelidir.
Gerçektende, bir İl veya ilçe'de 3-5 bin üyenin
oyuyla göreve gelen bir sendikacının veya mesleki
kuruluş önderinin, 1500-2000 üyeli bir siyasi
partinin yönetim organında doğal üye olarak yer
alması antidemokratik olarak nitelendirilebilir mi ?
Kaldı ki böyle bir doğal üyelik, emekçi kesimlerin
yetenekli pek çok sivil toplum önderinin siyasete
çekilebilmesi ve siyasi kadroların geliştirilip
çeşitlendirilebilmesi için yeni fidanlıklar da
oluşturabilecektir.
Sivil toplum kuruluşları da siyasi partiler gibi
demokratik kuruluşlardır. Hatta başta sendikalar ve
mesleki kuruluşlar olmak üzere çoğu sivil toplum
örgütleri, siyasi partilere göre daha çok sayıda
üyenin katılımıyla ve gerçek demokrasiye daha yakın
kural ve yöntemlerle yönetilmektedir. Örneğin; pek
çok sendikanın veya esnaf ve sanatkarlar Odaları
birliğinin üye sayısı, bulunduğu yöredeki siyasi
partilerin tüm üye sayılarından daha fazladır.
Dolayısıyla binlerce üyenin tercihiyle göreve
getirilen bir sivil toplum önderinin bu seçilme
başarısı son derece demokratik bir örnektir ve
böylesi bir başarıyı kazanmış halk önderlerinin sol
siyasete ilgi duymaları için doğal yönetim kurulu
üyeliği dahil çeşitli özendirici mekanizmaların
devreye sokulması gereği vardır.
Böylece çalışan kesimlere, partinin, onların
çıkarlarının korunmasında önemli bir toplumsal araç
olduğu güvencesi verilebilecek ve bir anlamda o
siyasi partinin söz konusu toplumsal kesimin
çıkarlarını siyasi platformda savunan yandaş bir
siyasi örgüt olduğu inancı yaratılabilecektir.
Böylece Sivil toplum önderleri, kendi çıkarlarını
savunan bir siyasi partinin zaten mevcut
bulunduğunun ve siyaset yapmak isterlerse bunun
orada yapılmasının daha kolay ve uygun olduğunun
bilincinde olacaklardır.
Böylesi bir yaklaşım partiyi geniş kitlelere açacak
ve halkla diyalogu daha dinamik ve sürekli hale
getirecektir. Ayrıca sivil toplum önderleri de
partiyi benimseyebilecek ve içinden çıktıkları
toplumsal kesimlerle parti arasında yeni diyaloglar
ve kanallar açılmasına katkıda bulunabileceklerdir.
Sosyal Demokrat bir Partinin çalışan kesimlerle
ilişkilerini güçlendirip geliştirebilmesi için
böylesi mekanizmaları yaşama geçirmesi gereği
açıktır. Günümüz Türkiye'sinde sosyal demokrat
partilerin çalışan kesimlerden kopuk, elit yapılar
haline gelmiş bulunması, bugün bu ve benzeri
mekanizmaların tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.
Çalışan kesimlerle oluşturulacak rasyonel ve
kurumsal böylesi ilişkiler, sol siyaset ile çalışan
kesimler arasındaki organik bağlantıların yeniden
oluşumunda yararlı ve etkili bir yöntem olabilir.
Yaşam pratiği,bu inancı güçlendiren örneklerle
doludur.
|